Geceler uzar gider ve günler hep yalnız
Kısır bir döngünün içinde
İçinde bir hüzün
Acı bir şurup
Gibi bir türkü ağzında
Yankılanır boşlukta
Kekremsi,
Portakal tadı mı yoksa farkındasızlığı mı
Özlediğin çocukluğunun
Ve gelip geçen günlerin hızı mı
Yıpratan ruhunun yorgunluğunu
Bir bıkkınlık mevcudiyetten
Bir tekdüzelik,
Konuşmak bile istemeyeceğin
Anlattıkça anlamsızlaşacak
Bir yalnızlığın
Celladıdır sevmek
Ama herkes sever yalnızlığını
Ve yalnızdır yalnızlığına
Geceleri;
Düşlerden,
Kaçarken haydutların elinden
Vıcık vıcık terli rüyalarda
Ve bazen de yetişemezken
Sevdiğine elin
En huzursuz
Kabusların çaresizliğinde
Bir yorgan gibi sarar
Yalnızlık
Ben varım diye..
Bir hassasiyet,
Dünyada tüm acıların, haksızlıkların,
Acısını
Bir paratoner gibi emerken
Ruhun,
Birinci dereceden yanıktır
Acın ve
Cehennem gibi bir yangındır,
Öfkesi yalnızlığın;
Kötüler, iyiler
Zenginler ve fakirler
Birbiri ile buluşan tüm bedenler
Tüm yalvarışlar, seni seviyorumlar
Ve gidişler
Ve gidemeyişler
Git demeler de,
Dur gitmeler de,
Hepsi;
İşte öylesine, öylesine çırılçıplak
Dağın tepesinde tek ve kurak bir ağaç gibi
Şehrin göbeğinde yalınayak bir çocuk gibi
Ve dilini bilmediği bir ülkede,
binlercesinin boş bakışlarından ve kaba saba el hareketlerinden yol tarifi alan kayıp bir yolcu gibi
Yalnızdır,
Sıkı bir pazarlıktır birliktelik,
Yalnızlık bilmez tüccarlığı.