Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

_Napolyon Bonapart_ _Devlet, benim. _Para, para, para. (Başarının sırrı) _Felaketlerin üstünde dimdik oturan insan soylu ve cesurdur. _Gerçekler, büyük ruhlu insanları besler, küçük ruhları ise yaralar. _Yapıcı eleştiri, akıllı insanları güçlendirir. Ahmakları öfkelendirir. _Düşmanınız hata yaparken araya girmeyin. _İki şey dünyaya hükmeder; biri kılıç, diğeri düşünce. Kılıç, eninde sonunda düşünceye yenilir. _En iyi lider, en iyi umut taciridir. Bir general aynı zamanda bir şarlatan olmalıdır. İnsanlar hayalleriyle idare edilirler. Yönetim sanatı, görülmesinde yarar bulunmayan şeyleri görmeye dayanır. _Vatanını kurtaran insan hiçbir kanunu çiğnemiş sayılmaz. _Milletleri kendi arzuları hilafında kurtarmak lazımdır. _Bağnazlığı kökünden yok etmek için uyutmak gerekir. _En tahammül edilmez zorbalık, küçük adamlarınkidir. _Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir. _Dünya çok acı çekiyor. Ama kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden. _En güzel savaş, insanın kendi öz varlığı ve tutkularına karşı giriştiği uğraştır. _Ölüm hiçbir şeydir ama şerefsiz yaşamak her gün ölmektir. _Savunma halinde olan bir birlik yenilmeye mahkumdur; bu askerlik sanatının bir aksiyonudur. _Üç gazete, beni yüz sancaktan daha çok korkutur. _Yenile yenile yenmesini öğrendim. _Tanrı en iyi topçu birliğinin yanında yer alır _Hissiz kalmaktansa kahveyle acı çekmeyi tercih ederim. _Zafer; savaşta kovalayan, aşkta ise kaçan erkeğindir. _Her zafer zafer değildir, her yenilgi de yenilgi değildir. _Bir tek düşmanla sık sık dövüşmemelisin, yoksa ona bütün savaş sanatını öğretirsin. _Dahiler, çağlarını aydınlatmak için yanmaya mahkum gök taşlarıdır. _Süngü ile her şeyi yapabilirsiniz; fakat tek bir şey yapamazsınız, üstüne oturamazsınız. _Gerektiğinde aslan postundan çıkıp tilki postuna bürünmesini biliyorum. _Büyük felaketler büyük insanların yetiştiği okuldur. _Budalalar geçmişten, akıllılar şimdiki zamandan, deliler de gelecekten bahsederler. _Tanrı en iyi topçu birliğinin yanında yer alır _Talihi olanın horozu da yumurtlar. _Zafer, iradededir. _En kısa yol bilinen yoldur. _Talih, bir hayat kadınıdır. Tarihi kazananlar yazar. Tarih, üzerinde herkesin anlaştığı bir yalandır. _İnsanın olgunlaşması için mutlaka acılarla yoğrulması gerekir. Çünkü o hem taş, hem de heykeltraştır. _İnsan üniformasının adamı olur. _İmkansızlık yalnız sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir. _Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır.(İspanya'yı aldıktan sonra, Sen para için savaşıyorsun biz ise şerefimiz için diyen İspanya Kralına verdiği yanıt) _Fakirleri, zenginleri öldürmekten alıkoyan dindir. _En tehlikeli danışman onurdur. _Kaybettiğimiz her saat, düşman için kazançtır. _Bir toplumun gelişmesini görmek için, önce o toplumdaki kadınlara bakınız. _Bir devlet adamının kalbi kafasında olmalıdır. _Beni sevmenizi değil, bana canla başla hizmet etmenizi istiyorum. _Benim asaletim benimle başlar. Çocuklarımın, benden alacakları asaletle satacakları çalım ise hiçbir zaman benimki kadar haşmetli olmayacaktır. _Az bilgisi olup çok konuşan, parası olmayıp çok harcayana benzer. _Alkış, oy değildir. _Gerçek dostlar yıldızlara benzer, karanlık çökünce ilk onlar gözükürler. _Eğer kalbim, karşılık görmeden sevecek kadar bayağılaşırsa, onu dişlerimle parçalarım. _Beyinsizlik sadece politika mesleğinde özür sayılmaz. _Her işte başarılı oldum çünkü bunu istiyordum. Hiçbir zaman tereddüt etmedim. _Askerlerim çocuklarımdır. _Aşk; İşsiz güçsüz adamların işi. _Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu _En tehlikeli danışman onurdur. _Güzel bir kadın göze, iyi bir kadın da kalbe hoş görünür. Birincisi pırlanta, ikincisi de hazinedir. _Bana Türklerden kurulu bir ordu verin