Gönderi

261 syf.
9/10 puan verdi
Sineklerin Tanrısı: Acaba Sadece Bir Ada Masalı mı?
William Golding’in 1954 yılında yayımladığı “Sineklerin Tanrısı” romanı içerik itibariyle sosyo-lojik ve psikolojik ögeler ve imgeler barındıran bir romandır. Barındırdığı bu ögeler itibariyle kitabın, okuruna farklı fikirler kazandırdığını söyleyebiliriz. Evvelemirde eseri, zaman, mekan ve ola örgüsü kapsamında incelememiz, mahiyeti iyi anlayabilmemiz için önemlidir. İnsanlar kitabın geçtiği zaman hususunda farklı tahminler yürütebilirler. Fakat çoğu kişi kitabın geçtiği zamanın 20. Yüzyıl ortalarında olduğuna dair ittifak edebilir. Çünkü yazarın 2. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz Kraliyet Donanması’nda görevli olması ve o yılların canlı şahidi olması, ileride de değineceğimiz gibi, içeriğindeki fikirsel ögelerin bu yıllarda ve sonrasında ge-lişen olaylar hakkında bazı sinyaller göndermesi kitabın geçtiği zamanın tahmini hususunda in-sana kolaylık sağlamaktadır. Aynı zamanda bu kitabın 1954’te yazılmasına rağmen savaş sonra-sı siyasi olaylar hakkında tahmin yürütüp bu tahminlerin olay örgüsüne izafe etmesi kitabın ya-zıldığı dönemdeki olayların etkisini taşıdığı söylenilebilir. Kitabı mekânsal açıdan değerlendirecek olursak kitabın geçtiği mekân insanların fikir dünyasında farklı kitaplardan çağrışım yapabilir. Bu kitaplara Michael Ballantyne’nin yazdığı “Mercan Adası” kitabını örnek verebiliriz. Bunun yanında İslam Medeniyetinde yazılmış İbn-i Tufeyl el-Endülüsî’nin “Hayy b. Yakzan” isimli eserini örnek verebiliriz. Çünkü bu iki kitapta da olayların bir adada geçmesi, bir varlığın önce keşif yapıp, barınma ve beslenme gibi husus-larda, sonradan yaşadığı yerde hakimiyet kurması; aynı zamanda da kitaptaki insanın benlik ke-şifleri, kendinden üst ve güçlü olan (Bir yaratıcı ya da canavarın varlığı.) hususundaki sorgula-malar bu iki kitap arasındaki benzerliğe örnek olarak verilebilir. Aynı zamanda adadaki kişilerin bir araya gelerek topluluk oluşturmaları örneği de İbn-i Nefs’in telif ettiği “Fadıl b. Natık” ese-rindeki medeniyet ya da toplum oluşturmalarına örnek verilebilir. Kitabın olay örgüsü, her ne kadar ilk başta okura normal bir hikâye izlenimi verse de hikâyenin ilerleyen zamanlarında adada yaşanan toplumsal olaylar olayın hiç de sade bir hikaye-den ibaret olmadığını okura gösterecektir. Roman ilk olarak, çocuklarla dolu bir uçak kazasından sağ olarak kurtulan Ralph ve lakabı Domuzcuk olan iki çocuğun sahile çıktıktan sonra yaşadık-ları olayın ne olduğunu kavramaları ve adada sağ kalan başkalarının olup olmadığını sorgulama-larıyla başlar. Sonrasında Ralph’ın eline alıp üflediği deniz kabuğu ise bu romanın en önemli simgelerinden birisidir. Çünkü Ralph’in o deniz kabuğuna üfleyip ses çıkarmasıyla adada başka sağ kalanlarla ilk olarak toplanma gerçekleşmiştir. Bu deniz kabuğuna simgesel değeri hakkında farklı fikirler öne sürülebilir. Fakat hikâyede deniz kabuğunu elinde tutanların baş otorite olarak kabul edilmesi de bu simgenin toplumda otoritenin kurulmasına vasıta olan sistemlere benzedi-ğini gösterir. Buna saltanat sistemini örnek verebiliriz. Çünkü