Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

374 syf.
8/10 puan verdi
Kitap, Cahiliyye döneminde yazılmış şiirleri (kaside, mersiye gibi) içeriyor. Kitabın yazılış amacı Kur'an'ın nazil olduğu çağın dilini ve ortamının bilinmesini sağlayan kültür unsurlarından biri olan şiirin incelenmesidir. Kitabın 230. sayfasındaki konu 'Misafirperverlik' adını taşıyor. Bu başlık altında yazılmış bir kaç şiiri burada paylaşacağım. 'Şiirlerde cömertliğin en önemli tezahürü yolda kalmış kimseleri ve konukları ağırlamaktır. Misafiri iyi karşılamak, ona yer göstermek ve ikramda bulunmak misafirperverliğin en önemli esaslarındandı. Adi b. Yezid es-Sükuni, İslam öncesi Farslarla yapılan ve Arapların galibiyeti ile neticelenen Zikar Savaşı sonrasında yurtlarında konakladığı Şeyban Oğulları'nın misafirperverliklerini methederken konuğa nasıl davranılması gerektiğini şöyle dile getiriyor: ''Kavmimin (et pişirip konuk ağırlamak için yaktığı) ateşi söndürdüğünde onların ateşi yandığı için Beni Şeyban'ı (cömertlikleri sebebiyle) övüyorum. Kuraklıkta kerem sahibi oluşlarından dolayı içlerindeki konuk kendisinin konuk olduğunu hissetmez. Hatta konuk, kendi isteğiyle tamamıyla ayrılana kadar kendilerinden daha değerlidir. Konuk, onların içinde bir dağın zirvesinde, yırtıcı kuşların yuvalarının bulunduğu yerlerden bile yüksekte bulunan bir dağ keçisi gibidir.'' Cömertliği konu edinen şiirlerde sıkça zikredildiğine göre ıssız çöllerde geceleyin yol almakta olan yolcuların görüp gelmesi ve yanlarında misafir olması için cömert kimseler uzaktan görülecek ateş yakarlardı. Ayrıca havanın kapalı olduğu karanlık gecelerde yollarını kaybeden ve çaresiz kalan yolcular, çevrede ikamet eden birileri olur da köpekleri seslerine karşılık verir ümidiyle köpek gibi havlarlardı. Sayısı fazla olmamakla birlikte bazı şiirlerde tek başına yemek yemenin kerih görüldüğü, bunun için misafir beklendiği ve mutlaka yemeğe birinin ortak edilmek istendiği dile getirilmektedir. Cömertliği ile nam salmış olan Hatim et-Tai bir şiirinde karısına hitaben aşağıdaki beyitleri söylemektedir: ''Ey Abdullah ve Malik'in kızı (Maviyye! Ey Hİre kralı Münzir b. Maissema'nın en şerefli kimselere vaad ettiği) iki bürdeyi hak edip alan, al atların sahibinin kızı! Yemek yaptığında mutlaka onu benimle birlikte yiyecek birini de ara! Çünkü ben onu tek başına yiyemem! (Benimle birlikte sofraya oturan) bir yolcu ya da bir komşu bulmalısın! Çünkü ben, öldükten sonra insanların beni kınayan sözlerinden endişe ediyorum. Ben evimde olduğum müddetçe misafirimin kölesiyim. Benim bunun dışında köleyi andırır bir huyum yoktur!'' Hülasa, Arap şiirinde misafirperverlik çok yüceltilmiş ve yolcuların uzaktan görmesi için ateş yakma, tencerenin siyahlaşması ve misafirler için deve boğazlama vb. vesilelerle dile getirilmiş. İslam öncesi Araplar gerçekten de bu şiirlerde anlatıldığı gibi cömert miydiler? Kur'an-ı Kerim'e baktığımızda hiç de şiirlerde olduğu gibi Arapların cömertliklerine methiyeler düzüldüğünü görmüyoruz. ''Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helal demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.'' (Fecr 17-20) ''Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.'' (Maun 1-3) ''Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir'' (Nisa 10) ''Allah'ın kereminden kendilerine verdiklerini infakta cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.'' (Ali İmran 180) Şu halde şiirlerde dile getirilen bu efsanevi Arap cömertliği bütünüyle şişirilmiş bir balondan mı ibarettir? Yoksa bu efsane hakikate işaret eden bir cihet var mıdır? Bu soruya cevap teşkil edecek ipuçlarını yine Kur'an-ı Kerim'de buluyoruz. ''İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? 'Pek çok mal harcadım' diyor'' (Beled 5-6) Buradan anlıyoruz ki, onların imkan sahibi olanları, en azından bunların bir kısmı şan ve şeref gösterisinde bulunmak, insanlar arasında şöhret ve itibar kazanmak maksadıyla insanlara bağırlarda bulunuyor ve mükellef sofralar kuruyorlar, bu yollarla cömertlik gösterisinde birbiriyle yarışıyorlardı. Cahiliyye devrinde cömertliğin şerefini korumak, yerilmekten kurtulmak ve nam salmak gibi bir karşılığının olması gayet tabiidir. Çünkü ahiret inancının bulunmadığı yerde bunlardan başka muharrik güç olamaz. Kur'an-ı Kerim, misaller ve teşbihlerle Allah için ve Allah yolunda infakta bulunmayı teşvik ederken gösteriş için vermenin bir faydası olmadığını belirtir. ''Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir. O her şeyi bilir'' (Bakara 261) ''Eğer sadakaları açıktan verirseniz ne ala! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir. (Ey Muahmmed!) Onları dosdoğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin, Allah dileyeni doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.'' (Bakara 271-272)
Cahiliyye Döneminde Araplar
Cahiliyye Döneminde AraplarHarun Öğmüş · İz Yayıncılık · 201311 okunma
··
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.