Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
dikkat spoiler içerir..
İnsanın duygu, düşünce ve davranışlarını inceleyen psikoloji biliminin özel olarak incelediği olgulardan birisi de kişiliktir. Kişilik, genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle kararlı ve tutarlı bir şekilde insanın, karşılaştığı olaylar karşısında verdiği tepkilerin ve gündelik hayattaki tutumlarının tümüdür. Kişiliğin anlaşılması amacıyla birçok teori sunulmuştur. Özellikle son süreçte ayırıcı özellik kuramından hareketle gelişen teknoloji neticesinde ortaya çıkan ve ‘big five’ tabir edilen beş faktör kişilik modelinin, birçok psikolog tarafından yapılan çalışmalarda kullanılması dikkat çekmektedir. Kişilik fenomenini modern psikolojinin merkezi bir parçası haline getiren ve aykırı özellik kuramının temellerini atan Allport, kişilik oluşumunda ‘bireysel karakteristikler’ olarak çevrilebilecek traits konseptinin oynadığı önemli role dikkat çekmiştir. Her bireyin kendisine özel nitelikleri olduğunu savunan Allport, insanın kişilik özelliklerini ortaya koymak için yaptığı çalışmalarda yaklaşık 4.500 kelime belirlemiştir. Allport’un kişilik teorisinin özünde bireyin kendine has duygu, düşünce ve davranışlar sergilediğinden her insanın kişiliğini ayrı ayrı özgün entitiler olarak görmek gerektir. “Allport bilinçaltından çok bilince vurgu yapmakla Jung’tan ayrılmakta ve onunla geçmişten çok şu an ve geleceği öne almakla da aynı görüşü paylaşmaktadır. Anormal insanlardan çok normal bireyleri esas almakla da Freud’a karşı bir pozisyon almaktadır. Vurgulanması gereken en merkezi şey Allport’un insanlar arası ortak niteliklerden çok her bireyin kendisine özgü olduğunu öne sürmektedir.” Kişilik konusu kadar Allport’un üzerinde durduğu diğer konu da din olgusu olmuştur. Özellikle dindarlığı ‘dışsal’ ve ‘içsel’ olarak iki kategoriye ayırması neticesinde birçok psikolog çalışmalarını bu ayrıma göre gerçekleştirmiştir. Kısaca dışsal dindarlık, bireyin dini bir fayda aracı olarak görmesi şeklinde tarif edilebilirken içsel dindarlık da birey dini içselleştirmektedir. Kitabımız; - Dini arayışın kökenleri, - Gençlik dini, - Olgunluk dini, - Bilinç ve zihinsel sağlık, - Şüphenin doğası, - İnancın doğası olmak üzere toplam altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yazar, psikologların din konusuna ilgi göstermemelerine sitem ederek tarihin hiçbir döneminde dinin insanlık için yok olmadığına vurgu yapmaktadır. Özellikle kurumsal dinin hızla önemini kaybettiği tarihi süreçlerde bile dinin yeniden dirilmenin bir yolunu bulduğuna dikkat çekmektedir. İnsanların dine yönelme çeşitlerini ifade etmeden önce de “kurumsal dinin kaderi ne olursa olsun insanlığın kişisel dini duyguları şu anda çok canlıdır ve gelecekte de canlılığını korumaya devam edecektir. Çünkü dindarlığın kökleri hem çok çeşitli hem de derinliklidir.” cümlesiyle birinci bölümün hedefini ifade etmektedir. Öncelikle insanların dini duygularının (tecrübelerinin) tek bir formunun ve ortak bir kaynağının olup olmadığını sorgulayan yazar, dini