Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

HER LANETİN BİR NEDENİ VARDIR
Lanetlerin ve bereketlerin yaşamımızda rasgele ve gelişigüzel bir işlevleri yoktur. Tam tersine bunların her ikisi de sonsuz, değişmeyen yasalara göre işlev görürler. Bu yasaları doğru bir şekilde anlayabilmek için yine Kutsal Kitap'a bakmamız gereklidir. Süleyman'ın Özdeyişleri 26:2'de Kral Süleyman lanetlerle ilgili bir ilkeyi gözler önüne serer: "Hak edilmemiş lanet tutmaz." Her lanetin altında bir neden yatmaktadır. Bir lanetin altındaysak, onun nedenini araştırmalıyız. Sonra da lanete karşı uygun eylemi tasarlayabiliriz. Böyle yaparak "Neden bana hep böyle şeyler oluyor?" sorusundan da kurtulmuş olacağız. Bu kısım yaşamlarımızı etkileyen belli başlı lanetlerin nedenlerini ortaya koymaktadır. Okuduktan sonra Tanrı'nın sunduğu çareyi anlayıp uygulayabileceksiniz. SAHTE İLAHLAR Önceki bölümlerde Tanrı'dan kaynaklanan lanetlerle ilgili iki önemli gerçeği irdeledik. Birincisi, lanet Tanrı'nın isyancı ve tanrısız insanları mahkum etme yollarından biriydi. İkincisi, lanetlerin temel nedeni Tanrı'nın sesini işitememek ve sözünü dinlememektedir. Söz dinlemezliğin çeşitli biçimleri vardır. Söz dinlemezliğin Tanrı'nın lanetine yol açan biçimleri nelerdir? Kutsal Kitap bu sorunun yanıtına ilişkin hiç kuşku bırakmaz. Tanrı'nın lanetine yol açan en kesin ve kaçınılmaz söz dinlemezlik türü, On Buyruğun ilk iki yasasını çiğnemektir. Bunlar Çıkış 20:1-5'te yer almaktadır. "Seni Mısır'dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın Yahve benim. Benden başka ilahın olmayacak. Kendine gökte, yerde ya da sularda yaşayan hiçbir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı'yım. Benden nefret edenin babasının işlediği günahın cezasını çocuklarına, üçüncü, dördüncü kuşaklara çektiririm." Tanrı'nın burada belirttiği iki günah hangileridir? Birincisi, Rab'den başka bir ilah tanımaktır. Rab'bi bütün ilahların en önde geleni ve en büyüğü olarak tanımak yeterli değildir. O'nu 'tek' gerçek Tanrı olarak tanımalıyız. O'ndan başka ilah yoktur. Rab Yeşaya 45:21'de ağır bir vurguyla şöyle diyor: "Benden başka Tanrı yok, adil Tanrı ve Kurtarıcı benim. Yok benden başkası." Sonraki buyrukta tanımlanan ikinci günah ise Tanrı'nın yapay temsilini oluşturarak ona tapmaktır. Pavlus, Romalılar 1:20-23'te iki buyruğun çiğnenmesi sonucunda neler olduğunu dile getiriyor: "Tanrı'nın görünmeyen nitelikleri –sonsuz gücü ve Tanrılığı– dünya yaratılalı beri O'nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. Tanrı'yı bildikleri halde O'nu Tanrı olarak yüceltmediler, O'na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı'nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler." Sahte ilahları tanıyanlar ve onlara tapanlar yaratılış aracılığıyla gözlerinin önüne serilen Tanrı esinini bilerek reddetmişlerdir. Bunun yerine, giderek aşağılaşan putlara tapınmayı seçmişlerdir. Bu putlar ilkönce insan biçimini almışlar, ama daha sonra kuşlara, dört ayaklılara ve nihayet sürüngenlere kadar inmişlerdir. Bu durum eski Mısır uygulamalarını tanımlamaktadır. Mısırlıların üç ana ilahı akbaba, çakal ve kobraydı. Zihinlerimiz putperestliğin korkunç kötülüğünü anlamakta güçlük çekebilir. İlkönce yaratılış, sonra da Kutsal Yazı aracılığıyla açıklanan gerçek