Gönderi

Lütfen okuyalım...
SİYONİZM ABD İŞBİRLİĞİ - 1 * "Yahudi dini kökünden koparılmıştır, bu durum onun hastalığının özüdür..." (Haham Martin Buber, 5 Eylül 1921) SİYONİZM denince, akla ilk önce Yahudilik inancı gelirse de, Haham Hirş'in 3 Ekim 1978'de belirttiğine göre, siyonizm; "Yahudi halkının bir sapkınlığıdır." Siyonizm ekseriya, siyonistler tarafından tarif edilmiştir. Kendi tanımlarına göre: SİYONİZM, siyasi bir doktrindir. Siyonizm: Théodore Herzl tarafından 1896'da kurulmuş olan Yahudi siyasi hareketinin adıdır. SİYONİZM, Yahudilik'ten değil 19. yüzyıl Avrupa milliyetçiliğinden doğmuş ırkçı bir doktrindir. Siyasi siyonizmin kurucusu Théodore Herzl, dinden yola çıkmıyordu. Théodore Herzl: "Hiçbir dini eğilimin etkisinde değilim... Ben agnostikim (bilinemezciyim)... Yahudi meselesi benim için ne sosyal, ne de dini bir meseledir..., sadece milli bir meseledir." SİYONİZM, sömürgeci bir doktrindir. Théodore Herzl bu hususta amaçlarını saklamaz. Bunun için ilk aşamada, İngiltere veya herhangi bir devletin himayesinde, ileride bir Yahudi devletine dönüştürmek üzere bir "sözleşmeli şirket" kurmak ister. Kendi sözleşmeli şirketinden bir Güney Afrika ve Rhodezya yapmasını bilen, sömürge madrabazı Cecil Rhodes'e; Th. Herzl, maksadını gerçekleştirmek için 11 Ocak 1902'de bir mektup yazar. Mektubunda: * "...Mösyö Rhodes, niçin size müracaat ettiğimi merak ediyorsunuzdur! Çünkü benim programım da bir sömürge programıdır..." demektedir... SİYASİ SİYONİZMİ tanımlayan üç temel özellik, onun Politik, Irkçı ve Sömürgeci bir doktrin olmasıdır. Ağustos 1897'de yapılan Bazel Kongresi'nde Théodore Herzl siyonizmi herkese kabul ettirmiş ve İkinci Dünya Savaşı ertesinde de, ABD ve İngilizler'in desteğiyle İsrail devletini kurmuşlardır. İsrail siyonizmi, Birleşmiş Milletler'deki milletler arası rekabetten, özellikle de ABD'nin şartsız desteklerinden yararlanarak, kendisini hakim güç olarak kabul ettirmiştir. SİYONİZM, İsrail politikasının kudretini kamu oyuna kabul ettirmelerine rağmen; içlerinde harikulade Peygamberler geleneğini, hak ve adaleti savunan manevi akımları yok edememişlerdir. Bu bizlere Kur'an-ı Kerim'in mucizevi şu ayetini hatırlatıyor: * "Musa kavmi içinde doğrulukla hakka götüren ve hak ile adalet yapan bir topluluk da vardır." (A'raf, 7/159) Asrımızın en büyük Yahudi seslerinden biri olan Martin Buber, İsrail'de ölünceye kadar, dini siyonizmin siyasi siyonizm olarak yozlaşmasını ve tersine çevrilmesini sürekli kınamıştır. Martin Buber, şu açıklamayı yapmıştır: * "Siyonizm milliyetçiliğinin diğerlerinin yolundan gitmeyeceğini umuyordum. Diğer milliyetçilikler büyük bir umutla başladılar ve sonunda kutsallaştırılmış bir bencillik haline geldiler... Bizler Filistin'e döndüğümüzde, kesin ve asıl soru şu oldu: Sizler buraya bir dost, bir kardeş, Orta Doğu halklarının bir üyesi olarak mı geliyorsunuz, yoksa sömürgeciliğin temsilcileri olarak mı? Amaç ile o amaca ulaşmak için kullanılan araçlar arasındaki tezat siyonistleri bölmüştür..." (Roger Garaudy, Israil Mitler ve Terör, s.19) 5 Eylül 1921'de Karslbad'da yapılan 12. Siyonist Kongre'ye hitap eden Martin Buber: * "Bizler İsrail ruhundan bahsediyoruz ve diğer milletlere benzemediğimize inanıyoruz... İsrail ruhu... aslını yitirmiş putlaştırılmıştır... kollektif bencilliğimizi... sarhoş eden kadehten