Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Aktörlük Sanatı, Sanat Kuramları, Görme Biçimleri
_Medeniyet, insanların ne kadar para kazandığıyla ya da kaç tane lüks arabaları olduğuyla ölçülmez. Medeniyetin para birimi Sanat’tır. Sanat aristokrattır ve sanatla uğraşan kimseler de yükselerek seçkinleşirler. Müzelerimizde ve kütüphanelerimizde korunan da sanatın ta kendisidir. Sanat Müzesi'ni ziyaret ettiğinizde göreceğiniz, insanların banka hesapları değildir. Bu iki bin yıllık zenginliği içinizde taşıma olanağınız var. Ne var ki, size kalmayan bir şeyi siz miras bırakamazsınız. Bu bağlamda bir din adamı kutsal kitaplar üzerinde nasıl çalışıyorsa, siz de sanat alanınızda öyle çalışmalısınız. Tarihimizden gelen bağı geleceğe taşıma ayrıcalığına sahipsiniz. _Bir şey fazla Moda olduğunda, yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. _Herkesin kendi normları vardır. O normlara göre herkes bir yıldızdır. Yapabileceğinizin en iyisini keşfetmek zorundasınız. Olivier başının üzerinde dik durabilir, ama yine de siz olamaz. Sadece siz kendiniz olabilirsiniz. Ne ayrıcalık! Kimse sizin yaptığınıza onu siz yaptığınız sürece ulaşamaz. Kimseyi taklit etmenize gerek yok, çünkü bu yapabileceğiniz ikinci en iyi şey olur. İkinci en iyi de en kötüden daha iyi değildir. _Beğendiklerinizi neden beğendiğinizi de belirtmenizi istiyorum. Algılarınız ve zevkleriniz hakkında bazı ayrıntılar keşfetmeye başlayacaksınız. _Farkları görebilme yetisi, farklara göre tepki verme yetisiyle bağdaşır. Bir kırmızıya verdiğiniz tepkiyle diğer kırmızıya verdiğiniz tepki aynı olmaz. _Eleştirel bakış, kendinin farkında olmak, disiplin ve kendini kontrol etmek... Bunlar, üzerinde çalışacağımız gerekli konular. Daha önceden görmediklerinizi görmeniz gerekir. Yaptığınız işe yönelik, eksiksiz bir sorumluluk duygunuz olmalı. _Her şeyin kontrolü sizde olmalı. Oyuncu olduğunuza göre de kontrolde tutmanız gereken şey bu. Aksi takdirde başarıyı size verecekler ve başarılı olacaksınız ama başarıyı elinizden aldıklarında başarısız olacaksınız. Bu da yaşamınız için bir riziko. "Nerede olursam olayım, yaşamım bana aittir," diyebilmeniz gerek. Birileri size iş vermediği için başarısız duruma düşmemelisiniz. Başarısız duruma düşmemenin yolu da para kazanmak için harcadığınız her saat için sizi destekleyecek bir yol bulmaktan geçer. İlk başta amacınızın kafanızda net olarak şekillenmiş olması gerek. Eğer, "Televizyona çıkmak istiyorum," derseniz, televizyonu elinizden aldıklarında ne yapacaksınız? Nasıl ayakta kalacaksınız? Ama Guthrie'den televizyonu alsalar bile o hala Guthrie'dir. _Felsefe yapmak, insan davranışını araştırmak, hayatın gizemine dalmak demektir. Bu entelektüel bir oyundur. Felsefe yapmak, büyük bir eylemdir. (Felsefe yapmak: Gereği yokken, olayların nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili olarak, kişisel ve soyut birtakım düşünceler öne sürmek.) _Gözünüz yüksekte olmazsa asla büyük olmayı başaramazsınız. Günümüzün genç oyuncuları "küçük" olma eğilimi gösterirler. Küçük dünyalarını izlerken, küçük duygularını korumak amacındadırlar. Sadece kendi nesillerinin temposuna ayak uydurmuşlardır; nabızları ona göre atmaktadır. Kendilerini kendi dünyalarının sınırlan içerisine hapsetmişlerdir; nabzı kendi nabızlarıyla ahenkli atmayan her olguya ve döneme uzaktırlar. Bunun sonucu olarak da dünyaya karşı genel bir saygısızlık, kendi yaşam tarzına direkt uyum sağlamayan her şeye karşı bir yabancılık ortaya çıkmaktadır. Artık at gözlüğünü çıkarmanın zamanı geldi. _Bizim tiyatromuzda oyuncular genellikle kendilerini karakterin düzeyine yükseltmezler, aksine karakterleri kendi düzeylerine indirirler. Korkarım ki küçüklüğe prim tanıyan bir dünyada yaşıyoruz. _Kendini geliştirmeyen bir doktor gibi, kendini geliştirmeyen bir oyuncu da işinin hamalı olmaktan öteye gidemez. _Birer aristokrat gibi davranan çok zengin ve varlıklı insanlar var ama sadece harcamalarında. Bu insanlar, aristokrasiyi oluşturan unsurlardan paraya sahip olmalarına rağmen aristokratik bir klasa sahip değiller. Özgürlüğü doğru bir biçimde algılayamazlar; geniş düşünemezler; bir aristokratın derin estetik duyusundan yoksundurlar. _Tiyatro sanatı, toplumun manevi ve sosyal röntgenidir. Tiyatro sözcuğu Yunanca’da, "görme yeri" anlamındadır. Yani insanların yaşam ve toplumsal durum hakkındaki gerçekleri görmeye geldiği yer. _Bugun tiyatro amacından sapmışsa, bunun nedeni bizim amacımızdan sapmış olmamızdır. _Derin önem taşıyan bir konu bile, onunla aşık atacak enerji ve ilginiz olmadığında zayıflatılıp önemsizleştirilebilir. _Shakespeare'in döneminde çoğu kişi bear baiting (Eskiden İngiltere'de boğa gureşi arenasına benzer yerlerde bir ayının zincirlenerek üzerine kopeklerin saldırtılması suretiyle gercekleştirilen "eğlence") izlemeyi Hamlede tercih ediyordu. Eğer ayılarla köpeklerin boğuşmasını izlemeye geldiyseniz, yanlış arenaya gelmişsiniz demektir. Dünya Güreş (Amerikan Güreşi) Federasyonu'nu deneyin, onlar hem oyuncu hem de ayı. _Harap haldeki enstrumanınızı aktifleştirmek ve katatonik (Katatonik: insanın benlik bilincini yitirmesi ve fiziksel tepkilerinin en aza inmesi) haldeki ruhunuzu uyandırmak icin gereken tum tarihi sunuyorum. _İletişim, birinin sizin gördüğünüzü görmesini sağlamaktır. Biriyle konuştuğunuz zaman, en önemli şey onlann görmesini sağlamaktır. Ben iri sarı limonları olan iri ağaclardan bahsettiğimde onları görüyor musunuz? Elinizden bir şey gelmez, mutlaka görürsünüz. _Başarısız olmak, başarılı olmayı öğrenmenizin tek yoludur. Eğer başarısız olur da başarısızlığınızdan bir şeyler öğrenirseniz, büyürsünüz. Üstüne basarak sürekli büyüklükten söz ediyorum. _Kayıtsız olmakta ısrar ederseniz, sonunda farkına varılmayan biri halline gelirsiniz. Kayıtsız tavrı benimsemek yerine, hata yapma riskini alın ve kendiniz olun. _Basit bir şekilde iki kere iki dört eder deyip işin içinden çıkabilirsiniz ve dediğiniz şey fark edilmez bile. Ama iki kere ikinin dört ettiğini öyle bir şekilde söyleyebilirsiniz ki, bunun keşfi milyonlarca yıl süren bir buluş olduğu gerçeği göze carpar. Oyuncular olarak yapmamız ve nesilden nesile taşımamız gereken de işte budur. İşin büyüklük gerektiren kısmı da budur zaten. _Sahnede ilk adımlar_ _İhtiyacımz olan şey, kendinize dair %100 saygın bir bencilliktir. Çok meşgul bir dünyada yaşıyorsunuz çünkü. _Kumpanyaya katılıp eyaletleri gezir, küçük roller oynar ve oyunculuğu da bu şekilde öğrenirdiniz. Mızrak tutmayı size onlar gösterirdi. Mızrağı yanlış tuttuğunuzu fark edip size doğrusunu gösterirlerdi; bu şekilde en sonunda da Hamlet'i oynamayı üğrenirdiniz. _O kadar şanslı değilsiniz. Sadece öyle olduğunuzu