tecrübeyle ilgili zamanın ünlü filozof ve psikologlarının söylemleri neticesinde “her yazarın farkında olmadan kendi dini hassasiyetlerinin ince durumlarını bütün insanlığın dini tecrübesi üstünde sunduklarını” belirterek dini tecrübenin farklılığını ifade etmektedir. Bununla birlikte dini tecrübenin standart bir modeli olmadığı gibi ortak bir kaynağa da sahip olmadığını 500 öğrenci üzerinde yapılan deney sonuçlarında %8’inin cinsel kaos, %23’ünün şükretmek, %17’sinin acı ve %42’sinin korku ve güvensizlik hisleri nedeniyle dini uyanışlarının gerçekleştiği örneğiyle ortaya koymaktadır. İnsanların dini yönelimlerinin aktarıldığı birinci bölümü maddeleyerek ifade edecek olursak; 1- Arzu: Dinlerde bir şekilde söz konusu edilmeyen hiçbir arzunun olmadığına ve insanın en büyük korkusunun ölüm korkusu olduğuna işaret edilerek başta dua etme olmak üzere insanın her türlü arzusunun dinin kökenleri olduğu, 2- Karakter: İnsanın kişiliğini oluşturan genetik özelliklerin kişiliği ne kadar etkilediğinin hala keşfedilemediği belirtilerek dinin kökenlerinin karakterde yattığı, 3- Manevi Değerler: Arzu gibi insanlığın iyi ve güzel diye tabir ettiği manevi değerlerin de sübjektif dinin kökeni olduğu “değerler tehdit edildiğinde en çok ihtiyaç duyulan koruyucu güç dindir” söylemiyle aktarıldığı, 4- Anlam: Her duygusal durumun bilgi kaynaklı olduğu, insanlık tarihi boyunca yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde evrenin bazı parçalarının iyi anlaşıldığı, ancak makro alemden mikro aleme parçalar arasındaki ilişkinin ve bütün olarak dizaynın kesin olarak anlaşılamadığı belirtilerek bütün insanlığın Necisin? Nereden geliyorsun? ve Nereye gidiyorsun? sorularına cevap verecek yegane olgunun din olduğu, 5- Yaratma ve Kötülük: Yaratılışın amacı ve kötülük konularının anlam arayışının ikiz problemi olduğu ve bütün çağlar boyunca bu iki konunun çözümü için dini sistemlere başvurulduğu, 6- Kültür: Çocuğun başta ailesi olmak üzere içerisinde bulunduğu toplumun dini yaşamının etkisinde kalacağı, kültür ve dini yaşamın ayrılmaz bir bütün olduğu ifade edilmiştir. “Bu sonucun birçok kişinin hoşuna gitmeyeceğini biliyorum. Özgün ve tek olan bir fenomeni nasıl sınıflandıracağız, bilim ilerleme için sınıflandırmayı gerekli kılmıyor mu? diye soran bazı bilimcilere bu sonuç hakaretvari olacaktır. Bu sonuç dinin bireyin gelişimi için kendisine sunulan kültürel modelin bir yansıması olduğunu düşünen bazı tarihçi ve sosyologları da rahatsız edecektir. Bu sonuç takipçilerinin özel bir kilise kalıbı içerisinde güvende oldukları şeklinde kendilerini kandıran teologlara ve kilise görevlilerine de uygun gelmeyecektir. Fakat eğer bu sonuç doğru anlaşılır ve üzerinde düşünülürse bunun psikolojik, teolojik e sosyal bilimlere sonsuz yararlar sağlayacağını düşünüyorum. Ancak bunun gerçekleşmesi disiplinlerin şu rahatsız edici gerçeği kendi içlerinde barındırmalarına bağlıdır: Yeryüzünde dindar olmaya eğilimli insan sayısı kadar dini tecrübenin bir o kadar özgün çeşidi vardır.” “Gençlik Dini” olarak adlandırılan ikinci bölümde, bebeklikten