Gönderi

112 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Küçük Prens... Kanaatimce herkesin bir çocukken, bir de artık çocuk olmadığını hissettiğinde olmak üzere en az iki kez okuması gereken bir kitap. Önce çocukken diyorum çünkü ancak o zaman "boa yılanının içindeki fil"i görebilirsiniz. Ancak o zaman sıklıkla geçen yetişkin eleştirilerine hak verebilirsiniz. Ve bir kez de çocuk olmadığınızı hissettiğinizde okuyunuz çünkü ancak o zaman kendinizi sorgulama -ki bence bir kitabın en büyük işlevi- konusunda yeni bir pencere edinebilirsiniz. Herkes bir koşuşturma içinde, herkesin yetişmesi gereken bir yerler var. Bütün günü akşamı bekleyerek, bütün haftayı cumartesiyi bekleyerek, bütün seneyi de yaz aylarını -içinizde hâlâ çocuk kalmış bir yerler varsa doğum gününüzü de- bekleyerek geçiriyoruz. Bu başlı başına üzerine düşünülmesi gereken bir konu zaten. Tüm bu dakika ya da gün saymalara yaşamak diyebilir miyiz? Ya da şöyle sorayım: yarınlara ümitle bakacak, soğuk sabahlarda sizi sıcak yatağınızdan çıkaracak nedenleriniz var mı? Hayır, hayır; geçiminizi sağlamak veya mecbur olmak bunun cevabı olamaz. Japonların uzun ve mutlu yaşam sırrı olarak geçen "ikigai", aslında bahsettiğim kavram. Benliğin çiçek açmasına izin verme süreci de diyebiliriz. Siz düşünedurun, ben bu kısmı daha fazla uzatmadan konuyu kitaba bağlıyorum. Küçük Prens'imizin de şikayetçi olduğu noktalardan biri bu. Herkesin kendi yaptığı işin çok önemli olduğunu düşünmesi ve asıl yapmaları gereken şeyleri -gün batımını izlemek, yıldızlara bakmak, çiçeklerin milyonlarca yıldır koyunlara rağmen dikenleri olsun diye çabalamalarının nedenini anlamaya çalışmak- yapmayı akıllarına bile getirmemesi. Kitabın anlatıcısı -bir pilot- bir yanı hep çocuk kalanlardan. Uçağı çölde kaza yapıyor ve geldiği yerde Küçük Prens ile tanışma şerefine erişiyor. Küçük Prens pek açmıyor kendini, çoğunlukla soru soruyor, kendisine yöneltilen soruları yanıtsız bırakıyor. Kitabın başından itibaren bu küçük çocuğun içindeki derin hüznün izlerini sürüyoruz. Adeta derin ve dolu dolu bakan dalgın gözleri, altın sarısı saçları ile zihinlerimizde hayat buluyor. Bir de nazlı bir gülü var Küçük Prens'in. Pek çekmiş gülün nazından, bitmek bilmeyen isteklerinden Prens. İlerleyen bölümlerde çiçeğe davranış şeklinden dolayı yer yer pişmanlık yaşadığını görüyoruz. Küçük Prens çiçeği ile yaşadığı sorunlardan ötürü gezegeninden ayrılma kararı alıyor ve gittiği gezegenlerde sırasıyla bir kral, kendini beğenmiş bir insan, ayyaş, iş adamı, fenerci ve coğrafyacı ile karşılaşıyor. Buradaki diyaloglara girmiyorum, çoğunu alıntı olarak paylaşmıştım. Son durağı ise dünya oluyor. İlk etapta bir yılanla karşılaşıyor. Yılanı küçümsemesine ve komik bulmasına karşı yılan ona gücünü anlatıyor. # "Seni gemilerin götürebileceğinden daha uzaklara götürebilirim istersen," dedi yılan. Küçük prensin ayak bileğine sarıldı, altın bir bilezik gibi. "Kime dokunursam, onu geldiği dünyaya geri gönderirim," dedi yine. "Ama sen masum ve içten bir çocuksun. Bir yıldızdan geliyorsun..." Küçük prens bir şey söylemedi. "Senin için üzülüyorum. Bu granitten yapılmış Dünya'da ne kadar güçsüzsün," dedi yılan. "Sana yardım edebilirim. Eğer bir gün kendi gezegenini çok özlersen, ben..." # Burada basit gibi görünen bu diyalog kitabın sonunda okurların içine işleyen kalbini acıtan, gözlerini yaşartan sonun