Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

256 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Okumak için değil İzlemek için eserle tanışın(!)
Uzun süredir böylesine elimden bırakamadığım ve olayları hızlandırmak için adeta okuma hızımı x2 'ye çıkarmak zorunda kaldığım bir esere tesadüf etmemiştim... ... Aslında yeni kitapları okumayı pek sevmiyorum. Bana göre bir eser önce zamanla yarışıp onu geçmeli sonra benim karşıma çıkmalı. Zira artık her önüne çıkan eseri okuyacak geniş zamanlara sahip değilim. Bir hayli kısıtlı zamanı olan yaşama doğru ilerledim. Ancak gerçek hayatta tanıdığım yazarlar için bu kaidemi zaman zaman esnetmiyor da değilim. Zira onlarla bu eserleri vesilesiyle sohbet ettiğimi düşünüyorum, hatta bir parça onlarla dertleştiğimi de. Bu yüzden onlar bu kaidenin dışında kalıyor. Diğer yandan Melih hoca'nın ilk eserini okumuş ve beğenmiş bir okuru olarak da bu eseri okumak konusunda biraz çekimser idim. Çünkü beğendiğim bir yazarın ikinci eserini okumaktan hep korktum. Benim için olumlu intibağın kaybolmasından daha korkunç bir şey yok. Böyle olunca eksiliyormuş gibi hissediyorum. Ancak Melih hoca bu korkularımın yersiz olduğunu, henüz eserin başında bana ziyadesiyle telkin etmiş oldu. .. Bu eser, yazarın ödül almış olan ilk eserini aşabilecek bir kurgu ve üsluba sahip. Aslında kurgu, üslubu biraz gölgede bırakmış desek daha doğru bir tespit olur. Öyle ki eseri elime aldığımdan beri ancak kendimi zorlayarak bırakabildim. Normal okumalarımda benim için bölüm sonları, uzun soluklu molalar anlamına gelir. Ancak bu eserde o anlama gelmedi. Hatta bir parça, bölümü bitirip iki hikayeden diğerine geçtiği için, yazara sitem etmedim desem yalan söylemiş bile sayılırım. Bu yüzden eserin -bütün samimiyetimle ve gönül rahatlığı ile- akıcı iki hikayeye sahip olduğunu değerlendirmenin başında ifade edebilirim. Kitapta okuyucuyu, isimleri Ali ve Defne olmak üzere aslında iki farklı hikayenin karakteri olmalarına rağmen aynı ruhsal bunalıma sahip ve dahi analitik zekayla aynı olayı çözümleyen ve nihayet hikayeleri birleşen iki baş kahraman karşılıyor. Onlarda bir parça Raskolnikov'u bulabilirsiniz. Bu yüzden yazarın bu iki karakterine hayatın gereksiz hamasetini küçümseyerek yendirmesine şaşmamak gerekiyor. Zaten bu olağanlığın neticesi de, bu başarılı karakterler için yazarı kutlamaktır. Klişe bir polisiye değil aslında bu. Onu diğerlerinden ayıran belirgin bir özelliği var. Özellik şu: bu hikayedeki baş karakterler bir görev ifa etmiyorlar. Bilakis üstlerinin her türlü dayatmalarına karşı insiyatif alarak bir olayın üzerine gidiyorlar. Bu aykırılık, evrensel insan hakları ilkelerini bedenlenmelerini sağlıyor. Nihayet, dini, cinsi, ırkı ne olursa olsun merkezinde insan olan bir anlayışın neferleri oluyorlar. Bu yönüyle eserden şu hakikat yankılanıyor: "Zalimler de mazlumlar da içimizdeler, hepimiz bir parça suçlu ve bir parça da masumuz." Ancak kahramanlarımız, suç unsurunu somut olarak eyleme dökenlerin peşindeler. Ve nihayet herşeye ve herkese rağmen suçun karşısındalar. Bu yönüyle bu eser, türünde başyapıt olmaya namzettir. Eserin kurgusuna dair daha fazla bir şey yazmak istemiyorum. Ancak toplumsal sorunların, aslında sorun olarak görülmeyen toplumsal sorunlara dair teşhislerin, eser için mihenk taşı hüviyetine sahip olduğunu belirterek bu konuda bir kanayan yaraya parmak basmak istiyorum. Toplumun tabusu haline gelmiş bazı durumlar, elbette toplumsal bir sorundur; acak bunların çözümü onlara tedavi uygulamak değildir. Sadece onları tespit etmektir. Zira onların teşhis edilmesi, tedavinin zaten kendisidir. Yazarın bu konuda hamasi bir tavır sergilemeyerek "bu durum şu şekilde aşılabilir" gibi bir söylem geliştirmekten uzak durmasını ayrıca övmek istiyorum. Zira bu noktada yürüyen