Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

BENLİKTEN KAYNAKLANAN KONUŞMALAR
İmanlıların, Şeytan'ın hizmetkarlarının kendilerine yönelttiği ruhsal güçlerin tehlikeli ve zararlı olduğunu anlamaları zor değildir. Ancak bazı imanlılar, diğer imanlılardan kaynaklanan ruhsal güçlerin de zarar verici olduğunu öğrendiklerinde şaşırabilirler. Yakup 3:14-15'te elçi, hem imanlılara yönelik hem de imanlılar hakkında uyarılarda bulunuyor. "Ama yüreğinizde kin, kıskançlık, bencillik varsa övünmeyin, gerçeği inkar etmeyin. Böyle bir bilgelik, gökten inen değil, dünyadan, benlikten, cinlerden gelen bir bilgeliktir." Yakup bilgeliği üç sıfatta tanımlıyor: 'dünyasal', 'benliğe ait' ve 'cin kaynaklı'. 'Benlik' sözcüğünün Grekçe kökeninde 'can' terimi vardır. Böyle anlaşıldığında, Kutsal Kitap'ta açıklanan insan kişiliği tanımı açıkça görülmektedir. Pavlus 1. Selanikliler 5:23'te şöyle dua ediyor: "Ruhunuz, canınız ve bedeniniz Rabbimiz İsa Mesih'in gelişinde eksiksiz ve kusursuz bulunmak üzere korunsun." Pavlus burada insan kişiliğini oluşturan üç unsuru bir araya getiriyor. Sonra da bunları öncelik düzeylerine kadar sıralıyor. İlk önce ruh, sonra can, sonra da beden geliyor. Ruh insan kişiliğinin yaratılış sırasında Tanrı tarafından dolaysız olarak oluşturulan parçasıdır. Bu yüzden Yaratıcıyla dolaysız bir birlik ve beraberlik içinde olabilir. Pavlus, 1. Korintliler 6:17'de şöyle diyor: "Rab'le birleşen kişi, O'nunla tek bir ruh olur." Burada, 'Rab'le tek bir can olur' demek doğru olmaz. Çünkü yalnızca insanın 'ruhu' Tanrı'yla dolaysız bir bağlantı kurma yetkisine sahiptir. Yaratılışın özgün düzeninde insan ruhu, yukarıya doğru Tanrı'yla ve aşağıya doğru kendi canıyla bağlantı içindeydi. Tanrı insanın ruhuyla dolaysız olarak iletişim kuruyor, ruhu aracılığıyla da canına ulaşıyordu. İnsanın ruhu ve canı, onun bedeni aracılığıyla ifade buluyordu. İnsan söz dinlemeyip günaha düştüğünde, ruhu Tanrı'dan koptu ve canı ruhundan bağımsız bir şekilde kendisini ifade etmeye başladı. Bu yeni 'bozulmuş ilişki', insanın Tanrı'ya başkaldırmasının hem sonucu hem de dışavurumuydu. İncil'in başka bir yerinde 'benliğe ait' sözcüğü, insan canının, ruhundan kopuk etkinliğini ifade etmek için kullanılmaktadır. Dolayısıyla Tanrı'nın yüce isteğine karşı olan bir durumu dile getirmektedir. İncil'de bu terimin geçtiği iki metne bakalım: Pavlus 1. Korintliler 2:14-15'te şöyle diyor: "Doğal haliyle kişi (benliğe bağlı olan), Tanrı'nın Ruhu'yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir. Ruhça değerlendirildikleri için de bunları anlayamaz." Diğer yandan, "Ruh'a uyan kişi her konuda yargıda bulunabilir." 'Benliğe ait' ve 'ruhsal' olan unsurlar birbirine karşıttır. 'Ruhsal' kişi, Tanrı'nın isteğine göre hareket ederken, 'benliğe göre' yaşayan kişi Tanrı'yla uyum içinde değildir. Benliğe ait olan kişi, ruhsal gerçeği benliğinde kavramaya çalışır, ama başaramaz. 'Ruhsal' kişi ise ruhuyla Tanrı'ya bağlıdır ve bu yüzden Tanrı'dan dolaysız esin alabilir. Yahuda 16-19'da kiliseyle bağlantılı olan, ama 'hep yakınıp söylenen ve kendi tutkularının peşinden giden' insanlardan söz ediliyor. Böyle kişiler için şöyle bir sonuca varılıyor: "Bunlar... Kutsal Ruh'tan yoksun kişilerdir." 