yetişkinliğe kadar geçen süreçte bireyin yaşadığı dini tecrübeler ayrıntıya girilmeden ve yapılan çalışmalar üzerinden aktarılmıştır. Bebeğin başta ailesi olmak üzere çevresini izleyerek yaptığı dini hareketlerin bir anlamının olmadığı, çocukluk döneminde gelişen Tanrı kavramının Antropomorfizm şeklinde olduğu, çocuğun Tanrı algısının güç odaklı olduğu, ergenlik dönemine kadar çocuğun yaşadığı kültürün standart teolojisi ve ahlakıyla yavaş yavaş dini hayatının oluştuğu, ergenlik dönemine kadar dini hissin gelişiminde ciddi bir değişikliğin olmadığı, ergenlik döneminin isyan ve şüphe temelli duygulardan oluştuğu özellikle bu dönemde koversiyon yani dinden kopmalar ve din değiştirmelerin çok sık görüldüğü ve buna bağlı olarak Din Psikolojisi alanında konversiyon konusu kadar çok çalışılan başka konunun olmadığı ifade edilmiştir. Ergenlik döneminde dini uyanışla ilgili kitapta geçen paragrafı aktarıyoruz. “Dini uyanışın üç temel formu vardır. Birincisi kesin kriz ya da konversiyon tecrübesi diye adlandırılır. Kendi dini uyanışlarını anlatan kolej öğrencilerinin %14’ü bir konversiyon tecrübesini yaşadıklarını itiraf etmişlerdir. %15’i dini uyanışın ikinci tipi olan duygusal motivasyonu yaşadıklarını söylemiştir. Dini uyanışın bu ikinci tipinde kaos ve düzensizlik unsuru ya çok az ya da hiç olmamasına rağmen bir tek olay etkili motivasyon olarak kişinin dini oryantasyonunu yeniden sağlayabilmektedir. Bu iki tip beraber ele alındığında dini gelişmelerinin altında travmatik ya da yarı travmatik bir tecrübenin olduğunu söyleyen %29’luk bir grubun varlığıyla yüz yüze geleceğiz. Geri kalan %71 kendi gelişmelerinde dönüm noktası niteliği taşıyan bir olay olmaksızın kademeli bir uyanışı tecrübe ettiklerini söylemişlerdir.” “Olgunluk Dini” başlıklı üçüncü bölümün başlangıcında yetişkinlerin dinini kontrol altında tutmak için en az ailenin maddi varlığını kontrol altında tutmak kadar uğraştığı ifade edilmektedir. Sonrasında olgun insanın özellikleri, ilgilerin genişlediği bulvar, kendi kendiyle kalma ve düşünme bulvarı ve entegrasyon bulvarı olarak aktarılmaktadır. “Olgunlaşmış kişilikte olgun bir dini his geliştiği zaman bu bireye ifa edeceği ağır bir görev yüklemektedir çünkü dini duygu açısından olgunlaşmış bir kişilik bu tecrübenin en küçük unsuruna bile sahip olmakla yükümlüdür.” Bireyde olgunlaşmış hissin ortaya çıkması açısından (6) kriter ortaya konulmuştur; 1- Çok farklılaşmıştır, 2- Türeyen bir tabiatta olmasına rağmen dinamik bir karaktere sahiptir, 3- Tutarlı bir ahlakın üreticisidir, 4- Tam olarak bütündür, 5- Entegre olma yeteneği vardır, 6- Temelde höristiktir. 1- Olgun Hissin Farklılaşması: Dini gelişim sürecinde Karaca’nın vurguladığı gibi gelişim aşamalarının birisi tamamlanamadığı zaman birey hayatı boyunca o gelişim aşamasında kalmaktadır. Dinin hissin farklılaşması, bireyin çocukluk döneminde taklit ederek öğrendiği dine dair olguların ergenlik döneminde şüphe aşamasına taşınmasıdır. “Farklılaşmış hissin testi eleştirel eğilimlerin var olması mıdır? Bu sorunun cevabı kısmen evettir çünkü çocukluktaki inancın orijinal aşamasının farklılaşması ancak onun sorgulanması ve onun üzerinde düşünülmesiyle mümkündür.” Öte yandan farklılaşmış dini his, birçok alt tavrı uzlaştırmış, eleştirel olarak kendisine ulaşılmış, esnek olarak korunulmuş ve genişleyen bir tecrübe alanı olarak ifade edilmektedir. 