Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Atatürk
_Bir gün ressamlar Türk'ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alıp yapıversinler. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne en aşağı 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Bu beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün tabiatın çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. _Türk ve Türkçülük düşmanlarını ezeceğiz. Biz Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bozkurt, yeni Türkiye’nin sembolüdür. _Yüksel Türk! Senin için yükseklik sınırı yoktur. İşte parola budur. Her ferdinin son nefesi, Türk ulusunun nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. _Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz. _Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız. _Türk milleti, kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir topluluk değildir. Millî benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar. Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. Biz öyle milliyetperverleriz ki, bize saygı duyan bütün milletlere hürmet ederiz. Milliyetperverliğimiz mağrurane bir milliyetperverlik değildir. Millî mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir; Milletin evlatlarıdır. Millî Mücadele'de şahsî hırs değil, millî izzeti nefs, gerçek saik olmuştur. Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bu damarlar, birbirini tanısın. Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelik çabalar boğulmaya mahkûmdur. _Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. _Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir. _Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. ___ _Her şeyin çaresi var. Her zaman umut var. Çözülemeyecek sorun yok. Boş oturmak yok. Zaman kaybetmek yok. Vazgeçmek yok. _Maddi-manevi her konuda tek yol gösterici olan şey ilimdir, fendir. İlmin dışında yol gösterici arayanlar gafillerdir. Biz çağa ayak uyan medeni bir toplum olacağız ve medeni dünya ailesindeki itibarlı yerimizi alacağız. Medeni alem ne yapıyorsa biz de onu yapacağız. _Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur. Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale pozitif bilimdir. _Ben manevî miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar. Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir _Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir. Her şeyden evvel bilgisizliği ortadan kaldırmak lâzımdır. Bu giderilmedikçe yerimizdeyiz. Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegane gelişme ve ilerleme yolu budur. Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak, yaşamın şartıdır. Bu yol üzerinde duraklayanlar ya da yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve aymazlığında bulunanlar, genel uygarlığın coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdur. _Memleket işlerinde, millet işlerinde, gerçek işlerde duyguya, hatıra, kardeşliğe ve dostluğa bakılmaz. _Devrimlerimizin asıl amacı, ülkemizi çağdaş uygar düzeye yükseltmektir. Bu gerçeği kabul etmeyen kafaları tarumar etmek zorunludur. _Gericilere hoşgörü göstermek yüce bir terbiye göstergesi değil, bir milletin mutluluğuna, şerefine ve namusuna göz dikenlere hoşgörüdür. _Düşmana merhamet acizlik ve zaaftır. Bu, insaniyet göstermek değil, insanlık özelliğinin yok oluşunu ilân etmektir. _Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. _Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır. _Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur. _En büyük düşmanımız falan milletler değil, emperyalizmdir. _Vatanını satan insan, dinden, imandan ve namustan bahsedemez _Bir milletin yarısı ayaklarından zincirlerle toprağa bağlıyken mümkün müdür ki diğer bir yarısı göklere yükselebilsin. _Sanatçı el öpmez! Bilakis, sanatçının eli öpülür! _Milletimizin kurtuluşunu ve geleceğini, vatanımızın son kaya parçası üzerinde dahi savunacağız ve kesinlikle başarılı olacağız. (1920) _Kabine sistemine geçmekten kaçınıyorduk; çünkü hemencecik saltanatçılar, padişahın yetkisini kullanma lüzumunu ortaya atacaklardı. _Atatürk, karaosmanoğluna: Doktrinimiz-kural-öğretimiz yok çünkü donarakalırız. Sürekli yenileneceğiz. _Dünya'da her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır. _Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. _Aldanmak gaflettir. Hususiyeten aldandığını beyan etmek, apaçık itimadı yitirmektir, ahmaklıktır. Samimiyet ile ahmaklık münasebetini birbirinden ayıran yegâne unsur ise, haysiyettir. Haysiyeti olmayan, yanılmaya, aldanmaya ve aldatmaya ilelebet mecbur kalacaktır. _Uygarlık demek, hoşgörü demektir. _Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne Batılılaşacaktır. O, sadece özleşecektir. _Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlana durmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleri ile, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir. 1922, TBMM) _Biz Batı uygarlığını bir öykünmecilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi yapımıza uygun bulduğumuz için, dünya uygarlık düzeyi içinde benimsiyoruz _Biz ne bolşeviğiz ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız. _Sonuçta İngilizler ve Fransızlar Çanakkale'den çekildiler. Bu kendilerince başarılı bir çekiliştir. _Toplumu gerçek amacına, gerçek mutluluğuna ulaştırmak için iki orduya gerek vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran bilim ordusudur. Bu ordulardan her ikisi de aynı derece gerekli, kıymetlidir, her ikisi de hayatidir. Ancak bilim ordusunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, bilim ordusu, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp, niçin öldürdüğünü öğreten ordudur. _Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden, rahat yaşama yollarını aramayı itiyat haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar. _Uçurumun kenarında yıkık bir ülke. Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar. Yıllarca süren savaş. Ondan sonra içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için amansız devrimler. İşte Türk genel devriminin kısa bir anlatımı. _İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! _Cumhuriyet, ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir. Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, Cumhuriyet 10 yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır. _Medenî olmayan insanlar, medenî olanların ayakları altında kalmaya mahkûmdurlar. Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti'ni tesis eden Türk halkı medenidir. Tarihinde medenidir, hakikatta medenidir. Medeniyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatiyle, yaşayış tarzıyle medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Bizim kıyafetimiz milli midir? Bizim kıyafetimiz medeni ve beynelmilel midir? Tabirimi mazur görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet ne millidir ve ne de beynelmileldir. O halde kıyafetsiz bir millet? Bu olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmağa razı mısınız arkadaşlar? (Hayır, hayır, katiyen sesleri) Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu iktisa edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperi şemsli serpuş. Bunu çok açık söylemek isterim: Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi… İşte şapkamız. Buna caiz değil diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz. Ve onlara sormak isterim: Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da, şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsusası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler? (1925) _En iyi fertler kendinden ziyade mensup olduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına hayatını veren insanlardır. _Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır; onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler. (Düşmanları için söylemiştir.) _Türk'ün haysiyet ve onur ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm! Türk esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır. Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir davranışa layık olamaz. _İnkılabın temellerini her gün derinleştirmek, desteklemek lazımdır. Birbirimizi aldatmayalım, uygar dünya çok ileridedir. Buna yetişmek, o uygarlık dairesine dahil olmak mecburiyetindeyiz _Türk dili Türk milletinin kalbidir. _Ulusun yaşamı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir. _Yüksek ve devrimci bir kültür düzeyine varmak için, önümüzdeki yıllarda daha çok emek vereceğiz. Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, düşün eğitiminde olduğu denli beden eğitiminde yeteneği artmış ve yükselmiş olan erdemli, güçlü bir kuşak yetiştirmek, ana siyasamızın açık dileğidir _Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu sürekli olarak ve her türlü araç ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu bütün insanlığa gerçek huzurun temini yolunda kendine düşen uygar vazifeyi yapmakta başarıya ulaştıracaktır _Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir amacım yoktur. Bu, bir insan için yeterli bir sevinç ve zevk sağlar. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, övünç sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.[124] (1925) _Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medenî bir millet olarak medeniyet düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız _Millî müdafaamızı, düşmanların bayrakları, babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz. İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz mücadelemizde devam etmeye mecburuz.[134] (1920) _Ölmek isteyen bir milleti hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez; o, daima yaşayacaktır efendiler! _Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz _Türk milletinin müşterek görünen bir hali daha vardır. Hakikaten dikkat olunursa, Türklerin aşağı yukarı hep ahlâkları birbirine benzer. Bu yüksek ahlâk hiçbir milletin ahlâkına benzemez. Ahlâkın, millet teşkilinde yeri çok büyüktür, mühimdir. Bu ehemmiyeti iyice anlamak için, ahlâk hakkında birkaç söz söylemek fazla olmaz. Ahlâk dediğim zaman, ahlâk kitaplarında yazılı olan nasihatleri murat etmiyorum zira ahlâklılık diye yaptığımız işler ve yapmaktan sakındığımız işler; kitaplarda yazılı olan veya birtakım ahlâk hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha evveldir ve o sözlerden, o nasihatlerden ayrı olarak, onlara asla kulak vermeyerek insanlar tarafından yapılmaktadır. İş, nazariyatın hakimi, amiridir. Ahlâk kaidelerinin nasıl yapılması lâzım geleceği, ahlâklılık olduğu anlaşılan işler görüldükten, tecrübe edildikten sonra anlaşılır. _Zamanında kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında sevinç ve mutluluğa yer bulunmaz” diyorlardı. Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, hiç olmazsa yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım.” Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat görüşünü beğeniyorum, fakat şu sınırlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar zavallıdır. Besbelli ki, o adam birey sıfatı ile yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Anlayışlı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. _Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar![3] (1919) _Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki Türkiye halkı her uygar ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu haklı kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye'nin ebedi düşmanı kalır. _Efendiler, millet bütünüyle manevî bir kişilik halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı _Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile yaşamı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. _Benim adım çok içki içer diye çıkmıştır. Bunu siz de duymuş olacaksınızdır. Filhakika ben öteden beri içerim, içkiyi severim. Fakat istediğim zaman bunu keserim. Vazifem esnasında bir damlasını ağzıma koymam. Vatan işlerine içki karıştırmam. İçki ve vazife iki ayrı şeydir. Birbirine tesiri dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemehâl kesmeli _Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli sonuçları kalpleri doldurur.[48] (1937) _Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır _Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak bireyin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür _Çocukluğumdan beri bir huyum vardır. Oturduğum evde ne kız kardeş, ne de ahbap ile beraber bulunmaktan hoşlanmazdım. Ben, yalnız ve bağımsız bulunmayı çocukluktan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. _İnsanların hayatına, faaliyetine hakim olan kuvvet yaratıcılık ve icat kabiliyetidir. İcadı ve yaratıcılığı yapabilen insanların ise, mutlaka kültürlü olmalarının şart olduğu tebarüz etmiştir _Kapitülasyonların hiçbir kısmına istisnayı kabul etmiyoruz. Adli, mali veya askeri kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoruz. (1922) _Köylü, hepimizin velinimetidir. Bu necip unsurun refahını düşüneceğiz _Majeste Kral'ın söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet başkanına kendi ülkesinden bir parçayı Almanlara terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bir karış toprağını başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar![119] (1938. Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı II. Carol'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet sorununa değinmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Edvard Beneš'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'a söyledikleri.) _Komşularıyla ve bütün devletlerle iyi geçinmek, Türkiye siyasetinin esasıdır _Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Tekkeler kesinlikle kapanmalıdır. Türkiye cumhuriyeti, her kolda doğru yolu gösterecek güce sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz. Biz uygarlıktan, bilim ve teknikten kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz; başka bir şey tanımayız. Doğru yoldan sapmışların amacı, halkı kendinden geçmiş ve abdal yapmaktır. Halbuki halkımız, abdal ve kendinden geçmiş olmamaya karar vermiştir. Bunlar basit bir iş görünür; fakat önemi vardır. Biz dünya ailesi içinde uygarız. Her görüş noktasından uygarlığın gereklerini uygulayacağız. Ölülerden yardım istemek, uygar bir toplum için ayıptır. Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyevi ve manevi yaşamda mutluluğa eriştirmekten başka ne olabilir? Bugün bilimin, tekniğin, bütün kapsamıyla uygarlığın alevi karşısında filân veya falan şeyhin yol göstermesiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. _Çocuklar_ _Bir milletin ilerlemesinindeki temel taş çocuklardır. Çocuklara gereken değeri ilgiyi şevkati gösterirseniz, onlar bir gökkuşağı edasıyla geleceği renklendireceklerdir. Çocuklarınıza talihin hududu ne olursa olsun, her şeyden evvel türkiyenin istiklaline, temel benliğine, milli geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmeli. Çocuklarımızı düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya ve buna karşı başkasının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Onların temiz yüreklerine yurt ulus aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır _Çocukluk ne güzel… Çocuklar ne sevimli, ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden halleri nedir bilir misiniz? İkiyüzlülük bilmemeleri, bütün istek ve duygularını, içlerinden geldiği gibi açıklamaları. _Erkek kız çocuklarımızın, aynı şekilde öğrenim görebilmesi mühimdir. Memleket evladı, iktisadi hayatta faal, etkili ve başarılı olacak şekilde donatılmalıdır. Milli ahlakımızla, medeni esaslarla ve hür fikirlerle yetiştirilmelidir. Baskı ve korkudan doğan sözde ahlak, bir erdem olmadığı gibi, güvenilmezdir. _Çoğu ailelerde öteden beri çok kötü bir alışkanlık var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar söze karışınca "Sen büyüklerin konuşmasına karışma!" der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket! Halbuki tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye özendirmelidir; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve ikiyüzlü olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıdır. Bence bunlar, çocuk eğitiminde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu yolladır ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve eksiksiz birer insan olurlar _Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum! Görüyorsun ya, gittiğimiz her yerde mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddî, manevî bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; memleketin hakikî