Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Aristo ile Hegel, diyalektiği oldukça geniş biçimde incelemiştir. Oysa asıl diyalektik, bugünkü doğabilim için en önemli düşünme biçimidir, çünkü ancak o, doğada ortaya çıkan evrim süreçleri, genel olarak iç bağıntılar ve bir araştırma alanından ötekine geçiş için benzeşimler ve bununla birlikte açıklama yöntemleri verir. _Boşinanların en boşu, modern ruhçuluktur. _Fizik, metafizikten kendini koru! Newton _Düşünce bilimi, insan düşüncesinin tarihsel gelişiminin bilimidir. _Her sözde mucize, teker teker çürütülmediği sürece, onlar için yeteri kadar meydan var demektir. Tahrifatın var olması, gerçek olanların gerçekliğini tanıtlar. _Adam, yaşamı boyunca o kadar çok saçmayı savunmuştu ki, neredeyse yanılmazlığını bile pazarlık konusu yapabilirdi. _Alman fikir sanayiinin en karakteristik yığın ürünü olan heybetli saçmalık, öteki Alman yapımı mallar gibi ucuz ve kötü. _Meslekten olmayan birinin söz sahibi olmak istemesi, küstahlıktan öte bir şey değildir. Bay Virchow'un, “her doğabilimci, kendi uzmanlık alanı dışında ancak bir yan-cahil, sıradan bir kişidir.” yollu sözleri bir ölçüde bana cesaret veriyor. _Teorisyenler, doğabilim alanında yarı-cahil olunca, bugünkü doğabilimciler de, teori alanında, felsefe olarak nitelenen alanda, aynı ölçüde, gerçekten yan-cahil oluyorlar. Burada bir tür dengelenme ortaya çıkıyor. _Kimi konuşarak ve yazarak, kimi kılıçla, çoğu da her ikisiyle birlikte savaşa girmişlerdir. _Yalnızca temel bir fark var: Yunanlılarda parlak bir sezgi olan şey, bizim için, deneyle pekiştirilıniş kesin bir bilimsel araştırmanın sonucudur. _Spencer Hall, manyetik-frenolajik gösteriler yapan bir şarlatandı ve darkafalı seyircileri, gösterişli davranışlar ve pozlar takınarak aldatıyordu. …… _Giriş_ _Bizans'tan kalan el yazmaları ve Roma kalan heykeller; şaşırmış Batıya eski Yunan'ın yepyeni bir dünyasını açtı; bu dünyanın parlak biçimleri önünde, ortaçağın hayaletleri ortadan silinip gitmişti; İtalya'da klasik antikitenin yansımasını andıran ve bir daha ulaşılmamış hayal edilemeyecek bir sanat doğdu. Dünya, gerçekten ilk kez olarak keşfedildi. Bu, o zamana kadar insanlığın geçirdiği en büyük ilerletici devrimdi; öyle bir dönem ki, devler istiyordu ve bu devleri yarattı - düşünce, tutku ve karakter gücünde, evrensellikte ve öğrenmede devler. _Kilisenin, insanların düşünceleri üzerinde kurduğu diktatörlük yıkıldı. _Luther, yalnızca kilisedeki Augeas ahırlarını temizlemekle kalmamış, Alman dilindeki Augeas ahırlarını da silip süpürmüştü. _Latinler arasında Araplardan devralınan ve yeni yeni keşfedilen Yunan felsefesiyle beslenen özgür düşüncenin neşe saçan havası giderek daha çok kök salmaya başladı ve 18. yüzyıl materyalizminin yolunu hazırladı. _Birçok alanda, işe, en baştan başlanması zorunluydu. _Alman Köylü Savaşı, sahneye, yalnızca isyan halindeki köylüyü değil, ama onların ardından, ellerinde kızıl bayraklar, dudaklarında malların ortak sahipliği isteği olan modern proletaryanın ilk örneklerini çıkararak, bir kahin gibi, gelecekteki sınıf savaşını işaret etmiştir. _Manüfaktür de, modern sanayinin başlangıcı oldu. _O zamanın kahramanları, henüz, ardıllarında tek yanlılığa yol açan sınırlayıcı etkilerini sık sık gördüğümüz iş bölümünün tutsağı olmamışlardı. Onların karakteristiği, cephelerini belli etmişler, kimi konuşarak ve yazarak, kimi kılıçla, çoğu da her ikisiyle birlikte savaşa girmişlerdir. Onları ekiksiz adam yapan bu karakter gücü ve bu bütünlüktür. Gerçek yaşamdan kopuk biİginler enderdir - ikinci ya da üçüncü sıradan kişiler, ya da suya sabuna dokunmayan, darkafalı, temkinli kişiler. _Doğabilim de, genel bir devrimin içinde gelişmiş ve bilirnin kendisi de devrimci bir bilim olmuştur. Doğabilim de, Engizisyonun zindanlannda ve kazıklarında kendi şehitlerini vermiştir. Ve doğanın serbestçe incelenmesini cezalandırılmakta, protestanların, katoliklere bakarak, kraldan çok kralcı kesilmeleri ilginçtir. Calvin, Servetus'un kan dolaşımını bulma noktasına geldiğini anlayınca onu, iki saat canlı canlı ateşte kızartmış, yaktırmıştı; bununla birlikte, Engizisyon, Giordano Bruno'yu, yalnızca yakmakla yetinrnişti. _Copernicus, ürkek de olsa, doğa sorunlarında, kilise otoritesine, ölüm yatağında iken yayınlanan ölümsüz yapıtıyla kafa tutmuş, doğabilirnin bağımsızlığını ilan eden bu devrimci hareket ile, Luther'in Papalık Buyruğunu yakması sanki yinelenmiştir. Doğabilimin tanrıbilimden kurtuluşu bu tarihten başlar. O zamandan beri, bilimlerin gelişmesi dev adımlarla olmuştur. _Antikite, Eukleides'i ve Ptolemaios'un güneş sistemini; Araplar, ondalık sistemini, ilk cebir bilgilerini, modern sayılan ve simyayı miras bırakmışlardı; hıristiyan ortaçağ ise, hiç bir şey. _Bu dönemi özellikle belirleyen şey, doğanın mutlak değişmezliği anlayışı idi. Dünya ezelden beri, ya da yaratılışının ilk gününden bu yana değişmeksizin aynı kalmıştır. İnsan eliyle yapılan değişiklik ve nakiller dışında, bugünün "beş kıta"sı her zaman varolmuştu. Bu kıtalar aynı dağlara, aynı vadilere, aynı ırmaklara, aynı iklime, aynı bitki ve hayvanIara, her zaman sahip olmuştu. Doğadaki bütün değişiklikler, bütün gelişmeler görmezlikten geliniyordu. Başlangıçta onca devrimci olan doğabilim, birdenbire, kendini, bütün bütün tutucu hale gelmiş bir doğa karşısında buluverdi. _Yunan filozofları için, dünya, aslında kaostan çıkmış, gelişmiş ve yaşama ulaşmış bir şeydi. Ele