dünyayı rehin alayım. _İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler. _Ahlakın olmadığı yerde kanun işe yaramaz. _Ahlaksız insan, başaramayacağı işi üstlenen insandır. _Bir filozofu hiçbir şey yapmak mümkün değildir. _Bir insan hakları için değil, çıkarları için daha büyük bir savaş verir. _Din sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir şeydir. Fakirleri, zenginleri öldürmekten alıkoyan dindir _Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır. _Kirli çamaşırlar aile içinde yıkanmalıdır. _Savaşın bir gününü görseydiniz, bir diğerini görmemek için Tanrı'ya yalvarırdınız. _Muhammed büyük biriydi, korkusuz bir askerdi; az miktar kişiyle Bedir Savaşı'nı kazandı, büyük bir kumandan, kıymetli bir devlet adamı, zaferi doğduğu toprakları canlandırdı, ve Arap çöllerinin ortasında yeni bir millet ve bir güç kurdu Henüz okuldayken bir arkadaşının savaş çıktığında nasıl ata bineceğini sorarak kısa boyuyla alay etmesi üzerine. Ben savaş çıktığında ata binmeyeceğim. Ben ata bindiğimde savaş çıkacak. _Napolyon Bonapart (1769 -1821) _Fransız Devrimi'nin generali, 1799'dan 1804'e kadar Fransa Konsülü, Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanı, 1804-1814 arasında I. Napolyon adını alarak Fransa İmparatoru ve İtalya Kralı. Tarihteki en önemli komutanlardan biri olan Napolyon’un savaşları dünyanın her yerinde askerî okullarda ders olarak okutulmaktadır. Toskana asıllı soylu ve görece mütevazı bir İtalyan ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Fransız ordusunda topçu subayı olarak çalıştığı sırada gerçekleşen Fransız Devrimi’ni 1789’da ortaya çıkışından itibaren destekleyip doğum yeri Korsika’ya yayılması için çalıştı ve 1793’te adadan sürgün edildi. ilk seferinde elde ettiği kesin zaferler sayesinde tüm Avrupa’da tanındı. İtalya seferinden sonra 1798'de Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olan Mısır’a askeri bir sefer düzenledi. Bu sefer sırasında Memlük beylerini yenerek Osmanlı toprağını işgal etti ancak elinde tutmayı başaramadı. kardeşi Joseph Bonaparte'ı İspanya kralı ilan etti. İspanyollar ve Portekizliler Birleşik Krallık'ın desteği ile isyan ettiler. Yarımada Savaşı (İspanyol Bağımsızlık Savaşı) adıyla bilinen savaş 6 yıl sürmüş ve acımasız bir gerilla savaşı olarak tarihe geçmiştir. Savaş, Fransa’nın yenilgisi ile sonuçlandı. Napolyon, Kıta Ablukasını güçlendirmek amacıyla 1812 yılında Rusya'ya sefer düzenledi (bknz: Napolyon'un Rusya Seferi) ve bu sefer Fransızlar açısından büyük bir felaket ile sonuçlandı. Müttefikler 1814’te Fransa'ya bir saldırı başlatıp Paris'i ele geçirdiler ve Nisan 1814'te Napolyon'u tahttan feragat etmeye zorladılar. İmparator, Elba adasına sürgün edildi. 1821 yılında mide kanserinden öldü. Cenazesi yakıldı ve vefatı tüm Avrupa'da büyük bir şok ve üzüntü ile karşılandı. _Fransız İhtilâli_ (1789-1799) _Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Fransızlar büyük bir evrim geçirmektedir. Halk bilinçlenmekte, kralın ve seçkinlerin denetiminden çıkmaya başlamaktadır. Pek çok burjuva, İngiliz modelindeki gibi ‘parlamenter monarşi’ altında yönetime katılmayı arzulamaktadır. Kitaplar yaygınlaşmakta, aileler çocuklarını üniversitelere göndererek sağlam bir gelecek kurma yolunu tutarak kültürel seviyeyi yükseltmektedir. Bağımsız yayıncıların çıkardıkları gazete, bildiri ve broşürler, kitlesel bilinçlenmeye yol açmaktadır. Bu koşullar da toplumsal değişim taleplerinin olgunlaşmasına yol açmıştır. Toplum büyük bir hızla değişmekte, bunun altında da ‘aydınlanma filozoflarının' büyük etkisi bulunmaktaydı. Aydınlanmacılar özgürlüğün tüm alanlarda olması gerektiği fikrini savunmaktaydı. Descartes, aklın ve eleştirel zihniyetin üstünlüğüne vurgu yapmış, Montesquieu, güçler ayrılığı ilkesini vurgulamış. Voltaire'e göre kral, parlamenter