Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Agarta-Şambala, Anunnaki, Elohim
_Agarta, tanrısal üstün ırk Aryanların yaşadığı iddia edilen yer altı imparatorluğudur. Başkenti ise Şambala’dır. Agarta iyiliği, Şambala kötülüğü temsil eder. Dünyada yaşanan tüm olayların Agarta-Şambala mücadelesinden ibaret olduğu iddia edilir. Agarta, teozofik ve ezoterik kaynaklara göre önceki devrenin sonlarına doğru Mu ve Atlantis' ten göç eden bilim rahipleri tarafından kurulmuş yeraltı organizasyonlarıdır. Önceleri beşeriyetle açık temas halinde olan bu organisazyon, bu "devre"nin koşullarından ötürü gizlenme gereği görmüş ve ikamet yeri olarak birbirinden tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı kentlerini tercih etmiştir. Rene Guenon'a göre, bu durum en çok, Türkler' in yaşadığı Orta Asya'da görülmektedir. Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun masallarındaki, "ataların kutsal mağaraları" ve bir mağaradan geçilerek ulaşılan "gizli ülke" inanışında Agarta'nın sembolizmi bulunmaktadır. Tibet tradisyonlarına göre, Agartalılar şimdiki devrenin sonunda dışarı çıkacak ve Agarta' nın lideri yeryüzündeki menfiliği yenecektir. _Başkenti Şamballa olan bu imparatorluğun yöneticisi doğuda “Dünyanın Kralı” olarak bilinir. Doğuda Tibet ve batıda Brezilya, dünyanın iki ayrı ucunda tünel şebekelerine sahip iki ülkedir. Firavunların, bu tüneller aracılığıyla yeraltında tanrılar veya üstün varlıklarla temas kurabildiği iddia edilir. Ergenekon'un merakla beklenen iddianamesinde örgütün 600 yıllık bir tarikat geleneğinden geldiği ve adının Agarta olduğu ifade edildi. Mısır tanrıları ve krallarının dev heykelleri ile doğudaki Buda heykellerinin, insan ırkına yardım etmek üzere yerüstüne çıkan bu üstün ırkı temsil ettiğine inanılır. İddialara göre, Hz. Nuh gerçekte bir Atlantisli idi ve Atlantis sulara gömülmeden önce kurtarılmaya değer bir grup insanı bu felaketten kurtarmıştı. İnanışa göre, Atlantislilerin çıkardığı 'nükleer savaş' sonucu meydana gelen tufan felaketinden kurtulan bu grup, önce Brezilya'nın yüksek platolarına gelmişler daha sonra da radyasyondan korunmak için, yüzeyle bağlantılı tünelleri olan yeraltı şehirlerine yerleşmişlerdi. Agarta medeniyeti, Atlantis medeniyetinin bir devamı niteliğindeydi. Bu insanlar bilimde yeryüzü insanlarının binlerce yıl ilerisinde. _Hiroşima'ya atılan ilk atom bombasından sonra, ortaya çıktığı söylenen uçan dairelerin bu nedenden dolayı geldiği iddia ediliyordu. _Hitler döneminde Almanya'da kurulan tarikat ve gizli dernekler, Agarta'nın varlığına inanan ve gizli yeraltı kentlerini bulmaya çalışan kişilerden oluşuyordu. _Agarta, ilahi hiyerarşi'ye hizmet eder. Dünyanın Efendisi ve "Kutup" olarak ifade edilen ve "Brahatma" adıyla belirtilen Agarta' nın lideri, dünya'ya sevk ve idare eden ilahi hiyerarşi' nin fizik âlemdeki temsilcisidir. Rene Guenon' a göre tradisyonlarda "Kutsal Dağ", "Dünyanın Merkezi" olarak ifade edilen yer, dünyanın tüm geçmiş, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve kozmik öğretiler. Agarta arşivinde kayıtlıdır ve birçok peygamber dinlerini kurmadan önce, bu arşivleri incelemişlerdir ki, bazıları burada "inisiyasyon" dan da geçmiştir. _Agarta'nın dört girişi vardır. Bir tanesi Giza'daki Sfens'in pençeleri arasında, diğeri Saint-Michel Tepesi'nde, bir üçüncüsü Broceliande Ormanı'ndaki bir yarın içinde ve ana kapı da Tibet'teki Şamballa'dadır. _Herodot'un onun hakkında tuhaf bir hikayesi vardır: "Yerin altında inşa edilmiş bir evi vardı. Trakyalılar'ın gözleri önünde kaybolarak aşağıda kendi inzivasına çekildi ve üç yıl orada kaldı. Herkes öldüğüne hükmederek ağladı. En sonunda, dördüncü yıl içinde tekrar ortaya çıktı ve bu stratejisi sayesinde de vazettiği öğretiye inanmaları için insanları ikna etti _Sankristçede, asla ulaşılamayan, ele geçirilemeyen demektir. _Hyperborlular_ _Dünyamızın farklı boyutunda yaşamlarını sürdüren Hyperborlu’lar teknik olarak çok ileri bir düzeyde idiler. Onlar, bugün bizim ‘‘UFO’’ olarak bildiğimiz, onlarınsa ‘‘Vril- ya’’dedikleri uçan disklere sahiptiler. _Hyperborea batmaya başladığı zaman, Hyberbor'lular büyük makineleri vasıtası ile dünya kabuğunu oymaya ve devasa tüneller açmaya başlamışlardı. Daha sonra bu tünellerini kullanarak Himalaya bölgesinin altına göç ettiler. Bu yer altı imparatorluğuna daha sonra "Agartha" dendi. İmparatorluğun başkenti ise, "Şamballa" idi. Pers'ler bu yer altı imparatorluğuna "Arianne", yani (Ayranların anavatanı) diyorlardı. Thule'nin aslında Atlantis olduğuna inanmıştı. Ona göre, Thule Atlantis'lileri iyi ve kötü olmak üzere 2 gruba ayrılmışlardı. Kendilerine "Agarthi" denilenler iyilerdi ve Himalaya bölgesinin altında yaşıyorlardı. Diğerleri ise "Şamballa" grubu ve "kötüleri" temsil ediyorlardı. Bunlar insanları köle etmek istiyorlardı ve batılılarla ilişki içindeydiler. Haushofer'e göre, Agarta ve Şamballa arasında 1000 seneden beri bir mücadele sürmekte idi. Bu mücadeleye daha sonra örgütü de Agarta'nın temsilcisi olarak katılarak, Şamballa'nın temsilcisi Masonlar, Siyonistlerle olan kavgayı devam ettirmişti. _3. göze sahip ve Vril gücüne hükmeden Hyperborea'lılar, cinsel birleşme yoluyla değil, bedenlerinden dışarı doğru yayılan bir plazma vasıtası ile ürerlerdi. Hyperborea'lıların damalarında "Kara Güneş"in ışığı dolaşırdı. Onların en büyük maceraları, Demiurg'un mekanik evreni ile savaşmak amacı ile dünyaya enkarne olmaları idi. Bu kutsal savaşa girmiş, ilahi varlıklar olarak, birincisi görünmez olan Hyberborea'dan sonra, Kuzey Kutbu çevresindeki kıtada 