1. Korintliler ve Yahuda'daki bu metinler birlikte ele alındığında 'benlikte' olan kişinin tutarlı bir tanımına varıyoruz. Bu kişi kiliseyle özdeşleşen ve ruhsallık kisvesine bürünen bir kişidir. Ama canı, ruhu aracılığıyla Tanrı'yla doğru bir ilişki içinde değildir. İmanını sözlerle ifade edebilmesine rağmen Tanrı'yla ve Tanrı'nın halkıyla uyum içinde yaşamamaktadır. Ruhsal gerçeği anlayamaz. İsyancı tutumu ve davranışları Tanrı'nın Ruhunu kederlendirdiği gibi Mesih'in Bedenine de zarar verir. Bu çözümleme Yakup 3:15'de tanımlanan benliğe ait bilgeliğin düzeylerini göstermektedir. Bu bilgelik dünyasal, benliğe ait ve cin kaynaklıdır. Sorunun kökeninde isyan yatmaktadır. Tanrı'nın sözü dinlememekte ve yetkisi reddedilmektedir. Bu isyan, kişinin ruhunu Tanrı'dan ve göksel gerçeklerden koparmaktadır. Kişi dünyasal değerlerin ve amaçların tutsağıdır. Böyle bir kişinin canı da Tanrı'yla uyumsuzdur; başkaldırdığı için körleşmiş ruhsal duyularının ayırt edemediği cinlerin etkisine açıktır. Bunun sonucunda ruhsal gibi görünen, ama aslında cin kaynaklı olan bir bilgelik türü ortaya çıkar. Yakup'un üçüncü bölümü belli bir soruna odaklaşıyor: dilin yanlış kullanımı. Üstelik, bu mektubun tümü Mesih'e iman eden kişilere yazılmıştır. Dolayısıyla, Yakup'un sözünü ettiği benliğe ait, sahte ve cin kaynaklı bilgelik, imanlıların sözlerinde de dile gelmektedir. Bu durum nasıl oluşur? İmanlıların sözleriyle suç işledikleri başlıca iki alan vardır. Birinci alan, imanlıların kendileri hakkında söylediği sözleri içerir. İkincisi ise Tanrı'ya -özellikle dua yoluyla- söyledikleri sözlerdir. İncil imanlılara diğer insanlar -ve özellikle imanlılar- hakkında nasıl konuşmaları gerektiğine ilişkin açık uyarılar yapar. 'Kimse' sözcüğü, ister imanlı isterse imansız olsun, bütün insanları kapsamaktadır. 'Kötülemek' diye çevrilen terimin özgün Grekçesi 'küfür etmektir'. Küfür hem Tanrı'ya hem de insanlara karşı söylenen kötü sözcüklerdir. Kime söylenirse söylensin, dilin bu türü imanlılara yasaktır. Yakup, 4:11'de imanlıların birbirine söyledikleri sözlere daha çok ağırlık veriyor; "Kardeşlerim, birbirinizi yermeyin." Burada 'yermek' diye çevrilen sözcüğün Grekçesi 'katalalo' dur ve 'karşı konuşmak' anlamına gelmektedir. İmanlılar, diğer imanlılara 'karşı' konuşmamalıdırlar. İmanlıların kolaylıkla işlediği günahlardan biri dedikodudur. Bazı imanlı toplulukların konuşmalarından dedikoduyu çıkarırsanız, geriye pek bir sohbet konusu kalmayabilir. Dedikodu sözcüğünün sözlük anlamı şudur: 1. Dikkatsiz ve boş ağızlı konuşma; 2. Diğer insanlar hakkında kötü niyetli söylence. Dolayısıyla, dedikodunun iki belirgin özelliği vardır: 'boş' ve 'kötü niyetli konuşma'. İsa, Matta 12:36'da bizi boş konuşmalara karşı uyarıyor: "Size şunu söyleyeyim, insanlar, söyleyecekleri her boş söz için yargı gününde hesap verecekler." İncil dedikoduyu açıkça yasaklamasına karşın, imanlıların çoğu bunu zararsız bir günah olarak görmektedir. Ama Tanrı'nın görüşü böyle değildir. Pavlus Romalılar 1:29-30'da, insanın, Tanrı'ya sırtını dönmesinin sonuçlarını şöyle sıralıyor: "Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetle doludurlar. Dedikoducu, yerici, Tanrı'dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten..." Dedikoduların bu listedeki yeri anlamlıdır. Yüreğin dedikoduyla bağlantılı olan bazı tavırları, çekişme, hile ve kötü niyettir. Dedikoducular da Tanrı'dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen ve kötülük üreten insanlarla aynı kefene konulmaktadır. Dedikodu yapan imanlılar kendilerini 'istisna' olarak görebilirler, ama Tanrı onları böyle görmemektedir. Böyle konuşmanın tehlikesi, Yakup 3:15'teki, niteliklerle yani 'dünyasal, benliğe ait ve cin kaynaklı' olmasıyla ortaya çıkar. Diğer insanlar -ve özellikle imanlılar- hakkında dedikodu yapanlar, Tanrı'nın Sözüne karşı gelmektedirler. Sonuç olarak kendilerini kaygan bir zeminde bulurlar. Fark etmeden önce dünyasallığa, sonra benliğe sonra da cin kaynaklı etkileşime kayarlar. Böyle imanlıların dedikoduları, normalde 'lanet' olarak sınırlandırılamaz, ama etkileri aynıdır. Bu şekilde, cin kaynaklı güçler Mesih'in Bedeninin diğer üyelerine yöneltilmiş olur. Üstelik, bundan yalnızca hakkında konuşulan insanlar zarar görmez. Yakup 3:6'da elçi şöyle diyor: "Dil de bir ateş, bedenimizin üyeleri arasında bir kötülük dünyasıdır. Bütün