Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

_Eyy dünya denen çamurun üstünde yaşayan böcekler. Şehvetten kudurmuş besili rahiplerin, cübbeli ırz düşmanı namussuzların sizi nasıl kullandıklarını, masallarla nasıl uyutup mallarınızı yediklerini görün. _Ah! Sevgilim. Erdemli kadınlardan nefret ederim ben. Cici bir kız yalnızca skişmekle ilgilenmelidir. Küçük sürtük nasıl da boşalıyor! Anüsü parmağımı koparacak kadar daralıyor. Tam bu anda onu kıçından zımbalamak ne tatlı olur! (Ayağa kalkar ve babafingosunu bakire genç kızın kıçının hizasına getirir.) Size sunduğum kaşı zımbalayın. Perişan edilmek, yırtılmak istiyorum. Madam, kendinden geçerek: Ölüyorum, körolası! Sev beni! Tüm bunlar beni nasıl da kızıştırıyor! Dolmance, ben boşalırken senin o güzelim babafingona dokunmayı ne çok seviyorum! Beni ıslatsın istiyorum! Sallayın! Emin beni, kör şeytan! Ah! Spermim böyle fışkırırken orosğuluk yapmak ne hoş! Bitti, bittim artık. Her ikiniz de bitirdiniz beni. Beni düzerlerken böyle adlandırmaları hoşuma gidiyor; bu küfür başımı döndürüyor. Ellerimizi titreterek babafingoyu okşama hareketine 31 çekme denir. _Ateist hovardalar; libertenler, şehvetperestler; bu kitabı yalnızca sizlere armağan ediyorum. Bu kitaptaki ilkelerle beslenin, sizin tutkularınızın destekçisidir onlar. Sevimsiz, duygusuz, kişiliksiz ve dalkavuk ahlâkçıların sizi korkuttukları bu tutkular, doğanın insanı eriştirmek istediği yere ulaştırmada kullandığı araçlardan başka bir şey değildir; tadına doyum olmaz bu tutkulardan başkasına kulak vermeyin; sizi mutluluğa yalnızca bu tutkuların sesleri götürebilir. _Yeraltı Edebiyatı: Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkârların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların sesidir. _Babamın babafingosundan çıktım diye ona minnettar olacak halim yok. O sadece kendi egoist içgüdüleri için annemle sevişip, onun alev alev yanan derinliklerine daldı ve beni dölledi. Hatta bu namussuz dünyaya geldiğim için ona karşı büyük nefret duymalıyım. ************* _(Madam, Eugenie, Dolmance ve sürpriz bir adam zevkli döşenmiş bir yatak odasında hovardalık dersi için geçer. ) _Madam, Eugenie’nin cinsel organına dokunur ve yatağa uzanmış dolmancenin aletini tutup Eugenie’ye: Bu Venüs asası, ona babafingo denir. Onu harekete geçiren kişinin tutkularına her zaman itaat eder, kimi zaman ama yerleşip yuva kurar. Daha esrarengiz bir tapınak arayan hovarda genellikle şurada (kaşını gösterir) zevk almaya çalışır. Ağız, göğüs, koltukaltları da bu organa buhurunun yandığı sunaklar sunar. Bir süre hareket ettikten sonra beyaz ve yapışkan bir sıvı fışkırttığı görülür, bunun akmasıyla erkek oldukça heyecanlı bir zevke gömülür, ömründe görebileceği zevklerin en tatlısına böylece kavuşur. _Madam: Ellerimizi titreterek babafingoyu okşama hareketine 31 çekme denir. Bak, ben salladıkça nasıl da tahrik oluyor! Eugenie: Oh! Bu sıvının aktığını görmeyi ne kadar istiyorum! Sevgili dostum, bırak da bu güzel organa ben 31 çektireyim. Dolmance: Kendimi tutamıyorum! Bırakalım o yapsın madam: Bu saflık, bu iç temizliği karşısında dimdik kalkıyor. Bu meninin akması, hayvani özelliklerinizin faaliyetini eksilterek ateşi dindirir. Eugenie, Dolmance’nin