durumu bu işte!. Bunda bizim bir günahımız yoktur; uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidişinden gafil, birtakım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket; düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve şaşkın. Büyük istidatlara mâlik olan zavallı halkımız ise, kendisine mukaddes âkideler şeklinde telkin edilen bir sürü batıl görüş ve inanışların tesiri altında uyuşmuş, kalmış. *_Beni en çok üzen şey nedir bilir misin? Halkımızın zihninde kökleştirilmiş olan, her şeyi başta bulunandan beklemek itiyadı. İşte bu zihniyetle; herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden istiyor, benden bekliyor; fakat nihayet ben de bir insanım be birader, kutsî bir kuvvetim yoktur ki. _Kadın_ _Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. _Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın _Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir _Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim" diyemez. _Esnayı seyahatimde köylerde değil bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif ve itina ile kapamakta olduklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarz kendileri için mutlaka mucibi azab ve ızdırap olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim hodbinliğimizin eseridir. Çok hafif ve çok dikkatli olduğumuzun icabıdır. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi müdrik ve mütefekkir insanlardır. Onlar yüzlerini cihana göstersinler. Ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur. _Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamakların¬dan geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkek¬lerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır _Kızlarımızın vatan ve milletin yüksek menfaatlerini savunup koruyabilecek kabiliyette yetiştirilmesi milli eğitimde esas tutulmalıdır. Ve kız çocuklarımıza entelektüel yetkinlik kazandırılması elzemdir. Türk kadınının esasen dehaya sahip olduğuna şüphe yoktur. Türk kadınları memleketin kaderini millet namına idare eden siyasi zümreye dahil olmak arzusunu belirtmiştir. Dolayısıyla kadınlarımızı hiçbir vatandaşlık vazifesinden uzak tutamayız. Çünkü hakların tümü vazifelerden doğar _Evlilik_Yaşam kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle uygun gördükleri yol evliliktir. Bu genel kurala uymayanlar, pek sınırlı ve benzerleri azdır. Bu kural dışını oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini alıkoyan sebeplerin etkisinde kaldıklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla mutsuz olanlardır. İnkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, yaşam, kadınsız olamaz. Evli olanlar, yaşamın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin. Yaşamın çeşitli yönlerinden birkaçını görenler, evlendikten sonra keşfedilmemiş yönlerini de ister istemez gözlemlerler. Bu gözlemleme, pek tatlı olabildiği gibi pek acı da olabilir. _Hükümet_ *_Efendiler, bizim hükûmetimiz demokratik bir hükûmet değildir, sosyalist bir hükûmet değildir ve gerçekten kitaplardaki hükûmetlerin, islâmî niteliği bakımından, hiç birine benzemeyen bir hükûmettir. Fakat, millî egemenliği, millî iradeyi belirten bir hükûmettir. Hükûmetimizi ifade etmek gerekirse “halk hükûmeti” deriz. Efendiler, biz hakkımızı koruyup gözetmek, bağımsızlığımızı emin bulundurmak için genel kurulumuzca, milletin bütünlüğümüzce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletin tümüyle savaşmayı caiz gören bir mesleği izleyen insanlarız. Efendiler, biz benzememekle öğünmeliyiz! Çünkü, biz bize benziyoruz. 1921 _Millet Meclisi'nin bütün programlarının ilkesi şu iki esastır: Tam bağımsızlık ve millî egemenlik! TBMM Hükûmeti, millîdir; tamamiyle maddidir, gerçekçidir. Var sanılan ülküler arkasında, o ülkülere ulaşmak için değil, fakat ulaştırmak hülyasiyle milleti kayalara çarparak, bataklıklara batırarak, en sonunda kurban ederek mahvetmek gibi cinayetten kaçınan bir hükûmettir. 1921 *_Arkadaşlar, bir hükûmet iyi midir, fena mıdır? Bunu anlamak için, hükûmetten amaç nedir, bunu düşünmek gerekir. Hükûmetin iki amacı vardır. Biri milletin korunup gözetilmesi, ikincisi milletin refahını sağlamak. Bu iki şeyi sağlayan hükûmeti iyi, sağlamayan fenadır. 1923 *_Millet, hükûmetin bekçisi olması gerekir. Çünkü, hükûmetin yaptığı işler olumsuz olup da millet itiraz etmez ve düşürmezse bütün kusur ve kabahatlara katılmış demektir. 1920 Millet bizi buraya gönderdi. Fakat, ömür boyunca biz burada ve bu milletin yönetimini ve egemenliğini mirasa konmuş gibi temsil etmek için toplanmış değiliz. 1921 _Asırlardan beri cahillik ve şaşkınlığın koruyucusu, düşkünlük ve uğursuzluğun babası bulunan ve milletimiz için dahilî ve daimî bir düşman olan, ferdî saltanata ve onun temsil ettiği uğursuz bir idare şekline yönelmiş bir mukaddes silâhtır. Asırlarca ve asırlarca müddet mert ve kahraman bir azme belirti sahası olmuş bir vatanı düşmana teslim etmek cüretini gösterenler, o cüreti ancak o idarenin ruhunda, şeklinde ve mahiyetinde bulmuşlardı. 