Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Günün Pasajı
Attığımız her adım, söylediğimiz her söz, yazdığımız her sözcük gelip bize döner. Bizi inşa eder belki de. İlhan Selçuk, "İnsan ömrünü bir taşı yontmakla geçirir ve sonunda kendi heykeli çıkar ortaya." derken bundan bahseder. Tokmağı her vurduğumuzda, hatıralarımız toz olacak ve biraz daha değişeceğiz . Her sabah yeni bir biz doğacak!.. Yüzbaşı Selahattin - Baba Mektupları s.38-41 Çocuklarıma, Çocuklarından ayrılmak, onlardan ayrı yaşamak bir baba için güçtür. Çünkü: Hayat; çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık gibi parçalara ayrılarak akar ve biter. İnsanlar bu çağların hepsinde başka başka fikir ve hislere sahip olurlar. Çocukken sevilen, düşünülen şeyler gençlikte bir mana vermez. Bir genç için çok önemli olan şey olgunlukta kıymetini kaybetmiştir. İhtiyar bir adam, oturup da geçen günlerini düşündüğü zaman, evvelce yaşadığı acı, tatlı ve heyecanlı zamanlara hayretle bakar, bütün bunlar için sarf edilmiş emekleri hüsranla sezer. Fakat bütün bunlara rağmen insanların her çağda tek bir ihtiyaçları vardır. Aldanmak ve avunmak. Sizin yaşlarınız en çok aldanarak avunulan yaştır. Bizim yaşımız ise artık avunulacak ve aldanacak bir şeyin kalmadığı yaştır. Siz hayata başlıyorsunuz. Biz bitiriyoruz. İşte, gidenle gelenin birlikte hayatı demek olan aile, bir ihtiyar için en çok avunulan bir ocaktır. Sizden ayrıldıkça, bu avunmasını kaybeden ve yalnız hakikatlerle karşı karşıya kalan kupkuru bir varlık oluyorum ve onun için size uzak kalmaktan azap duyuyorum. Bu toprak üstü yaşayışı dediğimiz hayatta nihayet kırk-elli senenin yekünu olan varlığımızın birgün hiçe ineceğini şüphesiz hepimiz biliyoruz. Geçen günler insana bu anın yaklaştığı haberini veren bir çan vazifesini görür. Beraberce yaşadığınız ve toprak üstü yaşayışında ortak hatıralarınız olan insanların birer birer hayattan çekilişi size son saatlerinizin gelmekte olduğunu haber veren bir yelkovan gibidir. Bu itibarla, her yaşlı, kendisinden daha az yaşlı adamdan fazla bu toprak üstü varlığının bitim hüsranını yaşar. Bundan dolayıdır ki, bir genç için kaybedilmiş herhangi arzunun tekrarı mümkündür. Fakat bir yaşlı için her kaybolan huzur ve saadet bir daha tekrarlanmayacak gibi gelir. Bu yüzden de yaşlı bir insan, genç insandan fazla azap duyar. İşte, ben de, sizin cıvıldayan, gülen, koşan, titizleşen varlığınızdan ve heyecan dolu muhitinizden uzakta, yalnız, kupkuru bir ömür yaşarken elbette ki azap duyuyorum. Kendime bu azaplı günlerden bir saadet çıkartmak için bulduğum çare, sizleri bu toprak üstü ömrünüzde daha mesut ve daha şen yaşatacak imkanları hazırlayabilmek. Ben bunu yaparken ya da yaptığımı zannederken hissettiğim ümitle üzüntümü azaltıyorum. Hele bu ümitlerimin hakikat olduğunu görmek, ayrılığın azabının büyük birer sevinç ve saadet vesilesi olmasına sebep olacaktır. Bu ilk mektubumda, İstanbul'da sizinle olan temasımın bende bıraktığı intibaları yazmak istiyorum. Başlamadan evvel, size yazacağım bu şeylerin manasını iyice anlatabilmiş olmak için biraz bilgi vereceğim. İnsanların bu toprak üstü yaşayışında daha mesut olmasını isteyen, bilginler ve büyük adamlar bunun için bir çok öğüt vermişlerdir. Bu öğütleri yapabilenler bu toprak üstü yaşayışında mesut ve şen olabilmişlerdir. Bu öğütlerden en mühimi, bundan ikibinüçyüz sene evvel "Kendini bil" diyen Sokrates'in sözüdür. Ciltlerle yazıya dayanak olacak bu kısa sözü ben size bir mektupla ifade edemem. Siz bütün ömrünüzce okuyarak, görerek, dinleyerek hergün biraz daha fazla "Kendini bil" tabiri ile söylenen fikrin manasını anlayacaksınız. Bugünlük size, anlayacağınız ve benim anlatabileceğim kadarını söyleyeyim. Kendini bil sözünden siz bugün şu kadarını öğrenin: Dünyaya gelmekte veya gelmemekte insanın kendisinin ne bir arzusu ve ne de bir iradesi vardır. İnsan dünyaya ebeveyninin arzuları ile gelmiştir. Şu halde, varlığının esasını başkalarının arzu ve keyfi teşkil etmiştir. Vatanını, milletini, dilini, dinini, anasını, babasını, kardeşini insan kendisi seçmiş ve ayırt etmiş değildir. Şu halde benimdir diye iddia edip sevdiği şeyler "Senindir ve seveceksin denen" şeylerdir. Düşündüğü, bildiği ve bundan dolayı ben yapıyorum diye güvenip gurur duyduğu şeyleri, insan kendisi bulmuş, kendisi düşünmüş, kendisi bilmiş değildir. Birilerinden öğrenip görmüştür. Bundan dolayı, bunlar da kendisinin değildir. İnsan bizzat cemiyet içinde hayatını kazanmaya başlayacağı günü de kendisi seçmiş değildir. Bu yolu ya büyükleri ya da hayatın zarureti emretmiştir. Bunda da kendisinin bir sıfatı ve hakkı yoktur. İnsan yaşamalarını arzu ettiği kişilerin birçoklarını birer birer, ya hayatta iken onlardan uzaklaşarak ya da onların hayattan çekilmeleri ile kaybeder ki, bu konuda da vaziyete hakim değildir ve bunlara boynunu bükerek itaat eder. Nihayet insan bilmediği ve beklemediği bir günde kendi yok olur. Bu yok oluş da, kendisinin arzusu veya iradesi dahilinde değildir.
··
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.