Gönderi

488 syf.
·
Not rated
‘’...bütün bu dolaşıp durmalarımın anlamı, hayatın en derin sorularına ve hakikatin ta kendisine, çocukluğum ve gençliğim boyunca alışkın olduğum her şeyden farklı bir üslupla yaklaşan bir dünyayla tanışmak suretiyle kendi aslımla tanışmaya dair duyduğum gizli arzuda yatmaktadır...” Kitabımızın yazarı ve aynı zamanda baş kahramanı olan Muhammed Esed’in; insanı, yakıtı yemek içmek ve kalbin şehevi ihtirasları peşinde koşmak olan bir robot haline getiren, fıtratını yırtıp atıp ona yepyeni ve uyumsuz bir gömlek gibi kendi uyduruk fikirlerini biçmeye çalışan Avrupa’nın merkezinden İslam beldelerine yaptığı yolculukları ve bu yolculuklar sayesinde özünü nasıl bulduğunu anlattığı otobiyografi diyebileceğimiz bu eseri bize İslam diyarlarından birçok tasavvur sunmakta. Kitap aynı adama ait iki hikâyeden oluşmakta: Kitabın büyük bir kısmı kalbinin huzur bulduğu Arabistan çöllerinde yaptığı yolculuklardan ve geriye dönütler yaparak arada bahsettiği hayatının belli parçalarından kesitler sunmakta. Muhammed Esed, yüksek kavrayış ve zekasıyla, Müslümanların ve daha önce içlerinde yaşadığı insanların yaşam tarzlarını sosyolojik açıdan karşılaştırıyor. İslam ümmetinin içine düştüğü ve debelenip de çıkamadığı bu uyuşukluk (ezilmişlik/geri kalmışlık) sorununun üzerine gidiyor. İslam’ın birçok farklı yaşayışıyla karşılaşıyor ve bunlar hakkında İslam’ın şimdiki haline etkisi üzerine eleştirel bir yorum yapmaktan da geri durmuyor. Kitabı okurken kendimizi hecin develerinin üstünde, kara ve yıldızlı gecelerde çölde yolculuk yaparken buluyoruz sık sık. Ve bu yolculuklarda yazarımıza eşlik eden arkadaşı Zeyd de kitapta önemli bir yere haiz. Yazarımız gibi gözü kara, İslam şuuruyla yetişmiş bir bedevi. Esed’in tehlikeli yolculuklara çıkarken sırtını dayayabildiği ve hayatına birçok açıdan etki eden sade bir şahıs. Yazarımız, gezdiği tüm memleketlerde tanıştığı büyük fikir ve dava adamlarıyla, devlet yöneticileriyle yaptığı, çoğu zaman dostluğa varan konuşmalardan bahseder. Bunlar arasında adını en sık duyduğumuz şüphesiz İbn Suud. Özellikle kitabın ilk ve orta kısımlarında ona bu kadar yer verilmesinin sebebi de Muhammed Esed’in kitabın sonlarında itiraf ettiği gibi kendisine duyduğu derin sevgi ve İslam ümmetini yeniden dirilteceğine olan inancıydı. Zaten anlaşıldığı üzere bu inancı daha sonraları değişmişti. İbn Suud dışında Ömer Muhtar, Mustafa el-Maraği ve adını hatırlayamadığım daha birçok şahıs ile de hatıratlarından bahsetmekte. Kitabın büyük bir kısmının İbn Suud’un hayatından, Arap çöllerinden, bedevi hayatından bahsetmiş olması, okuyan kişi nazarında yazarın yalnızca Arabistan’da gördüklerinden dolayı Müslüman olduğunu düşündüreceği ihtimali benim için kitabın eksi yönlerinden birini teşkil etmekte. Bunun yanında sürekli geri dönüşler yapması başlarda çok kafa karıştırıcı olmasa da sonlara doğru iki hikâyenin birbirine karışmasına sebep olduğunu söyleyebiliriz. Her şeye rağmen yazarın akıcı dili sayesinde uzun bir çöl yolculuğunu dahi hiç sıkılmadan okuyabiliyoruz. Özellikle -belki birçok kişiye saçma ve sıkıcı bir bölüm gibi gelebilir- Susuzluk adını verdiği ilk bölümün adının tam tersine su gibi akıp gittiğini ifade edebiliriz. Muhammed Esed, kitabın son kısımlarında kendisinin ve eşinin Müslüman olduğu zamanda bahsetmekte ve hac için gittiği Mekke’ye gelen hacılarla birlikte hissettiği yoğun manevi duygularla kitabı sonlandırmakta. ‘...Sağımda kardeşlerim, solumda kardeşlerim; hiçbirini tanımıyorum ama hiçbiri de yabancı değil bana...’ Muhammed Esed huzurunu; doğduğu vatanından, kültüründen ve ailesinde çok uzak topraklarda İslam ile müşerref kılınarak buldu. Rabbim onun yolculuğundan bir ibret almayı bizlere nasip eylesin ve hayali olan İslam’ın dirilişinin başlamasında bizi de gayretkâr eylesin. Âmin.
Mekke'ye Giden Yol
Mekke'ye Giden YolMuhammed Esed · İnsan Yayınları · 2021841 okunma
·
2 plus 1
·
33 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.