2. Hyperborea'yı oluşturdular. Bu "Altın Çağ"ın veya "Satya Yuga"nın egemen olduğu devirlerdi. Bu devrin yöneticisi, zamanın da efendisi olan Satürn ve yardımcısı Rhea idi. Bundan sonra Hyperborea'lılar dünya gezegeninin aşağı ırklarına, yarı-hayvan bir durumdan çıkmaları için yardımcı olmaya başladılar. Tevrat'ın "Yaratılış" bölümünde de açıklandığı gibi bir felaket meydana geldi. Tanrıların çocukları, insanların kızları ile birleşerek, onlardan çocuk sahibi oldular. Hyberborealılar, Demiurg'un yaratıkları ile kanlarını karıştırarak büyük bir hata yapmışlardı. Ve bu kan karışımı "Büyük Günah"a ve "Cennetin Kaybolmasına" yol açtı. Bu günahın fiziksel sonucu olarak, bir ay veya komet dünyaya çarptı ve Kuzey ve Güney Kutup bölgelerinin yerleri değişti ve Hyperborea yeniden görünmez bir duruma geldi _Tanrısal Hyperborlular, yarı tanrısal Atlantisliler bu dünyanın çocukları ile karışmamışlardı. _Eski bir KGB ajanı olan Rus yazarı Vladimir Tersizki: Naziler, ellerindenki birçok yüksek teknolojiyi Peenemünde ve Bavyera Alp’lerine düşen dünya dışı varlıklara ait araçları geliştirerek elde etmişlerdi. Aynı yazara göre, Almanlar daha o zamanlarda yeraltında üsler kurarak, dünya dışı varlıklarla beraber araştırmalar yapmışlardı. _Efsanevi Thule Uygarlığının Dünya Dışı Bağlantıları_ Thule, kutupların ötesindeki Hyperborea'nın başkenti idi. Thule, dünya-dışı Elohimlerin, dünyanın yerlileri ile genetik olarak ilk defa karıştıkları bir yerdi. Elohimler bu karışımdan bugün insan olarak canlıyı ortaya çıkarmışlardı. Thule örgütü mensupları kendilerini Tötonik efsanelere ve dünya dışı "Yaşlılar Irkı"nın (Elohimlerin) kutsal bilgilerini araştırmaya adamıştı eski efsanelere göre, Hyperborea devlerin ve üstün insanların yaşadığı bir yerdi, demektedir. Bu efsanelerde, kuzey kutbunun ötesinde bulunan cam gibi şeffaf bir şehirden bahsedilmekteydi. Burada yaşayan üstün insanların derisi maviye çalar bir beyazlıktaydı ve saçları da altın sarısı idi kadınları ise, tanrısal güzelliğe sahip, büyücüler ve rahibelerdi. Bu kadınlar büyüsel "Vril" gücü yardımı ile, yerçekimini yenip havada yükselebiliyor ve uzak yıldızlarla iletişim kurabiliyorlardı. Bugünkü İzlanda, Grönland ve Spitzbergen o efsanevi kıta'dan geri kalan yerlerdir. MÖ 4000 yılında buzulların erimesi ile birlikte, çözülen buz kitleleri, bir felaket sonucu batan Hyperborea'ya ulaşmayı imkansız bir hale getirmişti. Hinduizm, Yoga ve felsefesi, çok uzaklarda kalmış bu kuzeyli bilgeliğinin hatıralarından ibaretti. _________ _Tanrıların Arabaları_ _Çok eski yıllarda gezegenimiz, uzaydaki varlıklar tarafından ziyaret ediliyordu. İnsanlar, uzaylıların ziyaretlerini tanrı olarak algıladılar. Abd afrikaya üs kurdu ama ilkel kabileler onları tanrı sandı. Hint metinlerinde parlak ışıklı gök cisimlerinin ziyareti anlatılır. Tevratta incilde anlatılıyor. 4 kanatlı 2 kafalı yaratıklar uçabiliyorlar, parlak cisimlere biniyorlar, ateşli arabaları var. Hezekiel. _İncilde, Ezekiel bir gün rüyasında Tanrı’yı görür. Tanrı gökyüzünden bir araçla iner. Uzay aracına benzeyen bu aracın kanatları, tekerlekleri vardır, şiddetli bir uğultu çıkarır. _İlkel mağara adamları, hangi eğitim, öğretim sonucu takımyıldızlarının tam yerlerini çizmeyi başarmışlardır? Kristal mercekler hangi yüksek tekniğin dükkânından çıkmadır? 1800 santigrat derece sonra erimeye başlayan platini kimler eritmiş ve şekil vererek süs eşyası yapmıştır? Bizden önce yüksek bir kültürün ya da eşit düzeyde bir teknolojinin varlığını kabul edemeyeceğimize göre; bir tek varsayım kalıyor, Uzaydan bir ziyaret. _Tarihi kalıntıları, kayıp şehirleri, roket alanlarını inceliyor ve insanlık tarihine müdahalede bulunan dünya dışı varlıklara dair bilimsel kanıtları ortaya koyuyor. En inanılmazı da, Däniken'in teorisi, atalarımızın bizzat bu 'galaktik öncüler' olduğunu öne sürüyor ve bunu arkeolojik buluntularla kanıtlıyor. _Kitabın dayandığı ana tez, dünyadaki eski uygarlıkların sahip olduğu teknoloji ve dinlerin aslında o sırada dünyayı ziyaret eden uzaylılar tarafından insanlara verildiği ve bu uzaylı ziyaretçilerin o zamanki insanlar tarafından 'Tanrılar' olarak kabul edildiğidir. Mısır piramitleri, Maya pirmaitleri, Stonehenge ve Paskalya adasındaki heykeller ya uzaylılar ya da uzaylıların sağladığı imkanlarla yapılmıştır. Piri Reis haritası, Peru'daki Nazca işaretleri 'gökyüzünden dünyayı görmüş' bir zihnin eseridir. Güney Amerika'daki İnka ve Mayaların, Mısır'daki uygarlıklardan haberdar olmaması lazımken; duvarlarına yapılan kabartmalarda birbirine benzer uzaylı figürleri resmedilmiştir. Antik destanlardaki ateşli arabalara binen varlıklar, uçan atlar, ateş arabalarıyla gezen tanrı ve tanrıçalar vb uzaylıların ilkel insanlara bırakltıkları hatıralardır. Atalarımız, uzaylılarla çiftleştiler Tanrılar yok, bir tane Tanrı var bunu hepimiz biliyoruz. Fakat bizim en eski atalarımız bunsu anlayamadılar ve dışardan gelenleri Tanrılar zannettiler. Hemen her kültürde ve her dinde yeniden gelmesi beklenen özel birileri vardır ve onların bir gün döneceğine inanılır" dedi. Evlatlarıyla iletişim kurmak için. Uzay gemileriyle yeryüzüne inen bu varlıkların “tanrı” olduğunu düşünmek çok saçma. Ama atalarımız buna inandı. _NASA’nın tahminini istatistiksel olarak sadece Samanyolu’ndaki 4 milyon 500 bin gezegende bizimkine benzer bir hayat mümkün olabilirmiş. Yıllar önce Arrhenius, “panspermia” teorisini ortaya atarak Nobel kazanmıştı. Ona göre ilk zeki ırk, milyonlarca yıl önce uzayın bir noktasında gelişmeye başlamıştı. Kendi türünü evrene yaymak