Tanrı, kutsal, müthiş, görkemli ve sınırsızdır. Tanrı'yı -ister insan ister hayvan- herhangi bir yaratığın benzeyişinde temsil etmek O'na bilerek hakaret etmek demektir. Bu da O'nun haklı gazabını uyandırır. Bunu kabaca bir örnekle göstermeye çalışayım. Bir fotoğrafçının, yerdeki bir hamam böceğinin resmini çektiğini varsayalım. Sonra da bu resmi 'Derek Prince' adıyla gösterime sunuyor. Elbette ben bu davranışı şahsıma yönelik ağır bir hakaret olarak algılarım. O halde Tanrı'nın adını, O'nun en aşağılık yaratıklarına yakıştırmanın ne denli büyük bir hakaret olduğunu görebiliriz. Tanrı'nın ilk iki buyruğun çiğnenmesini yargılama biçimi bir lanetin özelliğini taşımaktadır. En azından dördüncü kuşağa kadar devam edecek bir etkisi vardır. Bazı uluslarda ve kültürlerde, sahte ilahlara tapınma etkinliği yüzlerce hatta ve binlerce yıl geçmişe uzanmakta, böylece etkisini defalarca artırmaktadır. Bu tür geçmişi olan bir insanı, şöyle tanımlayabiliriz: İç varlığına, kendisini dışarıdaki Şeytan kaynaklı güçlere bağlayan bir yaban otu ekilmiştir. Yaban otunun türlü kökü vardır. Köklerden biri geçmişe diğeri ise yaşamın çeşitli yönlerine bağlıdır. Yaban otunun geçmişe inen kökü kişinin sahte ilahlara tapan atalarına bağlıdır. Diğer kökü ise kişinin kendi seçimlerine, işlediği günahla ve diğer kusurlarına bağlıdır. Kişi gerçek özgürlüğüne ve Mesih'teki yeni yaratılışın doluluğuna kavuşmadan önce bu yaban otunun bütün kökleriyle birlikte sökülüp atılması gereklidir. En önemli ve en sıkı kök, kişiyi sahte ilahlara tapınan geçmiş kuşaklara bağlayan temel köktür. Bu kökleri yalnızca Tanrı'nun doğaüstü lütfu ve gücü kaldırabilir. Tanrı'ya şükür, İsa'nın Matta 15:13'teki vaadi bize ümit veriyor: “Göksel Babam'ın dikmediği her fidan kökünden sökülüp atılacaktır." Ne var ki geçmiş kuşaklardan gelen bu lanetin altında yatan günahlar, sadece putperestliğin görsel biçimleriyle kısıtlı değildir. Göze putperest ya da dinsel görünmeyen başka uygulamalar da vardır. Bu uygulamaların gerçek doğası aldatıcı terimlerle gizlenmiş olsa da genellikle büyülü etkinliklerle bağlantılıdırlar. Bu tür uygulamalar günahlı insana özellikle çağımızda çok çekici gelmektedir. İnsan doğasının en baskın çıkan arzularından biri bilgi ve güç edinme hırsıdır. İnsan bu arzularını bir dereceye kadar doğal kaynaklardan ve doğal yollardan giderebilir. Ancak doğal kaynaklar yetersiz kaldığında kaçınılmaz olarak doğaüstü kaynaklara yönelecektir. İşte bu noktada büyülü etkinliklerin tuzağına düşecektir. Evrende doğaüstü bilginin ve gücün iki kaynağı vardır: Tanrı ve Şeytan. Tanrı'dan kaynaklanmayan her türlü doğaüstü bilgi ve güç Şeytan'dan kaynaklanmaktadır. Bilgiyi ve gücü Tanrı'da aramak olumlu bir davranıştır, ama Şeytan'a yönelmenin yıkıcı sonuçları olacaktır. Tanrı'nın egemenliği ışığın egemenliği olduğundan Tanrı'nın hizmetkarları neye hizmet ettiklerini ve ne yaptıklarını bilirler. Oysa Şeytan'ın egemenliği karanlığa ait olduğundan bu egemenlikteki birçok kişi, hizmet ettikleri varlığın gerçek kimliğinin ya da yaptıklarının gerçek doğasının farkında değildir. İnsanın Aden bahçesindeki ilk günahının ardında yatan asıl arzu da bu bilgi edinme hırsıdır. Tanrı, insan ile iyiyi ve kötüyü bilme ağacının arasında göze görülmeyen bir sınır koymuştu. İnsan bu sınırı aştığı zaman