Gönderi

308 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Üç farklı karakter üzerinden 20 küsur yıllık bir zaman dilimini ve çoğunlukla aynı olayları kendi bakış acılarından okuduğumuz güzel bir kitap İşin Aslı, Judit ve Sonrası. Her birine neredeyse eşit sayfa sayısı ayrılmış ve her biri ait olduğu toplumsal sınıftan, yaşadıkları dönemden (ki bu da 20'lerden 40'lara uzanan bir zaman dilimini kapsıyor) kendini soyutlamadan, âdeta bunların ışığında anlatıyor bize olayları. İlk bölüm bir küçük burjuva olan Ilonka'nın tam anlamıyla bir burjuva olan eski eşiyle evliliğini anlattığı, bana göre en duygusal, daha doğrusu duygularını en çok belli eden, en çok duygularıyla konuşan bölüm. Hayatını kocasına adamış, ona çok âşık, onun da kendisine aynı ölçüde âşık olmasını dileyen bir kadının ağzından dinliyoruz öyküyü. Dünyaya kocasıyla bakan, her şeyi, hatta çocuğunu bile onun üzerinden seven, kocasını anlamadığını düşünen, onu anlamaya çalışan, bir yandan hiçbir zaman sınıfsal olarak kocasıyla eşit olamayacağının farkında, hep diken üstünde yaşayan bir kadın Ilonka. Şöyle diyor sayfa 19'da: "Bugün şundan eminim ki çocuk araya girmeseydi, üçüncü yılda ayrılırdık. Sebep mi? Çünkü kocamla yaşayamayacağımı daha o zaman biliyordum. Birini sevip onunla yaşayamayacağını bilmek, en büyük acılardan biri." Evet, birlikte yaşayamıyorlar. Kocasının başka bir kadını unutamadığını, kendisini hiçbir zaman onu sevdiği kadar sevmeyeceğini öğrenip bir nevi aradan çekiliyor. Ve kitap ikinci bölümüne, yani tam bir burjuva olan eski kocanın, Peter'ın bölümüne geçiyor. Onun hikâyesi kendi cümleleriyle şöyle başlıyor: "Her şey bizim evde kimsenin birbirini sevmeye cesaret edememesiyle başladı." Peter hiç kavga gürültünün olmadığı sessiz, her şeyin kuralına uygun olduğu, hatta her şeyin bir kural gibi yaşandığı bir evde büyümüş, yalnızca parası olduğu için değil, davranışlarıyla da kuşaklardır zengin olan bir adam. Ben onun bölümünü okurken yoğun bir yalnızlık ve mutsuzluk, bıkkınlık hissi aldım. Içine doğduğu dünyanın sterilliğinin onu boğduğu bir dönemde yüzünde de davranışlarında da hiçbir yapaylık olmayan Judit giriyor hayatına. Ama bu bir "mutsuz erkeği hayata döndüren cıvıl cıvıl kız" klişesi değil. Judit ne neşeli ne de saf biri. Üstelik aralarında Ilonka'nın düşündüğü gibi bir aşk yaşanmış da değil. Peter ondan hiçbir zaman böyle bahsetmiyor. Bu hikâye başta bir aşk üçgeni gibi görünse de hiç öyle değil; aşkın imkansızlığı desem çok romantize etmiş olurum çünkü hayır, kitap böyle bir romantizme de sahip değil. Yalnız ve mutsuz bir adamın mutluluğu arayışı ve bulamayışı belki. Ne Judit'le ne de Ilonka ile olabiliyor çünkü iki kadını da yalnızlığına, mutsuzluğuna çare yapmaya çalışıyor. Ve gelelim işin en can alıcı kısmına, Judit'e. Kitabın en dikkat çekici, en su gibi akan ama en boğazda yumru gibi kalan kısmına. Burada Judit'ten yani ploteryadan Peter'a yani burjuvaya, iki savaş arası dönemde ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Macaristan ve Avrupa'ya bakıyoruz. Ve Ilonka'nın duygusallığı, aşkı, Peter'ın mutsuzluğu buradan bakınca o kadar da önemli görünmüyor. Ben böyle hissettim en azından. Önemsiz ya da basit değilse de neden bu üçlü arasındaki aşkın, iletişimin bu kadar imkânsız olduğunu Judit'in bölümünde daha net anladım şahsen. Çünkü savaş döneminde bile, sığınaklarda kalırken, kirin pasın içinde bile Peter asla kötü kokmaz, Judit tırnağındaki kırmızı objeden rahatsız olurken Peter'ın tıpkı savaş öncesindeki gibi muntazam görünmesi bu ikilinin değil âşık olmak, bir araya gelip iki çift laf etmesini bile imkansız kılıyor. Judit kısmını gerçekten çok sevdim, diğer iki bölümü de çok sevmeme rağmen son bölümü inanılmaz bir keyifle okudum. Özellikle Judit ve Lazar sahneleri bu kitaptan bana kalacak en net ânlardandı. Son bölümdeki savaş, kuşatma anlatısı, Judit'in soğukkanlı ve yaşananları normalize eden dili etkileyiciydi. Kısacası; üç farklı kişinin kendi bakış acısıyla anlattığı bir hikâyeyi okumak çok güzeldi. Bir de yazarın her bir karakteri bir arkadaşıyla konuşurmuş gibi kovuşturması şahane bir samimiyet katmış, çok sevdim bu üslubu. Karşılıklı oturup kahve içerken hikâyelerini dinmiyormuşum gibi hissettim. Bir de okurken hep "Bir yönetmen olsam bu kitabı üçleme şeklinde uyarlardım" diye düşündüm, gerçi bir uyarlaması var mı diye bakmadım ama keşke şöyle iyi bir yönetmenden izlesek. Romanla ilgili söyleyebileceğim tek olumsuz şey yazarın bazı yerlerde fazla tespitçi bir dil kullanması olabilir. Özellikle Peter'ı okurken bazen yazar kendisi konuşuyormuş gibi hissettim. Onun dışında çok memnun kaldığım bir okuma deneyimiydi.
İşin Aslı, Judit ve Sonrası
İşin Aslı, Judit ve SonrasıSandor Marai · Yapı Kredi Yayınları · 20192,082 okunma
·
38 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.