istiyordu, bu yüzden evrenin ulaşabildiği her yere milyarlarca tohum örneği yolladı. (Tanrıların Arabaları 1968- Erich von Däniken- İsviçre) __________ _Dogonlar_ Totemleri bulunan ve inisiyasyona dayalı bir örgütlenmesi olan Afrika kabilesi. Sirius sistemi hakkındaki bilgileri tüm astronomları şaşırtmıştır. Dogonlar’ın 1930’lu yıllarda bildirdikleri bazı bilgiler, sonradan modern astronomik keşiflerle doğrulanabilmiştir. Dünya yuvarlaktır ve Güneş etrafında döner, Ay da Dünya etrafında döner. Satürn’ün halkaları Jüpiter’in uyduları Sirius bir çift yıldızdan oluşur, birbirleri çevresinde 50 yılda bir dönerler, biri çok küçüktür, gözle görülemez ve onun maddesi çok ağırdır. (Bu bilgileri bilebilmek için teleskop da yeterli değildir.) Dogonlar, bu kadarla kalmayıp, Sirius Sistemi’nde henüz varlığı halen doğrulanamamış üçüncü bir bileşen yıldızın olduğunu, dolanım süresini ve gezegenin bulunduğunu bildirmektedi. Sirius-B küçük olmasına karşın en ağır yıldızdır. Tüm yıldızların ilki Sirius-B’dir. Alemdeki her şey onda vardır. O, âlemin desteği, dayanağı, yıldızların direğidir. Âlem Sirius-B yıldızının sayesinde dönmektedir. Sirius Sistemi Güneş Sistemi’mizle evlenmiş bulunmaktadır. Dünya’ya Sirius-B yıldızından Nommo'nun gemisi ile aktarılan tohumlar yalnızca Dünya üzerinde değil, yaratılan tüm “üst üste konulmuş alemler” de çimlenip çoğaldılar. Dünya’ya kelâmın hepsi açıklanmadı, daha gelecektir. "Emirler Sirius-B'den Sirius-A'ya Sirius-C vasıtasıyla aktarılmaktadır _Nommo’nun Gemisi_ Malide Dogon yerlilerinin mitolojisinde Sirius yıldız sisteminden Dünya gezegenine “gönderilenler”i ifade eden bir terimdir. Bu gemi, insan soyunun birer imalat olan atalarını içermektedir. Fakat atalar gemiye insan formunda değil tohum halinde koyulmuşlardır; geminin Dünya’ya iniş yolculuğu boyunca, embriyonun, insan cenininin ana rahminde geçirdiği oluşum evrelerini andıran çeşitli dönüşüm evreleri geçirirler ve gemi yeryüzüne konduğunda gemiden insan biçimine gelmiş olarak çıkarlar. Altmış bölmeli bu gemi yalnızca ataları değil, yirmi iki kategoride sınıflanan “yaratılış unsurları”nı ve “kelâm”ı da içerir. Gemideki bölmelerde tüm varlık türleri ve “oluş usulleri” vardır; “Güneş doğduktan sonra Sirius yol gösterdi.” Güneş sistemimiz Sirius sistemi ile evlendi. ****** _Ari Irk - Aryanlar - Elohimler - Marslılar_ _Oh! Aryaman senin birçok yolların, Tanrıların gittikleri yoldur. Ki Onlar; o yollardan, göklerden geldiler." (Hint kutsal yazılarından Taittirya Samhita'dan) _İddialara göre, Mars'ın yörüngesi her 108 yılda bir dünya'ya yaklaşmaktaydı ve dünya üzerinde bir seri teröre ve felakete sebep olmaktaydı. Bu nedenle anti-halklar Marsı savaşçılar gezegeni olarak adlandırmışlardı. _Bazı bilim adamları, yaşamın genetik olarak Mars'tan dünyaya geldiğini iddia etmişlerdir. Başlangıçta dünyaya yerleşen bu ırka "Yaşlılar ırkı" veya Elohim deniyordu. Elohim'in niyeti, dünya gezegeni üzerinde gelişmekti. Onların dünyaya geldikleri tarihte, mevcut insan ırkı fazla gelişmemişti. Elohimler dünyaya gelmek için dinozorların tamamen ortadan kalkmasını beklemişti. Elohimler dünyadan evvel Mars'ı kolonileştirmişti ve bu gezegendeki yaşamları ile ilgili yazılı bir tarih bırakmışlardı. Mars, o zamanki yörüngesinde iken, gezegenin yüzeyinde muhtelif yaşam formları mevcuttu. Gezegenin yörüngesinin değişmesi ile buzlanma ve havanın buzları eritecek kadar ısınması çok hızlı olarak birbirini takip etti ve bunun sonucunda seller mevcut kanalları genişlettiler. Bu olaylardan sonra gezegenden yaşayanlar buradan göç etmeye karar verdiler. Ruhsal olarak tekamül etmiş olan Mars'lılar, gezegenden ayrılmayarak başka bir boyuta geçtiler. Psişik olarak bu kadar gelişmemiş bir grup ta zaman makinelerini veya uzay araçlarını kullanarak fiziksel formları ile dünyaya göç ettiler. Bu göç, Marslı bir bedenden dünyalı bir bedene reenkarne olmak şeklinde de sürdü. Bu varlıkların bilgilerini kristallerde sakladıklarını söyleyerek bitiriyordu. And yerlilerinin çanak ve çömleklerine Mars haritası çizmelerinden çok etkilenmişti. Uzakdoğu'da ve Güney Amerika'da bulunan tarihi eşyalar içinde en önemlisi, insanların şuurluluğunu yükseltmek için yapılan, kristal tabletlerdi. Çeşit malzemeler, "Aslanın gizli yerleri" adı verilen yerlerde saklanıyordu. Bu tip yerlerde giriş kapılarını (Mısır'daki Sfenks'te olduğu gibi) aslan heykelleri koruyordu. Bütün bu yerler en kutsal yerler olarak iliniyordu. Bu yerlere fiziksel olarak veya boyutlar arası bir giriş yapmak mümkün değildi. Günümüzde bu yerlerden en önemlisi Çin'de bulunan Şensi piramitleridir. Naziler, Tibetli rahiplerden işte bu sırrı öğrenmişlerdi. _Mars üzerinde görülen geometrik şekiller, Sirius gezegenini övmek için yapılmıştı. Bir efsaneye göre, Mars üzerindeki yüz, "Sukon" denilen bir tanrı veya solar logos için yapılmıştı. Siriuslular, onun izni ile Mars'a yerleşmişlerdi. Mısırlılar, onu "Seth" olarak bilirlerdi. Siriuslular Mars'a yerleştikleri zamanlarda Mars hayatın beşiği idi. _Sümer - Aryan Bağlantısı_ _Hitler'in çevresindeki bazı okültistlere göre, Aryanlar ve onların genetik mirası eski Sümerler'e dayanıyordu. Bu "aydınlanmış" insanlar, "Sümer Yılan Kardeşliği" veya "Vril" kimliği ile tanımlanıyorlardı. Bu kişilerin öncelikli misyonu "Aryan kanının saflığını" korumaktı. Bu kardeşlik örgütü üyeleri, misyonları gereği Ortaçağlarda "Tapınak Şövalyeleri"ne, daha sonra da "İlluminati" ve üst derece Masonluğa sızmışlardı. _Hitler, Ari ırkın efendi olduğu bir "Dış" Agarta veya "Ariana"yı yaratmak istemişti ve Almanya'da bu