düşünüyorsunuz, çünkü bir market köşesinde "keşfedilen" oyuncu olma düşü içinize işlenmiş. Ama bu düş gercekleşse ve zirveye çıksanız bile, o mızrağı tutmayı asla öğrenmediğiniz için kötu bir oyuncu olursunuz. Nedenini de asla bilemezsiniz. _Bugünlerde oyunculuğu oynayarak öğrenmenin mümkün olmadığı yönünde züppece bir sav hakim. Oyunculuğu sınıfta öğrenmek zorunda olduğunuzu düşünuyorlar. Ben oyunculuğu oynayarak öğrendim. _Tiyatro geleneği, tüm karakteristikleri, dilleri, tarzdaki değişimleri, farklı dönemleri, toplumun farklı tabakalarını, geçen yıllarla değişen değer yargılarını, kuşaktan kuşağa farklılık gösteren giyim tarzlarını, değişik mobilyaları, müziğin havada yankılanan tınısını, toprak kaptan kağıt bardağa kadar uzanan evrimi, hep beraber kucaklar. Bu, bir bakıma oyuncuya, yani günümüzün tiyatro öğrencisine kalan mirastır. _Size büyük bir sır vereyim. Hiçbir oyuncu kendisi inanmadıkça, iyi olduğunu içinde hissetmedikçe başarılı değildir. İşte size kazandırmamız gereken ilk şey bu güven duygusu. Buna sahip olduğunuz zaman artık bana ya da başkasına ihtiyacınız olmayacak. Bir oyuncu kendini sağlam hissetmeli. Kendinizi sağlam hissetmek icin öncelikle sürekli büyüme halinde olmanız gerek. Kücük hedefleriniz olursa kendinizi sağlam hissetmezsiniz. Kendinizi sağlam hissettiğinizdeyse daha cok büyürsünüz. _Eğer çalışıp büyümeyi öğrenirseniz, yaşamınızın dış dünya tarafından yok edilemeyecek hale geldiğini de görürsünüz. _Eylemlere büyüklük katmak_ _Eylemleriniz hayal gücünüze bağlı olarak karmaşık olabilir. "Acı çekmek" eylemini ele alalım örneğin. Acı çekmenin nedeni, bir şeyi sonsuza dek kaybetmektir. Çok sevdiğiniz bir şey sizden alınmıştır. Bunu bir kaybetme tecrubesi olarak algılamalısınız. _Tavsiye, yol göstermek demek. Birine tavsiyede bulunmak, birinin sizin açıklayabileceğiniz bir şeyi bilmeye ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Birine gayrimenkul, finans, ev hayatı veya onların kişisel yaşamları hakkında tavsiyede bulursunuz. Tavsiye almak icin nereye gidersiniz? Bir doktorun muayenehanesine, bir avukatın ofisine ya da komşunuza. Tavsiyede bulunmanın anatomisi düzen, akıcılık ve kendiliğindenlik icerir. Tavsiyede bulunmak tamamen akılla ilgilidir. Kalple değil beyinle yapılır. Size bir çöldeyken suyu nasıl bulabileceğiniz konusunda tavsiye verebilirim. Tavsiyede bulunmak mantık gerektirir. Tavsiyeniz, okulun oyuncular icin kötü bir yer olduğu şeklinde olabilir. Okul sizlere kurtulması zor alışkanlıklar kazandırır ve yeteneğinize zarar verir. İçinizden geleni değil, size söyleneni yapmanız gerekir. Sizden yeteneğinizi en üst seviyeye çıkarmanız istenmez. Bunun tam aksine okul sizi kendi seviyesine indirger. Tavsiyede bulunmak genellikle ruh hali olarak karanlıktır. _İtiraf etme güçlü duygularla ilintilidir. İlk ödeviniz amacınızın ne olduğunu yazıya dökmek. Örneğin "Benim amacım tiyatronun parlaklığını, kahkahasını, eğlencesini tecrube etmektir. Bunun için de dansa, hareket halinde bir bedene ihtiyacım var. _Gerçek boyutunuzda başarıya ulaşmak icin esnemek, genişlemek durumundasınız. Sahnede günlük konuşmanızla konuşamazsınız, bu işe yaramaz. Esnemek müthiş bir ayrıcalıktır. _Ben sessizlik isterim. Her şeyden kurtulun. Gazeteden, not defterinden, rujdan… Bunu yaptığınızda üzerinizden bir yükün kalktığım fark edeceksiniz. İşiniz üzerinde yoğunlaşan bir bencilliğe hakkınız olduğunu söylemiştim. Buraya bir sessizlik anlayışıyla gelmelisiniz. Bir şeyi unutursanız -"Kitabım nerede? Beni arayan olmuş mu? " - bunu yapamazsınız. Ölum dışında hiçbir nedenle dersten uzak kalmayın. Hastalanmayın, psikologa gitmeyin, sırt ağrısı cekmeyin. Bunlar tiyatroya ait şeyler değil. Yüzde yüz sağlıklı olmalısınız. Oyuncular sahnede hapşırmazlar, üşümezler, kaşınmazlar, ayakları sızlamaz, bel ağnsı çekmezler. Kısacası onlara hiçbir şey olmaz. Teslim olmamalısınız. Hatalarınızı kendi kendinize çözmelisiniz. Paris'te onunla birlikte calıştığım sırada bana, "Sabah seni göremeyeceğim. Peltekliğim üzerinde 2 saat çalışmam gerek," dedi. Bunu, ölümunden 2 yıl önce, Moskova Sanat Tiyatrosu'nun başkanı olan, 70'lerinde bir adam söylüyordu. Böyle bir sorunu olduğunun farkındaydı, üstesinden gelmek icin hep calıştı. _Olay, oynayamıyor olmanız değil, onda dokuzunuzun bu hapishanede kilitli kalması. _Oyuncu, bedeninin her parcasını kullanır. Bedeni onun enstrumanıdır. Dans öğrenmeye gelmiş olsaydınız, ders bacaklarınız üzerine olacaktı. Piyano öğrenmeye gelseydiniz, enstruman üzerine olacaktı. _Büyük bir yazara yaklaşırken onda büyük olan neyse onunla boy ölcüşebilmeniz gerekir. Yazarın büyüklüğünü ölcmeli, bu duruşla boyutu kendinizde bulmalısınız. Büyükluk sözüğüne geri dönüyorum, oyunculuğun büyüklükle ilgisi vardır. Bu, oyunun kuralıdır. _Yapacağınız bazı egzersizler size ilk başta mekanikmiş gibi görünebilir, ama sizi temin ederim ki mekaniklikleri sadece sizin izin verdiğiniz ölçüde olacaktır. Hepsi daha büyük şeylere ışık tutarlar. _Olağanüstü bir oyuncu vardı ve sözümü sakınmayarak diyorum ki, biz bu tip bir oyunculuktan ürküyoruz. Dediğim gibi, küçüklüğe prim veren bir dünyada yaşıyoruz. _Size büyüklük kazandıracak alışkanlıklar kazanmanızı sağlayacağım. Sahnede sanki bütün dünyaya sesleniyormuşsunuz ve söyledikleriniz bütün dünyanın dinlemesini gerektirecek kadar önemliymiş gibi hissetmelisiniz. _Oyuncular Aristokrattır_ _Oyunculuğun onda dokuzu öğrenciye yüklenen zorunluluklardır. _Bu ders sizin kendinizden uzaklaşmanızı sağlamaya, kullandığınız dili bayağılıktan kurtarmaya, belki de en cok demokratikleşmiş beyinlerinizden arındırmaya yardımcı olmayı hedeflemektedir. _Birer oyuncu olarak bizler, sınıfsal yapıyı aşmalıyız. Birer işci olmamıza rağmen, işci sınıfı değiliz. _Eğer kendimizi bir şeyle özdeşleştireceksek bu aristokrasi olmalıdır. Amerika'da aristokrat sınıf yoktur. _Ben yemek konusunda ince eleyip sık dokurum, aynı şeyi okuma konusunda da yaparım. Bana istemediğim bir kitabı okutmanız, kahvaltıda sırf biri masaya koymuş diye votka içmem kadar olanaksızdır. _Kendinizi düzeltmek işi, hayatınızın görevidir. New York Times'ın en cok satanlar listesindeki 12 kitaptan 10 tanesi rejim üzerine. Edebiyatla ilgili hicbir şey yok. _Ben sizin masum, bilge ve 95 yaşında olmanızı istiyorum. Ama sakın masumiyetle ergenliği birbirine karıştırmayın. _Kendinizi önemli sanma gafleti içerisinde olabilirsiniz. Eğer öyleyse, dünyanın size gelmesini bekleyen kayıp bir yaratıksınız demektir. Kendinize onun üzerine atarak dünyada rahat olacağınızı telkin edin. Ama acı yüzünden geri çekilmek ölum demektir. _Öğrenecek ne kadar cok şeyiniz olduğunu görduğunuzde dehşete düşebilirsiniz. _cibranın