kendisini Şeytan'ın egemenliğinde buldu ve O'nun tutsağı oldu. O zamandan beri Tanrı'nın dışında kalan doğaüstü bilgi edinme tutkusu, insanları Şeytan'ın tutsaklığına yöneltmiştir. "Böylelikle ayılabilir, isteğini yerine getirmeleri için kendilerini tutsak eden İblis'in tuzağından kurtulabilirler." (2. Timoteos 2:26) Büyülü etkinliklere dalanlar, Tanrı'nın izin vermediği bilgiye ve güce Şeytan'ın aracılığıyla erişmek istemektedirler. Böyle yaparak Şeytan'ı, tek gerçek Tanrı'nın yerine sahte bir ilah olarak koymaktadırlar. Sonuç olarak Tanrı'nın, bu buyruğu çiğneyenlere yönelik lanetinin -dördüncü kuşağa kadar sürecek- etkisi altına girmektedirler. Çıkardığımız bu sonuç o denli önemlidir ki, tekrar tekrar vurgulanması gerekmektedir. Büyülü etkinliklerle uğraşan insanlar, ilk buyruğu çiğneyenlerin üzerine konulan lanete ortak olmaktadır. Kutsal Kitap birçok metinde, sahte ilahlara yönelmeyi 'ruhsal zina' olarak tanımlar. Üstelik bunun, bedensel zinadan daha büyük bir günah olduğunu vurgular. Süleyman'ın Özdeyişlerinde yapılan zina uyarıları, büyülü etkinliklerle uğraşan insanlar için de geçerlidir. Süleyman'ın Özdeyişleri 5:3-6'da ahlaksız bir kadının yaklaşımı aldatıcı ve büyüleyici olarak tanımlanmakta, ama sonuçta yıkım getirmektedir. "Zina eden kadının bal damlar dudaklarından, Ağzı daha yumuşaktır zeytinyağından. Ama sonu pelinotu kadar acı, İki ağızlı kılıç kadar keskindir. Ayakları ölüme gider, Adımları ölüler diyarına ulaşır. Yaşama giden yolu hiç düşünmez, Yolları dolaşıktır, ama farkında değil." Bu ayetlerin son tümcesi özellikle aydınlatıcıdır: "Yolları dolaşıktır, ama farkında değil." Bu tür etkinliklere dalan kişilerin aldanışının sınırı yoktur. Büyülü etkinliklerin tümünü sıralamak mümkün değildir. Ancak bunları üç ana dalda toplayabiliriz: büyücülük, falcılık ve sihirbazlık. Büyücülük, esrarlı etkinliklerin güçlü bir koludur. 1. Samuel 15:23'te, "Başkaldırma, büyücülük kadar günahtır." diyor. Büyücülük insanın Tanrı'ya isyanının dışavurumudur. İnsanın Tanrı'nın yasasına boyun eğmeden kendi kafasına göre yaşama girişimidir. Büyücülük insanları ve koşulları kontrol etme amacını güder. Bu amaca ulaşmak için psikolojik baskılar, psişik teknikler ya da her ikisi birden kullanılabilir. Büyücülük etkinliği üç sözcükte özetlenebilir: kontrol etmek, korkutmak, baskı yapmak. Asıl hedef kişiyi hakimiyet altına almaktır. Kontrol etmek ve korkutmak bu amaca ulaşmanın farklı yollarıdır. İnsanlar çevrelerindeki insanları kontrol etmek, korkutmak ve hakimiyet altına almak istediklerinde büyücülük etkinliği işlev görmeye başlamıştır. Büyücülük günahlı insanlığın bozulmuş ve isyancı doğasını dışa vurmaktadır. Galatyalılar 5:20'de geçen 'benliğin işleri' arasında büyücülük de vardır. Büyücülüğün bu türüne başvurmamış çok az sayıda insan vardır. Ne var ki büyücülüğün bu türü devede kulak kalır. Şeytan, benliğin işlerini sömürerek karanlığın egemenliğinden çıkan doğaüstü ve cin kaynaklı güçlere yol açar. Böylece insanları tümüyle kontrol altına alarak kendi egemenliğinin amaçları için kullanılacak köleler haline getirir. Büyücülük çeşitli tuhaf yazıların, bedduaların ve lanetlerin okunup üflenmesiyle işlev görür. Yukarıda sözünü ettiğimiz büyülü etkinlikler sadece büyücülükle sınırlı değildir. Falcılık ve sihirbazlık da bu