Gönderi

Dünyadan Sorumlu Dr: Gülsen Ataseven
Bir gün gayet frapan bir kıyafet ile boş bir amfide namazını kılar. Annesi kendi yaşayamadıklarını kızında yaşatmak istediği için kızının modayı takip etmesine büyük önem vermekte, onun giyimindeki frapanlıkla kendini mutlu hissetmektedir. Namazını bitirdiğinde, daha sonra Vakıf Gureba'nın dahiliye mütehassısı olacak olan Güngör Savaş gelir ve, "Gülsen Kardeş, sen benim kız kardeşim olsan ben senin elbiseni yırtardım." der. Bütün hayatı takdirlerle geçmiş Gülsen'in karşılaştığı ilk tenkittir bu. Şaşırarak sorar: "Sen ne demek istiyorsun?" "Sen bir taraftan namaz kılıyorsun, bir taraftan da Allah'ın emri olan örtüyü yerine getirmiyorsun. Kolların, bacakların, başın açık. Çok frapan giyiniyorsun. Sen benim kardeşim olsan bu kıyafetini yırtar, sana tesettüre uygun bir kıyafet verirdim." "Ne tesettürü? Tesettüre girmemizi kim söylüyor?" "Senin o namazda uyguladığın kıyafettir, tesettür. Sana namazı emretmiş olan, tesettürü de emretmiştir." Güngör Savaş'ın bu ikazı, cevaplanmayan sorulara bir yenisinin daha ilave olmasına sebep olur. "Dindar insanların pek çoğu namazını kılıyor da neden tesettüre riayet etmiyor? Tesettür, bir Anadolu kıyafeti mi? Tesettür bir gelenek mi? Allah'a kulluk edeceksem mükemmel bir kul olmam için ne yapmam gerekiyor?" Askerî Tıbbiye'de de namaz kılan ağabeyler vardır. Fakat kıyafeti konusunda Gülsen'e daha önce ikazda bulunan olmamıştır. Çünkü o dönem için bir üniversite öğrencisinin namaz kılması olağanüstü olarak karşılanmaktadır. Namaz kılmak adeta evliya olmak için yeterlidir. Çalıştığı firmanın yılbaşı eşantiyonlarını dağıtmak üzere Dr. Hümeyra Ökten'in muayenehanesine gider. Başörtülü bir hanıma 'orada çalışan bir hizmetli olmalı herhalde' düşüncesiyle paketleri sunduktan sonra, doktor hanımı sorar. Biraz önce kendisinden paketleri almış olan beyaz başörtülü, beyaz önlüklü hanım gülümseyerek "benim" der. Bir doktor, başını örttüğüne göre muhakkak örtünmeye dair kuvvetli delilleri olmalıdır. Dr. Hümeyra Hanım, "Örtünmek Allah'ın emri. Kur'an-ı Kerim'de bunu okuyoruz." der. Yaşadığı hayat için anahtar mesajların peşindedir Doktor Gülsen. Hasan Basri Çantay'ın mealini okuması tavsiye edilir. Meali okumaya başlar. Annesi endişe içindedir. Abdest namaz derken kızı aşırıya doğru mu gitmektedir? "Senin dindar olmanla iftihar ediyorum. Ama derinine gidersen aklını oynatırsın." İSLAMİYET'İ YAŞAYAN BİRİSİNİ BULMA DERDİ Nur Sûresi'ni okuduğunda dahiliye stajı yapmaktadır. Örtünmenin Allah'ın emri olduğunu öğrenir öğrenmez arayışının sonuna gelir. "Buldum" diye bağırır ve örtünmeye karar verir. Fakat bu kararını derhal uygulamaya geçirmesi mümkün gözükmemektedir. Çünkü annesi çok ısrarlı bir şekilde karşı çıkar: "Benim kraliçe kızım hizmetçi olacak. Birden sıfır olacak!" Nurhayat Hanım'ın yeni bir hayal kırıklığına katlanacak gücü yoktur. Kızına talip olan zengin fabrikatörler vardır. Böyle bir hayal ile mutlu mesut iken kızı iyice aşırıya kaçmış, "başımı örteceğim diye tutturmuş"tur. Gülsen ise bütün dünya nimetlerine sırtını dönmüş, İslamiyet'i yaşayan bir insan bulmanın derdine düşmüştür. Istırap içinde geçen dahiliye stajından sonra cerrahi stajı