ırkın vatanı olacaktı. III. Reich zamanında SS'ler "giriş"leri bulmak için Himalayalara iki büyük keşif gezisi düzenlediler _Sümer Yılan Kardeşliği Örgütü_ Bramley'e göre, gizli örgütler, tarih öncesi "Yılana tapanlar" kültü tarafından, insanlığı zalim "Nezaretçilerin" (Dünya dışı ziyaretçilerin) tuzağından kurtulmak için kurulmuştu. Bu uğraşları başarısızlığa uğrayınca, "Yılan Kardeşliği" örgütüne "Nezaretçiler"in ajanları sızdı ve örgüt insanlığa karşı cephe aldı. Bu örgüt, bugün de muhtelif gizli örgütler içinde yeniden doğarak yaşamakta ve insanlarla ile ilgili birçok olayı yönlendirmektedir. Bramley'in "Yılana tapanlar" kültü ve gizli örgütlerle ilişkileri oldukça gerçekçidir. Tevrat'ta, Musa'nın Yahudiler arasında "Yılana tapan" bir mezhebe rastladığı anlatılır. Bu mezhep, yüzyıllar boyunca yılan için insanları kurban etmişti. Modern dinler tarafından, yılan diğer bütün pagan sembollerle beraber kötülüğün ve şeytanın bir sembolü sayılmıştır. Yılana tapanlar dinlerini devam ettirmek ve baskılara maruz kalmamak için gizli örgütleri kurmuşlardı. _Bramley, bu insanların "tanrılar" dedikleri varlıklardı diye cevaplamaktadır. Bramley'e göre bu tanrılar havada uçabiliyor ve insanlara benziyorlardı. Bazı iddialara göre, Führer'in yardımcısı R. Hess adı geçen örgütün (Yani Vril veya diğer adı ile Sümer Yılan Kardeşliği) önde gelen inisiyelerindendi ve Hitler'den daha üstü bir derecede idi. Hess, 1941 yılında Hitler Almanyası'nı terk ederek, özel bir kişi ile görüşmek ve bir çeşit büyüsel ayine katılmak üzere İskoçya'ya gitti. Bu ayin bir "Zaman Yolculuğu" ile ilgili idi. Kontrol grubu, "Marduk" diye bilinen Aryan gezegeninin Mars'la aynı yörüngede rezonansa girmesini beklemişti. Çünkü ancak bu şekilde zamanda yolculuk yapılabiliyordu. Başka bir iddiaya göre de, gerçek Hess başka bir zamana gönderilmişti. Yerine Hess'e benzeyen başka birisi geçmişti. Birçok muhafazakar kaynaklar ve Nürnberg mahkemelerini eleştirenler, R. Hess'in bir ikizi (genetik kopyası mı) ile değiştirildiğine inanmışlardı. _Sümer tabletlerinden anlaşıldığına göre, ilk insan krallar, insan kadınları ile evlenen dünya-dışı nezaretçi yöneticilerin soyundan geliyordu. Böyle bir soy, kraliyet kanı kimliğini kazanmayı hak ediyordu. Bazı CIA araştırmacılarının yaptığı araştırmalar da Sümerlilerin kökenlerinin Aldebaran denilen yıldıza kadar uzandığı tespit edilmişti. _Sümer-Aldebaran İmparatorluğu_ Sümer kral tabletleri şu kelimelerle başlıyordu; "Kraliyet gücü göklerden geldiği zaman "Yardım boğanın başından gelecektir." Yani Boğa takım yıldızının ana yıldızı Aldebarandan. Aldebaranlılar güneşlerine "SUMİ" ve üzerinde yaşam olan iki gezegene de "Sumi-Er" ve "Sumi-An" diyorlardı. Aldebaran İmparatorluğu "SUMERAN"Lar ve "SUMMİ" olarak da bilinmekteydi. (Dünyaya gelen Aldebaranlılar da kendilerine "Sümerliler" diyorlardı.) Summi-Aldebaranın biz dünyalılardan milyonlarca yıl ilerde üstün bir medeniyet olduğunu anlarız. Işıklı tanrısal insanlar" Sumi-Er gezegeninde yaşıyorlardı. Gezegenler arası nükleer savaşların sonunda kolonilerde yaşayan bir kısım halk, yüksek radyasyona maruz kaldıkları için mutasyona uğrayarak, "Maymun Adamlar" haline gelmişlerdi. Bu inanca göre, büyük tufan, nükleer bir savaştan sonra hayatta kalan tanrısal insanlar tarafından hayvanlaşmış insanları yok etmek amacı için, bilinçli olarak yaratılmış bir felaketti. _Milyon yıllık ve dinozorlar devrine ait insan ayak izlerine rastlanmıştır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Aldebaranlılar 500 milyon yıl önce ilk defa dünyaya ayak basmışlar ve muhtemelen burada bazı üsler kurmuşlardı. Bu üslerden Thule, Atlantis ve Mu gibi ilk efsanevi dünya medeniyetleri türemiştir. Bazı Aldebaranlılar ise dünyada kalarak burayı yeni vatanları olarak benimsediler. Dünyada kalan Aldebaranlılar, Mezopotamya'da yüksek bir uygarlık kurdular. Sümer uygarlığı işte bu insanların eseridir! Aldebaranlılar bu uygarlığa, güneşleri olan Summi'den türettikleri "SÜMER" adını verdiler. Sümerler ve ilk Cermenler, Aldebaranlıların soyundan gelmekteydi. _Eski lahitin yehovası aldebaranlılardan biriydi. Aldebaranlılar uzay gemisiyle gezen canlılardı. 4 m boyundaydılar. Yahvede ışık saçan gemisiyle gezerken insanlar bunu bir mucize olarak gördü ve tanrılaştırdı. Rudolf von sebottendorf önderliğinde kurulan thuleye katılan adolf hitler ari ırk olan almanların aldebaran soyundan geldiğini söyleyerek ari ırkı ortaya çıkardı. Insanları sınıflara ayırdılar aldebaran soyundan gelen tanrısal insanlar, büyük işler yapan kahraman insanlar ve normal insanlar (hayvansı aşağılık insanlar, yahudiler). _Tarih Öncesinin Hint uçan daireleri; Vimana'lar_ Efsaneler göre bu ırk, dünyanın içine yani, Agarta ve Şamballa kentlere sığınmıştı. Maya'ların en eski kutsal kitabı "Popol Vuh"da Hyperbor'lulardan, beyaz tanrılardan söz eder. Onlar günün birinde dünyanın içinden veya yıldızlardan geri dönme sözü vermişlerdi. _İçinde Bulunduğumuz Karanlık Çağ, Kali-Yuga'nın Özellikleri_ Biz, belirlenmiş sikluslara (devrelere) göre dönem dönem evolüsyondan bozulmaya geçmekteyiz. Başlangıçta faziletlerin doruk noktasına eriştiği Altın Çağ'da faziletlerin payı 4'te 4'tü. Onu izleyen uygarlık Gümüş Çağı'ndan geçiyordu ve faziletler 4'te 3'e düştü. Ondan sonraki Tunç Çağı'nda ise faziletler 4'te 2'den daha fazla değildi. Demir Çağı'nın başlangıcı bu faziletlerin dörtte birlik bir bölümünü kesip attı. Geriye kalan o dörtte birlik faziletler de bu uygarlığın giderek düşüşü ile birlikte eriyip gidecek ve siklusun sonunda, tüm faziletler