bacaklarını elleyerek: Ah! Güzelim, ya bu toplar, onlar nerede kullanılır, adları nedir? Madam: Teknik adı testistir. Başak, sanattaki adıdır. Bu toplar, sana sözünü ettiğim o çabuk çoğalan meninin deposudur ve onun fışkırması kadının rahminde insan soyunu üretir; Cici bir kız yalnızca sevişmekle ilgilenmelidir, asla üremek'le değil. _Eugenie: Ama sevgili dostum, avucuma zar zor sığan bu dev babafingo, seninki kadar küçük bir deliğe girdiğinde, bunun kadına çok büyük acı vermesi gerekir. _Dolmance: Küçük sürtük, nasıl da boşalıyor! Anüs parmağımı koparacak kadar daralıyor. Tam bu anda onu kaşından zımbalamak ne tatlı olur! (Ayağa kalkar ve babafingosunu bakire genç kızın kıçının hizasına getirir.) MADAM: Bekle Eugenie, şimdi sana bir kadını şehvetin doruğuna ulaştırmanın yeni bir biçimini öğreteceğim. Kalçalarını ayır iyice. Dolmance görüyorsunuz, onu bu pozisyona soktuğumda kıçı size kalıyor! Dilinizi sokun içine, ben de dilimle aynısını cinsel organına yapacağım ve böylece onu aramıza alarak, üç-dört kez kendinden geçmesini sağlayalım, eğer dayanabilirse... Klitorisin, şimdi daha iyi görüyorum, yeterince oluşmamış ama pek duyarlı. Nasıl da kımıl kımıl oynuyorsun! Ah! Elbette bakiresin!. Dillerimiz senin iki deliğine de aynı anda girdiklerinde neler hissedeceksin söyle bana. (Dillerini sokarlar.) EUGENIE: Ah! Sevgilim, çok tatlı, tarifi imkânsız bir his bu! DOLMANCE: Bu pozisyonda, uçağım ellerinize pek yakın madam; yalvarırım, ben bu ilahi kıçı emerken siz de onu sallamak lütfünde bulunun! Dilinizi iyice sokun madam, klitorisini emmekle yetinmeyin; o şehvetli dili dol yatağına kadar daldırın: Sıvısının bir an önce fışkırmasını sağlamanın en iyi yolu bu. EUGENIE, kasılarak: Ah! Dayanamıyorum, ölüyorum! Tutun beni dostlarım, bayılmak üzereyim!. (iki eğitmeninin ortasında boşalır.) MADAM: Evet! Sevdiceğim, sana verdiğimiz zevki nasıl buluyorsun? EUGENIE: Öldüm, paramparça oldum. Yok oldum!. _MADAM: Yeryüzünde nefret edilmesi gereken bir anne varsa bu kesinlikle seninkidir! Geçimsiz, batıl inançlı, sofu, sürekli paylayıp duran biri. Üstüne üstlük tiksinti verici bir şekilde namusluluk taslıyor, bahse girerim ki erkek horoz görse kaçan bu kadın yaşamında tek bir yanlış adım atmamıştır. Ah! Sevgilim, erdemli kadınlardan nefret ederim ben! _Madam, kendinden geçerek: Ölüyorum, körolası! Dolmance, ben boşalırken senin o güzelim babafingona dokunmayı ne çok seviyorum! Beni ıslatsın istiyorum! Sallayın! Emin beni, kör şeytan! Ah! Spermim böyle fışkırırken hayat kadınlığı yapmak ne hoş! Bitti, bittim artık. Her ikiniz de bitirdiniz beni. Ömrüm boyunca böyle zevk almadım. EUGENIE: Bu zevke neden olmak ne hoş! Ama bir sözcük, sevgili dostum, bir sözcük çıktı ağzından, onu da anlayamadım. Bu hayat kadını ifadesiyle ne kastettin? MADAM: Güzelim, erkeklerin sefahat âleminin kamusal kurbanlarına bu ad verilir. Onlar kendilerini erkeklerin keyfine teslim etmeye her zaman hazırdırlar: mutlu ve saygıdeğer yaratıklardır, kamuoyunca lekelenseler de şehvetin baş tacıdır onlar ve sözüm ona namusluluk taslayanlardan topluma daha gerekli olan bu kadınlar. Bu sıfattan onur duyan kadınlar, çok yaşayın! Gerçekten kibar kadınlar onlardır, gerçekten filozof olan yalnızca