Gönderi

“Filistinlilere Acımıyorum.” “Hocam, Filistin’de yaşananlara çok üzülüyorum. Gördüklerim, duyduklarım karşısında kanım donuyor, canım yanıyor. Siz üzülmüyor musunuz? Yaşananlar sizi ağlatmıyor mu? Neden Filistin’de yaşananlara dair hiçbir şey yazmıyorsunuz?” mesajıyla serzenişte bulunmuş biri. Ah be güzel kardeşim, ne diyeyim şimdi ben sana? Üzülüyorum elbet. Hem de kalbim bir bomba misali infilak etmiş gibi acı çekiyorum. Lakin Filistin’de yaşananlara değil üzüntüm. Söyler misin bana, bombalanan evinden yaralı çıkarılan, hastanede baygın vaziyette yatan küçücük çocuğun “La ilahe illallah” diye sayıklamasına, bilinçaltındaki taş gibi imanına üzülünür mü? Ben, mikrofon uzatılıp “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah ne demektir?” diye sorulduğunda kahkaha eşliğinde “bilmiyorum” cevabını veren, nüfus cüzdanına dini İslam olarak kaydedilen bizim gençlerimize üzülüyorum. Yüzü gözü yaralı, her yanı kana bulanmış, buna rağmen tebessüm ederek “Bu yaşananlar Allah’ın bir imtihanı. Allah bizi sevdiği için günahlarımızı affetmek istiyor. Biz temizlenip cennete gideceğiz.” diyen küçücük çocuğa üzüleceğim zaman, aklıma telefonunun modelini yükseltmediği için anne-babasına hayatı zindan eden, istediği bir şey alınmadığında sinir krizleri geçiren bizim ergenlerimiz geliyor. Onlara daha çok üzülüyorum. Mahallesinin tamamı yıkılmış, evinin enkazının arasında dolaşırken “Evimizi yıkabilirler. Elimizden her şeyimizi alabilirler. Ama biz Allah’a inanan insanlarız. Yaşadığımız sürece buraları yine inşa edeceğiz. Ne yaparlarsa yapsınlar bu toprakları terk etmeyeceğiz. Çünkü bu topraklar bizim, hep de öyle kalacak!” diyen 10 yaşındaki oğlana istesem de üzülemiyorum be kardeşim. Çünkü çarşı- pazar azıcık hareketlense, birkaç gıda maddesine azıcık zam yapılsa “Bu ülkede yaşanmaz. Tası tarağı toplayıp yurt dışına gitmek lazım” diyen, elini taşın altına koyup bu ülke için kafa yormak yerine, battığında gemiyi ilk terk edecek olan lağım farelerinin üzüntüsü bunu bastırıyor. Annelerinin-babalarının cansız bedenlerini gözleriyle görmelerine rağmen, öldüklerinde kim oldukları anlaşılsın diye kollarına, bacaklarına isimlerini yazdıran, çocukluğunu yaşamadan büyümek zorunda kalan, akşam olmadan anne-babalarına kavuşan çocukları gördüğümde hissettiğim şey kesinlikle üzüntü değil. Zira ben, ülkesinde Arapça bir levha gördüğünde kırmızı görmüş boğa gibi burnundan soluyan, ama plastik bardağın üzerine ismini yazdırmak için İngilizce levhalı binaların önünde kuyruğa giren, bununla daha çok medenileştiğini zannederek cehl-i mürekkebin dibine vuran görgüsüzlere üzülüyorum. Sedyede yatan kardeşinin ölmeden önce şehadet getirmesi için çaba sarf eden koca yürekli çocuk, iman etmenin ne demek olduğunu zerrelerine kadar idrak etmiş, neyine üzüleyim? Çevresindeki ağlayan erkekleri “Niye ağlıyorsunuz? Ölürseniz şehit olacaksınız. İnsan şehit olacağı için, cennete gireceği için ağlar mı?” diye azarlayan adam, şehadetin lezzetini iliklerine kadar hissetmiş, niye ağlayayım? Evinin enkazının üzerine oturmuş “Her şeyden önce ve bütün