rezalete dönüşecek, utanma kalkacak, rezaletlerin ve tutkuların zincirlerinden boşanması gibi, savaşlar ve ihtilaller de birbirini izleyecek ve tüm sanatlar yolundan şaşacak; tüm bunlar yeni bir tufanın gelip yeryüzünü bu nefret edilesi şeylerden temizlenmesine kadar sürecektir. Toplum, refahın tek amaç edinildiği, maddi zenginliğin ise faziletin yegane kaynağı haline geldiği, karı ve koca arasındaki tek bağın tutku olduğu, cinsellik ticaretinin yegane zevk vasıtası olduğu bir safhaya gelirse, Kali Yuga (Demir Çağı) içindeyiz demektir. Hindu kozmolojisinde bizim dönemimizi de kapsayan Kali Yuga'nın 18 Şubat Cuma MÖ 31022de başladığına inanılır. Hz. İsa, Demir Çağ'ının sona eriş döneminin insanların "ızdıraptan kaçışları" olarak tanımlamış. __ _İçinde Bulunduğumuz Karanlık Çağ, Kali-Yuga'nın Özellikleri_ Biz, belirlenmiş sikluslara (devrelere) göre dönem dönem evolüsyondan bozulmaya geçmekteyiz. Başlangıçta faziletlerin doruk noktasına eriştiği Altın Çağ'da faziletlerin payı 4'te 4'tü. Onu izleyen uygarlık Gümüş Çağı'ndan geçiyordu ve faziletler 4'te 3'e düştü. Ondan sonraki Tunç Çağı'nda ise faziletler 4'te 2'den daha fazla değildi. Demir Çağı'nın başlangıcı bu faziletlerin dörtte birlik bir bölümünü kesip attı. Geriye kalan o dörtte birlik faziletler de bu uygarlığın giderek düşüşü ile birlikte eriyip gidecek ve siklusun sonunda, tüm faziletler rezalete dönüşecek, utanma kalkacak, rezaletlerin ve tutkuların zincirlerinden boşanması gibi, savaşlar ve ihtilaller de birbirini izleyecek ve tüm sanatlar yolundan şaşacak; tüm bunlar yeni bir tufanın gelip yeryüzünü bu nefret edilesi şeylerden temizlenmesine kadar sürecektir. Toplum, refahın tek amaç edinildiği, maddi zenginliğin ise faziletin yegane kaynağı haline geldiği, karı ve koca arasındaki tek bağın tutku olduğu, cinsellik ticaretinin yegane zevk vasıtası olduğu bir safhaya gelirse, Kali Yuga (Demir Çağı) içindeyiz demektir. Hindu kozmolojisinde bizim dönemimizi de kapsayan Kali Yuga'nın 18 Şubat Cuma MÖ 31022de başladığına inanılır. Hz. İsa, Demir Çağ'ının sona eriş döneminin insanların "ızdıraptan kaçışları" olarak tanımlamış. _Son Avatar Adolf Hitler_ Serrano, kitabında Thule felsefesini detaylı bir şekilde açıklamıştı. Serrano'ya göre, Hitler Vişnu'nun 10. Avatarı (Yani Kali-Yuga döneminin sonunu getirmek için enkarne olan Kalki Avatar=Mesih) idi. Budizm terminolojisine göre, Hitler bir "Tulku" veya bir "Bodhisattya" idi. Yani, kendisini bu dünyaya yeniden doğuş çemberinden kurtarmış, dünyaya gönüllü olarak, insanlığı kurtarmak için gelmiş kutsal bir kişi idi. Bu sebepten o eleştirilemezdi. Serrano, bu kitabında da Hitler'in II. Dünya Savaşı'ndan sağ olarak kurtulduğunu ve 1945 yılında, bir Alman uçan dairesine binerek, Güney Kutbundaki yer altı sığınağına kaçtığını anlatır. Hyperborea'lıların kozmik kökenlerine ait son bilgiler, İskenderiye kütüphanesinin yakılması ile yok edilmişti. Hitler, exoterik (dıştaki) savaşın sona erdiğini bildiği için, Güney Kutbu'ndan ezoterik (Batıni) savaşını sürdürmeye devam etmişi. ________________ _Roswell olayı_ _2 Temmuz 1947 gecesinde, New Mexico, Corona bölgesinde, Roswell kentinin yakınında, William Brezel adlı çiftçinin arazisine büyük bir patlamayla düşen cisim dünyada yapılmamış uçan bir araçtır. Olaya önce yerel sonra da askeri yetkililer karıştıktan sonra, basın ve radyolar duyuruya başlamış ama 8 Temmuz günü herş ey durdurulmuştur. Film icin, kodak yetkilileri "evet o film, ilgili tarihte urettigimiz bir filmdir ve seyrettikleriniz gercekten o zaman kameraya cekilmistir" demistir. _Roswell olayını yaşayan insanlar olayı doğruluyorlar, dünyadışı canlıları gördüklerini uzun uzun anlatıyorlardı. Üzerinde hiyeroglife benzeyen yazıların bulunduğu enkaz parçalarını, çekik kocaman siyah gözlü, küçücük ağızlı, saçsız kubbe kafalı 1.20 boyundaki iki erkek, bir dişi dünyadışı canlıyı aynen filmde olduğu gibi anlatıyorlardı. Ön yargısız bir mantıkla bakıldığında, _Zaman yolculuğu_Solucan deliği_Hitler_Ufolar_ Bilim ve Teknik Dergisi, s.335, Ekim 1995) Bir evren modelinde, eğer uzay zamanda kapanan zamansal eğriler bulunuyorsa, bunlardan birini yörünge eğrisi olarak kabül edecek olan cisim, hep zamanın akış yönü doğrultusunda giderek tekrar ilk konumuna, yolculuğa başladığından daha önceki bir anda ulaşılabilir. İşte ‘‘Zaman Makinesi’’ bu tür evren modellerine verilen isimdir. Bu tanımlanan anlamda ilk zaman makinesi 1949 yılında ünlü matematikçi Kurt Gödel tarafından bulundu. Kip Thorne’un 1988’de öne sürdüğü zaman makinesi, Gödel’inkinden farklı uzay zaman topolojisine sahipti. Thorne’un topolojik işlemi fiziksel uzay zamanda yapıldığı zaman, uzay zamandan bir nokta delip çıkarmak, bir karadelik yaratmak anlamına geliyordu. Birbirine komşu iki nokta delip çıkarmak, birbirine yakın iki karadelik bulmak demektir. İki deliği birbirine bir tüple bağlayıp kapatmak, iki karadelik arasında bir tüp geçitle bağlantı sağlamak demektir. (Buna solucan deliği yada wormhole diyenler de var). Kip Thorne ve Richard Gott gibi fizikçiler zaman yolculuğunun teorik olarak mümkün olduğunu söylemektedirler. Bu zamanda yolculuk deneyi ruhsal ve psişik enerjiyi majikal bir teknikle açığa çıkartarak gerçekleştirilecekti. Düşünce güçlerini zamanın akışı üstüne yönelten grup üyeleri belli bir düzeyin üstüne çıkan psişik bir enerji konsantresi sonucunda uzay zamanda küçük bir boyutlar arası pencere açmayı başarmışlardı.Bu zamanda açılan çatlağın 1943 yılında Amerika’da gerçekleştirilen ‘‘Philadelphia Deneyi’’ nin oluşmasına sebeb olduğu rivayetler arasındadır. _Thule tarikati ile bağlantılı olan Vril örgütü üyeleri medyumsal ve sonra fiziksel temas yoluyla Aldebaranlılar denen bir uzaylı medeniyetten uçan gemilerin ( UFO’ların) yapımı ile ilgili teknik bilgiler almışlardı. Aldebaranlılar 2.10 m uzunluğunda , badem gözlü, açık beyaz tenli, uzun sarı saçlı insanlardı. Bağlantı kuran Alman subayın iddiasına göre, bu insanlar bütün vucutlarını kaplayan tek parça düğmesiz ve fermuarsız giysiler giyiyorlardı. 