aldığımız dönemin doğa bilginleri için ise, dünya, kemikleşmiş, değişmez bir şeydi ve bunların çağuna göre de bir hamlede yaratılmıştı. Bilim, henüz tanrıbilirnin ağı içindeydi. _İnsan nasıl ortaya çıkmıştı? Gezegenlerin yörüngesini yaratan teğetsel kuvvet nereden geliyordu? Sayısız hayvan ve bitki türleri nasıl çıkmıştı? Bütün bu tür sorulara, doğabilim, sık sık, her şeyden sorumlu bir yaratıcı ileri sürerek yanıt veriyordu. Bu dönemin başında, Copernicus tanrıbilimi kapıdışarı etmişti; Newton, bu dönemi, ilahi bir ilk itiş postulatıyla kapattı. Bu doğabilimin ulaştığı en yüksek genel fikir, doğanın belli bir amaca göre düzenlendiği fikriydi. Wolff'un bu yüzeyde kalan erekbilimine göre kediler fare yemek için, fareler kediler tarafından yenmek için ve bütün doğa, yaratıcının bilgeliğine tanıklık etmek için yaratılmıştı. _O zamanın felsefesinin yaptığı en saygın iş, kendisinin, çağdaş doğabilimin sınırlı durumu tarafından yanlış yola saptırılınasma izin vermemesi ve -Spinoza'dan büyük Fransız materyalistlerine kadar- dünyayı, dünyanın kendisiyle açıklamakta direnmesi ve ayrıntılı yargılara varmayı geleceğin doğabilimine bırakmasıdır. _18. yüzyılın materyalistlerini de, ben, bu dönem içinde düşünüyorum." Kant'ın çağ açan çalışması, onlar için bir gizem olarak kaldı. _Bu taşlaşmış doğa görüşünde ilk gedik bir doğa bilimcisi tarafından değil, bir filozof tarafından açılmıştır. Kantın Evrensel Doğa Tarihi ve Gökler Kuramı yapıtı. Dünya ve tüm güneş sistemi zaman içinde varlaşan bir şey olarak ortaya çıkıyordu. Eğer doğa bilginlerinin büyük çoğunluğu, Newton'un ifade ettiği, "Fizik, metafizikten kendini koru! " uyarısı üzerinde düşünmekten biraz daha az tiksinselerdi, Kant'ın bu tek parlak buluşundan sonuçlar çıkarmaya yönelebilirlerdi ve böylece sonsuz sapmalardan ve yanlış yolda harcanmış büyük bir zaman ve emek kaybından kendilerini korurlardı. Çünkü Kant'ın buluşu, daha sonraki bütün ileriemelerin hareket noktasını kapsamına atmaktaydı. Eğer dünya varlaşmış bir şey ise, o takdirde dünyanın şimdiki yerbilimsel, coğrafi ve iklim durumu, aynı şekilde bitkileri ve hayvanları da varlaşmış bir şey olmak zorundaydı; onun yalnızca uzay içinde bir arada oluşunun değil, aynı zamanda, zaman içinde sürekliliğinin de bir tarihi bulunmak zorundaydı. Eğer bir kez bu yönde daha ileri incelemelere kararlı olarak başlansaydı, şimdi doğabilim, olduğundan, dikkate değer ölçüde daha da ileri giderdi. Yıllarca, sonra Laplace ve Herschel onun içeriğini açıklayip bu içeriğe daha derin bir temel ve böylelikle "bulutsu varsayımına" giderek saygınlık kazandınncaya kadar, Kant'ın yapıtı ilk anda sonuçsuz kaldı. Daha sonraki buluşlar, bu varsayımı zafere götürdü. _"Yine Kant'tan, gel-gitin, dönüşü geciktirdiği teorisi ortaya atıldı. _Bilimin gelişmesiyle yavaş yavaş elenmiş olan, bu modası geçmiş doğa görüşü, 19. yüzyılın ilk yansında tamamen egemen olmuştu ve aslında bugün bile bütün okullarda öğretilir. _Bir başka yerden destek alan, doğanın salt var olmadığı, ama varlaştığı ve sonra öldüğü yolundaki kavram ortaya çıkmasaydı, doğa bilginlerinin büyük bir kısmının, değişen bir dünyanın değişmeyen organizmalar yaratmasındaki çelişkinin bilincine, kısa bir süre içinde varıp varamayacaklarından kuşkuya düşmek gerekirdi. _Yerbilim ortaya çıkmış ve yalnızca biri ötekinden sonra biçimlenmiş ve biri ötekinin üstüne gelmiş yersel katmanları göstermekle kalmamış, aynı zamanda, bu yersel katmanlar arasında artık soyu tükenmiş hayvanların iskeletleri ve kabukları ve artık var olmayan bitkilerin gövdeleri, yapraklan ve meyveleri bulunduğunu da ortaya koymuştur. Bir bütün olarak yalnızca dünyanın değil, aynı zamanda onun şimdiki yüzeyinin ve bu yüzeyde yaşayan bitki ve hayvanların da zaman içinde bir tarihi olduğunu teslim etmek üzere bir karar alınması gerekiyordu. _Yeryüzeyinin ve bütün yaşam koşullannın giderek dönüşümü, organizmalann giderek dönüşümüne ve değişen çevreye uyarlanmalarına, türlerin değişebilirliğine doğrudan doğruya yol açtı. _İngiliz Grove da fiziğin o zamana kadar ulaştığı birbirlerinden ayrı sonuçları düzenleyerek, fizik kuvvetler denen şeylerin, mekanik kuvvetin, ısının, ışığın, elektriğin ve magnetizmanın, hatta kimyasal kuvvet denen şeyin, belli koşullar altında, herhangi bir kuvvet kaybına uğramaksızın birbirine dönüştüğünü tanıtladı. (1842) Böylece, Descartes'ın dünyada mevcut hareket niceliğinin değişmez olduğu yolundaki ilkesini de fiziksel olarak tanıtladı. Bununla, özel fizik kuvvetler, fiziğin güya deği§rnez "türleri", maddenin belli yasalara göre birbirine geçen değişik, farklı hareket biçimlerine ayrıldı. _Lavoisier'den ve özellikle Dalton'dan bu yana kimyanın olağanüstü bir hızla gelişimi, doğa hakkındaki eski görüşlere, bir başka yönden saldırdı. O zamana kadar yalnızca canlı organizma yoluyla üretilen inorganik bileşimierin yapılması, kimya yasalarının, organik varlıklar için olduğu kadar inorganik varlıklar içinde geçerli olduğunu tanıtladı ve inorganik ve organik doğa arasındaki uçuruma, Kant'ın bile aşılamaz gördüğü uçuruma, geniş ölçüde bir köprü kuruldu. _Biyolojik araştırma alanında da, geçen yüzyılın [18. yüzyılın] ortalarından itibaren düzenlenen bilimsel geziler, Avrupa'nın dünyanın her yanındaki sömürgelerinde yaşayan uzmanların daha derin araştırması, mikroskobun kullanılması ve hücrenin keşfi, karşılaştırma yönteminin uygulanmasını olanaklı kılan ve aynı zamanda vazgeçilmez hale sokan