başlar. Kütüphanede namaz kılarken bir doçentin masasının üzerinde bir kitap görür. Alex Carrel'in "Allah'a Niçin İnanıyorum?" adlı kitabıdır bu. Üç arkadaşı ile beraber kitabı heyecan ile okumaya başlarlar. Kitabın içinden bir şiir çıkar. Bu şiir, hayatının dönüm noktası olacaktır. "Bu hak yoludur/Kendini Allah'a verme yoludur/" diye başlayan şiir, Asaf Ataseven'e aittir. Asaf Bey, Carrel'in kitabını Amerikalı bir doçente verirken kendi yazmış olduğu şiiri de kitabın içine koymuştur. Asaf Ataseven de kendi arayışları sonucunda 1957 yılında İslam'ı bulmuştur. Namaz kıldığı için sınıfındaki Gülsen ile evlenmelerini önerir bazı arkadaşları. Bu Gülsen başka bir Gülsen'dir ve Veysel Karani soyundan gelen çok terbiyeli bir hanımdır. Asaf Bey, "Ben flört filan edemem. Bir şiir yazayım, şiirdekilere evet derse onunla evlenirim." der. Gülsen Hanım'ın kitabın arasında bulduğu şiir, başka bir Gülsen için yazılmış şiirdir velhasıl. Şiirin adı İslam: "Sen bu yola girebilir misin?/Nefsini Allah'ın emrine verebilir misin?Hak ölçüler budur/Sen bu yola girebilir misin?" Şiir halindeki bu evlenme teklifi, diğer Gülsen Hanım'a ulaştırılmış, fakat onun cevabı "buradaki istekler çok ağır, imkânsız, kabul edemem" olmuştur. Daha sonra çocuk hastalıkları mütehassısı olan Ülker Öneş ve Sabahat isimli arkadaşıyla beraber Carrel'in kitabını ayaküstü okurken şiiri bulur Gülsen Hanım. Okur ve çarpılır. "Benim kadar Allah'ı seven birisini buldum. Bu kim?" diye haykırır. "Eğer bu kişi benimle evlenmek istese, hemen evlenirim." Gülsen Hanım, bu duygular içindeyken önlerinden Başasistan Asaf Bey geçer: "Doktor hanımlar bravo. Böyle manevî tarafı olan kitapları okumanız ne güzel!" der. Arkadaşları şiirin sahibi olan Asaf Bey'in bu bey olduğunu söylerler. Kendisinden oldukça büyük olan birini görünce evli olabileceği şüphesini duyar içinde. Evli olmadığını öğrenir. Fakat evlenme teklif edecek hali yok ya! Gece gündüz dua eder. On beş gün sürekli istihare yapar: "Eğer bu kulun benim senin yolunda olmama vesile olacaksa, Ya Rabb'im benim için net bir rüya nasip et." Nihayet beklenen rüya görülür: Yemyeşil bir sahada iki el. Ellerin üzerinde Gülsen ve Asaf yazıyor. Asaf yazan el, Gülsen yazan ele büyük bir kitap uzatıyor. Kitabın üzerinde büyük harflerle 'Kur'an' yazıyor. Uyanır uyanmaz bu evliliğe Allahü Teala'nın rızası olduğunu düşünür. Asaf Bey beni isterse onunla hemen evlenirim diye düşünmektedir. Bir gün kütüphanede namaz kılarken kütüphane memuru, "Asaf Bey senin istediğin kız burada." der. Asaf Bey, Gülsen Hanım'ı görür ve beğenir, fakat evlilik teklif etme konusunda çekingendir. Staj esnasında sınıfı arkadaşı Güngör Savaş, "Gülsen kardeş, senin kafandaki sorular için Asaf Ağabey'i bulman lazım. O, İslamiyet'i okuyarak öğrendiği için senin kafandaki soruların aydınlanmasında sana çok yardımcı olabilir." der. Bunun üzerine Gülsen Hanım, Güngör Bey ve Asaf Bey, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin bahçesinde bir banka oturarak sohbet ederler. Gülsen Hanım, ilk olarak, "Allah örtünmeyi emrediyor. Aynı zamanda ana-babanıza üf bile demeyin, buyuruluyor. Ben örtünmek istediğim halde annem buna karşı çıkıyor. Bu durumda benim ne