2- Türeyen Karakterine Karşı Olgunlaşmış Hissin Dinamikliği: James’e ait “Dini his fonksiyonel olarak otonomiye sahip olup geniş ölçüde bağımsızdır.” cümlesinden yola çıkılarak dinin motivasyonel özelliğine değinilmekte ve hayatın her alanını etkileyici özelliği vurgulanmaktadır. “Birçok olay (tabiat güzellikleri, insanların davranışları, değer işaretleri ve günlük hayattaki değersizlikler) onu (dini) gündeme getirmekte ve kişinin bu olaylara küçük ya da büyük ölçüde verdiği cevaplar dini his tarafından yönlendirilmekte ya da belirlenmektedir.” 3- Olgunlaşmış His Tutarlı Bir Tarzda Yönlendiricidir: Bireysel din ve ahlak arasındaki ilişkinin çok kompleks olduğu kabul edilmektedir. Dini his yoğun olduğu zamanda karakteri değiştirme yeteneğine sahiptir. 4- Olgunlaşmış Hissin Bütünsel Karakteri: Olgunlaşmış dini his bütün bireyin bütün hayatını etkiler. 5- Olgunlaşmış Hissin Entegral Doğası: Dini hissin olgunlaşmasındaki entegral adım, kapsayıcılıkla birlikte dizaynın uyumu da tam olması lazımdır. 6- Olgunlaşmış Hissin Höristik Karakteri: “Höristik inanç doğruluğu onaylanana kadar ya da bizim daha geçerli bir inancı keşfetmemize yardım eden kendisine geçici olarak bağlandığımız inanç biçimidir.” Mutlak kesinlik olmadan bile bütün samimiyetiyle davranmak olgunlaşmış zihnin bir karakteristiğidir. İnanç bir risktir fakat herkes bir şekilde bu riski almak zorundadır. “Bilinç ve Zihinsel Sağlık” olarak isimlendirilen dördüncü bölüme, psikoloji/psikiyatri alanlarında yaşanılan gelişmelerin zihinsel sağlık olgusunu toplumsal alanda meşhur ettiği aktarılarak başlanılmaktadır. “Zihinsel sağlık açıkça bizim amacımızdır. Psikoloji ve din bu amacı gerçekleştirmede kabul edilebilir iki amaçtır fakat genellikle dinin mutlaka yardımcı olması ve asla psikolojiyle zıtlaşmaması umut edilmektedir.” İnsanların, ruhsal problemleri olmasını kabul etmesinin zorluğuna vurgu yapılarak psikiyatriye yönelmeleri ve fiziki problemlerinin olmasını tercih etmeleri açıklanmaktadır. Ayrıca psikiyatri aşkın iyileştirici gücünü bilmemekte, din ise hayatın tamamen aşka dayanan bir yorum ve normunu teklif etmektedir. “Tanrı sevgisi kavramına iyileştirici bir önem atfeden bir terapiste hala ender rastlanıldığı doğrudur. Fakat insanlar bir kozmik yakınlığa ve bütün bağlılıklarının toplamı olacak bir düzene hala ihtiyaç duymaktadırlar. Tanrı aşkına hayatı daha tamamlanmış, daha anlaşılır ve daha doğru kılmak için ihtiyaç duyulmaktadır.” Öte yandan Din adamının psikolojiye yönelmesi ve kendini bu alanda geliştirmesi tavsiye edilmektedir. Dördüncü bölümde yazar sonuç olarak din ve psikolojinin zihinsel sağlığa yönelik işlevlerine dair; - Modern toplumun zihinsel sağlığının iyi olmadığı, - Zihinsel ve fiziksel sağlığın