habercisi... Gördüğü bir gül bahçesi ona kendi gülünün sıradan bir çiçek olduğunu düşündürüyor ve ağlamaya başlıyor. Bu sıralar kendini çok yalnız hissedince tilki ona arkadaş olma sanatının inceliklerini öğretiyor. Buna göre, arkadaş bulmak isteyen kişi “evcilleşmeye” razı olmalıdır. Konuşmanın sonunda tilki bu sırrı şöyle ifade ediyor: # “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” # O an Küçük Prens de kendisinin gül tarafından “evcilleştirilmiş” olduğunu anlıyor ve gezegenine dönmeye karar veriyor. Artık sona geliyoruz. Yazar Küçük Prens’i yılanla konuşurken buluyor. Karşısında insanı otuz saniyede öteki dünyaya yollayacak sarı bir yılan görünce neye uğradığını şaşırıyor. Küçük Prens ona eve döneceğini söylüyor. Ve bunun yolu yılanın onu zehirlemesinden geçiyor. # Buz gibi hissettim kendimi yine, onarılmayacak, geri getirilemeyecek bir şeylerin sezgisiyle. Onun gülüşünü bir daha hiç duymayacak olmayı kaldıramayacağımı biliyordum. Benim için çölün ortasında bir tatlı su kaynağıydı o. (...) "Küçük adam," dedim. "Ne olur bunun yalnızca kötü bir düş olduğunu söyle bana; şu yılanla konuşmanın, buluşma yerinin ve yıldızın filan..." # Hayatta bazı anlar vardır. Günlük kavgalardan, telaşlardan, geçim dertlerinden çok uzakta. Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilirsiniz. O an tek dileğiniz her şeyin bir kabus olması, birinin gelip sizi uyandırmasıdır. Ancak hiçbir zaman bu olmaz. Her şey gerçektir ve artık yaşanmıştır. Birinin sesini, gülüşünü bir daha hiç duyamayacak olmak... Onu bir daha hiç göremeyecek olmak... Ona bir daha hiç sarılamayacak, onun kokusunu hiç alamayacak olmak... Bunlar kabullenilmesi kolay şeyler değil doğal olarak. İçinizde hep bir şeyler gidenlerin geri dönmesini bekler. Ama şairin de dediği gibi: "Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. " Artık size düşen bu ruhsal süreçten idrak etmeniz gerekenlerin idrakiyle, öğrendiklerinizi hayatınıza katarak yola devam etmektir. Ve elbette yazarın bu kitabı yazma nedenlerinden biri olduğunu söylediği gibi onları unutmamak, anılarda yaşatmak. Gidenleri bir ömür kalbimizde taşımak... Kitabın yazarı Antoine de Saint-Exupéry'nin hayatı ile kitapta anlatılanlar arasında örtüşen bazı noktalar bulunuyor. Bir düşünceye göre yazar, ilhamını kendi başından geçen olaylardan aldı. Bir pilot olan Exupéry, 1935 yılında Sahra Çölü’nün ortasına düşmüştü. Ayrıca eşi Consuelo’nun Küçük Prens'in çiçeği gibi bitmek bilmeyen arzuları ve korunma arzusu olduğu ve yazarın Küçük Prens’in gezegeni gibi volkanlarla dolu El Salvador’da yaşadığı iddia ediliyor. Kitapta Exupéry’nin Küçük Prens ile karşılaşması Afrika’da gerçekleşir. Küçük Prens'in “gün batımı”nı izlediği gün dördüncü gündür. Saint-Exupéry de 1944 yılında 44 yaşında iken Küçük Prens’in yayımlanmasından yaklaşık 4 ay sonra uçağı ile Korsika adasından havalanır ve bir daha kendisinden haber alınamaz. 2000 yılında uçağının enkazına ulaşılsa da naaşı bulunamaz. Tıpkı mistik çocuk Küçük Prens gibi... # "Gezegenine geri döndüğünden eminim. Çünkü gün ağarırken bedenini hiçbir yerde bulamadım." #
Küçük Prens
Küçük Prens
Antoine de Saint-Exupéry
Antoine de Saint-Exupéry
Küçük Prens
Küçük PrensAntoine de Saint-Exupéry · Can Çocuk Yayınları · 2015236,4bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
537 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.