Türkler ve Rumlar ...
Yarım kalmış bir sevdanın hikâyesi.
Ah ! Omorfia'nın güzeller güzeli Rum kızı keşke yazar okurla seni daha çok buluştursaydı.O mangal gibi yüreğinin nelere yettiğini , nasıl kan kusup kızılcık şerbeti içilebildiğini, sevdiklerine nasıl kol kanat gerdiğini satırlar arasında cımbızla tek tek çekip çıkarmadan okuyabilseydik.
Sevgisini iki kişinin yerine tek başına sırtlanan Rum kızı seni tanımak güzeldi..
Girişten de anlaşıldığı gibi, biri müslüman biri Rum iki gencin sevdasının konu edildiği kitap çok ama çok sade bir şekilde okura sunuluyor.
Kurtuluş Savaşı döneminde Türk ve Yunan halklarının mübadele edilmesi yazarın romanda işlediği konuya da büyük ölçüde katkı sağlamış.
Yunan askerlerinin İzmir'i işgal etmesinden sonra patlak veren savaş sebebiyle Türk halkının duyarlılığı , Milliyetçilik derken Türkler ve Rumlar kardeşlikten düşman saflarına geçerler. Doğal olarak yeni filizlenen bir aşk bir kaç bölümün arasında yazarın kaleminden en dokunaklı satırlarla okurla buluşmuş olur.
Mübadele dönemini anlatan kitaplarda zorunlu göç süreci okurun kemiklerine kadar işlerken niyeyse Canan Tan 'ın satırlarında biraz havada kalmış. Sanki bir yerden bir yere yapılan seyahati anlatır gibi öylesine yazılanları okuyorsunuz.
Hemen göç mü yaşandı ? Nerde aşk diyecek olursanız iki genç arasında yaşanan sevda oldu bittiye getirilmiş . Sevgisine sahip çıkma sorumluluğunu almak istemeyen bir bey oğlunun şımarıklıkları, sonrasında gidenin ardından çekilen vicdan muhasebesi .
Ayrılık sonrası gençlerin durumuna az ve öz değinen yazar, daha ziyade bey oğlunun sonrasında yapacağı izdivaçın her ayrıntısını örf ve adetlerin hiç birini atlamadan uzun uzadıya anlatmışta anlatmış. Bir ara konudan koptum o dükkan senin bu kuyumcu benim derken kendimi gelin serpmesinde buldum.Gereksiz ayrıntılarla okur boğuşurken birden birileri ölüyor birileri yaşlanıyor,
hooooop romanın sonu geliyor.
Yazar kavuşmalarla finali bağlasa da ilk sayfalarda yakalanan o tat okuru çoktaan terk ediyor.