onlardır! Bana gelince, sevgilim, on iki yaşımdan beri bu sıfatı hak etmeye çalışıyorum, seni temin ederim ki bu sıfattan dolayı gücenmek bir yana bununla eğleniyorum. Dahası da var: Beni düzerlerken böyle adlandırmaları hoşuma gidiyor; bu küfür başımı döndürüyor. _Erdem bir kuruntudan ibarettir, erdeme ibadet etmek sürekli fedakârlık demektir, mizacımızın esinlerine karşı sayısız isyanı gerektirir. Bu tür hareketler doğal olabilir mi? Doğa kendi ihlalini öğütler mi hiç? Eugenie, erdemli denen kadınlara aldanma. Tutkuların sesini dinleyen kuşkusuz daha haklıdır; çünkü bu ses doğanın tek organıdır, oysaki diğeri yalnızca aptallığın ve önyargının sesidir. _ Hayali bir erdemin ve tiksinti verici bir dinin tehlikeli ve saçma sapan bağları içinde uzun zamandır kapalı tutulan genç kızlar; cesur Eugenie’yi taklit edin! Sersem ana babalarınızın kafalarınıza kazıdığı gülünç davranış kurallarının tümünü, tüm öğütleri siz de Eugenie gibi bir çırpıda yok edin, ayaklarınız altına alıp çiğneyin! _Utanç eskimiş bir erdemdir, bunca güzelliğinizle ondan kolaylıkla vazgeçmeyi bilmelisiniz. _Ahlâksızlığın vereceği tüm zevkleri bu saçma ve tehlikeli ruh saflığında tadacağınızı mı sanıyorsunuz? İyilikseverlik, gerçek bir ruh erdemi olmaktan çok, kibrin bir kusurudur; çalım satarak hemcinslerini teselli etmektir, asla iyi bir davranışta bulunmak gibi bir bakış açısı yoktur; verilen bahşişin iyice bir reklamı yapılmazsa çok öfkelenilir. _Tüm duyularınızla zevk alın; yaşamınızın tek tanrısı o olsun; genç bir kız her şeyini yalnızca zevke kurban etmelidir ve onun gözünde hiçbir şey zevk kadar kutsal olmamalıdır. _________ _ Mirvel Şövalyesi - Madam de Saint-Ange: İnsan benim gibi hovardalık için doğmuşsa kendini frenlemeyi boşuna hayal etmemeli: Ateşli arzular bu frenleri çarçabuk parçalar. Dolmance’, sodomist ve yalnızca kendi cinsine tapan biri. Dünyada ondan daha kötü yürekli, daha vicdansız ve hergele birini bulamazsın. - MADAM: Ah! Dostum, sev beni! Tüm bunlar beni nasıl da kızıştırıyor! Başka türlü düşünseydin benim kardeşim olamazdın zaten; bu adamın fiziğini anlat hem de seninle nasıl oynaştığını. - Domance: Size sunduğum kıçı zımbalayacak erkeklerin en ürküncü olma şerefine siz nail olmayacaksınız! Perişan edilmek istiyorum. Yırtılmak istiyorum. Ben de dipsiz çukuruna körlemesine dalarak tatmin olacak dedim. Zahmet değil. Benim babafingo tüm haşmetiyle herifçioğlunun bağırsaklarının dibine değdi. Onu sırılsıklam ıslattım. Şehvetten kudurmuş gibi kıpkırmızı domance bana dönerek: kuru ve dimik, upuzun ve çevresi 6 parmak bir babafingı sunarak beni ne hale soktun aşkım. -Şövalye : Onunla yaşadığım çılgınlıkları kınamayacak kadar zekisin. Tuhaf zevkleri olanlar kusurlu doğanın kusurudurlar. Onlara hakaret etmemeli. Sizden zenk alma arzunu size açan bir insan hoş olmayan bir şey mi söylemiş olur size? Hayır. O sadece iltifat etmektedir. O halde sadece salaklar küfürle karşılık verir ama oynaşmaya uygun bulunduklarının itiraf edilmesini kendilerinin kusuru olarak gören 5 para etmez salaklarla doludur dünya. _Madam : Erostan daha ateşli bir bakire bir kızı senin ateşine teslim edeceğim. _Şövalye : O bakireyi bana anlat ki, kurban adayacağım putun hayalini kafamda