bir yığın malzemenin toplanmasını sağladı. Homolog organlara göre, değişik organizmalar birbiriyle karşılaştırıldı ve bu organizmaların yalnızca olgunluk koşullarında değil, ama gelişmelerinin bütün aşamalannda yapıldı. Organik yapıya sıkı sıkıya yapışmış katı değişmezlik sistemi de giderek yıkıldı. _Bitki ya da hayvan aleminden hangisine ait olduğu belirlenerneyen organizrnalara raslandı. _Organik dünyanın gelişim tarihi ile tek bir organizmanın gelişim tarihi arasında çarpıcı paralelliğin doğruluğunu Kant'ın, güneş sisteminin öncesiz ve sonrasız olduğuna saldırıya geçişiyle, hemen hemen aynı yıllarda, 1759'da, C. F. Wolff'un da türlerin sabitliğine karşı bir saldınyı başlatmış ve soy teorisini ortaya koymuş olması dikkat çekicidir. Ama onun davasında, parlak bir umut olan şey, Oken'in, Lamarck'ın ve Baer'in elinde kesin biçimini almış ve tam 100 yıl sonra 1859'da Darwin tarafından zafere ulaştırılmıştır. Hemen hemen aynı zamanda, bütün organizmaların sanal morfolojik unsurlan olduklan esasen ortaya konmuş olan protaplazma ile hücrenin, organik yaşamın en basit biçimi oldukları tanıtlanarak, bağımsız, canlı haldeki varlıkları gösterilmiştir. _Yeni doğa görüşü, belli başlı özelliklerinde tamdı. Bütün katılıklar giderilmişti, bütün sabitlik ortadan kaldırılmıştı, sonsuz olarak görülen bütün özgülük geçici hale gelmişti. Doğanın tümünün, sonsuz akım ve çevrimsel bir gidiş içinde hareketli bir şey olduğu gösterilmişti. _BÖYLECE, Yunan felsefesinin büyük kurucularının görüş tarzına; en küçük unsurdan en büyüğüne, kum zerreciklerinden güneşlere, protistadan insana kadar, doğanın tümünün, öncesiz ve sonrasız yaşama geliş ve gidişte, kesintisiz bir akımda, bitmek bilmez bir hareket ve değişim içinde varlığa sahip olduğu görüşüne bir kez daha dönmüş oluyoruz. Yalnızca temel bir fark var: Yunanlılarda parlak bir sezgi olan şey, bizim için, deneyle pekiştirilıniş kesin bir bilimsel araştırmanın sonucudur. Bu çevrimsel gidişin, görgücül kanıtının boşlukları olduğu doğrudur, ama kesinlikle ortaya konan şeylere oranla bu boşluklar önemsizdir ve her geçen yıl biraz daha doldurulmaktadır. _SAMANYOLUNUN en dışındaki yıldız halkalarıyla çevrelenen, kor halinde dönen bir buhar kütlesinden soğuyarak ve• biraraya gelerek oluşan, -ki bu oluşun hareket yasaları belki de yüzyıllar süren gözlemlerden sonra açıklığa kavuşacaktır- bizim evren adamızdaki sayısız güneşler ve güneş sistemleri, bizim, yıldızlara özgü hareketi anlamamızı sağlamıştır. Öte yandan (Secchi'ye göre) , bizim yıldız sistemimizde güneşler halinde bulunan bulutsuların bir kısmı henüz tamamen biçimlenmemiştir. Bir bulutsu kütleden bir güneş sisteminin nasıl gelişeceği, Laplace tarafından, artık aşılamayacak bir biçimde ayrıntılarıyla gösterilmiştir; daha sonraki biçim giderek bunu doğrulamıştır. _Biçimlenen farklı varlıklarda -güneşlerde, gezegenlerde ve uydularda- maddenin başlangıçta egemen olan hareket biçimi, bizim ısı dediğimi şeydir. Isının elektriğe ya da magnetizme dönüş ölçüsünü, sürüp giden güneş gözlemleri gösterecektir; esasen güneşte meydana gelen mekanik hareketin, yalnızca ısı ve çekim gücü arasındaki çatışmadan doğduğu tanıtlanmış gibidir. _Cisimler ne kadar küçük olurlarsa, o kadar çabuk soğurlar, bizim ay'ımızın uzun zamandan beri sönmüş olması gibi, uydular, yıldızsılar ve göktaşları da ilk sönen şeyler olmuşlardır. Sağumanın ilerlemesi ile birlikte, birbirine dönüşen fiziksel hareket biçimlerinin karşılıklı etkisi gittikçe önplana çıkar, en sonunda kimyasal eğilimin kendini göstermeye başladığı, o zamana kadar kimyasal balnmdan kayıtsız elementıerin birbiri ardından kimyasal farklılaşma gösterdiği, kimyasal özelliklere kavuştuğu, birbirleriyle bileşikler haline girdiği noktaya etişilir. Bu bileşikler sıcaklığın azalmasıyla birlikte durmadan değişirler. Sıcaklık yalnızca her elementi değil, aynı zamanda elementlerin her bileşiğini değişik olarak etkiler. Bileşiklerin değişmesi, buna bağlı olarak gaz biçimindeki maddenin bir kısmının önce sıvı, sonra da katı duruma geçmesi, böylece meydana gelen yeni koşullarla da olur. Gezegenin kabuğu sertleşir, meteorolojik olaylara sahne olur, üst yüzeyinde yerbilimsel değişmeler başlar. Sonunda, sıcaklık, hiç değilse yüzeyin önemli bir kısmında albüminin yaşama sınırlarını aşınayacak duruma gelince, öteki kimyasal önkoşullar elverişliyse, canlı protaplazma meydana gelir. _İlk hücre tüm organik dünyanın morfolojik gelişimi için gerekli temeli de sağlamıştır. Paleontolojik kayıtların tam olarak karşılaştırılması sonucu vardığımız kanıya göre, önce sayısız türde zarlı ve zarsız tekhücreliler geliştiler. Gene bunlardan birkaçı, giderek ilk bitkilere, ötekiler de ilk hayvaniara dönüşmüştür. İlk hayvanlardan da, temeldeki yeni farklılaşma ile hayvanlarn sayısız sınıfları, takımları, familyaları, cinsleri ve türleri; en sonunda da sinir sisteminin en yüce gelişmesine eriştiği biçim, omurgalı hayvanlar ve gene en sonunda omurgalılar arasında doğanın kendi bilincine eriştiği omurgalı, yani insan gelişti. _İnsan da farklılaşma•ile ortaya çıkar. Binlerce yıllık savaşımından sonra, el, ayaktan ayrıldı, sonunda dik yürüyüş sağlandı, insan maymundan farklı oldu, heceli konuşmanın gelişmesi ve beynin büyük gelişmesi için temel atıldı, ondan bu yana da insanlarla maymunlar arasındaki aşılmaz boşluk ortaya çıktı. Yalnızca insan, bitkilerin ve hayvanların yerini değiştirmekle kalmayıp, aynı zamanda oturduğu