Gönderi

235 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Bu kitabı okurken ben; kitabın sayfaları arasından denizin mavisi dökülmektedir, bir kayıkçı teknesi harfleri yara yara ilerler; seren yelkeninde bir ürperti ardını güçlü bir sarsıntıya bırakır... Rüzgar harfleri darmadağın etmektedir. "Ve tekrarlanan bu yaratılış tarihi üzerinde, havanın ve suyun ilk mavisi yanı sıra buzun asli, yekpare, beyaz parıltısı titreşiyordu." (s.74) Muhteşem tasvirler, muhteşem bir anlatımla birlikte bu kitap insanı kuzey topraklarının denizin hırçın maviliğiyle buluştuğu açık deniz kenarına götürüyor. Dalgaların bir ceviz kabuğu gibi yerinde kolayca oynattığı gemilerin yanında insan da ruhunun fırtınalarıyla kaplı uçsuz bucaksızlığında savrulup duruyor. Aşkın, ihtirasın, korkunun, yalnızlığın muharrikleriyle sürekli sağa sola savrulan insan da bir teknedir Strindberg'in satırlarında. İlk defa 2015 yılında;Güngör Dilmen'in çevirdiği Hayaletler Sonatı kitabıyla tanıştığım kuzey topraklarının aksi ve huysuz yazarı Strindberg'in okudum ikinci kitabı olan Açık Deniz Kenarında'yı dilimize Behçet Necatigil kazandırmış. Muhteşem bir kelime çeşitliliğini duru bir anlatımla kullanabilmeyi başaran, aynı zamanda güçlü bir kalem olan Necatigil'in çevirisi kitabın Kuzey Denizlerinden gelen yankısını daha da güçlendirmiş ve dilimizin tınısına uygun bir hal almasını sağlamış. "Şuursuz tabiatın o tesadüfi şekilleri değildi bunlar; aksine tarihin geçmiş devirlerindeki insan icatlarına ait hatıralar uyandırıyorlardı, ötede bloklar, kyklop duvarları gibi üst üste yığılmış bir Asuri-Yunan tapınağı gibi taraça şeklinde sıralanmıştılar. Beride dalga, tekrarlanmış çarpışlar sonucu romanesk üslupta bir tonoz oymuş, kavisli bir kemer kazmıştı; bu kemer, güneş ışınlarının ve dalga köpüklerinin üzerinde stalaktitler, arı petekleri işlediği at nalı biçiminde bir Arap kemerinin yanında yer almıştı." (s.50) Yazarın kitabın ilk bölümlerindeki; kendisinin ressam olmasının da muhayyilesine etkisini hissedebildiğimiz canlı tasvirleri kitabın devamında yerini daha çok iç tasvirlere bırakıyor. Bu yönüyle kitap dışarıdan içeriye doğru yönelen bir anlatıma sahip diyebiliriz. Dış dünyadan yavaş yavaş kahramanımızın iç dünyasına ilerliyoruz. Bu noktadan sonra kadının kafa karıştırıcı ve bir o kadar da büyüleyici, bir anafordan müteşekkil varlığı ile kahramanımızın ruhunun fırtınalara teslim olduğunu görüyoruz. Kitabın belki de temel vurgusu: kadın, varlığıyla kafa karıştırıcıdır. "...gün ışığıyla uyuyan balık. Asla gidemeyeceği çayırların, huş ağacı korularının rüyasını görür; ıslak dünyasını örten ve kuşların, tüylü göğüs yüzgeçleriyle içinde kolayca yüzebilmelerine karşılık, kendisinin boğulup gitmesi mukadder o ince ve mavi kubbenin rüyasını görür." (s.49) Yazarın dünyasında deniz aslında insan psikolojisini temsil eder; denizin derinlikleri bilincin derinlikleridir. Denizin yüzeyi bilincin insana yansıyan halidir. Bu yönüyle esas bütün gerçeklik denizin derinliklerinde sürekli biçim değiştirmektedir. Dünyanın tamamı da aslında, ruhun mücessem şeklidirler. Örneğin bir beyaz duvar da tuvaldir; "Bu çıplak duvarlar, manzaradan feragatin, çevredeki boşluğun, acıkan hayali, kendi kendini kemirmeye, sırf hiçlikten sıyrılmak için daha aydınlık veya daha karanlık hayaller çağırmaya zorladığı bir ortaçağ manastırı hücresiydiler. Duvarların kireçli badanasındaki o beyaz, o şekilsiz hiçlik; ister istemez, vahşet mağara ve dehlizlerinin asla yaratamadığı; daima değişen renkleri ve oynak konturlarıyla ormanın lüzumsuzlaştırdığı bir resim içgüdüsü doğuruyordu; ovanın, ufkundaki zengin renk cümbüşüyle fundalığın, sonra yorulmak nedir hiç bilmeyen denizin uyandırmadığı bir içgüdü." (s.33) Kitabın ilerleyen bölümlerinde yazarın içten içe kadınlara karşı duyduğu menfi düşünceleri de okuyoruz. Önsözde Behçet Necatigil'in de belirttiği üzere bu bölümlerde Friedrich Nietzsche etkisi göze çarpıyor. Bu bölümlerdeki kimi zaman uzun uzadıya tutulmuş siyasi, felsefi metinlerin; vermek istedikleri mesaj kaygısı nedeniyle kitabın edebi temasını bozduğunu söyleyebilirim. Lakin, balıkçı ağlarının mantarlarını suya konmuş göçmen kuşlara benzeten rengarenk bir hayalgücünün sahibi olan yazar, bu eseriyle ölümsüz olmuştur artık. Kendi sözleriyle; "Üreme yalnız küçük ruhlar içindir, diyordu babası, büyük ruhlar eserlerinde yaşar, eserlerinde devam ederler." (s.60) 09.10.2017 Mersin
Açık Deniz Kenarında
Açık Deniz KenarındaAugust Strindberg · Everest Yayınları · 201689 okunma
·
77 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.