Gönderi

352 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 19 days
Yarım bıraktığım, sonra tekrar okurken neden yarım bıraktığımı hatırladığım kitap. Bu sefer yarım bırakmadım, bitirdim. Biraz süründürsem de beğendim. Günümüzde hâlâ olan şu şartların eşitsizliğini, sosyal sınıf ayrımcılığını Martin ile beraber yaşadım (Toplumsal normlar falan moruk anladın mı yani?). Heveslerimiz kursağımızda kaldı. Deniz yaşamından başka bir şey bilmeyen bu adam aşk için, güzellik için yazar olmak istiyor. Yazılarını postalayacak diye yemek yemiyor, tek güzel takım elbisesini rehin veriyor. Daha birçok şey. Çok fedakâr yani. Çabalarına rağmen kimseyi memnun edemiyor, ona değer biçilen sosyal sınıfta kalıyor(!). Bunca uğraşının esin kaynağı olan sevgilisi hanımefendi sözde tesellilerle alttan alttan göndermeler yapıyor. "Bene bek Mertin Ettin, bubamgilin köyde postacı alıveriyorlarmış git de başlayıver. Nere kadar işsiz güçsüz dolaşıvercen he?" diye adamı darlıyor (Tabii gerçekten böyle konuşmuyor). Bu kadın yüzünden kitabı yarım bırakmıştım. Sonra aradan uzun zaman geçiyor hâlâ elinde avucunda parası yok, geliri yok. Herkes zaten yüz çevirmiş. Hanımefendi terk ediyor. Adamın bütün yaşam enerjisini alıp gidiyor. Martin ayrılık sonrası tavana bakarak hayatı sorgularken bir süre sonra yazdıkları yayımlanmak isteniyor. Bunca zamandır geceyi gündüze katarak yazdığı hikâyeleri kitap oluyor. O artık tanınan bir yazar. O günlerce açken yüzüne bakmayanların hepsi her gün yemeğe davet ediyor. Sanki sırt çeviren kendileri değilmiş gibi... Eski sevgilisi bile dönüyor "Gurban olem Mertin Ettin." diye. Haklı olarak Martin'in zoruna gidiyor. "Ben zaten bu işi tamamladım. Banka hesabım yokken neredeydiniz?" diye isyan ediyor. İşte gerçek yaşamın klasik döngüsünün bayağı bir örneği burada. Bu aynı piyango vurduktan sonra tanımadığınız akrabalarınızın bile sizi gelip bulması gibi. Ne kadar adaletsiziz. Dünya demedim çünkü dünyayla kafayı bozmuş olan biziz. Dünya kendi hâlinde dönüyor. Büyük oyunu görün yeğenim (!). Kendi algımızı yaratıyor ve herkesi bir kalıba oturtmaya çalışıyoruz. Ama herkesin kendi kalıbı var. Çok tuhaf! Kim hangi kalıba girecek? Bazı şeyleri gözümüzde çok büyütmeye, ideallerimizi belli ölçütlere göre ayarlayıp onu beklersek biz kafayı yeriz ben size diyeyim. Açgözlü olmaya, bencil olmaya da doğmamışızdır herhâlde. Böyle şeylere hiç gerek yok. Olanı değiştirmek yerine ondaki iyiliği, güzelliği görmeye çalışılmalı diye düşünüyorum. Fazla iyimser bir yaklaşım olabilir tabii. Ama güzellik diye çırpınan Martin ile aynı değil miyiz ki? Asıl olan gerçekten de insanın güzelliği görebilmesi, bunu içine yansıtabilmesi. Güzellik görecelidir ama güzelin güzel olduğunu biliriz. Martin bana en azından bunu gösterdi. Hepimiz birer Martin Eden'iz. Gelin canlar bir olalım! ;))
Martin Eden
Martin EdenJack London · İskele Yayıncılık · 202292.9k okunma
·
45 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.