Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Anne ve babalık kolay mı ?
Bir gün kadının biri kucağında çocukla bir bil- geye geldi ve "Çocuğumu eğitmek istiyorum, ne yapayım?" dedi. Bilge tebessüm edince kadın "Erken mi davrandım?" diye sordu. Şöyle dedi bilge adam: "Hayır, aksine geç kalmışsın, bana evlenmeden gelecektin!" Bir işe başvurun, sizden yığınla belge isterler. Bir iş yeri açmaya çalışın. Onlarca resmi evrak düzenlemeniz gerekir. Bir mesleğiniz, bir işiniz olduğunu söyleyin. Hemen sizden bazı vesikalar talep ederler. En ufak bir meslek kolu için bile, seminerler, kurs- lar düzenlerler. Zira uzmanlaşma bir işi hakkıyla yapmanın en önemli başlangıcıdır. Bir araba mi süreceksiniz aylarca kursa gitmeniz, onlarca konuyu ezberlemeniz gerekir. Bir bilgisayar kullanmak hatta bir bilgisayar prog- ramını tam olarak anlamak için bile pek çok bilgi ve beceriye sahip olmanız gerekir. Peki, koca olmak için bizden ne istiyorlar? Ya da hanım olmak için sizden ne istiyorlar? Peki, anne-baba olmak için sizden (bizden) ne istiyorlar? Bildiğim kadarıyla hiçbir şey! Ben filancayı hanım (ya da koca) olarak kabul ediyorum, diyorum. Devlet de bizi "karı-koca" ilan ediyor, bu kadar! Peki, bu kadar yetiyor mu? İnsan Yetiştirmek Bir hayvan eğittiğinizi düşünün. Aynı eğitim tekniğiyle binlerce hayvanı eğitebilirsiniz. Ama aynı eğitim sistemiyle bırakın her insanı, iki kardeşi bile eğitmezsiniz. Neredeyse her birey farklı kişilikte ve karakterde doğar ve farklı muamele ister. Yani insanı eğitmek pek meşakkatli bir iştir. Bu yüzden sadece insan eğitimiyle uğraşan onlarca bilim dalı ve bilim adamı vardır. Bu kadar ciddi bir işin, bu konuda hiçbir bilgisi, ilgisi hatta malumatı olmayan insanların ellerine veril- diğini bir düşünün! Bir gün çocuk sahibi olacak anne-babaların çocuk yetiştirmek üzerine hiçbir bilgileri olmadan o canlıya sahip olmayı istemeleri akıl alır gibi değil! Devlet eğitime istediği kadar para ayırsın, iste- diği programı uygulasın, kapısına gelen birey birileri tarafından zaten şekillendirilmiş, nesine katkıda bulunacaksın? İnsan hobi veya fobilerinin büyük bir kısmı beş yaşına kadar oluşuyormuş; insan beyninin gelişiminin büyük bölümü beş yaşında sona eri- yormuş. Karakterimizi şekillendiren pek çok ayrinti çocukluk çağlarımızın daha başında bitiyormuş. Yani bizi biz yapanlar beş yaşına kadar anne-baba yanında olup bitiyor. Bazen ilköğretim bölümü öğrencilerimize soru yordum "ilkokul birinci sınıfa gelen bir çocuk neleri bilmektedir?" diye. Genellikle cevap "Pek bir şey bilmez, okulda öğrenmeye başlar." şeklinde olurdu. Bırakın ilkokula kadar olan kısmı; çocuk annenin karnında, annenin yeme-içmesi, dinlediği müzik- ler, moral motivasyon durumu vb. etkiler tarafından zaten şekillenmiyor mu? İnsan yavrusu, yetişme açısından bırakın ayları günü birlik hatta anlık tepkiler beklemektedir. İnsan yetiştirmek pek çok bilgi, ilgi ve uzmanlık alanına ihtiyaç duymaktadır. Bütün bunlar bilinirken devletin evlenmek için müracaat edenlerden; evlilik nedir; bir gün anne baba olacağına göre babalık nedir, annelik nedir, çocuk nasıl yetiştirilir konularında bir bilgi isteme- mesi her zaman benim hayretimi mucip olmuştur. Şiddete başvurmalar, iki günlükken boşanmalar, anne-baba-çocuk savaşları, aile bireyleri arasındaki tartışmalar-savaşlar-kavgalar-çatışmalar... Hemen hepsinde cahilliğimizin büyük etkileri vardır. Bilgilenin Öyle Gelin! Evlilik işleri belediyelerin uhdesinde olduğuna göre, -büyük bir fedakârlık isteyecek ama- belediyeler bu işlerde muhakkak öncü bir rol oynamalıdır. Karı-koca