canlandırabileyim. _Madam: O gözlere kimse dayanamaz. Başını çevirişindeki soyluluk bambaşka. Göğüsleri nefis. Eşsiz bir memecik. Avucu dolduracak büyüklükte, pek yumuşak, pek taze, bembeyaz. Onları öpe öpe aklımı defalarca kaybettim. Olimposta onun değerine bir tanrısallığa rastlanmamıştır. (madam, külotunun üstünden babafingoya dokunur ve genç adam aceleyle çıkar) _________ _Din _Eğer madde bizim bilemediğimiz bileşimlerle davranıyor ve hareket ediyorsa, eğer hareket maddeye içkinse, sonuçta, uzamın engin düzlüklerinde göz alabildiğine uzanan ve tek biçimli, değişmez işleyişi bizde hayranlık ve saygı uyandıran tüm gökkürelerini enerjisi nedeniyle yalnızca o yaratabiliyor, üretebiliyor, koruyabiliyor, sürdürebiliyor ve dengeleyebiliyorsa, bu aktif yeti esas olarak eylem halindeki maddeden başka bir şey olmayan doğanın kendisinde bulunduğuna göre, bu durumda, tüm bunlara yabancı bir fail arama ihtiyacı nereden doğmaktadır? _Siz Tanrı’nızı bana sunarak ne yapıyorsunuz? Önüme bir güçlük daha çıkarmış oluyorsunuz. Anlamadığım bir şey yüzünden, daha az anlayacağım bir şeyi kabul etmemi benden nasıl isteyebilirsiniz? İnsanın dilediği alışkanlığa sahip olmasına asla izin vermeyen zayıf bir varlıktan başka nedir ki o? Ne zayıf bir varlıktır bu Tanrı! Nasıl oluyor da gördüğümüz her şeyi o yaratabilmişken keyfince bir insan yaratamamıştır? Bu, insana bir tercih bırakmak yerine onu kışkırtmaktır. Oysa Tanrı, sonsuz önsezisiyle, ortaya çıkacak sonucu gayet iyi biliyordu. Böyle olunca da, bizzat kendisinin oluşturduğu yaratığı zevk için kaybediyor. Ne korkunç bir Tanrı bu! Ne canavar! Bizim kinimize ve dinmek bilmez intikamımıza ondan daha layık bir vicdansız, bir hergele olamaz! Bununla birlikte, bu kadar yüce bir uğraştan pek az memnun kalarak, inancını değiştirsin diye insanı boğar; onu ateşe atar, lanetler. Bu yaptıkları insanı asla değiştirmez. Bu Tanrı’dan daha güçlü bir varlık olan Şeytan kendi hükümranlığını daima koruyarak yaratıcısına her zaman meydan okuyabilir. Ezeli Varlık’ın kendine ayırdığı sürüyü baştan çıkararak sefahate sürüklemeyi daima başarır. Bu iblisin bizim üzerimizdeki gücünü kimse alt edemez. Bu durumda, öğretisini yaydığınız korkunç Tanrı sizce ne düşünmektedir? _DOLMANCE: Tanrı’ya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir. Dine inanmayan biri için bu erdem ne ifade edebilir? Peki ya dine kim inanabilir? Haydi, sırasıyla akıl yürütelim Eugenie: insanı Yaratıcısına bağlayan ve var olduğu için bu yüce Yaratıcıya duyduğu minnetini ibadet yoluyla ona kanıtlamaya zorlayan anlaşmaya din diyorsunuz değil mi? EUGENIE: Daha iyi tarif edilemezdi. DOLMANCE: Pekâlâ! İnsanın, varlığını doğanın karşı konulmaz planlarına borçlu olduğu kanıtlanmışsa eğer; bu yerküre üzerindeki varlığının yerküre kadar eski olduğu kanıtlanmışsa eğer, demek ki insan da, meşe gibi, aslan gibi, bu yerkürenin böğründe bulunanmineraller gibi, yerkürenin varlığının gerekli kıldığı ve kendi varlığını kimseye borçlu olmayan bir üründür; aptallara göre, gördüğümüz her şeyin biricik yaratıcısı ve imalatçısı olan bu Tanrının, insan aklının nec plus ultrasından başka bir şey olmadığı, bu aklın kendi işlemlerine yardımcı olacak hiçbir şey bulamadığı anda yarattığı