bir sistemin kapılarını açmalıydı. Rousseau, insanların doğuştan eşit olduğuna inanmakta, halk egemenliğinin hâkim olması gerektiğini vurgulamaktaydı. Diderot ile d’Alambert ise yasa önünde eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi talepleri dillendirmekteydi. John Locke’nin fikirleri ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde dile getirilen demokratik ilkeler ve liberal ekonomi fikirleri burjuvaları hareketlendirmiştir. Devrimden önceki yıllar Fransız ekonomisi için pek de parlak sayılmamaktadır. Amerikan Bağımsızlık Savaşına Fransa büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı olarak katılmıştır. Halk, özellikle varlıklı sınıflar, monarşiye karşı savaş açtılar. Bir anayasayla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılması, iç ticaretin serbestleştirilmesi, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulundular. Bu talepleri 16. Louis kabul etmedi. Orta sınıf, Bastille Hapishanesi’ne saldırdı. Hapishane ele geçirilip mahkûmlar salındı. Üst kesim temsilcileri iki kanada bölünmüştü. Jakobenler radikal ilerlemeci, Jirondenler ise liberal ve ılımlı ilerlemeciydi. Paris yoksullarının temsilcileri kendilerine öfkeliler adını vermişlerdi. 1793 ile 1794 yılları arasında (Jakoben devrimci diktatörlüğü) 18.000 ile 40.000 arasında kişi Giyotin ile idam edildi. Cumhuriyet yönetimi millî birliği sağladı ve dış tehdidi etkisiz hale getirdi. 1793'te dış güçlerle ittifak yaptığı için kral XVI. Louis idam edildi. 16 Ekim 1793'te kraliçe Marie Antoinette vatan hainliği suçundan idam edildi. Direktuvar. Fransız Devrimi'nden sonra meydana gelen yönetim şeklidir. Yaşlılar meclisi ve 500'ler olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Napolyon tarafından yıkılmıştır. 1799'da konsüllük idaresi kuruldu. Birinci konsül de General Napolyon oldu. Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi. Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı. Yeniçağ'ın sonu, Yakın Çağ'ın başlangıcı kabul edildi. _ Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi: Bildirge; insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenlik esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını söylüyordu. ************* _Diyojen_ _Her şeyden önce seni bütün lükslerinden arındıracağım. Fakirliği tattıracağım. Üzerine eski püskü bir aba giydireceğim. Sonra seni bir ırgat gibi çalıştıracağım. Ta ki yorgunluktan bayılana kadar. Yerde uyuyacaksın. Sudan başka bir şey içmeyecek ve ne bulursan onu yiyeceksin. Eğer para bulursan, onu denize atmanı söyleyeceğim. Karını, çocuklarını, ülkeni düşünmeyi bırakacaksın, bunların hepsi sana birer saçmalık gibi gelmeye başlayacak. Aileni bırakıp ya mezarlıkta, ya bir kulede ya da bir fıçının içinde yaşamaya başlayacaksın. Böyle bir hayatla inan bana Pers kralından daha mutlu olacaksın. Seni bir işkence tahtasına bağlayacak olsalar bile umursamayacaksın. İnatçı ve kararlı olmalısın. Karşında çıkan kim olursa olsun, aynı şekilde umursamaz davranmalısın. Karşındaki kral da olsa sıradan bir insan da aklından geçeni aynı şekilde söyleyeceksin ki herkesin hayranlığını kazanasın. _ Konuşmalarında saldırgan olmalısın, hatta bir köpek gibi hırlamalısın. Somurtmalısın ve yüz ifadenle uyumlu bir yürüyüşün olmalı. Diyeceğim o ki, her şeyin vahşi ve hayvani olmalı. Bütün mütevazılığı, efendiliği bir kenara bırakmalısın. Uyumlu olmaya çalışmamalısın. Yüzün asla kızarmamalı, utanmamalısın. En kalabalık yerleri seç ve oraya gidip tek başına kal, kimseyle konuşma. Kimsenin sana yaklaşmasına izin verme. Gücünü baltalamalarına izin verme. Pek çok kişinin kendi özelinde bile yapamayacağı, çok cesurca şeyleri herkesin önünde yap. Şehvet duygularını tatmin edecek en absürt yolları seç. Eğer istersen bir ahtapot ya da mürekkepbalığını çiğ çiğ ye ve öl. Sana vaat edebileceğimiz