içiyoruz... Millet en yüce değer değildir... Yahudiler milletten öte bir özelliğe sahiptirler: Bir iman cemaatinin üyeleridir onlar. Yahudi dini kökünden koparılmıştır ve bu durum onun hastalığının özüdür. Bu hastalığın belirtisi ise 19. yüzyıl ortasında Yahudi milliyetçiliğinin doğması olmuştur... İsrail'in "seçilmiş olması" fikri... Peygamberlerimiz'in hatırlattıkları bir vazifeyi yerine getirme sorumluluğundan doğar. Eğer siz Allah'a boyun eğerek yaşamak yerine, seçilmiş kimseler olmakla boşuna övünür durursanız, bu büyük bir görev suçu olur... Bizler Yahudi milliyetçiliğini, bir halkı putlaştırma yanlışından kurtarmayı umuyorduk. Başarısız olduk." (Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, s..20?) Kudüs İbrani Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Judas Magnes : * "Yahudi'nin yeni sesi, silahların ağzıyla konuşuyor... İsrail toprağının yeni Tevrat'ı şimdi budur. Dünya kendini maddi güç çılgınlığına kaptırdı. Yahudiliğin ve İsrail halkının bu çılgınlığa kapılmasından bizi Allah korusun. Çeşitli ülkelerde dağınık halde yaşayan kardeşlerimizin büyük çoğunluğunu putçu bir Yahudilik anlayışı ele geçirmiştir... Ahlak duygusunun duygusuzlaştırılması, bu duygunun körelmesine sebep olmuştur." (Age. s.21) Tel-Aviv Üniversitesi'nde Prof. Dr. Benjamin Cohen: * "... Yahudiler, İbrahim'in oğulları... Kendileri onca gaddarlığın kurbanı olmuş olan Yahudiler böylesine gaddar olabilirler mi?... demek ki en büyük başarısı sadece şudur: Yahudiler'i "Yahudilik'ten uzaklaştırmak..." (8 Haziran 1982) Prof. Dr. Leibowitz ise, İsrail'in 1982 tarihindeki Lübnan'da ki siyasetini "Yahudi Nazi politikası" olarak adlandırmaktadır (Age. s.23) ABD'deki Yahudilik İçin Birlik'in Eski Başkanı, Haham Elmer Berger, bir konferansında şunları söyler: * "İsrail devletinin halihazırdaki yerleşimini Kitab-ı Mukaddes 'deki bir vaadin yerine getirilmesi olarak görmek... yapılmış olan bütün eylemlerin Allah tarafından önceden onaylanmış olduklarını iddia etmek hiç kimse tarafından kabul edilemez. İsrail bugünkü politikası, İsrail'in manevi yönünü ve anlamını mahvetmiş veya en azından karartmıştır..." "Yakup ailesinin liderleri ve İsrail ailesinin yöneticileri beni dinleyin. Sizler iyilikten nefret ediyor ve kötülüğü seviyorsunuz... Siyon'u kanla Kudüs'ü cinayetle ve kuruyorsunuz... Siyon tarla gibi sürülecek, Kudüs bir moloz yığını haline gelecek ve Mabed'in dağı putçuluğun mümtaz yeri olacaktır." (Bkz. Mika, III, 1-12; Tevrat'ta: "Sizi, atalarınıza ve size verdiğim bu şehri karşımdan atacağım, üzerinize unutulmayacak ebedi bir utanç ve ebedi bir rüsvaylık getireceğim" (Yeremya,23/39-40); "Kudüs'ü bütün dünya milletleri için lanetlik şehir edeceğim..." (Yeremya, 26/6) "SİYON, ancak orada Allah'ın Kanunu yürürlükte olursa kutsaldır. Bunun anlamı, Kudüste ilan edilen her kanun kutsal demek değildir... şu anki İsrail devletinin Mesihi bir dönem adına ilahi projenin gerçekleştirilmesini istemeye hiçbir hakkı yoktur... Onun yaptığı sırf bir toprak ve kan demogojisinden ibarettir... Siyonist totalitarizm bütün Yahudi halkını şiddet ve zor yoluylada olsa, kendisine boyun eğdirmeye çalışmaktadır..." (Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, s.33-35) PEYGANBERLER'E dayalı gerçek Yahudi inancı ile; her ırkçılık gibi başkasını redde ve kendisini kutsal görmeye dayalı