yerin görünüşünü, iklimini, hatta bitkileri ve hayvanları, faaliyetinin sonuçlarını ancak yeryuvarlağının tamamen yok olmasıyla ortadan silmebileceği biçimde değiştirerek, doğaya damgasını vurmayı başarmıştır. _Doğa yasaları konusunda hızla gelişen bilgi ile birlikte doğa üzerinde etkide bulunma araçları da gelişti; insanın beyni, el ile birlikte ve onun yanında, kısmen onun sayesinde aynı şetilde gelişmeseydi, tek başına el, buharlı makineyi asla ortaya koyamazdı. ___ _Ruhlar Aleminde Doğabilim_ _Hayalciliğin, safdilliğin ve boşinanın en yüksek derecesini, Alman doğa felsefesi gibi, nesnel dünyayı kendi öznel düşünce çerçevesine sokmaya zorlayan doğal bilimsel akımda değil, salt deneyimi överek düşünceye karşı mutlak bir küçümseme ile bakan ve gerçekten düşüncesizliğin en ileri ucuna giden karşıt akımda ararsak, pek yanılmış olmayız. 'Bu okul, İngiltere'de egemendir. Bu okulun babası olan, pek övülmüş Francis Bacon, her şeyden önce, insan ömrünün uzatılmasını, belli bir ölçüde gençleşmeyi, insan boyunun ve çizgilerinin değişmesini, bedenin başka biçimlere dönüşmesini, yeni türlerin üretilmesini, hava üzerinde egemenliği ve fırtınalar çıkarmayı sağlamak için kendisine ait olan yeni görgücül ve tümevanın yönteminin uygulanması isteğini ileri sürmüştür. Doğa Tarihi adlı yapıtında altın yapmak ve türlü mucizeler ortaya koymak için kesin reçeteler verir. Newton da, St. John'un kutsal açıklamasının yorumu ile uzun uzun uğraşmıştı. Son yıllarda İngiliz görgücülüğünün, onu temsil edenlerin bazılarının kişiliklerinde -bunlar, hem de onların en kötüleri değildir- Amerika'dan ithal edilmiş ispiritizmacılığın ve büyücülüğün onmaz kurbanı durumuna düşmüş görünmesine şaşmamalıdır. Bu alanın ilk doğabilimcisi, doğal seçme yoluyla, türlerin değişimi teorisini Darwin'le aynı zamanda ortaya koyan, seçkin zoolog ve botanikçi Alfred Wallace'dır. Wallace, manyetik uyku meydana getiriyor ve hastasının, ona sırf dakunduğu zaman, operatörün bütün duyu algılanna katıldığını saptadı. Bir bardak suyla onu, yalnızca bunun konyak olduğunu söyler söylemez sarhoş etti. Gençlerden birini, uyaruk durumda iken bile, kendi adını unutacak kadar aptallaştırabiliyordu. Ama bunu, hipnotizmaya başvurmadan da yapan ustalar vardı. _Spencer Hall, manyetik-frenolajik gösteriler yapan bir şarlatandı ve darkafalı seyircileri, gösterişli davranışlar ve pozlar takınarak aldatıyordu. _(İronik) Benim ve. bir tanıdığımın üzerindeki etkisi, Bay Wallace'ın -etkilenmesi gibiydi: Olay bizi ilgilendirdi. 12 yaşında açıkgöz bir oğlan, denek olarak kendini ortaya attı. Gözlerine yöneltilen tatlı bakışlar ve okşamalar onu kolayca hipnotize durumuna soktu. İstediğimiz çoklukta başka organlar, şarkı söyleme, ıslık çalma, boru öttürme, dans etme, boks yapma, dikiş dikme, yamama, tütün içme vb. organları ürettik. Wallace, deneğini suyla sarhoş ediyordu, ama biz de büyük ayak başparmağında bir sarhoşluk orgam keşfettik. _Biz, saçma bir kuşkuculukla, manyetik-frenolajik şarlatanlığın temelinin, uyanıklık durumunun görüngülerinden çoğunlukla ancak derece bakımından farklı ve hiç bit mistik yoruma gerek göstermeyen bir dizi görüngüler bulduğumuz halde, Bay Wallace'ın çabası kendisini bir dizi aldanmalara götürüyor; bunlarla o, Gall'ın kafatası haritasını bütün ayrıntılarına kadar doğruluyor ve operatörle denek arasında gizemli bir ilişkinin bulunduğunu belirtiyordu. _O, bizden, sık sık dolandırıcı olarak yakayı ele veren daha başka "medyum"ların bütün sözde mucizelerini geçerli şeyler olarak kabul etmemiz yanında, eski zamanlardan kalma sözde doğrulanmış cin peri masallarını da kabul etmemizi bekler. Ruhların kendi fotoğraflarını çektirdiklerine inanmamız gerektiği elbette ki aşırı bir varsayımdır. Ve doğruluklarına inanmadan önce böyle fotoğrafların hiç kuşku götürmeyen bir yoldan gerçek olduklarının tanıtlanınasını isternek de bizim hakkımızdır. Bay Wallace 187. sayfada, 1872 yılı martında kızlık adı Nicholls olan önde gelen medyumlardan Bayan Guppy'nin kocası ve küçük oğlu ile birlikte kendi fotoğrafını çektirdiğini, iki ayrı fotoğrafta uzun boylu, beyaz tül elbiseye güzelce sarınmış bir kadın figürünün de onun ardında durduğunu anlatır. Burada iki şeyden bir tanesi mutlak kesindir. Ya canlı, düşünen, ama görünmeyen bir varlık orda bulunuyordu, ya da Bay ve Bayan Guppy, fotoğrafçı ve dördüncü bir kişi, çirkin bir oyun tasarlamışlardı ve bu oyunu o andan beri sürdüregelmişlerdi. Fotoğrafçı Hudson, bundan kısa bir süre sonra, ruh fotoğraflarıyla •dolandırıcılığı alışkanlık haline getirdiği için mahkemeye verildi. Bu durum karşısında Bay Wallace durumu kurtarmak için şöyle diyor: "Bir şey açıktır; eğer aldatma. sözkonusu olsaydı, bu, bizzat ruhçular tarafından derhal keşfedilirdi. Demek ki, fotoğrafçılara pek güvenınemek gerekir. Geri"ye Bayan Guppy kalınca, dostumuz Wallace ona olan "mutlak inancını" belirtir ve ortada başka bir sorun kalmaz. -Başka Dir sorun kalmaz mı? Hiç de değil. Bayan Guppy'nin ne denli güvenilir olduğunu kendisinin bu iddiası gösteriyor. Bir akşam, evinden Conduit Street'e -kuş uçuşu üç İngiliz mili- kendisini bilinçsiz bir halde havadan götürüyorlar ve sözkonusu 69 numaralı evde, bir ruh oturumunun ortasında masanın üstüne bırakıyorlar. _Ruh bayan, Bay Crookes'un evinde bile göründü, onun çocuklan ile oynadı, onlara "Hindistan'daki serüvenlerinden anılar" anlattı da Bay Crookes'a aktardı, kendisinin açık nesnelliğinden emin olsun