fikirlerinden birini alıp kendi kelimelerinizle sahnede anlatmanızı istiyorum. Size ödev olarak Cibran'ı vermemin nedeniyse, kendi gitmek istediği yere sizi de kaldırıp götürebilecek olması. _Hiçbir şey fikirden üstün değildir. Onları birkaç kez üst üste ve yavaş yavaş okursanız sizin fikirleriniz haline gelirler. _Oyuncu her şeyden önce cömert olmalıdır, stok yapma lüksü yoktur. _Sahne dünyası sizin dünyanız değildir. __ _Marlon Brando - Önsöz_ _Stella Adler, bir oyunculuk eğitmeninden cok daha fazlasıdır. O, insan davranışlarının usta bir gözlemcisidir. Kendimizin ve başkalarının duygusal mekaniğinin doğasını nasıl keşfedeceğimizi bize gösteriyor. Rus tiyatrosunun en seckin şahsiyeti olan Konstantin Stanislavski’nin tekniğinin bilgisini verdiği eğitime dahil etti. Stella Adler'e, yaşamıma yaptığı paha biçilmez katkılardan dolayı minnettarım; adımın onunla birlikte anılmasından da kıvanç duyuyorum. _Stella Adler, bu kitapta, hayata, sanata ve tiyatroya dair kültürel bir bakış açısıyla, sadece oyunculuğu değil, aynı zamanda bir oyuncunun işine yaklaşımının nasıl olması gerektiğini, insan olmanın anlamını ve "büyüme"nin önemini öğretiyor. Çevirmenin önsözü _Stella Adler_ (1901-1992), Amerikalı kadın oyuncu ve oyunculuk eğitmeni __ *************** Görme BiçimleriJohn Berger (Sanat Eleştirisi) _Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız, görüşümüzü etkiler. _İmgeler, edebiyattan daha kesin, daha zengindir. Yapıt ne denli imgelem yüklü olursa biz de sanatçının görünenleri algılayışına o denli derinden katılırız. _Bir imge, yeniden yaratılmış görünümdür. Her imgede bir görme biçimi yatar. Fotoğraflarda bile. Bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz aynı zamanda görme biçimimize de bağlıdır. Örneğin, Sheila 20 kişi arasında tek bir insandır. _İmgeler, orada bulunmayan şeyleri canlandırmak amacıyla yapılmıştır. Zamanla imgenin canlandırdığı şeyden daha kalıcı olduğu anlaşıldı. İmge Y’nin X’i nasıl gördüğünü kaydeden bir şey oldu. Bu da, bireysellik bilincinin gittikçe artan bir tarih bilinciyle birlikte gelişmesi sonucunda olmuştur. _Resim ‘bir sanat yapıtı’ olduğundan sanatın da ticaretten daha üstün olduğuna inanıldığından yapıtın pazardaki fiyatının onun manevi değerlerinin bir yansıması olduğu sanılır. Şu var ki bir nesnenin manevi değeri, bir haberin ya da örneğin tersine, ancak büyü ya da din açısından açıklanabilir. Modern toplumda büyü de, din de canlı birer güç olarak varolmadıklarına göre, sanat nesnesi, ‘sanat yapıtı’ bütünüyle yapay bir dinsellik havasına sarılmış demektir. Sanat yapıtları kutsal kalıtlarmış gibi tartışılıp öyle sunulur bizlere. Bu dinsellik havasının işlevi, özlem uyandırmaktır. Oligarşik, demokrasi dışı bir ekinin süregitmekte olan değerlerinin son boş direnişidir bu. İmge artık biricik, eşsiz olmasa bile sanat nesnesi o şey, gizemlilik katılarak biricik ve eşsiz kılınmalıdır. _Alt işçi kesimi en çok ibadethaneye gitmektedir. Eğitimli üst yönetici kesim ise, sanat müzelerine, kütüphaneye ve konferanslara gitmektedir. _Geçmişin sanatı, mutlu azınlığın kendine bir tarih yaratmaya çabalamasından dolayı bulandırılmaktadır. Bir doğa resmi ‘gördüğümüzde’ kendimizi onun içine koyarız. Geçmişte yapılmış sanata ‘bakıyorsak’ o zaman kendimizi tarihin içine koymuş oluruz. Bu sanatı görmemiz engellendiğinde aslında bizim olan tarihten yoksun bırakılmış oluruz. Bu yoksunluktan kim yarar sağlar? _Şimdi’yi gereken açıklıkla görebilirsek geçmiş üzerine sorulması gereken soruları da sorabiliriz ve bulanıklığı aydınlatabiliriz. _Seven birisi için sevgiliyi görmenin hiçbir sözcükle karşılaştırılamayacak bir bütünlüğü vardır. Bu bütünlük ancak sevişmeyle sağlanabilir. _Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz. Bakmak bir seçme edimidir. _Bir şeyi gördükten hemen sonra, aynı zamanda kendimizin görülebileceğini de farkederiz. Karşımızdakinin gözleri bizimkilerle birleşerek görünenler dünyasının bir parçası olduğumuza bütünüyle inandırır bizi. _Tarih her zaman şimdi’yle onun geçmişi arasındaki ilişkiyi kurar. Demek ki şimdi’den korkmak eskiyi bulandırmaya yol açıyor. Geçmiş, içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur. Geçmişin bulandırılması iki katlı bir kayıba yol açar. Önce sanat yapıtları gerektiğinden çok eskilere itilmiş olur. Sonra geçmişten bize eylem olarak tamamlanması gereken daha az sonuç kalmış olur. _Frans Hals’in 17. yüzyılda Hollanda’nın Yoksul Yaşlılar Bakımevi’nin Erkek ve Kadın Yöneticileri’ni gösteren resimleri. Kendisine genel vakıftan iki yük tezek verilmiştir, yoksa soğuktan ölecektir. Hals’a modellik edenler işte böyle bir genel vakfın yöneticileridir. _Erkek ve Kadın Yöneticiler karşılarında duran Hals’a, ününü yitirmiş, vakıf yardımıyla yaşayan yoksul, yaşlı ressama bakmaktadırlar: Hals onları yoksul bir adamın gözleriyle inceler. Resimlerdeki dram budur aslında. ‘Unutulmaz çelişki’nin dramı. Hals sermayeciliğin yarattığı yeni tipleri, yeni yüz ifadelerini resme geçiren ilk portreciydi. İki yüz yıl sonra Balzac’ın edebiyatta yaptığını resimde yaptı Hals. _Resimler bizi etkiler çünkü ressamın modellerini görüşünü benimseriz. Bu benimseyiş saflıkla yapılan bir şey değildir. Bu resimleri insan, insan davranışları, yüzler ve kurumlar konusunda kendi gözlemlerimizle çakıştığı için kabul ederiz. Buysa bugün de benzer toplumsal ilişkilerin ve ahlaksal değerlerin geçerli olduğu bir toplumda yaşamamızdandır. Resimlere bugün ruhsal ve toplumsal geçerlilik kazandıran da budur. Portresi yapılan insanları tanıyabileceğimize bizi inandıran ressamın kandırıcı ustalığı değil bu özelliktir. _Bazı eleştirmenlere göre bu inandırma bütünüyle başarılı olmuştur. Yönetici’nin sarhoş olarak gösterildiği zaman bu, resimde yalan söylemektir. Yönetici’nin ifadesinin yüz felci sonunda böyle olduğunu söylüyor. (17. Yüzyıl Hollanda’sında erkekler serüvenci ve zevk düşkünü görünmek için şapkalarını yana yatık giyerlerdi. Çok içmek hoş görülen bir şeydi.) _Avrupa sanatına özgü olan Yenidendoğuş’un başlarında yerleşen perspektif geleneğinde her şey bakan kişinin görüş açısına göre düzenlenir. Geleneklere uyularak bu görünüşlere gerçek denmiştir. Perspektif bir tek gözü, görünen nesneler dünyasının merkezi yapar. Görünenler dünyası seyirciye göre bir zamanlar evrenin Tanrı ya göre düzenlendiği biçimde düzenlenmiştir. _Ben Fotoğraf Makinesiyim. Bir gözüm ben. Mekanik bir göz. Size ancak benim görebileceğim bir dünyayı açıyorum. Zaman ve yer sınırlamalarından kurtulmuşum. Evrenin her bir noktasını, nerede olmalarını istiyorsam ona göre düzenliyorum. Benim yolum, dünyanın yepyeni bir biçimde algılanmasına giden yoldur. Böylece size