sınıfa girmektedir. Bunların temel amacı da insanları ve koşulları kontrol etmektir. Büyücülük bu tür esrarlı etkinliklerin 'güç' dalını oluşturduğu gibi falcılık da 'bilgi' dalını oluşturur. Falcılığın amacı doğal yollardan edinilmeyen bilgiye erişmektir. Falcılık, gelecekle ilgili doğaüstü bilgiler edinmek ve kehanette bulunmaktır. Sahte dinlerin kökeninde yatan doğaüstü vahiy iddiaları falcılık etkinliğinin bir parçasıdır. Sihirbazlık ise maddesel nesneler ya da uyuşturucu ve müzik gibi bedensel duyuları etkileyen unsurlar aracılığıyla işlev görür. Esinleme 9:21'de kullanılan 'büyü yapmak' deyişinin Grekçe kökeni uyuşturucu ilaçlardır. Pavlus, 2.Timoteyus 3:13'te şöyle diyor: "Kötü ve sahtekâr kişiler, aldatarak ve aldanarak gittikçe daha beter olacaklar." Burada 'sahtekar' diye çevrilen sözcük 'sihir yapmak' teriminden türemiştir. Sihirbazlık için kullanılan teknik yine okuma ve üflemeyle sihir yapma etkinliğidir. Çağdaş uyuşturucu kültürü, 'heavy metal müzikle' birleşerek 'sihir' için uygun bir ortam oluşturmuştur. Sihirbazlık aşağıdaki gereçleri kullanmaktadır: Putperestlikle bağlantılı olan nesneler. Bu nesneler Hristiyanlığa ait anlamlar bile taşıyabilir. Sahte bir dini, tarikatı ya da Şeytanca uygulamayı temsil eden ya da simgeleyen nesneler. Büyüyle uğraşan bir kişinin, doğaüstü güç amacıyla kullandığı nesneler (Muskalar bu gruba dahildir. Doğaüstü gücün amacı sözde 'iyilik yapmak' ve şifa vermek bile olsa, kaynağı nedeniyle bir lanettir.) Batıl inançlarla ilgili nesneler. Örneğin nazar boncukları, uğurlu paralar, şans getiren kolye ve bilezikler, vb. Çağdaş kültürümüzdeki büyülü etkinliklerin bazı biçimlerini aşağıda sıralayabiliriz. 1. BÜYÜCÜLÜK Üfürükçülük, kurşun dökmek, muska yazmak, adak adamak, büyü yapmak ve bozmak, kısmet açmak ve kapamak, niyet tutmak, zihin gücüyle eşyaları hareket ettirmek, hipnoz, akapunktur, astral yolculuk, bioenerjiyle şifa, vb. 2. FALCILIK Kahve falı, çay falı, el falı, bakla falı, su falı, medyumluk, burçlar, tarot kartları, düşünce okuma, ruh çağırma, kristal küre, astroloji, otomatik yazma, renk terapisi, vb. Bu konularda yazılı olan bütün kitaplar da bu sınıfa dahildir. Ayrıca, Kutsal Kitap'la çelişen doğaüstü vahiylere sahip olduklarını iddia eden sahte dinler ve tarikatlar da bu sınıfa dahildir. Ruhsal dünyada doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırmak, doğal dünyada düz ve eğri çizgileri birbirinden ayırmaya benzer. Düzlük standardının ne olduğunu belirledikten sonra bu standarda uygun olmayan her şey açığa çıkacaktır. Düz çizgiden sapmanın bir derece mi yoksa doksan derece mi olduğu önemli değildir. Düz olmayan her çizgi eğridir. Ruhsal dünyada neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen standart Kutsal Kitap'tır. Kutsal Kitap'tan ayrılan her inanç sahtedir. Bu ayrılığın büyük ya da küçük olması önemli değildir. En sinsi aldatmaca türü Kutsal Kitap'tan küçük gibi görünen sapmalardır. İsa Mesih'in kimliğini, doğasını ve kurtarış etkinliğini yanlış temsil eden dinler özellikle tehlikelidir. Örneğin İncil'de İsa'nın 'insan bedeninde gelen Tanrı' olduğu yazılıdır. Oysa Yehova Şahitleri O'nun yaratılmış bir varlık olduğunu öne sürerler. Aynı şekilde kimi tek Tanrılı dinler, İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğunu ve çarmıhta can verdiğini inkar eder. Oysa İsa'nın ölümü insanlığın günahlarının bağışlanması için tek temeli oluşturmaktadır. 