diye kolunu tutmasına izin verdi. Nabzının ne kadar attığını ve kaç kez soluk aldığını ona -saydırdı, sonunda da Bay Crookes'un yanıbaşında fotoğrafını çektirdi. "Bu figür", diyor Bay Wallace, "onu gördükten, ona dokunduktan, fotoğrafını çektikten ve onunla konuştuktan sonra, seyirci ile dolu bitişik bir odadan başka çıkış yeri olmayan küçük bir odadan tümüyle kayboldu."Ne yazık ki, bu "tamamen tanıtlanmış görüngüler" ispiritizmacılar için bile bu anda inanılacak şeyler değildir. İngiliz İspiritizmacıları Ulusal Derneği"nin bir üyesi de, Bayan Cook'un bir oturumuna katıldı ve kapısından ruhun geldiği ve kaybolduğu odanın dış dünya ile ilişkisini sağlayan ikinci bir kapısı bulunduğunu kolayca saptadı. _Bay Zöllner, yıllardır, uzayın "dördüncü boyutu" üzerinde çok çalışıyordu ve üç boyutlu bir uzayda olanaksız olan birçok şeyin dört boyutlu bir uzayda çok doğal olduklarını keşfetti. O halde dört boyutlu uzayda kapalı bir metal küre, bir yerinde delik açmaksızın eldiven gibi tersine çevrilebilir; bunun gibi uçları bulunmayan ya da iki ucu bir yere bağlı bir sicimde bir düğüm yapılabilir, hiç birini açmadan iki kapalı halkayı birbirinin içine geçirmek mümkündür. Profesör Zöllner, bir ya da birkaç medyum yardımı ile dördüncü boyutun konumu konusunda daha geniş bilgiler bulmak amacıyla başvurmuş. Başarı şaşılacak gibiymiş. Elini masadan ayırmaksızın koluyla yaslandığı koltuk kenan, durumdan sonra koluna yapışık halde kalmış, iki ucu masaya bitişik olan bir sicime dört düğüm atılmış vb. Kısacası, dördüncü boyutun bütün mucizeieri, ruhlar tarafından gerçekleştirilmiş. Dördüncü boyut nasıl ruhların varlığını tanıtlıyorsa, ruhlar da dördüncü boyutun varlığını tanıtlıyor. Ve bu, bir kez saptandı mı, bilim için çok yeni ve sonsuz genişlikte bir alan açılıyor demektir. Şimdiye kadarki bütün matematik ve doğabilim, dördüncü ve daha yukarı boyutların matematiği, mekanik, fizik, kimya ve bu yüksek boyutlarda oturan ruhların fizyolojisi için ancak bir hazırlık okulu oluyor. Bay Crookes, dördüncü boyuta geçerken -şimdi elbette öyle diyebiliriz- masaların ve öteki mobilyanın ne kadar ağırlık yitirdiğini bilimsel olarak ortaya koymadı mı, Bay Wallace, orada, ateşin insan bedenine zarar vermediğini tanıtlamadı mı? Demek ki, ruh-bedenlerin fizyolojisi bile var! Soluk alıyorlar, nabızları var, o halde akciğerleri, kalpleri ve dolaşım organlan var. böyle organların bulunması, hastalanına olanağını da getirir; o zaman Bay Virchow'un ruhlar dünyası ile ilgili bir hücre patolojisi yazması zorunluluğu ortaya çıkar. Ruhlann çoğu, yeryüzü yosmalarından, doğaüstü güzellik dışında hiç ama hiç bir bakımdan farkı bulunmayan çok güzel ve genç bayanlar olduklan için, çok geçmeden "aşkın sıcaklığını duyan erkeklerle" ilişki kurabilirler. Bay Crookes'un da "kadın kalbinin bulunuşunu" nabız atışından ortaya koyması karşısında, doğal seçme için de, kötü sosyal-demokrasi ile karıştırılmaktan korkmasına artık gerek bulunmayan bir dördüncü boyut açılıyor demektir. _YETER. Doğabilimden gizemciliğe giden en sağlam yolun hangisi olduğu apaçık anlaşılıyor. Bu, doğa felsefesinin aşırı teorikliği değil, her teoriyi küçük gören ve hiç bir düşüneeye güvenmeyen en yüzeysel görgücülüktür. Ruhların varlığını tanıtlayan a priori bir gereklilik değil, Wallace, Crookes ve ortaklarının görgücü gözlemleridir. _Diyalektik, cezalandırılamadığı için, horgörülemez. Bir kimse her türlü teorik düşünceyi ne denli küçümserse küçümsesin, gene de teorik düşünce olmaksızın iki doğal olguyu birbiriyle ilişki içine sokamaz ya da onlar arasında var olan bağı anlayamaz. Tek sorun bir kimsenin düşüncesinin doğru olup olmadığıdır ve teoriyi küçümsemenin doğalcı düşünmenin ve bu yüzden de yanlış düşünmenin en güvenilir yoludur. Ama eski ve çok iyi bilinen bir diyalektik yasaya göre, yanlış düşünce, mantıksal sonucuna dek götürüldüğünde, kaçınılmaz olarak çıkış noktasının karşıtma vanr. Böylece diyalektiğin görgücül küçümsenmesi, görgücülerin en ağırbaşlılarını bile tüm boşinanların en boşuna, modern ruhçuluğa götürerek cezasını bulur. _Metafizikçi matematikçiler, bilimlerinin verdiği sonuçların mutlak reddedilemezliğinden dolayı büyük bir kibirle övünürler. Oysa bu sonuçlar arasında, ancak bu yoldan bir tür gerçeklik kazanan sanal büyüklükler de vardır . _Adam, yaşamı boyunca o kadar çok saçmayı savunmuştu ki, neredeyse yanılmazlığını bile pazarlık konusu yapabilirdi. (Ketteler, Döllinger için demiştir.) _Dördüncü boyuta kafanızın dışında herhangi bir gerçeklik tanımaya alışılmışsa, bir adım daha ileri gidilmesi ve medyumların ruhlar dünyasının kabul edilmesi pek önemsenecek bir konu değildir. _Saf görgücülük, ruhçuların hakkından gelemez. Birincisi, "daha yüce" görüngüler her zaman, ilgili "araştırmacının yalnız görmesi gerekeni ya da görmek istediğini görebilecek kadar kendini kaptırdığı zaman gösterilirler. İkincisi, yüzlerce sözde gerçeğin hilecilik olduğu ve düzinelerce sözde medyumun rasgele düzenbazlar olduğunun ortaya çıkışı ruhçularca önemsenmez. Her sözde mucize, teker teker çürütülmediği sürece, onlar için yeteri kadar meydan var demektir. Tahrifatın var olması, gerçek olanların gerçekliğini tanıtlar. Böylece görgücülük, cansıkıcı ruhçuları görgücül deneylerle değil, teorik düşüncelerle çürütme ve Huxley ile birlikte şöyle demek zorunluğunu duyar: "İspiritizmacılığın gerçekliğinin gösterilmesinde benim gördüğüm tek iyi şey, intihara karşı yeni bir kanıt