1923 de Hitler döneminde Thule örgütüne mensub çekirdek bir kadro ‘‘Kara Güneş Tarikatı’’ adı altında özel bir projeyi yürürlüğe koydular. Bu projenin amacı ‘‘Zaman Yolculuğu’’nu gerçekleştirme idi. Bu proje illuminati denen bir başka tarikatın ( Gümüş Yıldız Tarikatı) grup üyeleri ile bir araya gelinerek tasarlanmıştı. İtalyan fizikçisi N.Genovese’nin açıklamalarına göre, Reich-Almanyası’nın bu araştırma merkezlerinde dünya dışı varlıkların yardımı ile hayret verici bilimsel gelişmeler olmuştu. Bu merkezde 1946’dan beri doğrudan güneşten gelen kozmik enerjiyi depolayabilen bir sistem mevcuttu. Nazi bilim adamları manyetik güç alanları kullanılarak havalanan uçan disk teknolojilerini geliştirmişlerdi. Ve serbest enerji ile çalışan motorlara sahiptiler. _______ _Nefilimler - Anunnakiler_ _Anunnakiler. Gözcüler. Tanrı oğulları. Devler. Anunnaki'nin, An ve toprak tanrıçası eşi Kur’un çocukları olduğuna inanılmakta. Sümer Gök Tanrısı An'ın soyundan gelenler. _Anunnaki kelimesinin Sümer dilindeki anlamı, "gökyüzünden dünyaya gelenler" demektir. _Tevrattaki üstün ırk - yıldızlardan düşen- An’ın çocukları. Nefilimlerden birinin ismi nazi. _Genetik mühendislik Enki mitinde açıkca anlatılır. Enki'nin simgesi olan birbirine dolanmış 2 yılan, günümüzün tıbbının da simgesidir ve aynı zamanda DNA'yı simgeler yani DNA'nın çift sarmalını Enki diye birisi Nibiru ( Marduk) dan gelmiş ve dünyamıza inmiş , metinlerde aynen böyle yazmaktadır. _Yaratılış bölümünde "tanrının oğulları insan kızlarını eş olarak seçti" ayetinde söylendiği gibi. Tevrat'ın "genesis" bölümünün 6. kısmında adları geçen ve tufan'dan önce insanoğullarının kızlarıyla evlenen "nefilimler" in 12.ci gezegenden geldiği yazar. Annunakiler, isa'dan önce 1600 dolaylarında, aralarındaki bir dizi karışıklık sonucu dünyadan ayrıldılar. Bir sonraki gezegen yörüngesi yaklaşımında, yani 3600 yıl sonra geri dönecekleri söyleniyor. Bundan 450 000 yıl önce, "nibiru" ya da "marduk" adlı bu gezegenden bazı mineraller almak üzere dünyamıza yollanmış olan ekibe verilen isim. Başlarında, sümer dininin en büyük tanrısı olan enlil vardı. enki, inanna, ninlil, ereşkigal gibi diğer "tanrı"lar da aslında bu ekibin "beyin takımı"nı oluşturmaktaydı. Gelirken, yanlarında madenlerde çalıştırmak üzere eğitilmiş iri cüsseli, devasa işçiler getirmişlerdi ki bunlar tevrat'taki "nefilim"e denk geliyordu. Bir süre sonra ağır şartlara isyan eden devlerin yerine, dünyadaki varolan en uygun yaratık seçilmiş, bu maymunsu yaratık üzerinde genetik işlemler uygulanarak "insan nesli" geliştirilmişti. _Sümer, dört milyar yıldan uzun bir süre önce Nibura adında gezgin bir gezegenin güneş sistemimize girdiğini, Tiamat denen denen büyük bir gezegeni kıl payı ıskaldığı bunu sonucunda ciddi yer çekimi sorunları ortaya çıktığı açıklanır. Daha sonra nibiru –babil dilinde Marduk, bir kez daha geldiğinde, Tiamat gerçekten vuruldu ve Nibiru nun görevli ayları tarafından bombalandı. Tiamat ın çeşitli boylardaki parçaları asıl yörüngesinde kalarak asteroit kuşağını oluştururken gezegenin diğer yarısı güneşe yakın yeni bir yörüngeye fırladı, bu parça zaman içinde dünya yı meydana getirdi. Nİbiru nun aylarından biri olan Kingu bizim şuanki ay olarak bildiğimiz Ay haline geldi. _Tufan öncesi_Z echeria Sitchin'e göre; günümüzden 450.000 yıl önce, Güneş Sistemimiz'e uzak bir gezegen olan Nibiru (Marduk) gezegeninin atmosferinin bozulması nedeniyle yaşam, sönmeye başlar, Gezegende Anunnakiler (Nefilimler) yaşamaktadır. Hükümdar Alalu, Annu tarafından tahtından indirilir. Alalu, Uzay gemisinden kaçar ve Dünyada sığınacak bir yer bulur. Dünyanın içine sahip olmuştur ve Nibiru'nun atmosferini korumak için altın gerektiğini keşfeder ama altın, Nibiru'da yoktur _300.000 yıl önce, Altın madenlerinde angarya işlerde çalıştırılan Anunnaki 'ler isyan çıkartırlar. Enki ve Ninhursag genetik manipülasyon ile Maymun kadın'dan ilkel işçileri yaratırlar. Anunna'kilerin angarya işlerini onlar devralır. Enlil madenlere baskın düzenler, bazı İlkel işçileri, Mezopotamya'daki Edin 'e getirir. Üreme becerisi ile donatılan Homo Sapiens çoğalmaya başlar. Lanetlemelerde buzul çağları başlar. _Nefilimler: Dünya Dışı Kökenli olup Sümer piktoğrafik metinlerinde "Marduk", yine Sümer Mitolojisin de "Nibiru" olarak geçen gezegenin halkıdır. Marduk Gezegeni Dünyamıza dönemsel bir biçimde Güneş sisteminin dışından yaklaşan bir Gezegendir. Marduk Gezegeni yörüngesi itibariyle Nefilimler'e gözlem evi görevi de yapmıştır. Bu gözlem ve bilgi birikimiyle Nefilimler Dünya Gezegenine indiklerinde beraberlerinde astronomi ve göksel matematik ve daha birçok bilgiyle birlikte gelmişlerdir. Nefilimler Dünyamıza geldiklerinde Dünya buzul çağının ortalarındaydı. Tevrat'da "Tanrı'nın Dünyada ki evini ( yani ADEN'i ) ılıman iklimli , ılık ama esintili bir yer olarak tanımlar. Anunnaki'nin geri geleceğini Güneş sistemimize belirli periyotlarda girip çıktığını bu girip çıkmaların 3.600 yılda olduğuydu. _____________ _Nuh Sonrası Olaylar_ Bir denizaltı yaptırılır. Uzaydan tufan izlenir. 