bu sistemde o makamı elde edenin altında olan herkesi yönetebilme imkanı, hikâyede de deniz kabuğunu eline alanın diğerlerine söz geçirebilmesine olanak sağlaması şekil itibariyle birbirlerine benzer durumlardır. Romanda olayın serüvenini değiştiren olaylardan birisi Jack ismindeki Katolik kilise ko-ro şefi olan çocuğun ekibiyle birlikte Ralph’in yanında gelmesidir. Jack kişilik olarak çok haşin, otoriter olmayı seven kibirli biridir. Bundan dolayı gerek domuzcuk ile gerek de başkaları ile iyi geçinemiyor. Burada biz şunu sorabiliriz: Neden özellikle Katolik bir Hristiyan olan yani kısaca-sı dini olan bir grup çok asabi olarak gösteriliyor da diğer çocuklar yani dini olsa bile giyim ku-şamıyla dindar olmayanlar sakin ve masum gibi görünüyor? Özellikle ateş yakıldıktan sonra gerçekleşen orman yangınından ve dar bir fanustan (ada) kurtuluşun yolu olan ateşin sönmesin-den bu kişiler müsebbip oluyor? Buraya yazarın kendi fikrinin çok büyük etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Romandaki başka bir karakter ise Simon’dur. Simon’un kendisi her zaman yalnız takılan ve Sineklerin Tanrısı ası verilen bir iç sesle konuşan kişilik. Burada Simon’un iyi karak-ter izlenimi vermesi, yani onun münzevi bir hayat yaşayarak herhangi bir olaya karışmadan ha-yatına devam etmesi, insanda din olmadan da iyi ruhlu olabilir algısını uyandırabilir. Buna ek olarak, romanda bazı karakterler çok simgesel bir yer edinmiştir. Kitabın yazıl-dığı tarihi ele alırsak adadakilerin önce birlik ve beraberlik içerisinde ada şartlarına alıştıktan son-ra birbirleriyle çatışmaları, 2. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Almanya’ya karşı İngiltere ile sa-vaşması, sonrasında ise Soğuk Savaş esnasında uzun müddet birbirleriyle mücadele etmesine benzemektedir. Aynı zamanda da kitabın sonunda da Ralph’i (İngiltere) Jack’ten (Almanya) kurtaran bir geminin gelmesi ve beyaz üniforma ile gelen komutanlarının onları kurtarması, tıpkı Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’na girdikten sonra savaşın seyrini değiştirmesi gibi alegorik tarz-da anlatımlar bu eserde söz konusudur. Son olarak da belli bir olay neticesinde dış dünyadan korunabilmesi için bir grup çocu-ğun uçakla kaostan uzaklaştırılırken bu adaya düşmeleri ve burada yaşama tutunduktan sonra hemen tekrar dış dünyaya gitmek istemeleri onlar açısından ne kadar iyi olur? Kendimize bu soruları sorabiliriz. Aynı zamanda daha ergenliğe bile girmemiş çocukların adada kaos oluştur-ması insanın doğuştan kötü olduğu teorisini destekler nitelikte midir? Bunun yanında dış dünya-dan neden sadece erkek çocuklar uzaklaştırılmaya çalışılmıştır, yoksa yazarın gözünde, o kadar 20. yüzyılın modern dünyasında iken, kadınların değeri hala eski zamanlarda olduğu gibi az mı-dır? Kitabın daha geniş bir açıdan yorumlanması için bu soruları kendimize sorabiliriz… Bedirhan Altındaş hfzbedirhan2017@gmail.com
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin TanrısıWilliam Golding · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202081.1k okunma
·
1 plus 1
·
39 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.