1922 ( *_Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile münakaşa ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milleti'nin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı; bu musallat olmalarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek kendi eline açıkça almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan; millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmıyacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten olupbitti haline gelmiş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir. 1922 – Nutuk _Kültür zemindir ve ulusun karakteridir. Doğu ve batı değil kendi öz kültürümüzü yükselteceğiz. _Atanın hitler hakkındaki sözleri_Daha hiçbir askerlik ve devlet adamlığı başarısı göstermemiş bir adama, iktidarı topyekün teslim etmek, temel bir hatadır. Bir onbaşı, büyük bir askerî deha, büyük bir stratejisyen olduğunu kanıtlamak için de her şeyi göze almaktan çekinmeyecektir. _Atatürk, mersin'e yaptigi seyahatlerden birinde, sehirde gördügü büyük binalari isaret ederek sormus: - bu kösk kimin ? - kirkor'un... - ya su koca bina ? - yargo'nun - ya su ? - salomon'un... Atatürk biraz sinirlenerek sormus : - onlar bu binalari yaparken ya siz nerede idiniz ? toplananlarin arkalarindan bir köylünün sesi duyulur: - biz mi nerede idik ? biz yemen'de, tuna boylarinda, balkanlarda arnavutluk daglarinda, kafkaslar'da, çanakkale'de, sakarya'da savasiyorduk pasam... atatürk bu hatirasini naklederken: -hayatimda cevap veremedigim yegane insan bu ak sakalli ihtiyar olmustur, demiştir. _Sizin kosti, geldi mi buraya? Geldi pasam... Oturdu mu bu masaya? Oturdu pasam. Günes batarken raki içti mi? İçmedi pasam. eee!! o zaman sormadin mi çocuk, ne halt etmeye almis izmir'i? _Türk Birliği'nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünya'ya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği'ne inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek." _"Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış adlandırmalar, birkaç düşman aleti mürteci, beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir yapmamıştır. Çünkü bu millet fertleri de umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar. Bugün içimizde bulunan Hristiyan, Musevi vatandaşlar, mukadderat ve talihlerini Türk milletine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı gözüyle bakılmak, medeni Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?" _Atatürk'ün Subaylara Seslenişi: _Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklâlini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lutf u atıfetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklâl vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istiklâli gasp olunur. Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklâl lâzımdır. İstiklâl sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icabeder. Kuvvet ordudur. Ordunun menba-ı hayatı ve saadeti, istiklâli takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanîsidir. İngilizler, milletimizi istiklâlden mahrum etmek için pek tabiî olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kamilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklâli için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeğe teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillete, inkıyada alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar. Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkülât kalmaz. Binaenaleyh zabit için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklâlimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız! _Bursa Nutku_ _Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: “Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!” Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!” İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği! ( _Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku _Türk Milleti! Kurtuluş Savaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim. Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. _Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır. Büyük Türk milleti! On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk milleti! Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene! Ankara, 29 Ekim 1933 *_Atatürkçü kalkınma modeli_ _ “Bütünsel kalkınma” olarak açıklanabilir. Bu topyekûn kalkınma demektir. Batının makine, alet, fabrikalarını edinmek yetmez. Bu teknolojinin gerisinde Batının bilimi vardır. Onu da benimsemek durumundayız. Yoksa benimsediğimiz teknoloji elimizde iğreti ve yapay duracaktır. Fakat bilimin üst katmanları felsefenin alanına girmektedir. Onun için Batı felsefesini ve onun bir parçası olduğu insan bilimlerini de benimsememiz gerekmektedir. Tabii sosyal bilimlerin bilimin onsuz olmaz bir parçası olduğunu da unutmayacağız. Öte yandan felsefenin sanat ve genel olarak kültürle yakın ilişkisini gözardı etmemeliyiz. Böylece teknoloji, bilim, felsefe, sanat ve kültürün bir bütün oluşturduğunu görüyoruz. Bunların gelişmesi için, düşünce özgürlüğü gereklidir. Bilim, kültür ve sanata ve bu işlerle uğraşan insanlara saygı ve değerbilirlik önemli bir gereksinimdir. Bu insanlar toplumsal, siyasal, dinsel dogmaların baskısı altında olmamalıdır. Atatürkçülüğün bütünsel kalkınma modelinde, bir üniversitenin kurulması, bir demiryolunun yapımı denli önemlidir; bir konservatuarın açılması, bir fabrikanın yapılması denli önemlidir. _Bütünsel kalkınma modelini anlamak için karşıtı olan maddi kalkınma modeliyle karşılaştırabiliriz. Bu modelin en iyi örneklerinden biri petrol zengini şeyhliklerdir. Bu ülkeler en son teknolojiyi edinebilecek durumdadırlar. En modern otomobiller, uçaklar, bilgisayarlar, fabrikalar. Deniz suyunu arıtabiliyorlar, çölde tarım yapabiliyorlar. Buna karşın bunlar en son teknolojinin ürünlerinden yararlanırken, toplumsal ve kültürel koşullarıyla aşağı yukarı 9. yüzyılda yaşıyorlar. Türkiye’de 1950’den sonra bütünsel kalkınma modeli bir ölçüde terk edilerek maddi kalkınma modeline bir