Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

232 syf.
10/10 puan verdi
Kitap hakkında bir takım görüşlerim
Önce İlker Başbuğ hakkında konuşmak istiyorum. Alıntılarda okuduğumuz gibi ilk defa yüksek rütbeli bir komutan felsefe ve sosyoloji gibi konulara değiniyordu. Ben de dahil olmak üzere aslında kafamızdaki asker tiplemesi içerisinde felsefe,sosyoloji, tarih ve siyaset bilen bir asker yoktur diye sanıyorum. Varsa da öncelik değildir. Ancak Başbuğ alıştıklarımızdan farklıydı. Kendisi kara pilotluğunu kazanmış ancak piyade olmayı tercih etmiş. Okulunu birincilikle bitirmiş ve diplomasını bizzat dönemin cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk’den almıştır. 1990’da 2. Bölge Güneydoğu’da görev almıştır. 1993’de Diyarbakır/Lice terör olayları sırasında ise de oradadır. 2012 yılında “İnternet Andıcı” davası kapsamında “silahlı terör örgütü yönetmek” ve “mevcut hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarından yargılanacaktı. 2013 yılında ise de Ergenekon kapsamında da “darbe teşebbüs” ile müebbet hapis cezası ile suçlanacaktı. O dönemde ise Recep Tayyip Erdoğan Başbuğ ve süreç için şunları diyecekti; “İlker paşamızla alakalı olarak ben yapılan benzetmeleri ve yakıştırmaları asla doğru bulmuyorum. Yani bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi bu tür yaklaşımları kesinlikle çok çok çirkin buluyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Genelkurmay Başkanlığı makamına gelmiş bir insan için bu tür bir yakıştırmanın, bu tür bir benzetmenin doğru olmadığını ve insaf dışı olduğunu kesinlikle düşünüyorum. Daha önce de söyledim tutuklu yargılanmasını dahi yargıda olmasına rağmen söylüyorum doğru bulmuyorum, tutuksuz yargılanmasından yana olduğumu da daha başta söyledim.” Başbuğ’un darbeler karşı olduğunu ve kendisinin demokrasiye inanan askerlerden olması da ayrı bir nokta. Bu noktadan sonra ise Başbuğ’un Atatürk ve Devrimi, ulus devlet, üniter devlet gibi kavramlara bakış açısını inceleyeceğiz. Öncelikle Başbuğ, ulus devlet kavramının önemini iyice vurgulamıştır. “Türk” unsuru bir sıfat olarak da değil farklı unsurların hepsine ortak bir isim olarak verilmiştir. Yani bu “Türk” unsuru birleştirici ve ortak isimdir. Yukarıda bununla ilgili alıntımız da vardı ancak burada tekrar belirtmek istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına “Türk Milleti” denir” O yüzden bugün Türkiye’de herhangi bir etnik sorun veyahut ayrımcılık var demek yanlıştır. Konusu geldiği için de devam edelim. PKK kurulduğunda amacı, Bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktı. Ancak zamanla aldıkları darbeler ve Kürt halkının onlara sırt çevirmesi ile bu dava yerini “etnik kimlik” davasına bıraktı. Başbuğ PKK sorununa ilişkin olarak; sadece askeri operasyonların bu sorunu bitirmeyeceğini, bölge halkını ekonomik açıdan da rahatlatmaya, işsizliği ortadan kaldırmaya ve bölge halkının gönlünü almakla sorunun çözülebileceğini düşünüyordu. Başbuğ yine PKK’nın 1984 de ilk silahlı eylemlerini gerçekleştirdiğini ve zamanında gerekli önlemlerin alınmadığını, o dönemin de 12 Eylül askeri dönemin sonlarında olmasını da belirtiyordu. Başbuğ’un bir alıntısını buraya tekrar koymak ve üzerine konuşmak istiyorum; “Demokraside, demokratik yönetimlerde en önemli husus, iktidarların seçimlerle, demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir. Bu sözlere samimi olarak ve yürekten inanıyorum. Çünkü ortada bir gerçek var. Yapılan bütün askeri müdahalelerin daha sonra ülkeye zarar verildiği görüldü." Bir askerin darbe karşısı olması ve demokrasilere zarar verdiğini dile getirmesi üzerine düşünmemiz gerektiren bir şeydir. Neden ? Bence Başbuğ şunu biliyordu, askerin müdahale etmesi halkın elinden seçme hakkını almak demektir. İktidarlar oylarla gelmeli ve yine oylarla gitmelidir. Eğer ki ortada kötü bir yönetim varsa halk verdiği oylar ve demokratik hakları çerçevesinde protestolar ile tepkisi vermeli ancak bunu halk yapmalı. 12 Eylül’e bakarsak ardından bir sürü yıkım bırakmıştır. Askeri yönetimin yönetime el koymasını geçin, halkı idam etmesi ayrıca saçmalıktır. Ortada kötü yönetim ve kaos havası hakim olabilir ancak bana kalırsa asker yönetime el koyduysa bile en kısa zamanda yönetimi sivil halka ve poltikacılara bırakmalıdır. Ancak 12 Eylül de bırakın sivil halka ve politikacılara devretmeyi, anayasa çıkarıldı. Askerin görevi vatanı savunmak ve devrimlerin bekçisi olmaktır. O yüzden Başbuğ’a katılıyorum; Askeri müdahaleler demokrasilere zarar verir. Daha kötüsü de askeri müdahalelerin yönetime geçmesidir. Adnan Menderes’in asılması bugün yoğun bir kitlenin bunu koz olarak kullanmasına sebep olmuştur. Ülkenin başbakanını asmak demokrasilere hiçbir şey katmaz aksine belli bir halk kitlesi tarafından yoğun tepki alır ki bugün bunu yaşıyoruz. Ergenekon ve Balyoz davalarına gelirsek de yalan ve sahte belgelerin kanıt olarak sürülüp TSK’da söz sahibi olmak için girişilmiş bir darbe girişimidir. Fethullah Terör Örgütü’nün yalan ve sahte belgelerle ülkenin onurlu askerlerini yargılaması da asla bir demokrasiye sığmaz ve sessiz de kalınamaz. Burada yine bir alıntı ile devam etmek istiyorum; “Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstündedir.” TSK’nin görevi vatanı savunmak ve Cumhuriyet Devrimlerini korumaktır. Bir terör örgütü için bu görevlerin bilincinde olan bir TSK tehdit unsurudur. Bu tehdit unsuru olarak görülen onurlu TSK personellerini bir dizi saçma ve uydurma davalar ile uzaklaştırmak istediler ancak halk buna izin vermedi. Yargılananlar kazandı ve onları yargılayan sahte savcıları yargıladı. Halk ve TSK kazandı. Bu yüzden halka ve demokrasiye güvenmek gerektir. Bugün yargılananlardan İlker Başbuğ onurlu bir şekilde hayatına devam etmekteyken onları yargılayanlar sürgünde ve kaçmaktadır. Bence bu kitap hakkında bu kadar yazı yeterlidir ancak şunu belirtmek isterim ki İlker Başbuğ, çok özel ve önemli bir şahsiyettir.
Nasıl Bir Türkiye
Nasıl Bir Türkiyeİlker Başbuğ · Kaynak Yayınları · 2015233 okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.