siyonist Irkçılığını birbirinden ayırmak lazımdır. Şiddetli savaşların üreticisi olan entegrizmle; siyasi, dini, kültürel aşırılıklar; siyonizm, kapitalizm, sömügecilik, emperyalizm öldürücü birer hastalıktırlar. Afganistan'ı işgal ederek, Orta Asya enerji kaynaklarını ele geçiren ABD, şimdilerde de Orta Doğu petrollerini ele geçirmenin hesaplarını yapmaktadır [ki, Irak ve Suriye Savaşlarından sonra planladığı yerleri ele geçirmiştir; hedefte Türkiye vardır!] Bu bakımdan İsrail devleti, ABD'nin batmayan nükleer uçak gemisi konumundadır. AMERİKA, kendisine ait olmayan bir ülkeyi siyonistlere teslim ederken, "Kullanılan sistem pek önemli değil yeter ki, biz Orta Doğu'nun petrollerini elimizde tutalım. Asıl önemli olan bu petrolün ulaşılabilir olarak kalmasıdır. şeklinde demeç veren Lord Balfour'dan, "Çok iyi anlamak lazımdır ki Suudi Arabistan Petrolü dünyanın en güçlü iş bitirici araçlarından birini oluşturur" diyen Amerika Dışişleri Bakanı Cordell Hull'a kadar, aynı politika İsrail'in siyonist yöneticilerine aynı görevi yüklemektedir. Bu görev, NATO eski genel sekreteri Josep Luns'un tarif ettiği görevdir: "İsrail modern çağımızın en az masraflı paralı askeri olmuştur!" 1951'den 1959'a kadar, İsrail fert başına üçüncü dünya ülke sakinlerinin aldıklarından yüz kat daha fazla yardım almıştır. Özellikle çok iyi korunan bir paralı asker. Çünkü ABD 1972'den 1996'ya kadar, İsrail'in Birleşmiş Milletler'de her mahkum edilişinde harekete geçmiş ve alınan kararları 30 defa, (toplam 65 kere) veto etmiştir. Oysa İsrail yöneticileri o sırada Orta Doğu'nun bütün devletlerini parçalama programlarını uyguluyorlardı. Şimdi de birlikte Orta Doğu'ya yeni şekil vermenin peşindedirler ve halen ABD'nin şartsız desteği devam etmektedir. SİYONİSTLER, kutsal kitaplarını entegrist bir bakış açısıyla okuyarak, saldırılarını "dinen" haklı gösterirler. Hz. İbrahim'in Allah'a teslim olarak, şartsız boyun eğişini ve "yeryüzününün bütün ailelerini" kutsamasını kabileci bir anlayışla yorumlarlar; * "(Ey İbrahim!) Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim." (Tevrat-Tekvin, 15/18). Siyonistler, Hz. İsmail'in de Hz. İbrahim'in oğlu olup, Araplar ve Türkler'inde bu vaad içinde olduğunu bildikleri halde, görmezlikten gelirler. General Moşe Dayan bir demecinde: "Bizler Tevrat'a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat'ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat'ta vaad edilen -Nil'den Fırat'a kadar- bütün topraklara sahip olmak zorundayız" demiştir (Jerusalem Post, 10 Ağustos 1967) Buna rağmen Eski Ahit Profesörü Albert de Pury hazırlamış olduğu, "Hz. Yakup Devrindeki İlahi Vaad ve Dini Efsane" tezinde şöyle demektedir: * "Bu İlahi Vaad, Tekvin'e göre, Hz. İbrahim'e yapılmıştır... Eski Ahit'teki olayları anlatanlar bize İsrail'in kökenlerinin tarihini oldukça sınırsız bir devirler silsilesi içinde takdim ediyorlar. Kendilerine ulaşan ve sözlü gelenek içinde abartılmış bütün hatıraları, hikayeleri, efsaneleri, masalları veya şiirleri, açık bir soykütüğü ve zaman sırası çerçevesine dahil ediyorlar. Hemen hemen bütün modern tefsircilerin ortak kanaatine göre, bu tarihi şema büyük oranda hayalidir." (Age, 29-30). Bk. Cemalettin Aytemür, "İçimizdeki Haçlıar", 173-182; "Gizlenen Gerçekler", 191-200)
·
269 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.