Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
·
22 günde okudu
Sayın Muzaffer Özen'in ilk kitabı olan Ekmek Arası bir "Adana" kitabı. Bir "ilk kitaba" göre gerçekten çok başarılı. Adana'nın sokaklarında dolaştırıyor insanı. İçten, sıcacık öyküler bunlar. Kullanılan Türkçe oldukça sade ve ne anlatım bozukluğu ne de herhangi bir Türkçe hatası yapılmamış zira bu çok güzel ve de normal; yazarın kendisi 40 yıllık bir Türkçe öğretmeni. Yazar "Uzun uzun çiğnerdim hemencecik bitmesin diye" (s.55) diyor pastırmadan bahsederken. Ben de bu öyküleri işte uzun uzun okudum hemencecik bitmesinler diye. Kitaptaki öykülerin her birinin ortak noktası Adana. Adana'nın büyük aşkları, içki ve alem masaları yahut da ziyafetleri değil. Adana'nın gündelik hayatın koşuşturmasında kaybolan sıradan insanları. Yazar bir bakıma, sıradan insanların aslında o kadar da "sıradan" olmadığını anlatmış öykülerinde. Onların her birinin kendine ait bir evrene sahip olduğunu göstermiş bizlere. Yazarın peşine takılıp Adana sokaklarına indiğimizde Arasta'nın bir kabadayı yatağı olduğunu da öğreniyoruz onunla. Buranın kabadayılarının güçsüzü korumak, haksızlıkları önlemek için kullandıklarını güçlerini. Arasta'daki küçük dükkanların ayakta kalmak için birbirine sırt sırta vererek yaşama ve yılgınlığa direndiklerini öğreniyoruz ondan. Çaycı Eyüp'ün çayını içiyoruz birlikte. Esnafla zeytin ekmek yiyor, kahvaltı yapıyoruz. Çopur Hamza'nın peşinden yürüyoruz bir hayalet gibi. Aynalardan nefret ediyoruz. Çopur Hamza'nın büyük pişmanlığı ürpertiyor tüylerimizi. Onu anlıyor, ama ona acımıyoruz. Onu yalnızca tanıyıp kabulleniyoruz. Ne bir kötü adamdır Çopur Hamza, ne de bir mağdur. Çopur Hamza'nın sırtına hafifçe vurup ona bir çay ısmarlamak geliyor içimizden. Hilal Hanı nasıl ki zamana yenik düşüyorsa, her şey zamanın karşısında eriyor aslında. Yazar bize zamanın eşya üzerinde yarattığı yıpranmayı anlatmadan önce Küçüksaat'teki kumbara saati anlatıyor. Sonra bize Hilal Hanı'nın yerinde modern bir iş merkezi kurulduğunu söylüyor. Zaman Hilal Hanı'nı yok etmiyor belki de, biçim değiştiriyor Hilal Hanı. Geçmiş de Adana'da böyledir işte, sürekli oradadır, vardır lakin biçim değiştirir her seferinde. Geçmiş biçim değiştirse de bazen bazı şeylerini yitirir. Mesela "sıcacık avuçlarda sıkı sıkıya tutulan siyah karpuz çekirdekleri de yok artık"" (s.89) ve de yazara göre dayanışmayı taşıyamadık apartmanların dayalı döşeli odalarına. Simidimizi Simitçi Selo'dan alıyoruz ve gözümüz Bedir'in rafındaki gazetelere kayıyor. Bedir kızıyor bize "Beleş okumak yasak!" diye. Abdurrahman (Apo Dayı) bize bir türkü mırıldanıyor sonra; "Nihansın dideden ey mest-i nazım Bana sensiz cihanda ne lazım" diye. ve sinemaya gidiyoruz sonra Nur Sineması'nda, Başrolde Raj Kapoor'un oynadığı bir film oynuyor ve mendiller müdüriyetten! İşte yazar Sarı Selami'siyle , Maliyeci Hüseyin'iyle, Zarife Nine'si ve Gülmez Emmi'siyle bizi gerçek insanların gerçek dünyasına sokuyor büyülü bir dil kullanarak. Dili büyülü büyülü olmasına ama bir o kadar da sade. Abartılı benzetmeler yok, gösteriş için kullanılan yabancı kelimeler de. ..."Burada, şurada, orada velhasıl her yerde ve her zamanda..." (s.82) ..."-Oyun muydu acaba? Aldatıldık mı yine? -Bilinmez ki, belki de gerçekti, diye geçirdim içimden. (s.22) Diyeceğim o ki, yazarın bir sonraki kitabını da merakla bekliyorum. Umarım yazmayı hiç bırakmaz ve bize Adana'nın bambaşka yönlerini, hatta başka şehirlerin başka sokaklarındaki sıradan insanları; yanlarından öylece geçip gittiğimiz o insanları yeniden anlatır bize ve yaşadığımızı hissederiz, her insanın hikayesinde başka bir iz bularak kendimizden. ..."Gün başlıyor, dedi içinden." (s.38) 19.02.2016
Ekmek Arası
Ekmek ArasıMuzaffer Özen · Ekrem Matbaası · 20151 okunma
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.