kayma olmuştur. Böylece yol, baraj, fabrika yapımı ön düzleme geldi ve toplumsal, kültürel kalkınma ikincil duruma düştü. _Gelişmek için_ Münasebet düştükçe daima tekrar ediyorum; bütün bu dertlerin, bütün bu ihtiyaçların giderilmesi, her şeyden evvel, pek başka şartlar altında yetişmiş; bilgili, geniş düşünceli, azim, feragat ve ihtisas sahibi adam meselesidir. Sonra da zaman ve imkân meselesi. Bu itibarla evvelâ kafaları ve vicdanları köhne, geri, uyuşturucu fikir ve inançlardan temizleyeceksin; işlerinin ehli, idealist ve enerjik insanlardan mürekkep, muntazam, her parçası yerli yerinde, modern bir devlet makinesi kuracaksın; sonra bu makine halkın başında ve halkla beraber durmadan çalışacak, maddî ve manevî her türlü istidat ve kaynaklarımızı faaliyete getirecek, işletecek, böylece memleket ileriye, refaha doğru yol alacak. Başka çaremiz yoktur, ileri milletler seviyesine erişmek işini; bir yılda, beş yılda, hatta bir nesilde tamamlamak da imkânsızdır. Biz şimdi o yol üzerindeyiz; kafileyi hedefe doğru yürütmek için, beşer takatinin üstünde, gayret sarf ediyoruz; başka ne yapabiliriz ki? _Türkiye’yi bölgenin ya da İslam dünyasının en güçlü ülkesi yapmak gibi sınırlı hedefler gütmüyordu. Her alanda Türkiye’yi dünyanın en ileri ülkelerinden biri yapmayı amaçlıyordu. Yalnız iktisadi ya da askeri anlamda değil, Türkiye sanat ve edebiyatta, insan hakları ve bilimde de en önde olmalıydı. _Milliyetçilik: ilkesi saldırgan olmayan, yayılmacı olmayan, barışçı nitelikteydi. Atatürk’ün düsturu “Yurtta sulh; cihanda sulh” idi. Bu milliyetçilik ırkçı değildi. Atatürk “Ne Mutlu Türk’üm diyene!” demişti (“Ne mutlu Türk olana” değil), Türk Milletinin tanımı şöyleydi: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı” (1929). Türkiye Cumhuriyeti’nin her yurttaşı, etnik bakımdan Rum, Çerkez, Kürt, Ermeni, Yahudi olsalar da Türk sayılıyordu. Bu milliyetçilik sağcı, tutucu değildi. _Hakkında_ _Hamdullah Suphi Tanrıöver_Yunan orduları, Ankara üzerine yürüyordu. Kemal Paşa’dan bilgi almak için bir sabah erken, Millet Meclisi'nde toplandık. Kemal Paşa, bir Anadolu haritası istedi. Kırmızı kalemle, sakarya arkasına doğru uzun bir hat çizdi ve bu hattı bize göstererek: "Düşmanı burada tepeleyeceğiz," dedi. İnandık, niçin inandık, nasıl inandık, hala bilmiyorum. Bu işi üzerine aldı ve düşmanı o çizdiği hat üzerinde tepeledi. O, Sakarya'dan Ankara'ya bir çocuk gülümsemesiyle dönmüştü. _Vahdettin'in ölüm haberi geldiğinde Adana'da bulunan Atatürk'ün sofrasında Hamdullah Suphi'de vardır. Atatürk,"Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı'nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi" demiş. _Atilla ilhan: Türk milliyetçiliği, vatan sevgisi, vatan milliyetçiliğidir. Avrupa ırkçıdır. Kan ve din milliyetçiliği vardır. _Atatürkü sevmirəm deyenler bilsin ki, sizlər zatən ATATÜRKÜ sevməyə layiq deyilsiz. _Atatürk rakısını açar trende, aaaa bir bakarlar leblebisi yok! Ne yapacaz ne diyecez derken garsonu, hırsız yakalanır! 7 yaşındaki bu çocuk. Kucağına alır onu eğitime yollar, fotoğrafcı yapar! Hanri benazus. _Bozkurt_Ord. Prof. dr. Fuat Köprülü’nün Türkiyat enstitüsü’nün ambleminin nasıl olması gerektiği sorusu üzerine Atatürk şu yanıtı veriyor: “Fuat bey! Karlı tanrı dağları'nın önünde elinde meşale tutan bir bozkurt olsun, bu meşale genç türkiye cumhuriyeti'nin ilminin ifadesi olsun. Ergenekon'dan çıkmamızda kılavuz olan bozkurt, Türklüğün anadolu topraklarındaki yeni devletinin kuruluşunu ifade etsin." _Atatürk’ün “fikir babam” dediği, Türkçülüğün fikir babalarından ziya gökalp 1918 yılında, ingiliz işgal kuvvetleri tarafından sürgüne gönderildiği malta zindanında arkadaşlarına şöyle diyor:“mustafa kemal paşa türk’ün efsanelerinde yaşayan bozkurt gibi kurtarıcı bir şahsiyettir.” _türkiye’de saklı bir dünya vardı. diliyle edebiyatıyla, ahlakıyla, felsefesiyle, milli harsıyla ‘ergenekon’ hayatı yaşayan bir türk halkı vardı. Şimdi o, yeni bir bozkurt’un rehberliği ile bu ergenekon’dan sağlam ve dahi bir millet olarak ortaya çıkıyor.” Ziya Gökalp _Falih Rıfkı Altay 1923'den 1938'e kadar Atatürk'ün yanında bulunmuş, onun yaşadıklarını bizzat kendisinden dinlemiş ve hatta birçoğuna şahit olmuş devrin önemli gazetecilerindendir. _ Her birinizin bir babası ve bir annesi var. Onlar olmasa idi dünyaya gelemezdiniz. Eğer Atatürk, milletinin ve ordularının başında Anadolu savaşlarını kazanmasa idi, bu dünyada vatansız ve hürriyetsiz kalırdınız. Asıl öksüzlük budur. Onun için kitaba Babanız Atatürk adını koydum. Hayatınızı ana-babanıza, hür, şanlı ve şerefli Türklüğünüzü Atatürk'e borçlusunuz. _UNESCO’nun Atatürk tanımı: Atatürk, uluslararası anlayış, iş birliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur. _Atatürk, sanayi devrimi ve aydınlanma çağının hepsini bir insanın hayatına sığdırdı. Arnold tonybee. ing tarihçi _Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihlerinde hüküm sürecek insanlardır. _Sevr’den sonra Türkiye’nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye; yaşıyor hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir Lloyd George’un bütün çabaları, bütün imkanları, sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor Claude Farrère, Fransız diplomat _Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dahisi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı. İngiltere Başbakanı Lloyd George _Atatürk’ün dış ilişkiler konusu üzerindeki görüşlerini inceleyen bir kimse fikirlerinin değerini ve ifade ettikleri zamanı aşan anlamları