mutluluk budur. _Kaçın, kaçın! Diyojen geliyor... Sizinle alay edecek, zenginliğinizi küçümseyecek, gurur duyduğunuz her şeyi hiçe sayacak! Kimse onunla başa çıkamaz; Büyük İskender bile kurtulamadı onun dilinden. Çünkü Diyojen tam bir köpek: Özgür, öfkeli, yenilmez; ama aynı zamanda İnsan'ın en iyi dostu. _”Gölge etme başka ihsan istemem.” Büyük İskender’in, bir dileği olup olmadığını sorması üzerine verdiği yanıt. Daha sonra ünlü imparator Büyük İskender olmasaydım 'Diyojen' olmak isterdim demiştir. Diyojen, bir krala da normal bir vatandaşa da aynı şekilde davranırdı. _Yıkanmak için gittiği hamamın pislik içinde olduğunu görmesi üzerine hamamcıya: Yanılıp da bu hamama yıkanmaya gelenler, daha sonra temizlenmek için nereye giderler? diye sorar. _Yeryüzünde en iyi şey nedir?" diye sorduklarında: Hür olmak. _Hayvan eti yiyenler insan eti de yiyebilirler. _Diyojen’e bir adamın ne kadar akıllı olduğunun nasıl anlaşıldığını sordular. Yanıtı kısa oldu: Konuşmasından. Bir soru daha sordular: “Peki adam ya hiç konuşmazsa? Diyojen’in yanıtı bu kez şöyle oldu: O kadar akıllı olanı henüz yok dünyada. _Bir eşkıya, fakir olduğu için ona hakaret ettiğinde ona hitaben: Bir adama, fakir olduğu için hakaret edildiğini hayatımda hiç görmedim ama pek çok insanın hırsızlıklarından ötürü asıldıklarını gördüm. _Büyük İskender, Diyojen’i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken görerek ne yaptığını sorduğunda: Babanızın kemiklerini arıyorum, ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum. _"Adam ne vakit evlenmeli?" diye soran kişiye: Genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. İhtiyar ise, vakti geçmiştir. _Bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: Ben bir serseriye yol vermem, der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: Ben veririm! _Çeşmeden avucu ile su içen bir çocuk görünce haykırarak: Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti. _Çok dinlememiz ve az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır _Bir gün sokak ortasında, Adamlar! Adamlar! diye bağırmaya başlar. Halk etrafına toplanır. Diyojen, Ben adamları çağırıyorum! diye sopası ile onları kovar. _Güpegündüz elinde lambayla dolaşırken kendisine ne yaptığını soranlara: Adam arıyorum, adam! _İşsiz adamların işidir aşk. _Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adamın “Bir daha yerlere tükürmemesini” tembihlemesi üzerine yüzüne tükürerek: Buradan daha kirli bir yer bulamadım. der _Hakaret, hakaret edeni utandırır, hakarete uğrayanı değil. _Dışarıdan güçlü görünüyor olabilirsin ama savaşlar içeride kazanılır. _Birileri sizi övüyorsа bunlаrın hiçbirine önem vermeyin, аmа eğer sizi yeriyorlаrsа, işte o zаmаn kıymetli olduğunuzu аnlаyın. Sessiz kаlmаk, nаsıl dinlemeyi öğrendiğini gösterir, dinlemeyi öğrenmeden konuşаmаzsın. Konuşurken de ne zаmаn sessiz olmаn gerektiğini öğrenmen gerekir. _Utancından yüzü kızaran delikanlıya diyojen şöyle demişti: aferin işte faziletin rengi budur! _Fakirlik insanı felsefeye iter. Hiçbir şey sahibi olmayan insan nefsini köreltmeyi öğrenir. _O aşağılamış olabilir; ama ben aşağılanmadım. _ Diyojen'e değerli bir varlığı olup olmadığı sorulduğunda "Var." deyip üzerinden değerli bir şey çıkmayınca onunla alay edenlere göğsünü açıp "İçinde birbirinden güzel şeyler olan bu vücudu taşıyorum ama senin gözlerin kapalı olduğundan göremiyorsun." demiştir. _Diyojen (Diogenes) (MÖ 412-323), Sinoplu Kinik Diyojen, Çılgın Sokɾat. _Diyojen, medeniyeti reddetmiş ve medeniyet içerisinde medeniyetten uzak bir şekilde yaşamaya çalışmış bir antik çağ filozofudur. Atina' da dönemin medeniyetine karşı çıkmış bir köpek gibi yaşamaya karar vermiş, böylece "kynikos" (köpeksi) adını almıştır. Sokɾates'den deɾs alan Antisthenes, Sokɾates'in ölümünden sonɾa kendi okulunun başına