ortaya koyabilmesidir. Ölmekten ve oturumu bir liraya kiralanmış bir medyumun ağzından saçma-sapan konuşturulmaktansa, çöpçü olarak yaşamak daha iyidir. __ _Diyalektik Üzerine_ (Anti-Duhring’e Önsöz) _AŞAGIDAKİ çalışma, asla bir "iç iti" ürünü değildir. Tersine, dostum Liebknecht, Bay Dühring'in en yeni sosyalist teorisine, eleştirinin ışığını yöneltmem için beni harekete getirinceye kadar ne denli zahmet çektiğine tanıklık edebilir. _Kendi kendisini övmesine karşın, son derece önemsiz olan bir sistemin eleştirisi, konunun niteliği bakımından, bütün ayrıntılarına kadar burada sunuluyorsa, iki nokta bunu bağışlatabilir. Bir yandan bu eleştiri, bana, bugün genel bilimsel ve pratik ilgi gören tartışma konularında görüşümü çeşitli alanlarda olumlu biçimde ortaya koyma olanağını verdi. Öte yandan ise, "sistem yaratan" Bay Dühring, kuşkusuz, günümüz Almanya'sından yalıtılmış, tek başına bir olay değildir. Bir süredir Almanya'da felsefe, özellikle doğa felsefesi sistemleri, bir gecede, düzineler halinde mantar gibi fışkırıyorlar. _Herkes her şey üzerine yazabilir; "bilim özgürlüğü" ise, insanın incelemediği şey üzerinde yazması ve bu yazdığım tek ve kesin bilimsel yöntem olarak ileri sürmesi oluyor. Bay Dühring, bugün Almanya'da ön plana geçmeye çalışan ve heybetli bir saçmalık halinde gürleyen patırtısıyla her şeyi bastıran bir yaygaracı, sözde bilimin en karakteristik tiplerinden biridir. Şiirde, felsefede, ekonomide, tarih yazarlığında heybetli saçmalık; öğretim kürsüsünde ve hitabet kürsüsünde heybetli saçmalık; her yerde heybetli saçmalık; başka ulusların basit, kabasaba saçmalığından farklı olarak üstünlük ve düşünce derinliği iddiasını taşıyan heybetli saçmalık; Alman fikir sanayiinin en karakteristik yığın ürünü olan heybetli saçmalık, öteki Alman yapımı mallar gibi ucuz ama kötü. Uygulamada sosyal-demokrat hareketin bu heybetli saçmalığına kendisini pek az kaptırması, doğabilim dışta bırakılırsa, şimdilik hemen her şeyin berbatlaştığı bir ülkede işçi sınıfımızın dikkate değer ölçüde sağlıklı bir durumda oluşunnn başka bir kanıtı sayılır. _Meslekten olmayan birinin söz sahibi olmak istemesi, küstahlıktan öte bir şey değildir. Bay Virchow'un, “her doğabilimci, kendi uzmanlık alanı dışında ancak bir yan-cahil, sıradan bir kişidir.” yollu sözleri bir ölçüde bana cesaret veriyor. _Teorisyenler, doğabilim alanında yarı-cahil olunca, bugünkü doğabilimciler de, teori alanında, felsefe olarak nitelenen alanda, aynı ölçüde, gerçekten yan-cahil oluyorlar. Burada bir tür dengelenme ortaya çıkıyor. _Teorik düşünce ise, ancak doğal yetenekle ilgili bir niteliktir. Bu doğal yeteneğin geliştirilmesi, iyileştirilmesi zorunludur. Böyle bir iyileştirme için bundan önceki felse!eyi incelemekten başka araç henüz bulunamamıştır. _Teorik düşünce, her çağda ve dolayısıyla çağımızda da, çeşitli dönemlerde çok değişik biçim ve bununla birlikte çok değişik bir içerik kazanan tarihsel bir üründür. Bundan dolayı, düşünce bilimi, insan düşüncesinin tarihsel gelişiminin bilimidir. Bu, düşüncenin görgücül alanlara pratik uygulaması için de önemlidir. Çünkü, önce düşünce yasaları teorisi, darkafalı nedenlemenin mantık sözcüğü ile tasarladığı gibi, yalnız bir kez ve herkes için ortaya konmuş "ölümsüz bir doğru" değildir. _Yüzyıllar önce felsefede kullanılan, defalarca felsefe tarafından terkedilmiş önermeler, teori koyan doğabilimciler tarafından yepyeni bir hikmet diye sık sık İleri sürülür ve hatta bir süre moda olurlar. Felsefe tarihini tanıma eksikliği, burada, sık sık ve açık şekilde görülür. Isının mekanik teorisinin enerjinin sakınımı yasasını yeni kanıtlarla desteklemesi ve yeniden ön plana çıkarması, onun için, kuşkusuz büyük bir başarıdır. Ama değerli fizikçiler, bunun Descartes tarafından ortaya konduğunu anımsamış olsalardı, bu yasa tamamen yeni bir şey olarak ileri sürülebilir miydi? Atomların varlığını ilk kabul edenin ve bunların değişik elementlerin değişik ağırlık özellikleri olduğunu ilk düşünenin Dalton olduğunu ileri sürüyorlar. Oysa herkes Diogenes Laertius'da, Epikuros'un, atomların, yalnızca büyüklük ve biçim bakımından değil, aynı zamanda, ağırlık bakımından da farklı olduğunu düşündüğünü bilseler… _Bilimin doruğuna tırmanmak isteyen bir ulus, teorik düşünce olmaksızın bir şey yapamaz. _Almanya'da doğabilirnin sağladığı, Vogt, Büchner vb. gibi karikatür taslağı gezgin vaizler tarafınlan başlatılan büyük bir ilerlemeyi gerçekleştirerek, Berlin'in eski hegelciliğinin kumlarında kendini yitirmiş klasik Alman felsefesine kesinlikle sırtını çevirdi. Hegelcllik değil, diyalektik de fırlatılıp atıldı, ve doğa süreçlerinin diyalektik niteliğinin düşünce üzerine dayanılmaz bir güçle kendini zorla kabul ettirdiği, doğabilimin teori dağı ile anlaşılmasında ancak diyalektiğin yardımcı olabileceği bir anda, böylece, çaresizlik içinde, tekrar eski metafiziğe gömülme oldu. O günden bu yana, halk arasında, bir yandan Schopenhauer'm darkafalılara uygun düşen yüzeysel düşünceleri ve sonra da hatta Hartmann'ın bu türlü düşünceleri öne geçti; öte yandan ise, bir Vogt'un ve bir Büchner'in kaba, gezgin, vaiz-materyalizmi üstünlük kazandı. Üniversitelerde seçmeciliğin en farklı biçimleri birbiriyle yarıştı; bunların tek ortak yanı, eski felsefelerin bir sürü artıklarından meydana gelmiş olma benzerliğiydi ve hepsi de aynı ölçüde metafizikseldi. Klasik felsefenin kalıntılanndan, kendini, ancak, yalnızca bir tür yeni-kantçılık