yapmam gerekir?" diye sorar. Asaf Bey, Allah'ın emrinin olduğu yerde başka hiçbir şeye itaat edilmeyeceğini, fakat annenin de iyilik ve güzellik ile kalbinin kazanılabileceğini söyler. Bu soru ve soruya verilen cevap, Asaf Bey'i ve Gülsen Hanım'ı birbirlerine daha çok yaklaştırır. Diğer taraftan Dr. Hümeyra Hanım da evleninceye kadar annesini kırmamak için başını örtmeyebileceğini, evlendikten sonra annesine söz düşmeyeceğini söylemektedir Gülsen Hanım'a. Hümeyra Hanım, Asaf Bey'e Gülsen Hanım'ı istemek üzere kapılarını çalar. Anne Nurhayat Hanım, kızının dindar bir adamla evlenmesine karşıdır fakat geçirdiği kalp ameliyatı yüzünden de cerrahlara büyük muhabbet duymaktadır. Bu esnada nereye gitse takdir-i İlahi karşısına, "Cerrahpaşa'da bir Dr. Asaf Bey var. Fakir fukara babası." diye Asaf Bey'i metheden insanlar çıkmaktadır. Okulun bitmesine birkaç ay kala evlenirler. Evlenir evlenmez Gülsen Hanım başını örter. Okula başörtülü gelmeye başlayınca, arkadaşları türlü dedikodular çıkarırlar. Asaf Bey'in baskısından dolayı başını örttü diyenler, dayak yediği için morlukları gözükmesin diye başını örttü diyenler birbirini izler. MECBURİYET DÖRT YIL, HİZMET ÖMÜR BOYU... Tıp Fakültesi'ni birincilikle bitirir. Fakat arkadaşları bu birinciliğin kendisine verilmeyeceğini, verilebilmesi için balo, çay, gezi gibi bir sosyal faaliyet düzenlemesi gerektiğini söylerler. Fakülte yönetimi de birinciliği Gülsen Hanım'a vermemeye çalışır. Fakat ikincinin notları Gülsen Hanım'ı çok geriden takip etmektedir. İhsan Aksel Ödülü'nü kazanır Gülsen Ataseven. Ne var ki basın, ikinci olan doktoru kucaklar. Kendisi ile sadece bir gazeteci bir görüşme yapar. Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra ihtisas yapmamaya karar verir. Fakat bu kararı sadece altı ay geçerli olur. Çünkü baktığı hastalar kendisine "Doktor Hanım sen neyin üzerinesin?" diye sormaktadırlar. İhtisas yapması şarttır. Yıl 1963. Fakat ihtisas yapmak için okulun içinde başını açmak zorundadır. Tekrar bir açmazın içine düşmüştür. Kime akıl sorduysa "Doktor oldun. Tamam, evinde otur" cevabını almaktadır. Evinde oturacaksa doktor olmanın ne faydası vardır? Doktor olacaksa daha iyi doktor olabilmesi, insanların kendisinden beklediğini karşılayabilmesi için ihtisas yapması şarttır. Eyüp'te medfun Küçük Hüseyin Efendi'nin son halifesi eczacı Emin Efendi'ye gider. Eczacı Emin Efendi, ne derse onu yapacaktır. Çünkü bu zatın hem manevi tarafı vardır hem de eczacıdır, kendisini anlayacaktır. Emin Efendi, "Git, mecburiyet dahilinde başını aç, mecburiyetin biter bitmez başını ört. Mecburiyetin dört yıl sürecek ama hizmetin ömür boyu olacak. Sen bu camiaya çok hizmet edeceksin." der. Başını açarak ihtisas yaptığı dönem, hayatının en ıstıraplı dönemidir. Esasen dışarıda başını örtüyor diye herhangi baskıyla karşılaşmamaktadır. Çünkü hem çok çalışkandır, hastalar tarafından çok sevilen bir asistandır hem de ağabey diye hitap edilen Asaf Bey'in eşidir. Fakat zaman zaman serzenişler de olmuyor değildir. Prof. Dr. Rüknettin Tözüm "Gülsen" der, "Seni gördüğüm zaman ninemi görmüş gibi oluyorum." Gülsen Hanım, bu ifadeye teşekkür ile mukabele eder: "Teşekkür ederim efendim, beni nineniz