geςip geɾçek eɾdemin kişinin kendine egemen olmasına, tutkulaɾından ve öbüɾ insanlaɾa bağımlılıktan kuɾtulmasına dayanan kinik felsefesinin kuɾuculaɾından olmuştuɾ. Diyojen, Atisthenes'in doğaya uygun yaşam çağɾısına uymuştuɾ. Hayatını son deɾece fakiɾ olaɾak geςiɾen Diyojen'in iςinde yaşadığı biɾ fıçısı ve biɾ çanağı vaɾdıɾ. Kuduz biɾ köpeğin ısıɾığıyla, ςiğ ahtaρot yeme alışkanlığına bağlı olaɾak ya da nefesini tutaɾak intihaɾ ettiği gibi pek çok ölüm sebebi ɾivayet edilmekle. Platonun Çılgın Sokɾat dediği, çok güzel konuşan, üstün zekası ile heɾkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gaɾiplik, anoɾmal hal ve tavıɾlaɾına ɾağmen saygı göɾmüş, ölümünden sonɾa anısına Koɾintoslulaɾ biɾ köpeğin yaslandığı meɾmeɾ biɾ sütun dikmiştiɾ. _Kinizm (sinizm, kinik ya da kuşkuculuk) _Kinikler, umursamazlığı alışkanlık edinmiş kişilerdir. İlk kinikler, kendilerinden hoşnut olmayanlara "havlayıp, görgü kurallarını reddettiler ve doğada yaşadılar. _Yanlış bir düşünce, görüş, ısırılmamak için boynundan tutulması gereken bir yılandır; erdem yolunda bir engeldir. Bu yüzden kinikler, kitlenin çok değer verdiği şeylere sadece güler. Ün, saygınlık, toplumsal konum, zenginlik, iktidar hiçbir anlam taşımaz. " yaşamınızı baştan aşağıya değiştirmelisiniz. İnsan her şeyi kendinden uzak tutmalıdır. _Kinizm; zenginlik, güç, şöhret gibi bütün insani arzuları terk edip her şeyden uzak yaşamayı benimseyen bir düşünce biçimidir. Kinizm için var olan temel kavramlar; doğa, akıl, kendi kendine yeterlilik ve özgürlüktür. Bunun dışında her şeyi yok sayarlar. Bir kinik için, gelenekler genellikle saçmadır ve alay konusu olmaya değerdir. Köleler nasıl efendileri ne derse onu yapıyorlarsa, insanlar da tutkularının dediklerini yaparlar. _Sofist Gorgias'ın ve daha sonra da Sokrates'in öğrencisi olan Antisthenes'in öğretisidir. Kinik okul, Sokratesçi okullardan biri kabul edilir. Anthisthenes mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını ve bu erdemin de dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini (mülkiyet, aile, din vb. değer ve yargıları reddederek) savunmuştur. Kinizme ün kazandıran, dolayısıyla kinizmin yayılmasını sağlayan Diogenes'tir. Diogenes bu öğretiyi eyleme dönüştürmüştür ve gerçek erdeme ancak bu şekilde ulaşılacağını savunmuştur. Rivayete göre Diogenes yaşamını bir fıçının içinde devam ettirmeye vardırarak, toplumsal gereksinmelerden kendisini tamamen yalıtmaya yönelmiştir. Kiniklerin temel felsefi konumları, zamanın uygarlık değerlerine yönelik aldırmaz tavırları ve eleştirel yaklaşımları tarafından şekillenir. Onların temel etik ilkesi erdemdir ve bundan anladıkları da, insanın özgürlüğü ve kendi iç bağımsızlığı ile yaşamını sürdürmesidir. İnsan, her tür gereksinmeye olan bağımlılığından kurtulmalıdır. Dolayısıyla böyle bir erdem anlayışı, bilgi ile temellendirilir; yani, insan ancak bilgilenme aracılığıyla kendisini kuşatmış olan gereksemelerden sıyrılabilir. _Anarşizmin felsefi kökenleri. Hiçbir şeye ihtiyaç duymamak tanrıya özgüdür, çok az şeye gereksinim duymak tanrıya benzemektir, bilge kişinin aileye, dosta, hatta tanrılara ihtiyacı yoktur, çünkü tanrılara eşittir. Zenginlik, itibar, iktidar aklın otoritesini tehdit eder, yoksulluk, yalnızlık, iktidar sahibi olmamak bağımsız düşünceyi kayırır ve ruhu arındırır. O hiçbir devlete, ulusa, zümreye ait değildir; bir "kosmopolites"tir." _________ _Melamîlik_ _8. yy. deist sufi topluluk. _Melamilik, aramak, sorgulamak, anlamaya çalışmak demektir. Atalarından gelen inançları sorguladıklarından dolayı bu yoldaki insanlara inançsız dediler. Melamilikte onemli olan ilim sahibi olmak, edeb, sade, tevazu ve saygı gibi erdemlere ulasabilmekti. Tefekkür, ibadet niteliğindedir. Onun içindir ki Melâmîlik’te şekil değil, “öz” aranır. Kalıplaşmış adetler, kurallar