bilinmeyen bir dünyayı açıyorum. Makine geçen zaman kavramının (yağlıboya resim dışında) görünen şeylerin algılanışından ayrılamayacağını gösterdi. Görüşümüz neyi nerede gördüğümüze bağlıydı. Gördüğümüz şey de zaman ve yer içinde bulunduğumuz duruma bağlıydı. _Perspektifle yapılmış yağlıboya resim seyirciye dünyanın merkezinin kendisi olduğunu söylüyordu. Fotoğraf makinesi aslında böyle bir merkezin bulunmadığını gösterdi. _İzlenimciler’e göre görünen nesneler kendilerini bize görülmek için sunmuyorlardı artık. Tersine, görünenler birbirleriyle sürekli alışveriş içinde bulunduklarından yakalanması güç, hareketli şeylerdi. _Fotoğraf makinası, resmin fotoğrafını çekerek resmin imgesinin taşıdığı biricikliği ortadan kaldırmış oldu. Fotoğraf makinesi aracılığıyla artık resim, seyirciye gitmektedir, seyirci resme değil. Böylelikle resmin anlamı çoğalmaktadır. _Resmin anlamı söylediklerinde değil, ne olduğundadır. Özgün yapıtın kazandığı bu yeni durum, yeniden canlandırma araçlarının doğurduğu anlaşılabilir bir sonuçtur. Özgün yapıtın değeri onun biricik olarak söylediklerinde değil, biricik oluşundadır artık. _Yeniden canlandırma yoluyla bir resmin bir ayrıntısı bütününden ayrılabilir. Ayrıntı değişime uğrar. Alegorik bir insan imgesi, bir kız portresine dönüşebilir. _Çağdaş yeniden canlandırma araçlarının yaptığı, sanatın yetkesini yıkmak ve onu ya da bu araçların yeniden canlandırdığı imgeleri koruyucu kabuklardan kurtarmaktı. Tarihte ilk kez sanat imgeleri gelip geçici, her yere taşınabilen, değeri maddesine bağlı olmayan, kolayca bulunabilen, değersiz, bedava şeyler oldular. Hiçbir etkileyici güçleri kalmadı artık. Görme konuşmadan önce gelmiştir. Her akşam güneşin batışını görürüz. Dünyanın güneşe arkasını dönmekte olduğunu biliriz. ....................... . Sanat Eleştirmeni John Berger(1926-2017) **************** Sanat Kuramları _Romantizm (Coşumculuk)_ _Sanat, insanın kendini keşfetmesidir. Ben romantik olmaya başladıktan sonra dağlar güzelleşti. Sanattan sonra insanlar dağlara farklı bakmaya başladı. Sanatla insanlar güzeli fark etmeye başladılar. Jan de Delakrua _Romantizm, akılcılıktan çok, duyguları yücelten, özgürlükçü ve klasizmin akılcılığına tepki olarak doğan entelektüel bir akım. “Deha akıldadır.” diyen klasiklere, “Deha yürektedir.” karşılığını verdiler. Klasisizmde ihmal edilen Hristiyanlık tekrar ele alınmıştır. Ulusallık önem kazanıp, evrensellik ikinci plana itilmiştir. Romantik yazar, Klasik yazarın tersine kendini gizlemeyip, olaylar ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini anlatır. 1789 Fransız İhtilali sonrası düşünsel yapının etkileri vardır. Romantik bilim, doğayı kontrol etmeye çalışmaktan çok duygusal bir şekilde ahenk içinde yaşayarak anlamakla ilgiliydi. Viktor Hugo, Fichte, Hegel, Goya, Turner, Delacroix, Lord Byron, Schiller, Goethe, Montesquieu, Voltaire, Rousseau Tanzimat dönemi (Ahmet Mithat, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Abdulhak Hamit, Recaizade Ekrem). _Dünyada en çok istediğim ve bana yaşamı gerçekten sevdiren iki şey var; aşk ve özgürlük. Aşk uğruna gerekirse, yaşamımdan vazgeçerim. Özgürlük uğruna ise aşkımı da feda ederim. Öğrendikten ve sevdikten sonra daha çok acı çekersin. Viktor Hugo _Antik Çağ(MÖ 3200 - MS 400) _Ortaçağ (400 - 1400) _Rönesans (1400 - 1600) _Barok (1600 - 1700) _Klasik (1700 - 1800) _Romantik - Modernist (1800 – 1900) _Realizm (Gerçekçilik)_ _Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, yenilikçi eserler üretmek ve konularını yüksek sınıflarla ilgili değil, toplumsal sınıflar arasından seçmekti. Gerçekçilik, hayatı idealleştirmeden veya romantikleştirmeden canlandırır. Gerçekçilikten önce, edebiyat soylular ve ilahlara odaklanma eğilimindeydi. Fakat Realizm, işçi sınıflarına ait karakterleri tasvir ederek bu anlayışı yıktı. Balzac, Stendhal, Flaubert, Tolstoy, Dostoyevski, Hemingway, Mark Twain, M. Akif Ersoy, Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin… _Büyülü Gerçekçilik_Gerçekçi kabul edilen sanat akımlarında olmaması gereken sihirli ve mantık dışı öğeleri içeren postmodern sanat akımı. Gerçek ve fantastiğin mükemmel oranda bileşimi. Latin Amerika’da doğdu. _Sosyalist gerçekçilik_ Sosyalizm ideolojisinin sanat ve edebiyata yansıması olarak 1930'lu yıllarda ortaya çıktı. Özellikle komünistlerden destek gördü. devrimci kahramanlarla, halka örnek olacak kişiler yaratılması hedeflendi. Maksim Gorki'nin Ana romanı _Realizm ve Natüralizm arasındaki fark: Gerçekçilik, yaşamı olduğu gibi anlatır. Doğalcılık ise yaşamı daha bilimsel olarak temsil etmeye çalışır. _Natüralizm (Doğalcılık)_ _Doğayı bilimsel olarak olduğu gibi yansıtmayı hedefler. Yaşamın kaba ve bayağı tüm yönleri de işlenmelidir. Abartılı bir gerçekçilik biçimi olarak düşünülebilir. Gözlem ve deneye dayalı bilimlerle her alanda sağlam bilgilere ulaşabilir. Realizmin devamı olarak belirlenmiştir. Doğalcılık, doğa bilimlerinin sanata uygulanmasıyla ortaya çıkmıştır. Doğa tarihi ile uğraşan bilim insanlarına da natüralist denir. Doğalcılık, Charles Darwin'in teorilerinden ağır bir şekilde etkilendi. Felsefede natüralizm, her şeyin doğal nedenlerle oluştuğunu, doğaüstü varlıklara itibar edilmemesi gerektiğini savunur. Doğalcı anlayışa göre birey, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevrede biçimlenir. Miletli Thales tabiat olaylarını doğaüstü nedenlere girmeksizin açıklayan ilk filozoflardandır. Descartes'ın bu idealizmine karşı, naturalist bir bakışla Hobbes çıkmıştır. İlk Doğalcı yapıtları, klasik dönem sanatçılarının verdiği söylenebilir. Rönesans sanatçıları, bir bakıma bu anlayışı yeniden canlandırdılar. Türk edebiyatının ilk Doğalcı romanı, 1891'de Midhat Efendi’nin Müşahedat‘tır ("Gözlemler"). Bu akımın Türk edebiyatındaki ilk önemli temsilcisi ise Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. _Metafizik natüralizm_ Ontolojik - felsefik natüralizm_ Varlık nedir? Natüralizm "tabiat vardır ve bütün temel doğrular tabiatın doğrularıdır. M3etafiziki pozisyonuna sahiptir. _Yöntemsel natüralizm_ Bilim insanlarından, dünya hakkında, gözlemleyebileceğimiz ve doğrulayabileceğimiz açıklamalar talep ede _Empresyonizm (İzlenimcilik)_ _Akım, Claude Monet‘nin (İzlenim, Gündoğumu) çalışmasının başlığından gelmektedir. İzlenimcilik, doğanın yeniden yorumlanmasıdır. Doğanın kişinin kendisinde oluşturduğu duyguları yansıtmayı hedefler. Doğa, hayal güçlerinde canlandırdıkları gibidir. Monet, Pissarro, Cézanne, Degas, Sisley, Renoir, Bazille… _Ekspresyonizm (Dışavurumculuk)_ _Dışavurumculuğun amacı, sanatçının iç dünyasını dışa vurmasıdır. Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler. Edvard Munch'un Çığlık adlı tablosu. Gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir. Van Gogh, El Greco, Edward Munch _Soyut dışavurumculuk (Soyut ekspresyonizm), 1940'larda New York'ta ortaya çıkan, ressamların gerçek nesnelerin temsiline yer vermeden kendilerini sadece renk ve şekillerle ifade ettikleri bir tür soyut sanattır. _Klasisizm (Kuralcılık-1660 ekolü)_ _Antik Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. Mükemmeliyetçidir. Sanat, sanat içindir anlayışı benimsenmiştir. Önemli olan konu değil, konunun işlenişidir. Düş ve duygu değil, mantık ve ölçü önemlidir. Klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. Bir eserin klasik sayılabilmesi için: soyluluk, sağduyu ve akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik ve görkem gibi öğeleri barındırmalıdır. Klasisizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Bu akım daha çok tiyatro akımıdır. Montaigne, La Fontaine, Moliere, La Bruyere _Modernizm_ _Modernizm, aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal projenin adıdır. Aydınlanma ise, inanca karşı bilgiyi, teolojiye karşı bilimi ön plana alan bir düşünce sistemidir. İlerlemeye inanır. Akıl ve bilimi ilerlemenin aracı olarak görür. Modernizm, gelenekleri kıran bir stil anlatmak için kullanılmıştır. Geleneksel sanatların artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir. Modernizm ticaretten felsefeye her şeyin sorgulanmasının gerekliliğini savunur. Böylelikle kültürün öğeleri yeni ve daha iyi olanla değiştirilebilir. Bazı görüşlere göre modernizm ve postmodernizm bir hareketin sadece iki farklı açısıdır. _Postmodernizm (Modernizm sonrası)_ _Modern düşünceye ait temel kavram ve perspektifler yadsınır. Postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama olarak anlama çabaları da söz konusudur. Postmodernizm II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıktığı görülür. Hümanizm, özgürlük, kurtuluş, evrensellik, bilim ve akıl gibi nosyonlar da sorunsallaştırılır. Nietzsche ve sonrasında postmodernizmin düşünsel kavram ve kategorilerinin ipuçlarını bulabiliriz. II. Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkım, batı dünyasının ahlaki ve etik değerlerini altüst etmiştir. Buradan itibaren düşünürler bu tarihe sebep olan düşünsel temellerle de hesaplaşma arayışlarına yönelmişlerdir. Modern düşüncenin kendisini temellendirdiği ilke ve argümanlara yönelim bu şekilde kuramsal bir yönelim haline gelmiştir. Modernleşme hedeflerine ulaşılamadığı görüşünün yaygınlaşmasından sonra aydınlanma ilk olarak Marx, Nietzsche ve Freud gibi isimler tarafından eleştirilmeye başlanmıştır. Marx, aydınlanmanın olumlu yanlarına (bilimin gelişmesi, inanç yerine bilgi, usa güven vb.) sahip çıkarken, aydınlanmanın sınırlarını ortaya koydu: 'Özel mülkiyet; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik' ilkeleri ile zıtlık içindedir. Nietzsche ise, (İlerleme yalnızca modern bir düşüncedir, yani yanlış bir düşünce.) Freud, psikanaliz kuramı ve bilinçdışının keşfi aydınlanmacı ilkelerin temelindeki kavramları sorunlu hale getirmiştir. Özne, öznellik, gerçeklik, benlik, bilgi, biliş vb. türde kavramlar, aklın niteliğine ilişkin tartışmalar Freud'la birlikte yeni bir yön kazanmıştır_ Duchamp, Kierkegaard, Max Stirner, Nietzsche, Husserl, Lacan, Deleuze, Zizek _Postmodernite, ne bir tarihsel dönem, ne de iyi tanımlanmış karakteristik özellikleri olan kültürel bir eğilimdir. Tersine postmodernite; dış çizgilerini, moderniteyle problemi olanların, suçlamak isteyenlerin ve gerek modernitenin başarılarının gerekse çözümsüz açmazlarının bir dökümünü çıkaranların çizdiği, modernitenin daha geniş kapsamlı zaman ve mekânı içerisindeki bir özel kolektif zaman ve mekân olarak anlaşılabilir. _Sürrealizm (Gerçeküstücülük)_ _Sürrealizm Manifestosu hazırlayan şair Andre Breton'a göre Sürrealizm: Bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Bilinçdışı üretim gerçeküstücülükte merkezdedir. Freud'un teorilerinden etkilenen Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi. Teknikleri özgür hayalgücünü arttırmak ve bilincin etkisini azaltmak üzerine kuruludur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır. Dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. Garcia Lorca, Salvador Dali, Rene Magritte, Louis Aragon… _Kendiliğinden çizimin amacı bilinçaltını ortaya çıkarmaktır. Şans eseri ve/veya hatalar ile bilinçaltı ortaya çıkarılmaya çalışılır. _Kendiliğinden yazın, bilinçli bir süreçten geçmeyen yazma tekniğinin ürünüdür. Kişi trans halindedir. _İstemsiz heykelcilik, farkında olmadan, bilinçsizce cisimlerin formlarını değiştirmektir. Kolaj, Kesip biçme… _Sembolizm (Simgecilik)_ _Temsili şeyler. Herhangi bir düşünceyi ya da nesneyi temsil eden işaretlerin kullanımı. Özneldir ve romantizme benzer. Gerçeğin olduğu gibi değil, işaretlerle düzenlenişi. Sembolistler duygusallığa yönelmişlerdir. realizmi reddeder. Somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir. _Sembolizmin inisiyasyonlardaki temel nedenleri_ _İnisiyasyonlarda kimi hakikatlerin o hakikatleri öğrenme liyakatine ulaşmamış kişilerden gizlenilmesi gereği. 1. Gelişim düzeyi geri, dogmatik insanların hakikatlere ait bilgileri açıklayan hikmet sahiplerine karşı her devirde tehlikeli tepkiler göstermiş olmaları. 2. Hakikatlere ait bilgiler bir tür enerji gibidir ki, kapasiteleri uygun olmayanlar bu enerji yükünü kaldıramazlar ve bu yük onlara yarar değil, zarar getirir. Dolayısıyla hakikatlere ait bilgiler bu enerji yüklerini henüz kaldırabilecek kapasitede olmayanlardan, sembollere büründürülerek gizlenir. 3. Hakikatlere ait bilgilerin ehil olmayan ellere geçmesi tehlikesi. Hakikatlere ait kimi bilgiler bir tür silah gibidir. _Renkli cam etkisi_İnsanın imajinasyon yeteneği sembolleştirici bir role sahiptir. Ruhsal âlemde “anlamlar” halinde bulunan “tesirler” fiziksel alemde belirirlerken ister istemez madde âleminin özelliği olan imajlara bürünmek zorunda kalırlar ki, bürünecekleri imajları da “tesir”i alan insanın şuuraltı dağarcığından edinirler. Metapsişikçiler şuuraltının bu değiştirici ya da dönüştürücü etkisine “renkli cam etkisi” adını verirler. Nasıl beyaz ışık renkli bir camdan geçerken hem camın rengini alıyor, hem de bir miktar kırılmaya uğruyorsa, insanın aldığı metapsişik tesir de şuuraltı katmanından geçerken benzer şekilde, o ortamdaki malzeme neyse ona bürünür ve özgün halini az çok yitirerek dışarı (zihne) yansır. _İnsanlar arasındaki anlayış farklılığı: İnsanlar hakikatlere ait bilgilerin taşıdıkları enerjileri kaldırabilme konusunda farklı kapasiteler sahiptirler. Her bilgiyi her insan kaldıramaz. Derin bilgiler bazı insanları ilerletmek