hortlak olduğu kanıtlanmışsa eğer; bu Tanrı'nın varlığının imkânsız olduğu ve her zaman eylem halindeki, her zaman hareket halindeki doğanın, salakların karşılıksız olarak vermekten hoşlandıkları şeye kendiliğinden bağlı olduğu kanıtlanmışsa eğer; bu hareketsiz varlığın var olduğunu varsaysak bile, tek bir gün bile işe yaramadığından ve milyonlarca yüzyıldan beri aşağılık bir atalet içinde bulunduğundan onun tüm varlıkların kesinlikle en gülüncü olacağı kesinse eğer; onun, dinlerin bize tarif ettiği gibi var olduğunu varsaysak bile varlıkların kesinlikle en iğrenci olurdu, çünkü yeryüzünde kötülüğü mümkün kılmıştır, oysaki o her şeye kadirliğiyle bu kötülüğü engelleyebilirdi... _İsa, Tanrı’nın oğlu olduğunu, onun eşiti olduğunu ona söyler; Kutsal Ruh adını verdiği bir diğer hortlağı da bu ittifaka katar ve bu üç kişinin bir olduğunuileri sürer! Bu gülünç esrarla akılları karıştıran, bu herif, bu görüşleri benimsemenin pek matah bir şey olduğunu. Yok saymanın ise tehlikeye yol açacağını ileri sürer. Bu açıkgöz, Tanrı olmasına rağmen, bizleri kurtarmak için bir insan evladının bağrında vücut bulduğunu söyler; gerçekleştireceği parlak mucizelerle bir süre sonra evreni ikna edecektir! Gerçekten de, sarhoşlar arasındaki bir yemekte söylenenlere bakılırsa, bu dalavereci suyu şaraba döndürür; bir çölde, çömezlerinin gizlice hazırladıkları nafakalarla anasının gözü birkaç kişiyi besler; arkadaşlarından biri ölü numarası yapar, bizim sahtekâr da onu diriltir; kendini bir dağa taşıtır ve orada, yalnızca iki ya da üç arkadaşının önünde öyle bir hokkabazlık gösterisi düzenler ki günümüzün en kötü hokkabazının bile yüzü kızarırdı. Kendisine inanmayan herkesi coşkuyla lanetleyen bu kerata, sözünü dinleyecek olan herkese de cenneti vaat eder. Cahil olduğundan hiçbir şey yazmaz; aptal olduğundan pek az konuşur; zayıflığı nedeniyle de pek az şey yapar; ve sonunda, pek ender olsa da kışkırtıcı söylevleri karşısında sabrı tükenen yüksek görevlilerin canını sıkan şarlatan kendini çarmıha gerdirtir, ama kendisini izleyecek it kopuğu garantilemiştir, onu ne zaman çağırsalar kendini yedirmek için onlara doğru inecektir. Ani bir şimşek kurtarabilir bizi ancak. İsa’nın etrafındaki muhafızları sarhoş edelim; cesedini aşıralım, dirildiğini yayalım ortalığa; emin bir yol; bu düzenbazlığa inandırabilirsek milleti yeni dinimiz yayılır, genişler; tüm dünyayı ayartır... Uğraşalım!” derler. İşe girişilir, başarılır. Utanmazca gözü pekliği kendine övünç kaynağı yapmamış kaç düzenbaz vardır! Ceset kaldırılır; salaklar, kadınlar, çocuklar, ellerinden geldiğince. Mucize! Diye ağlaşırlar ve bu arada, bunca büyük mucizenin gerçekleşmiş olduğu bu şehirde, bir Tanrı’nın kanına bulanmış bu şehirde kimse bu Tanrı’ya inanmak istemez; tek bir kişi bile inancını değiştirmez. hiçbir tarihçi bundan söz etmez. Bir süre sonra Venüs ile Mars’ın sunaklarının yerine Đsa’nın ve Meryem’inkiler geçmiştir Tuhaf ibadetler kutsama işlemleri adı altında kurumlaşır, bunların en aşağılık ve en iğrenci, suça bulanmış bir rahibin, büyülü birkaç sözcük yardımıyla Tanrı’yı bir ekmeğin içinde geri getirtme gücüne sahip olmasıdır. *********************
·
446 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.