benimsenmez. Melâmî’nin her türlü kayıttan kurtulup, Allah'a rapt-ı kalp olması esastır taç, şeyhlik, hırka, zaviye, tekke, dergah, ayin yoktur. Ahilikte şekillenmiş bir yaşam tarzıdır. Mevlana, yunus emre, Muhyiddin-i Arabî … Kimsenin inancına karışmayacaksın. İbadetini, iyiliğini ve yardımını gizle. Bugünkü laik anlayışı asırlar önce savunan, dini goruslerini belli etmemeyi tercih eden sunni tarikat. Ne sakal bıyık bırakırlar ne de hangi tarikata bagli olduklarını soylerler. Melâmîler" tarihte ve Osmanlı'nın son dönemlerinde hurafeci, durağan tarikât ve din anlayışına karşı mücadele içinde olmuşlardır. Halkın arasında kendilerini gizlemeyi tercih ederler. İbadet için özel bir yer ve zaman aramazlar. Onlar için Allah, "mevcudiyeti" ile her yeri kuşatmış olduğu için her yerde ve her zamanda Allah'ı zikrederler ve birbirleriyle her fırsatta Allah sohbeti ederler. Melamilikte doğrudan allahla iletişim kurulur, tarikatlerden ayrılır. _Şeyh-ül Ekber Muhyiddin-i Arabî Hazretleri Fütûhat-ı Mekkiye isimli eserinde Melâmîlik hakkında şöyle der: Bu gibiler, Allah yolunun efendileri ve önderleridir. Bütün âlemin tek efendisi bunların arasındadır. İşte o büyük efendi de Resûlullah (s.a.v.) Efendimizdir. Eşyaya Allah'ın baktığı gibi bakıp gerçekleri birbirine karıştırmadılar. _Melamilik üç ayrı devirde ele alınır. _1-Melâmîyye-i Kassariye Devri: Birinci dönem Melâmî Piri Hamdûn Kassar Hazretleri ile başlamıştır. Şemsi Tebrizi, Mevlâna _2- Melâmîyye-i Bayramiye Devri: Orta Anadolu'da Hacı Bayram Veli ile başlayan ikinci devredekilere "Bayramiler" denir. İlk devrede çile 2. devrede hoşgörü esastır. Akşemseddin. _3- Melâmîyye-i Nuriye Devri: Üçüncü Devre Melâmîliği, 19. asırda Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli eyaletlerinde Nur-ül Arabî. _Vahdet-i vücûd: (Varlık birliği) (İbni Arabi) Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek ve "bir" olduğunu savunan görüştür.. Vahdeti vucud anlayışı, İslam inancına aykırı küfür bir inançtır. Kaynağı, başta Yunan felsefesi ve panteizm olmak üzere İslam'a yabancı her türlü din ve felsefelerdir. _Vahdet-i şuhud: (İmam-ı Rabbani) Vahdet-i vücud (varlık birliği) anlayışına karşı çıkan mutasavvıflar tarafından geliştirildi. Vahdet-i şuhud anlayışının temelinde varlık ile Allah'ın iki ayrı gerçeklik düzlemi oluşturduğu kabulü yatar. Her şey allah değildir, allahtan bir gölgedir. _İmam Rabbani (1560 -1624) Hindistan _Âlimlerin dünyaya olan düşkünlüğü, güzel yüzleri üzerinde bir lekedir. Her ne kadar dînin güçlenmesi bunların omuzlarına bırakılmışsa da buna îtibâr edilmez. Âlimler dünyaya düşkünlük göstermez ve makam, riyâset, mal ve üstünlük sevdâsını bertaraf edebilirlerse, işte onlar, âhiret âlimleri ve peygamber vârisi olurlar. Ayrıca onlar, mahlûkâtın en üstünüdürler. _Fazladan nafile ibadet yapmaktansa, günahlardan sakınmak daha efdaldir. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır. _Zenginlerin, alçakgönüllü olması güzeldir. Fakirlerin ise onurlu olması lazımdır. _Dünya âhiretin tarlasıdır. _Tarikat gaye değil vasıtadır _şeriasız bir tasavvuf anlayışının olamayacağını, önce şeriat kurallarının yerine getirilmesini tavsiye ederd _Dini kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen, peygamberliğe inanmamış olur. Onunla konuşmak akıl işi değildir _Kâfirlere kıymet vermek, müslümanlığı aşağılamak olur. _Kurtulmanın tek çaresi vardır o da kurtulanla beraber olmaktır. _İyi biliniz ki, bid'at sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, katkat daha fenadır _Varlıkların en üstünü insandır. Mahlûkların en aşağısı, en kötüsü de, yine odur. (muh-cehil) _Kalbin (temizlenmesi); İslamiyete ve sünnetlere uymakla, bid'atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur. _Dünyaya düşkün olanlar ahirette zarar görür. Dünyaya düşkün olmamanın ilacı, İslamiyete