özünün bireysel inançların doğasında bulunduğu, - Psikoloji ve dinin zihinsel rahatsızlıkların kökü, doğası ve tedavisi hakkında benzer görüşlere sahip olduğu konularını aktarmaktadır. “Şüphenin Doğası” olarak isimlendirilen beşinci bölümde, çağımızın bir şüphe ve inkar dönemi olduğu, bireyin alışkanlık olarak çocukluk döneminde başladığı dini davranış ve bilgileri ergenlik ve genç yetişkinlik döneminde şüphe ve konversiyonla değişikliğe uğrayacağı vurgulanarak primitif güvene dayanan inancın inançsızlık ya da şüpheden önce olduğu sonucuna varılabileceği aktarılmıştır. Her birey kendisine ait özel bir geçmişe, modele ve şüphe derecesine sahip olmasına rağmen özellikle şüpheye ait ortak ve kesin özellikler Allport tarafından (7) başlık altında ifade edilmiştir. 1- Her Şeyden Önce Şüpheler Tepkisel ve Olumsuzdur: Militan ateizmin arkasında var olan arzunun ortaya çıkardığı şüphedir. 2- Şüpheler Kişisel Çıkarların İhlal Edilmesiyle İlişkilendirilirler: Kişisel çıkarın etrafında dönen inanç, çıkarlara ters düşen bir ortam oluşması neticesinde ortaya çıkan şüphedir. 3- Kurumsal Dinin Başarısızlıkları: Kurumsal dinlerin destekçileri ve liderleri tarafından yapılan ahlaki yanlışların kabul edilememesi neticesinde ortaya çıkan şüphedir. “Özellikle dinsel tarihin karanlık noktaları üzerinde aşırı hassasiyeti olan gençler arasında bu şekilde şüphe biçimi çok yaygındır. Yozlaşmalara baskı, ikiyüzlülük, sekülarizm ve çürümüşlüğün neden olduğu dini hipotezlerin ise tamamen masum olduğu şeklinde bir karşı argüman da şüpheleri ikna etmeyecektir.” 4- İnsanın Tahayyülünde Tanrı: İnsanlık tarihindeki din ve Tanrı tasavvurları incelendiğinde hepsinin farklılık göstermesinin, insani bir ihtiyaç olarak düşünülmesini ortaya çıkardığı şüphedir. “Tanrı vardır demek böyle bir şeyin var olduğunu düşünmeye ihtiyacımız var demekten fazla bir şey değildir. Tanrı’yı düşünme ihtiyacı bireyi tatmin eden tanrısal bir varlığın gerçekliğini garanti etmeyi gerekli görmemektedir.” 5- Dini Arayışın Orijiniyle İlişkilendirilen Şüpheler: “Yanlış olan görüş kişisel motivasyondan kaynaklanan zihinsel faaliyetlerin kendilerine güvenilmez aklileştirmeler olarak değerlendirilmesi ve mantıkçıların bunu genetik yanılgı olarak adlandırılmasıdır. Şüphenin diğer özellikleri gibi bu da gayri meşrudur ve dinle ilgili bir tartışmanın parçası haline getirilemez.” 6- Bilimsel Şüphe: Bilim insanının şüphelenme özelliğinin din hakkındaki bakış açısını etkilemesi sonucu oluşan şüphedir. 7- Referansiyel Şüphe: Bütün dinlerde aklen izah edilemeyecek ve yorumlanması gereken kısımlar bulunmaktadır. Dinlerin bu kısımlarından kaynaklanan şüphedir. “İnancın Doğası” başlıklı altıncı bölümde ise dini niyet, niyetin anlamı, dini niyetin biçimleri, dua ve ritüel, bireyin inancını geçerli kılması ve yalnızlık yolu başlıkları yer almaktadır. “İnanç, bir risktir, fakat herkes bir şekilde bu riski almak zorundadır.”
Birey ve Dini
Birey ve DiniGordon W. Allport · Elis Yayınevi · 200529 okunma
·
1 artı 1'leme
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.