Çünkü yaşamak sevmektir...Bazen akıl "her şey yolunda" dese de ruh yolunu kaybeder. Nereye gittiğini ve ne yaptığını bilemez... Günlük rutinlerimizden çıkmadan olur hem de bu. Çünkü herşeye rağmen dışarıya karşı mutlu görünmek için harcadığımız enerjimiz bir yerlerde saklıdır. Ama yine bir yerlerde bir şeyler eksiktir ve eksik olanın ne olduğunu kendimiz dahi bilemeyiz. Modern dünyanın yapaylığına ayak uyduran ruhumuz kendi içimizde sahte bir biz yaratır. Ve artık ruh o kaybolduğu yolda kuytulara uğramaktan çekinmez olur.
Çoğumuzun Simyacı romanı ile tanıdığı Paulo Coelho 2014 yılında çıkardığı bu eserinde yaşama tutkusunu kaybeden bir kadından bahseder. Linda, iyi ve zengin bir eş ile mutlu çocuklarla dolu bir yuvası olsa da tutkusunu ve sevincini yitirmiş hayatının anlamını kavrayabilmiş değildir. Yaşadığı yalnızlık buhranın ortasında kendini bulmak için cinsel dünyayı bir araç olarak kullanmak isteyen Linda, kendisiyle çelişip vazgeçemediği duyguların esiri olur. Nihayetinde kaybettiği kendini, yine kendi içinde bulur.
Brezilyalı yazar eserde kadın ve erkeğin sorunları ve cinsel dünyaları için çarpıcı tespitler ortaya koymuş. Ona göre ruha temas etmeden yaşanan cinsel hazların histen, duygudan uzak ve fütursuzca yaşanması, muhatabını hayvandan farksız kılmaktadır. Bu sayede yazarın tene dokunan üslubu ile kışkırtıcı bir eser ortaya çıkmaktadır.
İdeal hayat kavramını sorgulayan ve hem kadın hem de erkek ruhuna temas eden bu eserin, okur ruhuna yol alan satırları bana kimi zaman Zweig okuyormuş hissi verdi. Hayatın bazı açmazları ve ruhun çıkmaları arasında tıkanan duyguların psikanalitik analizleri ile de kimi sayfalarda Dostoyevski rüzgarı esti.
+18 anlatımların sıkça yer verildiği bir eser olduğunu hatırlatarak, keyifli okumalar dilerim.