kurtardı; bunun son sözü, muhafaza edilmeyi en az haketmiş bir miktar Kant, yani hiç bir zaman bilinemez olan kendinde- şey idi. Varılan sonuç, teorik düşüncenin şimdi egemen olan tutarsızlığı ve karışıklığı oldu. ___ _Diyalektik_ _Diyalektiğin yasaları, doğa ve insan toplumu tarihinden çıkartılmaktadır. Çünkü bunlar, bizzat düşüncenin olduğu gibi, tarihsel gelişmenin de bu iki yönünün en genel yasalarından başka bir şey değildir. _Hem bunlar, esas olarak üçe indirgenebilirler: -Niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşümü yasası: -Karşıtların içiçe geçmesi yasası; -Yadsımanın yadsınması yasası. _Her üçü de, Hegel tarafından, onun idealist biçiminde, salt düşünme yasaları olarak geliştirilmiştir: birincisi, Mantık'ın birinci kısmında, Varlık Öğretisinde; ikincisi, Hegel'in Mantık'ının bütün ikinci ve en önemli kısmını, Öz Öğretisi doldurur; üçüncüsü de tüm sistemin yapısı için temel yasadır. Yanlışlık bu düşüncelerin doğa ve tarihten çıkanlmayıp, bunların düşünce yasaları olarak doğa ve tarihe zorla yamanması gerçeğinde yatar. Tüm zoraki ve çoğu zaman tüyler ürpertici yapının kaynağı budur ; evren ister iste;mez, kendisi ancak insan düşüncesinin evriminin belirli bir aşamasının ürünü olan bir düşünce sistemine uymak zorundadır. Olanı tersine çevirirsek, her şey pek basit bir görünüş alır, idealist felsefede son derece gizemli görünen diyalektik yasalar hemen basitleşir ve gün gibi açık olur. _Burada diyalektiğin kitabını yazacak değiliz; yalnızca diyalektik yasaların doğanın gelişmesinin gerçek yasaları olduğunu, bu yüzden teorik doğabilimi için de geçerli bulunduğunu göstermek istiyoruz. _I. Niceliğin -niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşmesi Yasası: Doğadaki bütün nicel farklılıklar, ya kimyasal bileşim farklanna, ya hareketin (enerjinin) farklı niceliklerine ya da biçimlerine, ya da hemen her zaman olduğu gibi, her ikisine birden dayanır. O halde, madde ya da hareket artırılınadan ya da azaltılmadan, yani bu cismin niceliği değişmeden niteliğini değiştirmek mümkün değildir. _hareketin biçim değişimi Heine'nin kusurları gibidir; herkes kendi başına erdemli olabilir, kusur işlernek için her zaman iki kişi gereklidir. Hareketin biç1m değişimi her zaman en az iki cisim arasmda geçen süreçtir. hareketin bir niteliğinden belirli bir miktar yitirirken, diğeri, hareketin bir başka niteliği biçiminde buna tekabül eden bir miktar kazanır. Şimdiye kadar yalıtık (isole) tek bir cisim içinde, hareketi, bir biçimden ötekine dönüştürmenin mümkün olduğu ortaya konamamıştır. Canlılar için de aynı yasa geçerlidir. _Kütle yalnız molekülJerden meydana gelir, ama molekülün atomdan farklı oluşu gibi, • kütle de molekülden temelden farklı bir şeydir. Göksel ve yersel kütlelerin bilimi olarak mekaniğin, moleküllerin mekaniği olarak fizikten, atomların fiziği olarak kimyadan ayniması bu farklılığa dayanır. _Her sıvının verilen bir basınçta, belirli bir donma ve kaynama noktası vardır. Son olarak, her gazın, basınç ve soğqtma ile sıvılaşacağı bir kritik r:ıoktası vardır. Kısacası, fiziksel sabitler (constants) , çoğunlukla hareketin nicel olarak artınımasının ya da azaltılmasının ilgili cismin durumunda nitel değişiklik sağladığı, yani niceliğin niteliğe dönüştüğü düğüm noktalannın tanımlanmalanndan başka bir şey değildir. _Kimya, cisimlerin; değişen bir nicelik bileşimi sonucu, nitelik değişikliklerinin bilimi olarak tanımlanabilir. Elementlerin kimyasal özellikleri atom ağırlıklarının peryodik bir fonksiyonudur"bu yüzden nitelikleri de atom ağırlıklarının niceliği ile saptanır. _Belki de şimdiye kadar, niceliğin niteliğe dönüşmesini gizemc􀌅lik ve anlaşılmaz bir transandantalizm diye haykıran aynı baylar, şimdi de bunun gerçekten apaçık, basit, sıradan bir şey olduğunu, uzun süreden beri b un u kullandıklarını ve yeni bir şey öğretiliediğini haykıracaklardır. Ama-doğa, toplum ve düşünce gelişmesinin genel bir yasasını her yerde geçerli olan biçimi içinde ilk kez formüle etmiş olmak, her zaman ıçın dünya tarihi bakımından önemli bir eylem olarak kalacaktır. __ _Eskilerin Doğa Görüşü_ _Şimdiye kadar üretimin, bilime borçlu olduğu şeyler ôvülmüştü ama bilim, üretime çok daha fazla şey borçludur. _İlk filozoflar konusunda Aristoteles: Şeyleri meydana getiren, bunların ilk çıkış yeri olan ve sonunda her şeyin son bulduğu, kendi belirlenimlerinde değişmekle birlikte, töz alarak hep aynı kalan şey - bütün varlıklann unsuru ve ilkesi budur. Bundan dolayı onların kanısınca, hiç bir şey ne var olur, ne de yok olur, çünkü aynı doğa, temel varlık her zaman ayakta durur. _Çiçero der ki : "Miletli Thales, her şeyin temel maddesinin su olduğunu ve Tannnın ise sudan her şeyi meydana getiren bir zihin olduğunu ilan etti." _Thales'in ayrıca Tanrıya da inanmış olması burada bizi ilgilendirmiyor. Tanndan söz etse bile, biz bu yoldan öyle bir varlık konusunda daha fazla bir şey öğrenmiş olmayız. Bu, kavramı olmayan boş bir sözdür. Thales, yılın 365 gün olduğunu saptadı ve söylendiğine göre bir güneş tutulmasını önceden haber verdi. _Anaksimandros bir güneş saati, bir tür kara ve deniz haritası, çeşitli gökbilim aletleri yaptı. Anaksimandros "insanın sudan karaya çıkmış bir balıktan meydana geldiğini söyler. Kendi için başlangıç ve temel unsur, sonsuz olandır. Bu sonsuz şey Hegel tarafından belirlenmemiş madde olarak doğru biçimde yeniden ortaya konur. _Anaksimenes, ilk neden ve temel öge olarak