kursları açılmalı. Evlenmek için sözle nen-nişanlanan çiftler muhakkak bu kurslara devam etmeli, uzmanlarından gerekli bilgileri almalı ve temel bilgilerle donanmalıdır. Bu kurslara devam etmeyenlerin nikahi onaylanmamalıdır. Böylesi bir tedbir insanları daha bilinçli kılacaktır. Bunun için nasıl zaman ayrılacağı sorulabilir: Hiçbir faaliyet insan için olmanın dışında bir mana ifade etmemektedir. Ehliyet almak için, üniversiteye girmek için, bilgi- sayar öğrenmek için, yemek yapmak, dikiş dikmek için aylarca, yıllarca kursa gidenler, bütün ömürlerini sürdürecekleri yuvalarının sağlığı için de birkaç hafta kursa devam etmekten imtina etmemelidirler. Hatta sadece karı-kocalık için değil anne-babalık için de bu kurslar olmalıdır. Okullarda zaman zaman annelere bu seminerler veriliyor. O seminerlerin birine katılan eşimin tepki- sinden anladım ki, bunun için geç kalınmış. Eşim, "Keşke daha önce bunları işitseydim pek çok konuda çocuklarıma muamelem daha değişik olurdu." diyen annelere şahit olduğunu söylemişti. Bir İki Örnek Eğitim için "Beşikten mezara kadardır." diye bir söz vardır. Öğrenmenin kişisi, yaşı başı yoktur. Hepimiz hemen her konuda sonsuz bir aydınlığa muhtacız. Pek çok konuda zamanında bilgili olmamamızın yarattığı trajedileri yaşıyoruz. Çocukların küçükken "Bu nedir?" diye sormala rinin ne anlama geldiğini okuduğumda şaşırıp kal miştim. Bize göre "Bu nedir?" sorusunun cevabi "Bu şudur!" şeklindedir. Çocuk için öyle mi ya? Değilmiş. Çocuk, mesela eline kalemi alır "Bu nedir?" diye sorar. Biz de deriz ki "Bu kalemdir." Çocuk biraz sonra yine sorar, "Bu nedir?" biz yine "Bu kalemdir." deriz. Çocuk bir daha sorar ve yüksek ihtimalle bizden tokadı yer: "Kaç defa diyeceğim, bu kalemdir diye sen aptal misin?" Halbuki aptal olan birisi varsa o da biziz. Çocuk için "Bu nedir?"in anlamı şuymuş: "Yani bu ne işe yarar?" Biz elimize kalemi alıp çocukla beraber bir kâğıt üzerine yazı yazacakmışız "Bu kalemdir ve bak işte böyle yazı yazmaya yarar!" diyecekmişiz. Yani, meğerse çocuk kalemin "adı"nı değil "ne işe yaradığını" öğrenmek istiyormuş. Pek çoğumuz bu basit ayrıntıyı bilmediği için çocuğunu Allah bilir kaç defa tokatlamış veya azar- lamıştır. Tabii çocuk da bir, iki azar tokat derken bir daha sormamaya başlıyor. Yani onu aptallaştıran da biz oluyormuşuz. Bir psikolog anlatıyor: "Küçük bir çocukken bir gün babamla şekerlemeciye gitmiştik. Ben çikolata- lara, şekerlere saldırmış ve her birinden üçer beşer almıştım. Babam bana dedi ki: 'Sadece bir tane alabi- lirsin!' O zaman acayip kızmıştım. Ona dedim ki 'Ben özgürüm ve istediğim kadar alabilirim." Babam gülerek bana döndü ve şöyle söyledi: "Özgürlük çoktan seçmektir. Ama senin yaptığın oburluk! Özgürlük ile oburluğu birbirine karıştırma!" Onlara anlatmaya değil, onları anlamaya çalışa- lim. Onlara oburluk ile özgürlüğün farkını yaşayarak/ yaşatarak anlatalım. Onları koruduğumuzu zannettiğimiz pek çok zamanda aslında onların felaketini hazırladığımızı unutmayalım! Bu basit bilgileri insanlığa aktarmak için ömürlerini tüketen insanlar var. Bilgiler basit olabilir ama onları elde etmek hiç de basit olmuyor. O basit bilgiler gün geliyor bir dâhinin yetişmesine zemin hazırlıyor veya kaybolup gitmesine! Çocuğumuzun bizden mükemmel bir uzmanlık beklediğini unutmayalım. Bendeniz devletin bu konuda pek yavan davran- dığını söylemeye çalışıyorum; o yavan diye bizim de yavan davranacak hâlimiz, lüksümüz yok! Şunu asla unutmayalım: Çocuklarımız bizi dinlemiyormuş, çocuklarımız bizi izliyormuş.
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.