kadar saygın bir konuma koyduğunuz için." İhtisasın birinci yılında kızı Betül dünyaya gelir. Gülsen Hanım, kızı dünyaya gelir gelmez sosyal faaliyetlere daha bir ağırlık vererek, yardıma ihtiyacı olanları arayıp bulma yoluna gider. Soğanağa Şükür Apartmanı'nda Gülsen Hanımlar'ın üst katında Hümeyra Hanım, alt katında ise Nurettin Topçu'nun teyzesi Nimet Hanım oturmaktadır. Nimet Hanım, dul bir hanım olduğu için evinin bir odası erzak toplamak üzere düzenlenir. Herkes bir kilo erzak getirir. Ortaya çay kolisi, fasulye kolisi, pirinç kolisi, şeker kolisi konulmakta; gelen erzaklar koli koli biriktirilmektedir. Koca bir bakkal dükkanı kadar erzak toplandıktan sonra fakir olan 40 komşunun aranmasına başlanır. Ne kadar çok fakir ve kimsesiz komşu vardır. Araya araya mahallenin dışına çıkılır. Hanımlar file file erzak ile fakirlere yiyecek dağıtmaya başlar. SORUMLULUK, ÇALIŞMAYI GEREKTİRİR... 1972 yılında Fatma Çalıkavak'ın dikiş kursuna devam etmeye başlar. Çünkü kızı büyüdükçe istediği uzunlukta elbiseler bulamayacaktır. Dikiş öğrenir öğrenmez kızının elbiselerini kendisi dikmeye başlar. Her elbise ile beraber de kıyafeti tamamlayan minik bir başörtüsü dikmeyi ihmal etmez. Nasıl elbisemizin eteği, kolu varsa başımızın üzerindeki örtü de elbisenin parçalarından biridir. Küçük Betül, bu bilinç ile yetiştirilmeye çalışılır. 1973 yılında Fevziye Nuroğlu tarafından Hanımlar İlim ve Kültür Derneği kurulur. Kurucular içinde adı yoktur Gülsen Hanım'ın, fakat çalışmaların daima içindedir. Derneğin yayın organı olarak Şadırvan dergisi çıkarılır. Ömrü üç yıl olan derginin etkisi yıllarla ölçülemeyecek kadar derindir mümin kadınlar arasında. Çünkü Cumhuriyet sonrası dindar kadınlar için ilk kamusal alan tecrübesidir bu dergi. Dernek ise 1980'li yıllarda kadınlar ve genç kızlar için kültürel etkileşim ve sosyal faaliyet alanı olarak işlev görür. Yardım faaliyetleri organize etmenin yanı sıra düzenlenen kurslar, konferans ve etkinliklerle dindar genç kızlara şehirli bir kültürel atmosferde sosyalleşme imkânı sağlar. Gülsen Hanım'ın sosyal çalışmaları, vakıf ve derneklerin kurulmasında hep öncü rolü oynamasıyla devam eder. Kurucusu olduğu Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı (1988) yüzlerce aileye sağlık ve erzak yardımı yapmaya devam etmektedir. 1990'lı yıllarda sivil toplum çalışmalarının önemini defaatle vurgulayarak çevresindekileri dernek, vakıf ve girişim grubu kurmaya teşvik eder. Kadın STK'lar arasında güç birliği oluşturmak üzere 40'ı aşkın kuruluşu bir araya getirerek Gökkuşağı Kadın Platformu'nu kurar (1994). Toplumsal politikaların belirlenmesinde sivil toplumun yükselen gücünden istifade etmek üzere her fırsatı değerlendirmeye çalışır Gülsen Hanım. Kurucusu, yöneticisi olduğu sivil toplum örgütlerini uluslararası toplantılara katılmaya teşvik eder. BM konferanslarına gözlemci olarak katılma konusunda bürokratik süreçleri zorlar. Sorumluluk, çalışmayı gerektirir. Dünyadan sorumlu doktor olarak her yaraya merhem olma azmini hiç yitirmez Gülsen Ataseven. [Yorum - Fatma Karabıyık Barbarosoğlu] FATMA KARABIYIK BARBAROSOĞLU 19 Temmuz 2009, Pazar
·
385 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.