uymaktır ama ya ….. _Ölülere dua ve istigfar etmekle ve onlar için sadaka vermekle, imdatlarına yetişmek lazımdır _Nefse tatlı gelen şeyi saadet zannetmemeli, nefse acı gelenleri de felaket sanmamalıdır. ******** _Muhyiddin İbnü'l-Arabî (1165-1240) _Vahdet-i vücud (varlığın birliği) panteizmi, Öğretisini benimseyenlerce Şeyh-i Ekber (en büyük şeyh), öğretisine karşı çıkanlar tarafından Şeyh-i Ekfer (en kâfir şeyh) gibi birbirine taban tabana zıt lakapların verilmiştir. _Her şey O’dur, O’nunladır, O’ndandır ve O’nadır. _Bazen namazda veya oruçta bulamadığın feyzi, belâ ve mihnette bulursun. _Maddeci yaşama tapanlar deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe susuzlukları artar. _Varlığın kökeni harekettedir. İşte bu yüzden, bu dünyada da, ahirette de yolculuk hiç durmaz. _Sakın lanet eden, söven, çirkin söz söyleyen kişi olma! Çünkü mümini lanetlemenin onu öldürmekten farkı yoktur. _Söylediğin söze dikkat et. Örneğin, bir insan mümin kardeşine kafir dese, o kelime dediği yere gider. Eğer dediği gibiyse, orada kalır, değilse söyleyene geri gelir. _Sufi, kendisini dinleyenlerin anlayışını, kısıtlılıklarını, baskın gizli önyargılarını göz önünde bulundurarak konuşmalı ve hareket etmelidir. Bazen istikameti kemâle ermemiş kişi, kerametle rızıklandırılabilir. _Bir kişi kendi ihsan ve iyiliğinin bolluğundan bahsedip duruyorsa elinden çıkıveren bir kötülük (onu mahcup edip) susturuverir. Ama Allâh’ın ona ihsanının bolluğundan bahsedip duran kişi, elinden kötülük de zuhur etse susmaz (Allâh’ın ihsanından bahsetmeye devam eder). _Sakin ola ki iki kişinin arasını bozma. Bu durum dini yıkar. _Üç şeyden kork; Allah’tan, nefsinden, Allah’tan korkmayandan. _Melekler, insanın bedeninde, organlarında ve kabiliyetlerinde gizlenmiş olan güçlerdir. _Terk ettiğin kabahatleri bir daha yapmamaya kararlı ol. İşlemekte bulunduğun hayırlı içleri de ölünceye kadar sürdür, sakin bırakma. _Kim Allah’tan başkasına bakarsa, bu bakışı onu Allah’tan uzaklaştırır. Artık, benim düşmanım başkasıdır,dememelidir. Aksine sen kendinin düşmanısın. _İnsan feleğin kutbudur. Direktir insan. Bilmiyor musunuz; insan dünyadan ayrıldığında dünya harap olur,dağlar yerinden ayrılıp dağılır, gökler parçalanır ve yıldızlar sönüp gider. _Söz ve ibareler dinleyenler topluluğu için azık mesabesindedir. Senin o azıktan nasibin ancak yediğin kadarıdır İki iş arasında mütereddit kaldığın zaman nefse daha ağır gelenini tercih et. Zira nefse haktan gayrısı ağır gelmez. _Veliler bilgilerini, peygambere vahiy getiren meleğin aldığı kaynaktan almaktadırlar. _Senin Tanrın senin aynandır ve sen O'nun aynasısın. Ben sendeyim ve sen de bendesin. Benim kalbimin formu her şeyi kapsar, o Hristiyanların manastırı, putperestin mabedi, gazellerin çayırı, Musa'nın kanununun altarı, sadıkların Kur'anıdır. Aşk benim imanımdır. _______________ _Tasavvuf - Sufilik_ _Sufizm, insanın akıl yoluyla erişemediği ilahî hakikatleri ve gayb âlemine ait hakikatleri manevi latifelerle arama yoludur. Hedef, insan-ı kâmil olmaktır. Bir başka deyişle, Sufizm, İslam inanışına göre, kişiliği kötü huylardan temizleyip, ruhu pak edip, olgunluk ve kemale erme yoludur. Tasavvuf insanın kendisini keşfetme yoludur. Dini kurallara bağlı, dogmaları esas alan bir olgu değildir. Tasavvuf “Ben kimim? Nerden geliyorum? Ve nereye gideceğim?” sorularını soran kişilerin, sorularına sufizm yoluyla cevap bulabileceklerine inandıkları yoldur. Tasavvuf, felsefeden farklı olarak aklı yalnızca maddi dünyada delil olarak kullanır. Tasavvufta akıl dışında bir diğer bilgi kaynağı da ‘nakil’dir. İman, vahye dayanan nakle teslim olmak demektir. Bu görüşe göre, iman ispat gerektirmez. Kimilerine göre, tasavvuf şeriattan daha yüksek bir aşamayı ifade eder. Mutasavvıflar sufi olmaya çalışmışlar, tekkeler, medreseler