9.870 yıl önce, Enki'nin ilk doğan oğlu olan Ra / Marduk, Mısır üzerindeki hakimiyeti Osisirs ve Set arasında paylaştırır. 9.330 yıl önce, Set, Osisirs'i ele geçirir ve parçalara ayırır; Nil vadisi üzerinde mutlak hakimiyetini ilan eder. 8.970 yıl önce, Horus, birinci piramit savaşını başlatarak, babası Osiris'in intikamını alır. Set Asya'ya kaçar, Sina yarımadasını ve Kenan'ı ele geçirir. 7.400 yıl önce, Barış dönemi devam ederken Anunnakiler insanoğluna yeni ilerlemeler sunar; Neolitik çağ başlar. Mısır'da yarı-tanrılar yönetime geçer. 2.023 yıl önce, Rüzgarlar, radyoaktif bulutu Sümer'e taşır. İnsanlar, korkunç şekilde can verirler. Hayvanlar telef olur, su zehirlenir, toprak çoraklaşır. Sümer uygarlığı, bitkin şekilde yere serilir. Mirası 100 yaşında yasal bir varis sahibi olan Hz. İbrahim'in soyuna geçer. _Ölü Deniz Yazmaları_ (Kurman metinleri) Hristiyanlığın ve Museviliğin bilinen en eski yazılı kaynakları sayılırlar. Esenliler-yahudi mezhep. Kurman halki romalilardan saklanmak icin bu kayalik yere yerlesmislermis. Testilerin ağzı sıkıca kapatıldığı için yazmalar yaklaşık 1900 yıl boyunca hiç bozulmadan saklı kalabilmişlerdir. 20. yüzyılın en önemli arkeolojik keşiflerinden biridir. Yaratılış, Levililer, Yasa'nın Tekrarı, Hakimler, Samuel, Yeşaya, Hezekiel ve Mezmurlar (Zebur) gibi bazı kesimler tarafından Kutsal Yazılar arasında kabul edilen kitapların bazı parçaları ile Hanok, Musa'nın Sözleri (bu kitapla ilgili ilk bulgu burada keşfedilmiştir), Özgürlük Kitabı (Book of Jubilee), Nuh'un Kitabı, Levi'nin Vasiyetnamesi, Tobit ve Süleyman'ın Bilgeliği gibi eserlerin parçaları bulunmuştur. _Philadelphia deneyi - Tesla_ _Büyük buhran'ın sonlarına doğru II. Dünya Savaşı'nı öngören Amerikan hükümeti gemilerinin radarlara yakalnmamasını istiyordu ve 1930'lu yıllarda bu konuda bilim adamlarından çalışma yapmalarını istediler. Başkanlığını Nikola Tesla'nın yaptığı bir grup bilim adamı bu amaç uğruna çalışmaya başladılar. Yaklaşık 10 yıllık bir çalışmanın sonunda proje deneme aşamasına geldi. Gemi; jeneratörler, vericiler, güç yükselticiler, modülasyon devreleri ve elektromanyetik alan oluşturmaya yarayacak araç gereci içeren tonlarca ekipmanla donandı. 22 Temmuz 1943'te saatler 09.00’ı gösterdiğinde elektromanyetik alan jeneratörleri aktifleştirildi ve Eldridge'in etrafını yeşil bir duman kaplamaya başladı. Kısa bir süre sonra artık gemiyi dumanların ardından görmek imkansızdı. Gemi kuvvetli bir elektromanyetik alanla çevrelenmişti. Bu alıcılar tarafından kolaylıkla gözlemlenebiliyordu. Havadaki duman çekildiğinde ise deneyin istenenden daha çok başarılı olduğu anlaşıldı. Eldrige'in radalara gözükmemesi isteniyordu fakat ne gemi ne de mürettebat insan gözleri tarafından da görülemiyordu! Roosevelt Başkan ona Gökkuşağı Projesi şeklinde bilinen projeden söz etmiş ve Tesla bu proje üzerinde çalışmaya başlamıştır. 1936'ya gelindiğinde Tesla önemli gelişmeler kaydetmiş hatta insansız bir gemiyi gözden kaybedip sonra da geri getirmeyi başarmıştır. Ancak yetkililerin deneyin insanlı olarak yapılmasında ısrar etmişlerdir fakat Tesla bu deneyin insanlara zarar vermemesinin mümkün olmadığını savunmuştur. Bu konuda fikir ayrılığına düşülünce Tesla projeden ayrılmıştır. Olayın tanıklarına intihar süsü verilmiş. Abd olayı hayal ürünü diye reddetmiş. Gemiye çıkıldığında mürettebatın hiç de iyi durumda olmadığı görüldü. Bir bölüm mürettebat yaşadıkları korku dolu dakikalarda gemiden aşağı atladı (Gemiden o anda atlayanların hiç birinin cesedi bulunamadı). Sağ kalanların çoğu akıllarını kaçırmıştı. 5 asker geminin metal gövdesi ile kaynaşmıştı! İkisinin elleri çelik gövdenin içine geçmişti. Ellerini keserek adamları kurtardılar ve yerine protez eller taktılar. Normal durumda olan mürettebatın ileriki zamanda olağan üstü şeylerle karşılaştıkları rapor edilmiştir. Bulundukları yerde birden yok olup başka bir yerde görünebiliyorlardı. Duvarların içinden geçebiliyorlardı. Birçoğu bu duvarların arasına sıkışarak can verdi. Birden bire taş kesilip bir başkası onlara dokunana kadar öyle kalanlar vardı (Boyutlar arasında sıkışıyorlardı) 28 Ekim 1943'te yine Eldridge üzerinde ikinci deney gerçekleştirildi. Saatler 17:15’i gösteriyordu ve elektromanyetik jeneratörler yeniden çalıştırıldı. Gemi bir kez daha hemen hemen tamamen görünmez oldu. Sadece gövdesinin ana hatları seçilebiliyordu. Bir kaç saniye süresince işler yolunda gider gibiydi ki ansızın gözleri kör edebilecek kadar güçlü mavi bir ışık patlaması meydana geldi ve gemi gözlerden tümüyle kayboldu. Eldridge, inanılması güç bir şekilde bir kaç saniye sonra, 600 kilometre ötede, Norfolk açıklarında yeniden maddeleşti. Norfolk'ta bir kaç dakika boyunca görülür durumda kaldıktan sonra tekrar görünmez oldu ve saniyeler içinde Philadelphia Deniz Üssü açıklarında yeniden belirdi. Elektronik kamuflajı gerçekleştirmeye çalışan bilim adamları koca bir gemiyi, mürettebatı ile birlikte ışınlamış ve sonra da geri getirmişlerdi. ******** _Sümerler_ _Tanrılar insan görünümünde fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı. Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar. ÇokTanrılı din, yavaş yavaş tek tanrıya dönüşmüş ama diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır. Yunanlıların Uranus'a dönüştürdükleri tanrıların babası onların An'ıdır, Akdeniz'in ünlü Kybelesi onların Ki (Toprak ana)'sidir, Samilerin ilkin İştar ve Asarte'ye dönüştürdükleri onların İnanna'sıdır. Samilerin Sin'i onların Nanna (Ay-tanrı) ve Şamaş'ı onların Utu(Güneş-tanrı)'sudur. Samilerin Ea'sı onların Enkisi'dir. Yunanlıların Hades'i onların Kur(Ölüler ülkesi)'u ve Elysion'u onların Dilmun(Cennet)'udur, Yunanlıların Persephone'si onların Ereşkigal'idir, Yunanlıların ünlü yedi bilge'si Mezapotamya'nın en eski yedi kentine uygarlığı getiren Sümer bilgeleridir. Enlil toprağın egemenliğini eline geçirdiği sırada İnanna'nın ablası gök-tanrılaçalardan Ereşkigal'i Kur(Yeraltı ülkesi)'a kaçırmıştı. _Absu (Tanrıları meydana getiren su), Dumuzi, Verimlilik tanrısı. Çoban demek. İnanna'nın da kocası. Işullana (An'ın bahçivanı. Aşkına karşılık vermediğinden ötürü İnanna tarafından köstebeğe dönüştürüldü), Samukan (Sığırların tanrısı), _Akrep İnsanlar: (Tanrıların karşıtı. Su tarafından tanrılarla savaşmak için birçokları yaratılmış. Güneşin battığı yerde nöbetçi) _Gılgamış, Endiku, Gılgamış'ın arkadışı. Tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Aslan olduğunu söyleyenler bile varmış. vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış….. _An: Gök-tanrı. Savaş tanrısı İştar'ın kocasıdır. Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. Sümer inançlarında Enlil(toprak) ve Enki(okyanus) birlikte büyük tanrılar üçlüsünü kurarlar. Boğa Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir. Enlil, Sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran da odur. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. _Ereşkigal, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin için altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş. _Kingu: Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar. Pazuzu: Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. Sin: Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. _Tiamat: Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu'yla dişi yılan Lakamu doğuyor. Bunların birleşmesinden de Anşar ve Kişar meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar. Temmuz bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Yeraltında Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır . _An-Kur_Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Kur(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)- Utu(Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır. _Utnapiştim: Sümer'lerin Nuh'u. Ziusudra. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış. _İnanna_ İnanna, gılgamış kendisini reddedince onu öldürmesi için kız kardeşi ereşkigal'in kocası gugalnanna'yı gönderdiğinde, gılgamış onu öldürür ve bu hadise yeraltı tanrıçası ereşkigal ile inanna'nın arasının açılmasına sebep olur. Ereşkigal inanna'dan intikam alabilmek için bir plan yapar ve kocası için büyük bir cenaze töreni düzenler. inanna başına gelecekleri az çok bilmekteyse de, yine de davetli olarak bu törene katılır; üzerine ölüm uykusu serpilince de şuurunu kaybeder ve geri gelmez. İnanna yer altına inebilmek için tüm mücevherlerini kostümünü çıkarır 3 gün içinde gelmezsem yüce tanrılardan yardım isteyin der. Ama yer altı dünyasında ablası tarafından öldürülür sonra ana tanrı enki sayesinde yeniden diriltilir. İnanna, ablası Ereşkigal’ın ölen kocası Gugallanna’nın cenaze törenine katılmak için geldiğini söyler. Karanlık kraliçe nefret ettiği kızkardeşinin bu ziyaretinden hiç mutlu olmaz. Bu mitolojik hikayenin mesajı şudur: İnanna derinliklere inerken, sadece önemsediklerinden ve değer verdiklerinden değil, onu Gökyüzü Tanrıçası yapan her şeyden vazgeçmek zorundadır. Söz konusu olan, Jung Psikolojisi’nde “Persona” denen, onunla kendimizi tanımladığımız, statümüz olan ancak asıl doğamızı yansıtmayan dışsal roldür. İki büklüm ve çıplak kalan İnanna sonunda kendi kendine kalmıştır ve yüzleşmesi gereken kendi gölge yanını ise ondan nefret eden ablası şeklinde deneyimlemektedir. Ancak ona destek verenler sayesinde tekrar hayata uyanır ve yeni İnanna olarak aydınlıklar ülkesine geri döner. _Ereşkigal cehennemler tanrıçası. Nergal-Romada mars-ares. Kehanetlerinde genelde felaketler, ölümler ve hastalıklar vardır _Sümerler tarafından, Nibiru, yani geçiş gezegeni, Babil Marduk, günümüz Gezegen X. Maya takviminin bittiği Aralık 2012 tarihini takiben Dünya'ya yakın geçiş yapacağı öne sürülmektedir. Zecharia Sitcin tarafından yapılan araştırmalara konu olmuştur. Dünyadan 4 kat daha büyük olduğu ve güneş çevresindeki turunun 3600 yıllık periyoda sahip, eliptik bir yörüngesininin olduğu bu araştırmalarda ortaya atılmıştır. __ _Mu kıtası_ Rivayetlere konu olan 14 bin yıl önce battığı iddia edilen efsanevi bir uygarlıktır. İddialara göre Mu'dan ayrılanlar Atlantis gibi uygarlıkları oluşturmuşlardır. Mu kıtası, görev için Tibet'e gitmiş daha sonradan dünyayı dolaşıp kendini araştırmalara adamış İngiliz subay James Churchward'ın Tibet'te yaptığı araştırmalara dayanır. Churchward, Mu üzerine 5 adet kitap yazmıştır. Churchward Mu uygarlığını Hindistan'da ve Tibet'te bulduğu antik çağ tabletlerinden çıkardığını ifade eder. Bir pramitte 6 Kaan yılı Zak ayı II Maluk günü başlayan korkunç yer sarsıntısı, 13 Şuen'e kadar devam etti. Mu kıtası felakete kurban gitti Felaket, 64 Milyon insanın ölümüne sebep oldu." Burada Mu'nun Zak ayının 13. günü battığı belirtilir ve 13 rakamının uğursuz olması buradan gelir Çin ve civarında bazı kitabeler bulunmuştur ve bu kitabelerde "Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık" yazmaktadır. İlgin bir şekilde yapılan karbon araştırması sonucu kitabelerin yaşı 14 bin yıl çıkmıştır. __
··
1 artı 1'leme
·
4.278 görüntüleme
Dilşad Akçaoğlu okurunun profil resmi
Merhaba, bu yazı size mi aittir yoksa alıntımı?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.