Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

114 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
"Kuvvetlenen rüzgar göğe ağan ağaçları sallıyor; sararmış yapraklar, çam pürleri ve iri yağmur damlalarıyla havada uçuşup duruyordu." (s.51) Bir öykü kitabı elimdeki. Adana'lı usta bir kalemin yazdığı iki güzel öyküye sahip. İki sıcak öyküye. Bu öyküler, donup kalmış zamanın öyküleri. O zaman ki, bila tarih, bila saat, levh-i mahfuzda yazıldığı gibi. Adana'da donup kalmış zaman. İnsanların küçük şeylerle mutlu olduğu, büyük şeyleri bilmedikleri, rüyalarında bile görmedikleri bir zamanda. O zamanda insanlar kötülüğü yalnızca mahallelerindeki kötü insanlardan bilirlerdi. Kaymeci Hacı Memet'ti örneğin kötülük. Yahut da bir dükkana giren iki hırsızdı. İnsanlar fırtınada birbirine yaslanan ağaçlar gibi fakirliğin, hastalığın, yalnızlığın içinde birbirlerine sarılıp yalnızca "hayatta kalmaya" çalışmaktaydılar. Kitabın ilk öyküsü "Getir Parayı, Götür Kızını" başlıklı. Öykü kendisine miras kalan güzelliklerin, iyiliklerin kadrini bilmeyen; kendinden öncekiler gibi olamayan bir evladın savruluşunu anlatıyor. Gerçekçi tarzda yazılan öykü yer yer mesaj veriyor. Öyküde yerel dil oldukça ustaca, ve sıkmadan kullanılmış. Ancak Yunan Mitolojisinden, çeşitli çağdaş sanat kavramlarına ve tasvirlerine de yer verilmiş. Usta yazar geleneksel dil ile çağdaş tarzı harmanlamış bu öyküsünde. Tasvirin yoğunluğu öykünün başlangıcında akışı biraz yavaşlatsa da bu aslında istenen bir şey. Öncelikle "donup kalmış zaman" içinde adeta uçan bir kuş gibi bütün mekanı tanıyoruz yavaşlatılmış bir filmi izler gibi. Karakterlerin yüzlerindeki çizgileri, ellerindeki nasırları daha iyi tanıyabilmemiz için ihtiyaç duymuş bu yavaşlığa yazar. Öykü ilerledikçe hızlanıyor, bir manzara seyrinden çıkıyoruz. Ağaçların güzelliğine seyre dalmışken, artık arkalarındaki gölgeleri görmeye başlıyoruz. Yazarın burada "inişi" oldukça yumuşak ve hissedilmiyor. Bizi zaman kapsülünden sessizce çıkarıyor. İkinci öykü ise "Kopuklar" başlıklı. Bir dostluk ve güven öyküsü. Yazar burada da aynı tarzı denemiş. Ancak bu defa yer yer okurla konuşma ihtiyacı duymuş. Zaten öykünün girişinde "Varoşlar deyince akla kötü şeyler gelmesin..." (s.55) diyerek doğrudan okurla konuşmuş. Öykünün sonunda günümüz zamanını eleştiren yazar tekrar sahneye inmiş Yunan trajedyalarındaki gibi. Yazarın öyküsündeki hikaye gerçek mi bilinmez ancak bu hikayedeki insanlar o kadar gerçek ki, onlarla aynı kahvede çay içiyoruz adeta. Yazar ikinci öyküde de gündelik dili sıkmadan kullanmış. Her iki öyküde de sessizce Adana'nın tarihini öğretiyor bizlere. Karalar Mahallesi'nin nasıl Hürriyet Mahallesi'ne dönüştüğünü okuyunca çok şaşırmıştım. Adana'nın tarihinin bu perdesini bilmiyordum. "Kaldırımları arşınlayan insan kalabalığına karışarak şehrin uğultulu derinliklerinde kayboldu." (s.98) Ölüp giden milyonlarca insanı düşündüm. Her insan bir hikaye, her insan bir destan! Her insanın öyküsünü yazabilseydik keşke... Şimdi sahipsiz mezarlar görünce hüzünleniyorum. Kim bilir kim vardı bu mezarda? Kim bilir ne acılar yaşadı ne mutluluklar. Sıramız gelinceye dek, Yaşamak da bir öykü.
Kopuklar: Hayata Dair İki Öykü
Kopuklar: Hayata Dair İki ÖyküMuzaffer Özen · Ekrem Yayınevi · 20201 okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.