varlığımızı kirletir." Yıllar önce Avrupa'da bir hizmet gezisindeyken benlikten kaynaklanan konuşmaların tehlikesini gördüm. Çok önemli bir toplantıda konuşmaya hazırlanırken belimde şiddetli bir sancı baş gösterdi. O akşam ki konuşmamı iptal etmekten korktuğum için Tanrı'ya yakardım. O an zihnimde, Amerika'daki iki arkadaşımı gördüm. Benim hakkımda konuşuyorlardı. Üçümüzün arasında çok sıcak bir dostluk vardı, ama bu arkadaşlarım yakın zamanda aldığım bazı kararlarda benimle ters düşmüşlerdi. Konuşmalarında beni eleştirdiklerini sezdim. Bendeki bu sancının nedeni onların olumsuz sözleriydi. Şeytan da bunu kullanarak beni o gece hizmet sunmaktan alıkoymaya çalışıyordu. Yapmam gereken iki şey olduğunu fark ettim. Birincisi, arkadaşlarımı bana yönelik sözlerinden ötürü bağışladım. İkincisi, İsa'nın Matta 18:18'deki sözlerini temel alarak hareket ettim: "Yeryüzünde bağlayacağınız her şey gökte de bağlanmış olacak. Yeryüzünde çözeceğiniz her şey gökte de çözülmüş olacak." İsa'nın adındaki yetkiyi kullanarak bana karşı işlev gören Şeytan kaynaklı güçleri bağladım ve kendimi arkadaşlarımın sözlerinden özgür kıldım. Beş dakika içinde belimdeki bütün ağrı geçti (ve bir daha hiç geri dönmedi!). Birkaç saat sonra toplantıda etkili bir şekilde hizmet edebildim ve Tanrı'nın amacının yerine geldiğini hissettim. Daha sonra, Amerika'ya döndüğümde iki arkadaşımla buluştuk ve aramızdaki gerginliği çözdük. Şimdi ilişkimiz, eskisinden de sıcaktır. İsa Matta 7:1-2'de şöyle diyor: "Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Başkasını nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanacaksınız. Hangi ölçekle ölçerseniz, size de aynı ölçek uygulanacak." Günümüzde kullanılan 'eleştirmek' sözcüğünün kökeni yargılamaktır. Diğer insanları -özellikle imanlıları- onları yargılayacak şekilde eleştirdiğimizde Kutsal Yazılara karşı gelmiş ve Tanrı'ya başkaldırmış oluruz. Bu da bizi Yakup 3:15'te 'dünyasal, benliğe ait, cin kaynaklı' güçlere teslim eder. Bazı konularda imanlı bir kardeşin davranışlarının yanlış olduğunu görüyorsak Pavlus'un Petrus'a yaklaşımını benimseyebiliriz. Galatyalılar 2:11'de Pavlus, "Suçlu olduğu için ona açıkça karşı geldim" diyor. Pavlus, Petrus'un davranışını, çalıştığı diğer kişiler olan Barnabas ve Titus'a söylemedi. Bunun yerine, doğrudan doğruya Petrus'la yüzleşerek sorunu onunla çözdü. Pavlus, Petrus'un arkasından konuşsaydı, aralarındaki ilişki süreğen bir yara alabilirdi. Nitekim, Petrus çok sonra Pavlus'tan söz ederken şöyle diyor: "Sevgili kardeşimiz Pavlus'un da kendisine verilmiş olan bilgelikle size yazdığı gibi, Rabbimizin sabrını kurtuluş fırsatı sayın." Süleyman, Süleyman'ın Özdeyişleri 27:5'te, bunu bir davranış ilkesi olarak dile getiriyor: "Açık bir azar, gizli tutulan sevgiden iyidir." Başka bir kişinin kusurlarından söz etmemizi gerektiren bir durum da 'tanık' olarak hizmet etmemiz gereken zamanlardır. Böyle bir durumda da yalnızca gerçeği söylemeliyiz. Ancak 'yargıç' olarak değil 'tanık' olarak konuştuğumuzu göz önünde bulundurmalıyız. Yargıçlık rolünü yetkili kişilere bırakıyoruz. İsa'nın dikkatimizi çektiği günah, Tanrı bize vermediği halde yargıçlık rolünü üstlenmemizdir. Diğer insanlara yönelttiğimiz eleştirilerin, eninde sonunda başkaları tarafından bize yöneltileceğini bilmeliyiz. Kutsal Kitap'ta, dilin yanlış kullanımının verdiği zararları gördüğümüz zaman, hiçbirimizin bu konuda tümüyle masum olmadığını anlıyoruz. Diğer insanları dilimizle yaraladığımızı, böylece kendimizi ve Mesih'in Bedenini kirlettiğimizi fark edersek, tövbe etmeli, Tanrı'nın bizi bağışlamasını ve arındırmasını dilemeliyiz. Ayrıca, kusur ettiğimiz kişilerden de af dilemeliyiz.
Sayfa 114 - Yeni Yaşam YayınlarıKitabı okudu
·
151 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.