yerine, tökezletebilir, kargaşa içerisine sokabilir, hatta onların yoldan çıkmalarına neden olabilir. Metin öyle hazırlanmış olmalıdır ki, hem her anlayış düzeyindeki insan orada kendi anlayış düzeyine uygun ilerletici bilgiler bulsun, hem kendisini kargaşa içerisine sokucu henüz taşıyamayacağı bilgileri orada bulamasın. İşte bunu sağlayabilecek bir tek sistem sembolizm sistemidir. İnsanların hakikatlere ilişkin bilgileri yavaş yavaş, sindire sindire öğrenmesine olanak veren bir sistemdir. _Puşkin, Rimbaud, Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin…_Politik sembolizm, Dini sembolizm, Rüyalardaki sembolizm, Ezoterik sembolizm… Haberci rüyalardaki semboller _Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm)_ _İnsanın, maskelerinden arınarak içindeki gerçek öz'ü açığa çıkarması ve kendisini yeniden yaratması ve sürekli yenilenip gelişmesidir varoluş. İnsanın kendi değerlerini kendinin oluşturabileceğini savunur. Varoluş bireyseldir. Sanatçılar, yapıtlarında insanın kendisini aşması gerektiği, hür olmaya mecbur olduğu gibi konulan işlemiştir. "Varoluş özden önce gelir." önermesi varoluşçuluğun merkezini oluşturur. Roller, kalıplaşmış davranışlar, tanımlar veya diğer önyargılar kişi bazında toplumsal bir maske görevi görmektedir. Bireyin yaşantısının ne olduğu ve nasıl adlandırılması gerektiği "gerçek öz"ü oluşturmaktadır. Kierkegaard, ilk varoluşçu filozof olarak kabul edilir. İlk olarak Heidegger tarafından dillendirilmiş. Dostoyevski, Nietzsche, Sartre, Camus, Kafka. _Kavramlar, bizim onlara vermiş olduğumuz anlamların ötesinde başka bir anlama sahip değildir. Bu anlamsızlık da dünya üzerindeki "ahlaksızlık" veya "adaletsizliği" kapsamaktadır. Varoluşçu etik, için söylenebilecek en önemli özellik onun bir özgürlük etiği olduğudur. Simone de Beauvoir için etik, pratik anlamda özgürlüğü gerçekleştirmektir. Çünkü özgürlük, tüm insani değerlerin temelidir. Özgürlük, Tanrı’nın verdiği bir şey değildir. İnsanın her gün kendisi için yeniden savaşmak zorunda olduğu bir olanaktır. _Dada - Dadaizm_ _Mantıksızlık, boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Hiçbir şeyin sağlam olduğuna inanmaz. Var olan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir. Dadaizm, kişiyi aklın tutsaklığından; sanatı anlam kaygılarından kurtarmak; kelimeleri bilinen anlamları dışında birleştirmek; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri yıkmak; kuralsızlığı kural olarak benimsemek temeli üzerine kurulmuştur. Dadacı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin rezilliğini vurguluyorlardı. Dada, Dünya Savaşı'nın barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto olmuştur. Bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı, 1916 yılında Zürih’te kafede toplandı ve Dada bildirisini açıklandı. Dadacılar sürrealizm akımına yöneldiler. Kübizm gibi maddeye karşı koymuş, konunun dış görünüşünü tasvir etmekle yetinmemiş, zihnin geometrisini göstermeye çalışmıştır. Böylece sanatı, eşyanın yüzeyinden kurtarmak istemiştir. Romantizmin de ötesine geçerek, aklın hiç bir değeri olmadığını savundu. Birinci Dünya Savaşı’nın arkası sıra doğan yaşamın anlamsızlığını ve özellikle edebiyat sanatçılarının parıltılı çabalarını gülmece ( = mizah) yolu ile hiçe saydı. Bütün edebi akımlara güldü. Andre Breton, Louis Aragon… _Fütürizm (Gelecekçilik)_ _Hız ve coşku sanatı. Geçmişe ve durgun davranışa düşmandır. Zamanın ve geleceğin dinamizmine yönelmiştir. Geçmişteki estetik değerleri reddetmek ve geleceğin "Modernlik" olduğunu savunmak. Öncüsü İtalyan şair, Filippo Marinetti, Fütürizm Bildirisi'ni hazırlayarak yayımladı.1909. - Şiirde temel öğeler cesaret, cüret ve isyandır. Edebiyattaki konular saldırgan hareketler, kavga ve dövüştür. Ancak kavga güzeldir. Yeni güzellik sürattir, hızdır, Motoru güçle sarsılan, homurdanan bir yarış arabası; Kanatlı Zafer Heykelinden daha güzeldir. Dünyanın tek sağlık ilacı savaştır; feminizm, fırsatçılık, faydacılık, çıkarcılık lanetlenmelidir. Mussolini faşizmi, kendine prensip edinmiş olduğundan, Fütürizmi; Faşist Partisi’nin sanatı olarak ilân etmişti. Fütürizm’ın temelleri, Nietzsche’nin Ahlâksız üstün insanına, Tehlikeli yaşa sözüne dayanıyordu. “Koşan bir atın dört değil yirmi ayağı vardır” diyen Fütüristler, her şeyden çok büyük kent hayatının heyecanları ile sarhoş oluyorlardı. Balkondaki adamın görüp yaşadığı duygularını, çevresiyle vermek istiyoruz. Caddenin gürültüsü, sağda ve solda derinliğine giden evlerin sırası” Görülüyor ki Fütürizm, kendine amaç olarak objeyi değil, insanın iç yaşantısını ele alıyordu. "Müzeleri, kütüphaneleri yerle bir ederek, ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız." söyleminde bulundu. Güzel sanatlarda "İyiyi ve güzeli seçmek için" kullanılan harmoni prensiplerine karşı isyan ettikler. Fütüristler bilimi ve teknolojiyi yüceltmekteydi. Marinetti, fütüristlerin sürat, gençlik ve şiddete hayran olduklarını ifade etti. bir yarış otomobilinin, klasik antik Yunan Kanatlı Zaferi heykelinden daha güzel olduğunu belirtti. Koyu bir milliyetçi olan fütüristler, aynı bildiride yer alan: Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz. Demiştir. Kendilerini "Evrensel Dinamizm" prensibine adadılar. "Bölücülük Tekniği adı verilen bir teknik kullanarak, ışık ve renkleri noktalar ve küçük yollu çizgiler ile bir saha yüzeyi içinde ifade etmeyi denediler. Bölücülük akımımın yeteri kadar enerjik olmadığı eleştirileri üzerine, resimde enerji ve dinamizmin kübizm akımı için geliştirilen teknikler ile ifade edilebileceğini savunulu. Kübo-fütürizm(Rus Fütürizmi)" adı verilen yeni bir fütürist resim akımı ortaya çıkarıldı. Fütürizm, faşizm ile özdeşleşti ve 1920’lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi. Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası, Sözcüklere Özgürlüktü. _İdealizm (Ülkücülük)_ _Her şeyin düşünce ürünü olduğunu ve düşünce dışında nesnel bir gerçekliğin var olmadığını dile getiren felsefe akım. Temelleri Platon'un İdealar Kuramı ile atılmış. Metafizikte idealizm, bütün fiziksel nesnelerin zihne bağımlı olduğu, onların bilincinde olan bir zihin olmaksızın metafizik anlamda hiçbir varlığın olmadığı anlayışına karşılık gelmektedir. İdealistler; doğadaki şeyleri ya da nesneleri, her şeyin özünü oluşturan tek bir gücün ya da enerjinin geçici görünümleri olarak görür; gerçekliği "idea" olarak belirleyip maddeyi bunun bir yansıması sayar. Duyularımızla bildiğimiz maddi şeyler, kusursuz İdeanın kusurlu kopyalarıdır. _Platon'a göre gerçek varlık idea, "düşünce varlığı"dır. Platon "düşünülür dünya" (idealar dünyası) ile "duyulur dünya" (görüngüler dünyası) ayrımına gitmiş; duyulur dünyayı gölgelerden ibaret bir görünüşler dünyası olarak betimlerken, düşünülür dünyayı değişmez gerçeklikler diye gördüğü idealardan oluşan gerçek dünya olarak ilan etmiştir. Aynı fikir Kant'dan önce İrlandalı rahip ve filozof George Berkeley ve klasik İngiliz ampiristlerinin sonuncusu David Hume tarafından ileri sürülmüştür _Fovizm_ (vahşi hayvanlar) _1898-1908 Henri Matisse tarafından Fransa'da geliştirilen sanat akımı. En önemli özelliği, tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renklerin doğrudan kullanımıdır. Noktalarla boyama stili, yerini; düz motifler hâlinde özgürce uygulanan, çarpıcı saf renklere, geniş kesik fırça darbelerine bırakmış olsa da renk uyumu merkezli bir akım olmuştur. _Hümanizm_(İnsan-merkezcillik). _Tanrı-merkezcillik reddedilir. sekülerizmle sıkı bir ilişkisi vardır. Hümanizm, doğaüstü güçlerin varlığıyla ilgilenmeyen etik tabanlı bir görüştür. Seküler bir hayat duruşu ilkesi ve her otorite karşısında insanı özgürleştirme çabası hümanizmin tanımıdır. Gerçeğe duyulan bu arzu, gözü kapalı kabullenimlerle değil, bilimsel şüphecilik ve bilimsel yöntemle doyurulmalıdır. Doğrunun ve yanlışın bilgisine kişisel ve ortak bilincin en doğru biçimde algılanmasıyla ulaşılabileceğini savunur. _Kübizm_ _Varlığın, dış görünüşüyle birlikte iç dünyasını ve görünmeyen taraflarının da betimlenmesi amaçlanmıştır. Sanatçılar, anlatımı canlı kılmak için, yapıtlarında duygularla olayları karıştırarak yansıtmışlardır. Empresyonizme bir tepki olan kübizm köklü bir akım olmak durumuna gelememiştir. Kübizm, tabiatın, yepyeni bir açıdan ele alınmış bir yorumu idi. Soyut değildi, normal biçimlerle ilgisini kesmemişti. Ama onları serbestçe parçalıyor, geometrik bir düzen, daha doğrusu her tabloya, her konuya göre değişen düzenler içinde dağıtıyor, derliyordu. Kübizm adı, Georges Braque'ın bir tablosunu gören bir sanat eleştirmeni olan Louis Vauxcelles'in bu tablo için «küçük küpler» sözünü kullanmasıyla ortaya çıkmıştır. Picasso _Teori veya kuram, bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler baz alınarak yapılan bir açıklamasıdır. ___ ___ Opera _Opera, müzikli tiyatro oyunudur. _Libretto: Opera, operet, oratoryo, bale, müzikal, mask gibi müziksel sahne eserlerinin metinlerine verilen ad. _Tenor: En tiz erkek sesi__ Bariton: (Orta) Tenor ile bas arasındaki erkek sesi.__ Bas: en pes olan insan sesi türüdür. _Soprano: En tiz kadın ses__ Mezzo-soprano: Orta. Soprano ve kontralto arasındaki kadın sesi__Kontralto(Alto): En kalın kadın sesi. _Allegro: NeşeliAdeco: Yavaş__Andante: Yarı yavaş _Konçerto: Birlikte çalınmak üzere, orkestra ile bir solo çalgı için bestelenmiş müzik yapıtı. _Kantat: Yiğitlikleri ya da dinsel konuları işleyen, tek ya da çok sesli oda, konser ya da kilise müziği olarak düzenlenen beste _Noktürn: Romantik müzik _Resital: Tek bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser. _Sonato: Bir ya da iki çalgı için bestelenen, allegro, adeco, andante gibi türlü karakterlerde üç ya da dört bölümden oluşan, müzik eseridir. _Arya, bir kişinin duygu ve düşüncelerini yansıtır. _Düet, iki veya daha fazla kişinin duygu, düşünce ve konuşmalarını iletir. _Koro ise oyundaki kamu vicdanının sesini ortaya koyar _Prömiyer: İlk gösterim Harmoni: Ahenk Uvertür: Giriş parçası _Allegro: Neşeli, hızlı_Allegretto: Allegrodan az daha cansızAdagio: Yavaşa yakın__AMABİLE: Sevimli, okşayıcıAPASSIONATA: Tutkulu bir duyguyla.__CODA: Kuyruk anlamındadır. Bir bestenin sonuna konan bitiş bölümü.__DOLENDO Üzüntülü.__ _Presto: Gösterişli ve çok hızlı bir biçimde çalınması gereken _Requiem, Hristiyanlık dininde ölümü takiben ruhun kurtuluşu için, cenazenin hemen ardından ya da anma amacıyla yıldönümlerinde söylenebilen toplu ayindir _Kontrapost duruş: Davud heykeli. Vücut ağırlığının bir bacağa bindirildiği ve öbür bacağın dizden hafifçe kırılarak serbest bırakıldığı duruştur. _Frontal Duruş: Eski Mısır ve Arkaik Yunan heykellerinde, ağırlığın iki ayağa eşit olarak yüklendiği ve figürün cepheden ele alındığı heykel tipi. _Filayak: Büyük kubbeli yapılarda kubbeleri taşıyan kalın ayak…. _Fonetik Sanatlar: Ses ve söze biçim veren sanatlardır. Edebiyat ve müzik gibi sanatlar fonetik sanatlardır. _Plastik Sanatlar: Maddeye biçim veren sanatlardır. görsel sanatlar _Ritmik Sanatlar: Harekete biçim veren sanatlardır. Dans, bale ve sportif _Mimari: Mimari sanatında çeşitli amaçlarla yapılar yapılmaktadır _Çağdaş sanat: klasik eserlerin yeniden yorumlanması çağa uydurulmasıdır _Jacopo Peri_(1561-1633) İtalyan besteci. Tarihteki ilk opera eseri, 1594’te Jacopo Peri’nin bestelediği “Evridiki”dir. Opera sanatının anayurdu İtalya'dır. _Osmanlıda ilk opera kendisi de bir şair ve bestekâr olan III. Selim zamanında (1761-1808) sergilenmiştir. Abdülmecit Beyoğlu'nda Avrupalıların oynadığı operaların Türk gençlerine de öğretilmesini isteyince Donizetti görevlendirilir. II. Mahmut İstanbul'da açılan özel tiyatroları desteklemiştir. Padişahlar arasında operayla en çok ilgilenen 2. Abdülhamit olmuştur. Yıldız Sarayı'nda İtalyan kumpanyalar ağırlamış, operaya alakasını sabit memurlar tutmakla göstermiştir. Operanın halk tarafından tanınması ancak Türkiye Cumhuriyeti'nden sonra mümkün olmuştur. 1936'da Ankara Devlet Konservatuvarı'nda sanatçı yetiştirilmeye başlandı. Alman sanatçı Carl Ebert teşkilatlanmaya destek olması için çağrıldı _Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, 1949_Amacı, opera, bale ve müzik sanatlarını halka tanıtmak ve yaymak *_Jean Jacques Rousseau_ _Köy falcısı_ XV. Louis adı ile kral olacak kral oğlu ile kraliçe olacak Marie Antoinette'in evlilik etkinliklerinde temsil edildi. Rousseau : Fransızca şarkılar köpek havlamasına benzemektedir. Alman bestekar Gluck'in franzsızca operasına bayıldı ve fikrini değişrirdi. *_Richard Wagner_(1813-1883) _Ülkesinin ulusal ruhunu sanat yoluyla uyandırmaya baş koydu. _Lohengrin - (Kuğulu şövalye), Parsifal, Nibelung Yüzüğü, Tristan ve isolde, Uçan Hollandalı, Nürnberg'in Usta Şarkıcıları_Valküreler_Odin'in yardımcıları olan, miğfer ve mızrakla silahlanmış genç ve güzel bakirelerdir *_Çaykovski_(1840-1893) _Fındıkkıran Balesi: Küçük Alman kız Claranın yeni yıl hediyesi olarak aldığı fındıkkıran oyuncağı ile ilgili rüyalarını konu alan büyü-masal tarzı bir eserdir. _Maça kızı_(Puşkin) Bir subayın, kumar oyununun hilesini öğrenme uğruna alâkadar olmaya başladığı kontes ve kontesin evlatlığının hikayeleri. _Kuğu gölü_Eserde, bir büyücü tarafından arkadaşları ile birlikte kuğuya dönüştürülen ve ancak bir erkeğin aşkı ile tekrar insan kılığına dönüşebilecek olan Odette ile Prens Siegfried arasındaki aşk ve büyücünün, kızı Odil'i