olanlara rağmen Elhamdülillah diyoruz. Bu evden tam 7 şehit Allah’ın rahmetine kavuştu. Yahudi düşmanımız bizden çok kişiyi öldürünce, korkup kararlılığımızın zayıflayacağını mı zannediyor? Asla teslim olmayız. Çünkü bu toprağın asıl sahibi biziz. Boşuna uğraşıyorlar, onlar saldırdıkça azmimiz daha da artıyor. Benim gibileri ürkütmek için bilerek çocukları hedef alıyorlar. Ama bilmedikleri bir şey var. Toprağını savunacak yeni nesiller doğacak ve daha güçlü olacağız inşallah. Rehavete kapılmayacağız ve çok yakında zafer bizim olacak Allah’ın izniyle” diye kükreyen küçük çocuğun cesareti yeri göğü kuşatmışken niye gamlanayım? Ben, günlerdir sayısız çocuk göz göre göre katledilirken, bütün dünyanın gözü önünde insan hakları ihlal edilirken “Bunlar zaten yıllar önce bize ihanet etmişlerdi. Arap değiller mi, hak ediyorlar. Oh olsun!” diyen, Suriyelilere vatanlarından kaçtıkları için, Filistinlilere de vatanlarını savundukları için diş bileyen, insan olmayı becerememiş hilkat garibelerine üzülüyorum. Çocuk yahu, çocuk! Çocuğun ırkı olur mu, dili olur mu, dini olur mu? Büyük dedelerinin günahı o çocuğun zayıf omuzlarına konur mu? Bu nasıl bir kin, nasıl bir adavet, nasıl bir nefret? Bir müminde bu kadar kin olur mu? Kalbin taş mı kesildi be mübarek! Vicdanın kurudu mu? Senin çocuğun yok mu? Bu yaşananların senin başına gelmeyeceğine dair elinde senedin mi var? Üzülüyorum kardeşim. “Müminler kardeştir. Bir vücudun azaları gibidirler. O vücutta bir organ rahatsızlandığı zaman diğer organlar da ona yardım ederler” ölçüsünü kavrayamamış bir mümin olarak üzülüyorum. Kardeşlerim aç, susuz, elektriksiz hayatta kalmaya çalışırken, narkozsuz ameliyat edilirken, her gün o mükellef sofraya oturup işkembemi doldurduğum için üzülüyorum. “Annemi istiyorum. Babam nerede?” sorusu soran ümmetin çocuklarına annelerini, babalarını veremediğim için kahroluyorum. Konuşmayı yeni öğrenmiş bir çocuğun ellerini Yaradan’a açıp sadece “Yarab! Yarab!” diye dua ettiği bir dünyada, telefon başında sabahlayan fakat sabah namazını kılmadan yatan binamaz oğullarımız için üzülüyorum. İsrail askerine meydan okuyan, korkusuzca hakikati yüzüne haykıran genç kızların yaşadığı bir dünyada, kombin yapacak kıyafet bulamadığı için surat asan, sevgilisinden ayrıldığı için gözyaşı döken kızlarımız için üzülüyorum. 6 çocuğu şehit olmuş bir kadının “Aksa için feda olsun!” dediği bir dünyada, indirime girmiş Yahudi mallarını almak için sıraya giren, onurunu, şerefini üç kuruşa satan nadanlar için üzülüyorum. Aşağıdaki videoyu acaba ben de üzüntüden bayılır mıyım diye umut ederek defalarca izledim. Ağladım, ağladım, ağladım. Ama bayılmadım. Ötede, Allah’ın huzuruna çıktığımda, Filistin’in erkekleri, kadınları, çocukları yakama yapışıp “Hakkımızı helal etmiyoruz” dediklerinde halim nice olur diye düşünüp bayılmadığım için, bu idrakten fersah fersah uzak olduğum için ölesiye üzgünüm. Kendimden utanıyorum. İnsanlığımdan utanıyorum. Müslümanlığımdan utanıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar! Ayşeli Polat
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.