zihni durdurabilmek bi hayli zordur. Bu yönüyle o mezkur konuda yazmış diğer yazarlardan farkını da ortaya koyuyor. Pek tabii eserde eleştirilecek bir kaç noktayı da değerlendirmeye eklemem gerekiyor. Öyle ki eserin ilk bölümlerinde, özellikle bölüm sonlarında, edebi açıdan zorlamalı bazı tespitler mevcut. Elbette bunlar konuyla alakalı ve hayata dair çok derin tespitler ama üzerlerine o kadar çok düşünülmüş ve o kadar çok edebi bir lisana kurban edilmiş ki tespitlerin devrik cümleleri, okuma zevkini ve akışı hatırı sayılır derecede bozmuş. Bu konuda benim kişisel zevkim tespitin olabildiğine sade bir dil ile olabildiğine öz şekilde sunulması ve okuyucuyu bu şekilde düşünmeye sevk etmesi. Aksi halde okuyucunun işini yazarın yaptığını ve okuyucunun o kısma ekleyebileceklerini yazarın engelleyebileceğini düşünüyorum. Ancak bu durum eserin sonuna kadar da devam etmiyor. İlerleyen sayfalarda görmeyi arzu ettiğim şekle döndüğünü görüyorum. Hatta sade ve öz tespitlerin bu kadar belirgin olmaksızın okuyucuyu karşılamaya başladığını bile ifade edebilirim. Özellikle insan ruhuna dair. Bu da bir çok bölümde okuyucunun muhayyilesini harekete geçiriyor. İlk bölümlerde yazarın tam anlamıyla kendini yazmanın akışına bırakamamış olduğunu düşünüyorum. Yahut belli başlı yazma kalıplarının dayatmalarına maruz kaldığını. Ancak ilerleyen sayfalarda kendi kalemini özgür bırakmış. Konuyu tekrar kurguya getirip iki şeye daha dikkat çekerek değerlendirmeyi bitirmek istiyorum. Bunlardan ilki "bacha bazi" kavramı. Bu kavramı mutlaka Wikipedia'dan okuyun. Zira eserden bağımsız olarak bile, bu kavram hakkında okuyacaklarınız size ülkemizin güncel olaylarına dair bir şeyler fısıldayacak. Eserin bu kavram üzerinden okuyucuya verdiği mesaj ise ancak kurguyla size ulaşabilir. Bu yönüyle de eserin sanat olmak yolunda çok büyük bir adım attığını da itiraf edeyim. Kurguyla ilgili ikinci dikkat çekmek istediğim husus ise kurgunun bizatihi kendisi. Zira insan, bu hikayelerin kurgu olduğuna pek inanmak istemiyor. Sanki yazar her detayını izlediği bir yaşamı yazmış gibi. Kurgu okuyucuya o kadar hayatın içinden olduğunu düşündürüyor. Ancak kurgu olması durumu daha da anormal kılıyor. Zira bu, fevkalade bir sanata ve sanat yeteneğine delalet ediyor. Bu eseri türdaşlarından ayıran özelliği, karakterlerinin bütün bir insanlığın vicdanını bedenebilmiş olmaları.Aslında eser en başından sonuna şu hakikati imliyor: "Suçlular içimizde yaşıyor, aramızda değil. Onları besliyor ve büyütüyoruz. Ancak biz, sadece onları dışarı çıkaranları yakalayabilirdik.." Yazarı, bu fevkalade sanat eseri için hassaten tebrik ediyor ve eseri bütün kitap severlere tüm kefaletim ile öneriyorum.
Buzlar Çözülünce
Buzlar ÇözülünceMelih Günaydın · Düşbaz Kitaplar · 202316 okunma
··
2 artı 1'leme
·
889 görüntüleme
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Eser, bütün satırların ardından şu gerçeği imliyor: Suçlular içimizde yaşıyor, aramızda değil. Onları besliyor ve büyütüyoruz. Ancak biz, sadece onları dışarı çıkaranları yakalayabilirdik...
Nergis okurunun profil resmi
Yazarı tanımıyorum ama incelemeyi çok beğendim. Genelde incelemeler "çok beğendim" ya da "hiç beğenmedim" seviyelerinde kalıyor . Hem olumlu hem olumsuz yönde tüm etkilerini yazan incelemeleri çok kıymetli buluyorum. Söylediğiniz gibi vakit dar eser çok . Bu anlamda incelemeler okumak istediklerimize yeni renkler katma açısından oldukça önemli. Emeğinize sağlık...
Muhammet İkbâl okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Size, ziyadesiyle katılıyorum. Yazılmak için yazılmış, dolayısıyla beğendim veya beğenmedimin altı doldurulmaksızın "bana güvenin, ben bu işin piriyim" mesajı taşıyan o değerlendirmelerden ben de muzdaribim. 🙏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.