3. SİHİRBAZLIK Muskalar, nazar boncukları, şifa kristalleri, burç taşları, uğur taşları, tespihler, zülfikarlar, okunmuş su, okunmuş şeker ve pirinç taneleri, uğur getiren takılar, ters ya da çarpık haçlar, hayal gördüren ilaçlar ya da tütsüler, heavy metal müziğinin çeşitli dalları. Tanrı, yukarıda sıralanan etkinliklere katılanları şu şekilde değerlendirmektedir: "Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın. Çünkü RAB bunları yapanlardan tiksinir. Tanrınız RAB, bu iğrenç töreleri yüzünden bu ulusları önünüzden kovacaktır. Tanrınız RAB'bin önünde yetkin olun.” (Tesniye 18:10-13) Dikkat ederseniz, büyücülük etkinliklerine katılanlar çocuklarını ateşte putlara kurban edenlerle aynı sınıfa konuluyor. Musa'nın yasasına göre, bütün bu etkinliklere katılanların cezası ölümdü. Kitapların da büyücülük gücüne aracılık etmek önem taşır. Efes'teki imanlılar Pavlus'un hizmeti aracılığıyla Şeytan'ın etkinliğini fark ettiklerinde çarpıcı bir tepki gösterdiler: "İman edenlerin birçoğu geliyor, yaptıkları kötülükleri itiraf edip anlatıyordu. Büyücülükle uğraşmış bir sürü kişi de kitaplarını toplayıp herkesin önünde yaktılar. Kitapların değerini hesapladıklarında toplam elli bin gümüş tuttuğunu gördüler." (Elçilerin İşleri 19:18-19) Büyücülükle ilgili bu tür gereçlerle savaşmanın en uygun yolu hepsini -yakarak ya da uygun olan başka bir yolla- tümüyle yok etmektedir. Yok edilen nesnelerin değeri büyük olsa bile böyle bir özveri gereklidir. .... 1. Timoteyus 1:13-15'te, 'bilgisizlik ve imansızlıktan' ötürü yaptığı şeyler yüzünden kendisini 'günahkarların en kötüsü' olarak tanımlıyor. Bilgisizlik günahlarımızın suçunu affettirmez, ama Tanrı'ya dönersek ve tövbe edersek O'nun affına kavuşmamızı sağlar. Hepimiz bu ilkelerin yaşantımıza nasıl uygulanması gerektiğini dikkatlice düşünmeliyiz. On buyruğun ilk ikisi Tanrı'nın iki belirgin günahı nasıl mahkum ettiğini göstermektedir. Bu günahları gerçek Tanrı'yı bırakarak sahte bir ilaha yönelmek, Tanrı'nın yapay bir temsilini yaratarak ona tapınmaktır. Bu iki günah büyülü etkinliklerin tümünü kapsamaktadır. Tanrı bu etkinliklere katılan insanları dördüncü kuşağa kadar mahkum etmektedir. Aynı şekilde bizden önceki dört kuşaktan herhangi biri, bizim kuşağımızda etkin olan bir lanetin ardındaki günahları işlemiş olabilir. Her birimizin birer ana babası, onların da ikişer ana babası vardır. Böyle sayarak dördüncü kuşağa kadar döndüğümüzde atalarımızın sayısı on altıya ulaşıyor. Dolayısıyla yaşantımızdaki bir lanetin kaynağı otuz kişiden birinde ya da birkaçında olabilir. Hangimiz atalarımızdan hiçbirinin putperestliğin ya da büyücülüğün bir türüne kapılmadığını iddia edebilir ki? Tanrı'ya şükürler olsun, çünkü O böyle bir kaynaktan gelebilecek lanetlerden bizi özgür kılacak bir yol sağlamıştır! Tanrı'ya şükürler olsun, çünkü O'nun sağlayışından yararlanabiliriz! Son hesap gününde, Tanrı bizi atalarımızın kaynaklanan lanetlerden sorumlu tutmayacaktır. Ama bu lanetlerden özgür kılınmamız için sunduğu sağlayışı reddedersek, bunun sorumluluğunu da taşıyacağız.
Sayfa 47 - Yeni Yaşam YayınlarıKitabı okudu
·
309 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.