karşısında daima hayrete düşer. ABD büyükelçisi _Mustafa Kemal bir temeldir. Bir yöndür. Yapılmış, her şeyi bitmiş bir bina değildir. Onu ancak devam ettirerek, sürdürerek sevebiliriz. Kendisine yeni şeyler, yeni değerler ekleyerek sevebiliriz. Yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak. Cemal Süreya _O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi. Emanullah Han, Afgan Kralı _Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri değil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı. F. Perrone Di San Martino, Yazar _Atatürk yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı. Gerard Tongas, Fransız yazar _Şaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, fakat devlet adamı olarak daha büyük. Japon Times _Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı birşeyi de istemez. Krippel, Avusturyalı heykeltıraş _Mustafa Kemal yeni Türkiye'nin kalbidir. Eski, yıpranmış bir toplumdan yepyeni, güçlü bir millet yaratmış, essiz kişiliğiyle kendini herkese saydırmış, enerjisiyle herkesi kendine inandırmıştır. Ma Shao-Cheng, Çinli yazar _Asırları aşan adam! Türkiye, ruhunu değiştirmişti. Atatürk’ün zeki ve realist dış politikası, Türkiye’yi saygın bir devlet yaptı. _Sırasıyla ihtilalci ve asi, sonradan muzaffer bir kumandan olan "Türklerin babası" Yeni Türkiye'yi yarattı, sultanları kovdu, kadınlara hürriyet verdi, fesi kaldırdı, ülkesinde radikal bir inkılâp yaptı. Soir Gazetesi, Paris, Fransa _İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır _Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır. Tahran Gazetesi, _Ziya Gökalp: Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garb medeniyetindenim._ Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı; Türk'üm, bu ad her ünvandan üstündür_ Durma düşman durma, gücünü artır, Türklüğün başına hakaret yağdır. Uyuyan bir kavme bu felaket azdır, Vur eski kölesi utandır onu, Bırakma uyusun, uyandır onu! _A.B.Dli Psikiyatr Prof. Arnold Ludwing 'King of the Mountain'adlı bir kitap yayınladı. Adı geçen profesör 2 bin lider hakkında 18 yıl süren bir araştırma yapıp 377 devlet adamı tesbit etmiş. Bu çok zor istatistiksel çalışmada 200 kriter tesbit etmiş ve bu 377 lideri bu kriterlere gore 1 den 31 e kadar puanlamış. PGS (Siyasi Büyüklük Ölçütü) olarak tanımlanan bu sıralamaya gore Nehru 25, Roosevelt 30, Fidel Castro 23, Lenin 28, Churchill 22, Golda Meir 12 ve Kennedey 15 puan almışlar. Bu sıralamada en yüksek puanı yani 31 puanı alan en büyük ve tek lider ATATÜRK. 18 Yıl süren bu araştırma sonucu Atatürkü 31 puanla Visionary sıfatıyle 20. Yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı sıfatına layık görmüştür. _Hayattaki en önemli şey üsluptur. Yani temelde, neticede önemli olan, kişinin varoluş üslubu, kişinin eylemlerinde görülen karakteristik tarz. İnsan kendini eylemleriyle tanımlamaktaysa eğer, o zaman üslup iki kat daha belirleyicidir; çünkü eylemi betimleyen üsluptur. Atatürk'ün konuşmalarındaki kararlılık, kullanılan kelimelerin titiz seçimi,ortaya çıkacak yeni meselelerin hallinde özden tavizsiz ama müzakereye hazır, esnek tavır, barış çağrısında cevap vermeye hazır fakat savaştan kaçmayacağını açıkça gösteren sözleri ve tavrı dikkate çarpmaktadır. O herkesle net konuşur, her konuşmada söylenmesi gerektiği kadarım söyler, ama doğru bilgi verir, geleceğe olan güvenini hiç kaybetmez, mutlu yanları müjdeler ve kararlarını tebliğ ederken, umutlarını uyanık tutar, dinleyicilerini de çeker götürür. Prof.Dr. İnci ENGlNÜN(1996) Yorumlar _Atatürkçülük; Emperyalizme karşı milliyetçiliği, kapitalizme karşı halkçılık ve devletçiliği, dinciliğe karşı laikliği, muhafazakarlığa karşı devrimciliği, diktatörlüğe karşı cumhuriyetçiliği savunan Türkçü bir ideolojidir. _Türk Devleti bir Simurg'a benzer. Türk Milleti ise kıvılcımını asla kaybetmeyen kül gibidir. 1299 yılında Söğüt'te Osman Gazi ile başlayan Devlet geleneğimiz, Fatih Sultan Mehmed Han ile şahlanan büyük devletimiz, Kanuni Sultan Süleyman Han ile yedi iklime hükmeden imparatorluğumuzun yüzyıllar sonra Simurg misali yandığı bir zamanda, Ulu Önderimiz ve Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile 96 yıl önce küllerinden yeniden doğmuş ve Türk Milletine bu zulmü reva görenlerin karşısına Türkiye Cumhuriyeti olarak dikilmiştir. Yüzyılların birikimi olan devlet geleneğimiz ve Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK'ün ışığıyla yürüdüğümüz Turan'ın adıdır. _Kemalizm türkiye cumhuriyeti devleti'nin temelidir. Akp yıllardır karşı durdukları resmi ideolojiye sarılmak durumunda kaldı. Hem kemalizme karşı geleceksin hem devlet yönetmeye çalışacaksın. Bir kere ikisi ters mıknatıslanma yapar. Devleti'nin kuruluş ve resmi ideolojisine karşı gelerek devleti yönetmeye çalışan her hükümet tökezlemiştir. Kemalizm bakidir, hükümetler, komutanlar, yargıçlar, savcılar, bakanlar ve başkanlar gelir geçer. Zaman zaman devleti kemalizmin uydusundan çıkarma çabaları olsa da bu memlekette bu kesinlikle mümkün değildir çünkü net bir şekilde tekrar söylemekte yarar var. her devletin olduğu gibi türkiye cumhutiyeri devletinin de kurumsal bir ideolojisi vardır ve o ideoloji de kemalizmdir! _Geçmiş olsun Türkiye, Atatürk gibi Monserler gelip laik cumhuriyet kurmayacak ve seni mültecilerden kurtarmayacak. _Puta tapanların oyuncağı 94 yıl önce Atatürk tarafından kırılmıştı. _Atatürk devrim kahramanıdır. Bulunduğu yere dehası ve kılıcının gücüyle gelmiştir. _Atatürk en büyük bozkurttur. Atatürk dönemi, Türkçülüğün son 1000 yıllık dönemde zirve yaptığı dönemdir. Bozkurt, Atatürk için en değerli sembol olmuş, Türkçülük politikaları kapsamında ziyadesiyle kullanılmıştır. 