kurmuşlardır. Sufiyâne hayat yaşamaya çalışanlara derviş de denilir. Batıni-tasavvuf anlayışında hakikat yolculuğu değişik basamaklar geçilerek gerçekleştirilir. Şeriatte helâl olan tarikatte haram, tarikatte helâl olan hakikatte haramdır. Meselâ kısas şeriatte helâldir, tarikatte haramdır. Tasavvufçulara göre tasavvuf dinin içyüzü ve ruhudur. Seyri süluk, tasavvuf yolculuğu. _Mistisizm, inançların ve dinlerin manevi (aşkın) yönlerini ifade eden kavramın adıdır. Mistisizmin kaynağı, dinlerin ve güzel sanatların ilham aldıkları kaynaktır. Yani, görünün dünyanın ötesindeki görünmeyenin bilincidir. Şizofreni Tanrının parçalara ayırdığı gerçeği tek tek parçalarda görüp tükenirken mistik parçalardaki bütünden doğar. _1.Şeriat kapısı: Hakikat yolculuğunun ilk ve en düşük basamağıdır. 2. Tarikat kapısı: Tarikatlar Tasavvufun somut organize olmuş halidir. Sufiye göre şeriat kabuktur. Amaç öz kabul edilen tasavvuf yoluna (tarikat) ulaşmaktı 3. Marifet kapısı: Marifet Allah’ı tanımaktır. Marifet erenler sofrasında (sohbetinde) elde edilir. Arif, Hakk’ı bilen Hak’tan haber alan kişidir. 4. Hakikat kapısı: Salik'in geri dönüş yolculuğudur. Kişinin hakikatlere vasıtasız ulaştığı, kalp gözüyle bilgi aldığı kabul edilir. Bu makam mürşitlik makamıdır ve salik'in ulaştığı hakikat bilgisini geri dönüp isteyen (mürid)lerine aktardığı makamdı _Muhammed Buhârî. Şah-ı Nakşibendi' 700 nakşibendiliğin isim babası _Fıkıh; helal ile haramı, sahih ile batılı açıklayan ilimdir _Kelam, dini inançları ispatlamak için belgeleri serdederek varid olan şüpheleri izale Feyz almak; bir bireyin kendisinin başarısız olduğu bir konuda başarılı olan kişileri kendisine örnek alarak o kişileri kendisine bir rol model olarak görmesidir *********** _Nazım Hikmet_ _Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa _İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde. _Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine _Toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar. _Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu. _Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya. _Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm. _Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı. _Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında! _Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni. _Kim bilir; masalınızın kahramanı, başka bir hikâyenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. Değer mi gitmesine, gitmezdi değmese. _Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin! _Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik. _Korkuyor adnan menderes. Kocaman yanakları sarkıyor yağlı, sarı. Korkuyor adnan menderes. Üç saata indi uykusu. Korkuyor adnan menderes. Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanın korkusu. _Dörtnala gelip Uzak Asya'dan… Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak… Ve ipek bir halıya benzeyen toprak bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, Yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.. _Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi, ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi, seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi. İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni “Yaşıyoruz çok şükür!’ der gibi. _Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum. _Yaşamak şakaya gelmez. Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın. Bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. _Nazım Hikmet_ (1902 Selanik-1963) _Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı. Komünist siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiş; Türkiye'de 11 ayrı davadan yargılanarak 12 yılı aşkın süre hapis yatmıştır. _________
·
1.950 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.