Gönderi

Yüzleşme
Rüzgârı arkama alıp terminale doğru yürümeye başladım. Sigaramı yaktım ve dumanını havaya üfürdüm. Duman, rüzgârın etkisiyle yalpalayarak gökyüzünde dağılıp gözden kayboldu. Mutlu oldum. Böyle küçük şeylerden mutlu olurdum. Küçük şeylerden mutlu olan insanlar, küçük şeylerden mutsuz da olabilirdi. Yürümeye devam ettim. Terminal yakınında bir çay ocağı görüp tabureye oturdum. Hızlı bir şekilde çay söyledim. Söylediğim çay, yanan sigarama yetişsin istiyordum. İstediğim olmadı. Çay gelmeden sigaram bitti. Sigaramı kül tablasına söndürürken iki parmağım kül oldu. Kül olan parmaklarımı üfleyip ardından silkeledim. Yoksa önce silkeleyip sonra üflemeli miydim? Hangisi hangisinden önce yapılır bu sırayı hep karıştırırdım. Çay geldi. Çaya iki şeker atıp karıştırmaya başladım. Çayın içindeki şeker iyice çözüldü ama garanti olsun diye kaşığa iki tur daha attırdım. Bir sigara daha yaktım. Çaydan bir yudum aldım. Çayı önce dilimde, ardından damaklarımda ve en son boğazımda hissettim. Çayın sıcaklığı dilimden boğazıma gidene kadar değişti. Şimdi boğazdan geçen çay mideme inmeden sigaramdan bir nefes çekmeliydim. Hızlı bir nefes çektim ve üfürdüm. Üfürdüğüm dumandan iki halka çıkarabildim. Bir halka daha olabilirdi ama duman üçüncü halka olamadan dağılıp gitti. Buna da üzüldüm. On beş yıl önce Mardin’den çıkıp İstanbul’a gelmiştim. Öyle alelade bir geliş değildi bu. Zorla koparılmıştım ana kucağımdan. Zayıf ve yeniktim. Sanki beni ezip geçmişler de ölmemiştim. Ölmeyip ölmekten beter olmuştum. On beş yıl önceki o ayrılıktan kalan bir ıstırabım var şimdi içimde. Nereye gitsem, yanımda taşıyorum. İnsanın kovulduğu cennete geri dönmeye çalıştığı gibi ben de, kovulduğum yuvama geri dönmeye çalışıyorum. İlk yenilgimi on beş yıl önce almıştım. O günden sonra hep yenildim. Tutunamadım bir türlü. İnsan yenilince annesine döner ya, tıpkı çocukken başımız sıkıştığında, ağladığımızda annemize koştuğumuz gibi şimdi ben de anneme koşuyorum. Anne, her şeyimizin başladığı o ilk barınağımız. Otobüsün yanına gelince muavine yolculuğumuzun kaç saat süreceğini sordum. ‘’On yedi saat’’ dedi. Her şey nasıl da hızlı değişiyor ve gelişiyordu böyle. On beş yıl önce İstanbul’a kırk saatte gelmiştim. Bunları koltuğumda otururken düşündüm. Yolculuğum başlamıştı artık. Görünürde bir otobüs yolculuğuydu ama asıl gittiğim yer geçmişimdi. Geçmişimden getirdiğim ıstırabımı mustarip bir şekilde şimdi geçmişime taşıyordum. Yan koltuğuma genç birisi gelip oturdu. Kirpiklerini iki defa kırpıp selam verdi. Başımı sallayıp karşılık verdim ben de. Utangaç ve çekingendi. Yüzünde ne kadar gizlemeye çalışsa da hüzün vardı. Sevincimizi gizleyebiliriz ama hüzün ihanet eder bize, kendisini ele verir. Bu gencin yüzünde de yenilmiş hüzünlü bir ifade vardı. Anlatsa anlayabilirdim onu. Ne de olsa yenilgilerimiz tanıdık değil miydi yüzyıllardır? Otobüs hareket ettikten çok sonra dayanamayıp sordum. İnsanız işte! Her ne kadar yaşadıklarımız içimizdeki birçok duyguyu köreltse de, insan yanı başında oflayıp puflayan birisine karşı kayıtsız kalamıyor. ‘Neyin var?’’ demem ile birlikte sanki bu soruyu sormamı bekler gibi anlatmaya başladı. Sanki yaşadıklarını anlatmıyor, anlattıklarını tekrar yaşıyordu. Uzun uzun anlattı. Anlattıkça içindekileri parçalayıp dağıtıyormuşçasına of çekiyordu. O konuşurken bazen sorular sorup nefes almasını sağlıyordum. Daha on yedi yaşındaymış. Bundan iki ay önce babası, annesi ile birlikte olmasına rağmen yeni bir evlilik daha yapmış. Üstelik evlendiği kız da