havayı kabul ediyor. Ruh ve hava aynı anlama sahiptirler. _Sayı gibi, evren de, belirli yasalara bağlıdır. Böylece evrenin yasaya bağlılığı ilk kez belirtiliyor. Pisagor'un müzikal uyumları matematik ilişkilere indirgediği söylenir. Aynı şekilde Pitagorasçılar ateşi merkeze koydu, dünyayı ise bu merkezi cisim çevresinde bir daire halinde dönen yıldız olarak kabul etti. _Pythagoras'ın sabah ve akşam yıldızının aynı şey olduklarını, ayın ışığını güneşten aldığını, son olarak da Pythagoras teoremini bulduğu kabul ediliyor. "Phthagoras'ın bu teoremi bulunca yüz öküzü kurban kestiği söylenmektedir. Bu, sevinçtir, zihnin (bilginin) sevincidir - öküzlerin canı pahasına. _Thales'e göre ruh, özel bir şeydir, bedenden farklı bir şeydir. Thales mıknatısın da bir ruhu olduğunu söyler. Anaksimenes için ruh havadır (Yaratılış'ta olduğu gibi). Pitagorasçılar için ise, ruh, ölümsüz ve göçücüdür, beden ruh için salt raslansaldır. Yine pitagorasçılara göre, ruh, bir "esir kıvılcunıdır. _Leukippos ile öğretilisi Demokritos ise unsurlar olarak Dolu ve Boş'u kabul' ederler. Bunlara da var olan ve var olmayan derler. Burada dolu ve katı derken var olanı (yani atomları), boş ya da seyrek derken var olmayanı anlarlar. Böylece var olmayanın var olandan daha az gerçek olmadığını savunurlar. Temelde yatan tözü (maddeyi) bir birlik olarak ortaya koyan kişilerin bütün başka şeyleri bu tözün değişmelerinden türettikleri gibi. Bu düşünürler de, farkların (yani atomların farklarının) başka her şeyin nedenleri olduğunu ileri sürüyorlar. Onlara göre, bu farklar üç tanedir: biçim, düzen ve konum. Böylece A, N'den biçimle ayrılır, AN ise NA'dan düzenle ve Z’de N'den konumla ayrılır. _Leukippos, "atomları ana ilkeler olarak koyan ilk kişiydi ve o, bunları, unsurlar diye adlandırdı. Bunlardan sonsuz sayıda dünyalar ortaya çıkıyor. Dünyalar işte böyle meydana geliyor: Belli bir kesim halinde her biçimden birçok cisim sınırsızdan kopup engin boşluğa taşınırlar. Bunlar bir araya toplanır ve tek bir girdap meydana getirirler. Bu girdapta birbirlerine çarparak, mümkün olan her yoldan dönerek ayrılırlar, öyle ki benzer atomlar benzerleriyle birleşirler. Atomlar sayıca çokluklarından ötürü artık denge içinde dönemeyince, hafif olanlar sanki elekten geçerlermiş gibi, dış boşluğa doğru sürüklenirler. Geri kalanlar birlikte kalırlar ve birbirlerine kenetlenerek ayın yolda yan yana gider ve ilk küre biçimli, kütleyi meydana getirirler. _Epikuros üzerine: "Atomlar hiç durmadan hareket ederler. Atomların biçim, büyüklük ve ağırlık dışında bir niteliği yoktur. Herhangi bir büyüklükte olmadıkları gibi, aynı büyüklükte de değildirler; esasen henüz hiç bir atom, duyularımız tarafından algılanmamıştır." _Samoslu Aristarkhos, dünya ve güneşle ilgili Kopernik teorisini daha MÖ 270'te savunmaktaydı. _Demokritos, samanyolunun bize sayısız küçük yıldızların bileşik ışığını yolladığını zaten tahmin etmiş bulunuyordu. …… ___ _Sözleri_ _Bir gram eylem, bir tonluk kuramdan daha değerlidir. _Para her kapıyı açar lakin kilitleyemez. _Önce siz ateş edin Mösyö Burjuvazi. _İnsanlar yaşadıkları gibi düşünürler. _Ne mutlu o yoksullara ki diğer dünya onlara verilmiştir. Er ya da geç bu dünya da onlara verilecektir. _Yarısını yedikten sonra elimizde bütün bir elma kalmayacağı gibi çelişik taraflardan biri olmadan diğeri de olmaz. _Siyasal iktidar denen şey, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmekte kullandığı örgütlü güçten başka bir şey değildir. _Mülkiyet edinmek, tuzlu su içmek misali, içtikçe susatan susadıkça içirten, sonu gelmez bir kanserdir. İnsanın kendi icadı olan paraya köle olması yanlış. _Bazen; susarak ettiğimiz laflar, konuşarak harcadığımız sözlerden daha çok şey anlatır. _Toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde edemezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadır. _Bütün yaşamını gerçeğe ve doğruluğun coşkusuna adamış bir insan varsa, bu, Diderot'dur. _Köle ancak bir kez satılır, proleter ise kendisini günbegün, saatbesaat satmak zorundadır. _Tek kelimeyle bizi, sizin mülkiyetinizi yok etme niyetimizden dolayı kınıyorsunuz. kesinlikle öyle; niyetimiz tam olarak budur. _Ben vaktimi kadınlarla geçirip cinsel arzularımı tatmin edeceğime ezilen işçi sınıfını bulunduğu bataklıktan çıkarmayı yeğlerim. Üstelik kadın cinsel eğlence aracı değildir. Asla böyle aşağılık bir tabakada bulunamaz. Kadını bir köpek gibi eğlenme amaçlı görenler ise burjuvalardan başkası değildir. _Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, feodal bey ile serf, lanca ustası ile kalfa, kısaca, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir mücadele, her defasında ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla, ya da çatışan sınıfların birlikte çöküşü ile sonuçlanan bir mücadele sürdürmüşlerdir. ___ _İspritizma : Ruh çağırma _Yaygara : Gereksiz olarak yüksek sesle bağırıp çağırma, sızlanmak _Görgücül : Deneyci _Mantar gibi türemek: Aynı tür şeylerin kısa sürede hızla çoğalması _Manüfaktür : El işi üretimi _Tahrifat : Bozmak _Tahribat : Yıkmak _Paleontoloji : Taşılbilim ya da fosilbilim _Ölümsüz bir doğru _Karşıkonamazlık _Kitabını yazmak _Heybetli saçmalık _Karikatür taslağı gezgin vaizler _Metafizikçi matematikçiler _Sakat tavsiyeler _Tanrıbilim, Doğabilim _Cesaret veriyor _Heveskar _İç iti _Korlaşma _Yıldızsı _Parazitoloji _Embriyoloji _Ensonu ...
·
1.533 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.