1923 Türk ocaklarının logosu bozkurttur. İlk türk parasında, chp ambleminde bozkurt kullanılmış, ünlü ressam İbrahim Çallıya Türklerin ergenekondan çıkış resmini yaptırmıştır. Atatürkün emriyle bozkurt cumhuriyet marşı yazdırılmıştır. _İttihat_Ömürlerini cephelerde harcamış adamlara bu kadar kolay vatan haini demek ne vicdanlar. Bu insanlar ömürleri boyunca tek yaprak kitap okumamış cahiller sürüsüdür. Ergenekon İttihat ve Terakki zamanında milli bayram idi. Her Bolu beyinin bir Köroğlu korkusu olduğu gibi.. Her gerici diktatörün de İttihat ve Terakki korkusu vardır. Abdülhamidler ortaya çıkarsa, Enverler, Talat Paşalar yeniden dirilir _Atatürk dediğin adam savaştan çıkmış bir monarşiyi cumhuriyetle tanıştırdı, senin reis 70 yıldır iyi kötü bir demokrasisi olan ülkeyi aldı kendine bağladı. _Atatürk. türk'e kefen biçenin aklını almıştır. _Lozan_Atatürk, yüzyıllardır süren Türkleri anadolu'dan atma politikası tam başarıya ulaşacakken tarihe gömmüştür. Milleti ise kendisini sırtından bıçaklamıştır, _Atatürk’ün her yerde olmasının açıklaması şudur: O, Türk devrimini temsil eden kişidir. Bağımsızlık mücadelesinin muzaffer önderidir, Türkiyenin kurucusudur. Onun kişiliği Cumhuriyetin ve Devrimin simgesidir. Özgürlük-eşitlik-kardeşlik düsturu Fransız Devrimi için neyi temsil ediyorsa, Türk Devrimi için Atatürk onu temsil ediyor, onun simgesidir. _İşgalci devletlere karşı kutsal savaşı başlatıp onu başarıyla neticelendirmiş ve ülkesinde bir sürü çağdaş devrimler yapan kurucu liderini o ülkenin bir takım gafil insanları ulusal kahramanlarını işbirlikçi olmakla itham ediyorlar. İtham bile değil açıkça hain diyorlar. Tarihte eşine nadir rastlanır bir nankörlük, kötülük örneği. _Çöl bedevisi hayranı siyasal İslamcılar, bu ülke de görüp görebilecekleri en güzel zamanlarını yaşadıkları, ülkenin tüm ayarlarını bozdukları halde Atatürk'ün mirasına istedikleri ölçüde zarar verememenin acısı ile köpek gibi kıvranıyorlar. _Atatürk hümanisttir. Bağımsızlık savaşının en tehlikeli anlarında bile cihat ilan etmedi. 1922’de tutsak düşen Yunan komutanı Trikupis’le nazik görüşmesi, önüne serilen Yunan bayrağına basmayı reddetmesi, 1934’te Anzak ölüleri için söylediği sözler hümanizminin kanıtıdır. Bir seferinde anayurdu savunmak için yapılmayan savaşı cinayet olarak betimlemiştir. Yahudi ya da muhalif oldukları için Hitler düzenince 1933’te üniversitelerinden kovulan 142 Alman bilim adamını Türkiye’ye çağırıp onları yüksek eğitim kurumlarında çalıştırması bu yönde anlamlı bir göstergedir Din _”Ebu lehebin elleri kusurun. Kurudu da. Alevlerin içinde kavrulsun. Karısı da boynunda iple ona odun taşısın.” Düşünen bir Türkün böyle bir ayeti okumaktan elde edeceği dini ilham nedir? _Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil (üstünde) bir arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. _Din bakımından da bağımsız olmak zorundayız. Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır.Türk’ün dini tabiattır. Kuran, Arapların birlik olma kitabıdır. İnananların kimliğini eritir, Araplaştırır ama Türkler Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek kuvvetli bir millet yaptılar.. _Laiklik; İslamiyet'le kültürümüze giren Arap kültürünü Türk kültüründen ayrıştırma kanunudur. Avrupai söylem ile Anti asimilasyon kanunudur. Müslümanlık adı altında, Türkler devşirilip Araplaştırılmakta kendi kültürünün düşmanı vatan hainleri olarak yaşayan milyonlar oluşturulmaktadır. İmam Hatip Okullarında yetiştirilen çocukların yönleri Kıbledir, Yani Suudi Arabistandır. İmam Hatip Okullarında sistem, Arap felsefesi, Arap tarihi ve Arap milliyetçiliği üzerine kuruludur. Araplar gibi Türban ve Karaçarşafla dolaşan, Arapça selam veren, Arap isimleriyle yaşayan, Kendi Anayasası yerine, Arapların hukuğu Şeriatla yaşayan, Arapların topraklarını, liderlerini kutsal sayan bir kafa yapısı ile yetiştirilirler. İmam hatip okullarında Türk çocukları, devşirilip, Araplaştırılır. Atatürk düşmanı, Cumhuriyet düşmanı, Demokrasi düşmanı, Türk ırkının düşmanı, Türk kültürünün düşmanı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Üniter yapısınını düşmanı olurlar. _Bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir fâcia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız netîcelerdir. _Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar _Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir _Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. . _Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu umum İslâm umûruna tasarruf sahibi kılmak fikrinde olanlar, bu vazifeyi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on misli nüfustan mürekkeb olan büyük İslâm kütlelerinden talep etmelidir! Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının, artık, kendi hayat ve saadetinden başka düşünecek bir şeyi yoktur... Başkalarına verebilecek bir zerresi kalmamıştır! dedim. Milletimiz, asırlarca, bu vâhi nokta-i nazardan hareket ettirildi. Fakat ne oldu?! Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlâdlarının miktarını biliyor musunuz? dedim. Suriye’yi, Irak’ı muhafaza etmek için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için ne kadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz?! Ve netice ne oldu görüyor musunuz?! dedim. …
·
1 artı 1'leme
·
3.037 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.