kendisiyle yaşıtmış. Asıl sorun da bu olmuş. Kız eve geldikten sonra babasının gence karşı tavırları değişmiş. Ne yapsa babasının gözüne batıyormuş. Artık evde kendisini fazlalık gibi hissetmeye başlamış. Babası yeni eşini oğlundan öyle bir kıskanıyormuş ki, genç evin içinde kaçacak bir yer bulamaz hale gelmiş. Baba bakışlarıyla, tavırlarıyla ve en çok da sözleriyle gence evi dar etmiş. Annesi, babasının yeni eşi ve iki küçük kardeşi de bu durumun farkındaymış ama kimse ses edemiyormuş. Asıl olay ise bu sabah olmuş. Durduk yere babası bir şeyi bahane edip herkesin içinde bir tokat atmış gence. Ama öyle bir babanın oğluna attığı bir tokat gibi değilmiş bu. Sanki yıllarca kin beslenilen bir düşmana tüm hıncı ile vurur gibi vurmuş. Genç yere düşmüş. Annesi yanına koşmuş ama eşinden korktuğu için ses edememiş. Annesinin kendisine üzülmesine ve duruma çaresiz kalmasına daha çok üzülmüş. Kendisi de ses etmemiş, odasına gidip bavulunu toplamış. Sonra çıkmış evden ağır adımlarla. Belki babası arkasından seslenir diye beklemiş. Tüm gözlerin arkasında olduğunu hissederek yürümeye devam etmiş. Bir söz, bir ses beklemiş ama duyamamış. Ne bir söz, ne de bir ağlama sesi… Otobüs mola yerine gelince inmek için müsaade istedi benden. ‘’Ben inip bir sigara içeyim ağabey. Daha İstanbul’a kadar yolumuz çok konuşuruz’’ ‘’İstanbul mu? Zaten İstanbul’dan yola çıktık. Bu otobüs Mardin’e gidiyor.’’ dedim ben de kafasının karıştığını düşünerek. ‘’ Ne Mardin’e gitmesi ağabey. Zaten Mardin’den çıktık yola.’’ deyip otobüsten aşağıya indi. Yaşadığı incinmeyi atlatamamış olacak ki diye düşünüp biraz olsun uyumak için gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda otobüs harekete geçmek üzereydi ama yanımda genç yoktu. Hemen muavine seslendim. ‘’Yanımdaki yolcu gelmedi daha’’ Muavin önce yüzüme, ardından elindeki yolcu listesine garip bir şekilde baktı. ‘’Beyefendi sizin yanınızda kimse oturmuyordu ki!’’ ‘’Nasıl oturmuyordu? Genç bir çocuk vardı yanımda, siz mola verince indi.’’ dedim. Muavin afallayarak yüzüme baktı. Diğer yolculardan destek ister gibi kafamı çevirip arka tarafa baktım. Arka koltukta oturan kadın bu bakışıma cevap verdi. ‘’Sizin yanınızda kimse yoktu beyefendi.’’ Otobüs ağır ağır yola devam etti.
··
6 artı 1'leme
·
9,2bin görüntüleme
Zehra okurunun profil resmi
Kırılma noktaları bizi çok mu şekillendirir?
Mustafa A. okurunun profil resmi
Bence şekillendirir. Bazıları da kader der ona.
Alyoşa Karamazov ☼ okurunun profil resmi
Bu sizin geçmişiniz mi? 🙄 Yoksa rüya mı? Ya da bir hikaye..
Mustafa A. okurunun profil resmi
Hikaye. Benle alakası yok.;)
2 sonraki yanıtı göster
Tamara okurunun profil resmi
Yüzleşme, yerine incinme de yakışırdı hikayenin ismine. Çok güzel olmuş devamını dillerim :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
Aslında çocukluğu ile yüzleşiyor gibi düşünmüştüm ama incinme de olabilir tabii. Teşekkür ederim okuduğun için.
Yeşim okurunun profil resmi
Sizin yazılarınızı okumayalı bayağı bir zaman olmuştu. İyi geldi. Kaleminize sağlık. 🌸
Mustafa A. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim🙏
E.B. okurunun profil resmi
Her yolculuk zahirden çok öteye, hep iç cumhuriyetlerine değil mi?.. Yazar ve yol arkadaşına eşlik etmek bize de iyi geldi. Emeğinize sağlık.
Mustafa A. okurunun profil resmi
Cahit Zarifoğlu'nun da dediği gibi " En uzun yoldur insanın içi..." Okuduğunuz için ben teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
17 öğeden 11 ile 17 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.