prenses Odette kılığına sokarak prensi kandırması anlatılır _Yevgeni Onegin_(Puşkin) _1812 Uvertürü_ Napolyon Savaşlarından bahseder. *_Joseph Haydn_(1732-1809) Viyana_Eczacı_ Kendinden sonraki figaronun düğününün öncüsü. Bir yaşlı eczacı ve üç genç arasında, aşk üçlüsü konusunu incelemektedir. *_Rossini_ (1792 – 1868) İtalyan. "Mösyö Kreşendo" _Sevil berberi_ Genç Kont Almaviva’nın yaşlı Dr Bartolo’nun korumasındaki Rosina’ya aşık olup onu, berber Figaro’nun yardımıyla elde etme çabası. _II. Mehmet Operası, William Tell, İtalyada bir türk, Otello *_Mozart (1756-1791) Viyana _Figaronunn düğünü (Sevil berberinin devamıdır)_Fransız Devrimi'nden 10 yıl önce aristokratlarla alay ettiği için zararlı yayın olarak görülmüş ve yasaklanmıştı. _Figaro'nun Düğünü, Saraydan kız kaçırma, Titus'un merhameti, Pontus kralı VI. Mitridat, Sihirli flut… *_Henry Purcell_(1659-1695)İng_Shakespeare’in eserlerini müzikli olarak ilk kez sahneye uyguladı. “Uzun dilli bir karım var”, “Ömrümüzde bir kez karılarımızın şerefine içelim” gibi şarkılarla eşini yeren Purcell, yine karısının kurbanı olmuş, soğuk bir kış gecesi eve dönüşünde ettiği kavga sonrası karısının kapıyı açmaması üzerine hastalanarak 36 yaşında trajikomik bir şekilde vefat etmiştir. *_Handel_ (1685-1759) Alman _Jul Sezar, Timur (Yıldırım Bayezidin ölümü), Herkül, Saul, Rodelinda, Semele, _Harmonia, çift soylu karakterlerden birisidir. İlk efsanede Afrodit ve Ares'in,kızı. Yasak bir aşkın meyvesi. *_Philipp Telemann_1680 Alm_Yemek müzikleri. Tüm zamanların en üretken bestecisi olarak bilinir. Bach'ın çağdaşı. *_Antonio Vivaldi_(1678 -1741) İtalyan. Konçertonun babası. Vivaldi hayalinde canlandırdığı resimleri müzik haline getirmiştir _Dört Mevsim: Keman için bestelenmiş dört konçertodan oluşan bir eserdir._Orlando, Timur ve Bayezit *_Franz Schubert (1797-1828) Viyana_Yalnızca seçkin müzisyenlerin kabul edildiği Viyana Müzik Dostları Cemiyeti’nden *_Ludwig van Beethoven_(1770-1827)_Fidelio, tek operasıdır. Fransız Devrimi’ni anlatan hikayenin baş kahramanı ise bir kadın. Hapse düşen kocasını kurtarmaya çalışan Fidelio, aşk, özgürlük ve çile arasında bir hayata tutunmaya çalışıyor. *_Georges Bizet_ (1838 – 1875) Fransız _Carmen_ Eserin baş kadını ateşli bir tabiatı olan çingene genç kız olan Carmen'dir. *_Nerval_(1808 –1855) Fransız _İstanbulda en çok mezarlıları beğenmiş. Arkadaşlarının, onun 40 yaşındayken kendini astığı sokak lambasının önünde gecenin bir vakti saygı duruşuna geçtiği söyler. *_Francesco Cavalli (1602, Venedik)_Teti ve Peleo'nun Düğünü(Altın elma) *_Carmina Burana_ 1936'da Carl Orff tarafından ortaçağdan kalma Carmina Burana koleksiyonundan 24 şiire dayanan bir kantatadır. *_Johann Sebastian Bach_(1550-1619) _Alman stillerini, dış ülkelerden aldığı ritimlerle birleştiren bir usta. Bach’ın müziğine teknik hakimiyeti, artistik güzelliği, entelektüel derinliği sayesinde büyük saygı duyulmuştur. _Ave maria_Katoliklerin sabah, öğle ve akşam ibadetlerinde okumaları gereken dua. Meryem ana'ya selam duası. Rüzgar tersine esiyor.. niçin? eski günler geri mi gelecek? _Frederic Chopin (1810-1849) Polonya_Noktürnler- Gece muzikleri. Solo piyano için bestelenmiş 21 kısa piyano müziği parçalarıdır. *_Johann Strauss I_(1800 1849) Vals'in Babası_ *_Johann Strauss II_ 1825, Viyana Vals Kralı ______________________________ Klasik Batı Müziği _Ortaçağ (400 – 1400) _Rönesans (1400 – 1600) _Barok (1600 – 1700) (Bach, handel, vivaldi, teleman, purcel, cavalli) _Klasik (1700 – 1800) (Mozart, haydn, beedhoven, bach, Çaykovski salieri rossini shubert) _Romantik - Modernist (1800 - 1900) (Beedhoven, brahams, şhubert, mendelson, litz, verdi,, Puccini, Wagner, Çaykovski, paganini, Ravel) _Klasik Batı Müziği - Çoksesli Rönesans Müziği. Yaratıcısı Bizans İmparatoru IV.Diyojen’dir. Bach ve Vivaldi ile yayılmaya başlayan Klasik Müzik, piyanonun icadından sonra Haydn, Mozart ve Beethoven gibi dahilerin yer aldığı “dahiler dönemi” denilen süreçte solistin olmadığı ilk “senfoniler” yazıldı. Bach, klasik müziğin matematikçisiydi, Mozart şairi, Beethoven ise filozofu. _Klasik Döneme, klasik isminin verilmesi, bugün kullandığımız çoğu müzikal formun bugünkü şeklini almasındandır. Barok Dönemin aksine yalındır. Halka inmeye başlamış. Viyana Klasikleri; Haydn, Mozart ve Beethoven, dönemin en önemli bestecileridir. Düşük klasik Bach. Yüksek klasik Hayden. Beethoven ile birlikte Klasik Dönemin kapılarını kapatılarak, Romantik Döneme geçilmiştir. Klasik Dönemde müziğe egemen olan Alman ve Avusturya ekolünün Romantik Dönemde etkileri azalmış ve müziğin alanı genişleyerek Fransa, İtalya… _Modernist: Alman Avusturya romantizmine ve onun temsil ettiği her şeye bir başkaldırıyı simgeler. _Romantik: 18. yüzyıl Klasik akımının kuralcı sınırlarına karşı bir başkaldırıdır. her ülkenin kendi ulusunun renklerini taşıyan, kendine özgü bir müzik anlayışı geliştirmesidir. Romantik çağın gözde çalgısı piyanodur. _Beedhowen: _Müziğin damarlarını oluşturduğunu müzik yapmazsa kan akmayacağını söylemiş. Türk mehterine büyük hayranlık duymuş. Türklerin iç zenginliğinin yansımaktadır, demiş ve Osmanlı tarafından türk dostu ilan edilmiş. Çocukken çok utangaç olduğundan arkadaşı yok ve hiç çocuk oyunu bilmiyormuş. Oldukça içe kapanık en mutlu anlarında bile sakin. Beste yapmadan önce kafasını soğuk bir suya sokardı. _Fur Elise: Esasında asıl ismi Fur Therese’dir. Alman soprano Elisabeth Röckel için yazılmıştır. Bedhovnden ders almak ister beddhoven de kadınlar beste yapmak için değil bestesi yapılmak için vardırlar der ve bu besteyi yapar kadın müziği bırakır. _Herkes sessizlik içinde yaşadığımı zannediyor. Bu doğru değil. Kafamda sürekli sesler var. Asla durmuyor. Sadece bu sesleri yazarak rahatlayabilyorum. Tanrı aklımı tıka basa müzikle dolduruyor. Peki ya sonra ne yapıyor? Beni sağır yapıyor. Herkese bahşettiği zevki benden esirgiyor, eserimi duyamıyorum. Bu sevgi dolu Tanrı mı şimdi? Dostum mu?” _Alman besteci daniel steibelt bir defasında kimin daha iyi müzisyen olduğunu belirlemek için beedhoveni düelloya davet etmiş. Beed, danielin bestelerinden birini ters çevirip doğaçlama yapmış. Beed doğaçlamaya devam ederken daniel mekanı terk etmiş *_Jean-Baptiste Lully (Floransa,1632 -87) Fransız opera stilinin babası Lully sayılmaktadır. Molierre ile çalıştı. Kibarlık Budalası besteledi. XIV. Louis absürt bir türk bestesi istemiştir. Türkleri aşağılamak için 1699 yılında ilk türk büyükelçi Müteferrikayı ağırlamak için sarayı şatafatlı hale getirip bakın biz daha gösterişliyiz demek istedi. Kibarlık budalası için bestelenmiştir. _________
··
4.064 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.