Gönderi

Hiçbir şey hissetmiyordu. Sanki hayatı boyunca bir daha hiçbir şey hissetmeyecekti... ... O kadar acıdan sonra, yola çıkanla hedefe varan aynı kişi olmaz. ... Bu bebek kimseye bir şey yapmadı. Bu bebek bir masum. Daha doğalı kaç gün oldu? Ama bakın, insanlar ona ne yaptı? Neden korkuyorum, biliyor musunuz? Bir gün büyür de insanlardan intikam almak ister diye korkuyorum. İçinde nefretle büyür diye korkuyorum. İşte bu bebeğin hayattaki en büyük mücadelesi bu olacak! Bu bebek daima vicdanı temiz kalsın diye savaşacak! Daima gerçek niyetiyle sınanacak! Ve şimdi biz ona öyle bir ad koyalım ki bu mücadelesini hiç unutmasın. Öyle bir ad olsun ki bu çocuk, sahip olduğu en kıymetli şeyin vicdanı olduğunu bilsin. Her şeyin bir niyet meselesi olduğunu anlasın! Niyeti daima iyi olsun! ... Çünkü tarihte benzer kovulmalar ve zorunlu sürgünlere maruz kalmış hiçbir topluluk başına böyle bir felaketin geleceğini öngörememişti.Bu noktada birçok unsur aynı anda devreye girip insanı kör ve sağır ediyor olmalıydı: Öncelikle umut denilen o ağır uyuşturucu... Sonrasında bütün vatandaşlık görevlerini yerine getiren bireyin sırf bütün vatandaşlık görevlerini yerine getiriyor diye, bir aptal gibi kendini güvende hissetmesi... Son olarak da insanoğlunun bu kadar gaddar olamayacağına dair garip bir inanç...! ... O da kendini suçluyordu. Verdiği sözü tutamadığı için. Daha doğrusu, kendine söz verirken dünyanın nasıl bir yer olduğunu unuttuğu için... ... Çünkü insan denilen varlık, sadece ebeveynlerine ve o ebeveynlere benzeyenlere güvenebilen aptal bir çocuktu. Hatta bütün hayatı, anasıyla babasından farklı görünen herkesten korkmak ya da nefret etmekle geçiyordu. Ne de olsa insan bir türlü büyümüyor ve hep çocuk kalıyordu. Çünkü kurduğu toplum tersine işleyen bir kuvöz gibiydi. İnsanın duygusal zekâ gelişimini mutlaka bir noktada durduruyor, hatta geriletiyordu. ... Kimin neye ne kadar katlanabileceği ya da kimin kendini ne kadar kandırabileceği konusu, Zamir için hâlâ belirsizdi. İnsan, doğru olduğuna inandığı bir amaç için her şeyi yapabiliyordu. Henüz kendisi bilmese de Zamirin hayatı bu gerçeğin içinde nefessiz kalarak geçecekti. En gaddarca eylemlerini bile doğru amaç masalıyla meşrulaştıran insanların arasında yaşayacak, hatta onlardan biri olacaktı. ... Bu söyleyeceklerimi sakın unutmayın! Bu dünya öyle bir yer ki... Sizi barıştıran her kimse, savaşı başlatan da odur! Ve sizi her kim doyuruyorsa, bilin ki aç bırakan da odur! ... Ne büyük kibir, diye düşündüm. Herhangi bir Afrika ülkesinde, herhangi bir iç savaşta görülebilecek O gündelik sahneler, nasıl olur da bir distopya olarak kabul edilebilir? Gerçekten de utanç vericiydi! Çünkü o hikâyelerde, gelecekte gerçekleşeceği iddia edilen bütün o vahşet zaten dünyanın bir yerinde mutlaka yaşanıyordu! Hatta dünya tarihi o vahsetlerle doluydu, Hangisinde insanlık için yeni bir tehlike vardı ki? Örneğin, uzaydan gelip de insanları yok etmesinden korkulan varlıkların, bu güne kadar birbirini yok etmiş insanlardan bir farkı var mıydı? ... Bir gözyaşı... Sonunda ağlayabiliyorum. Herkes öyle olduğumu düşünse de ben deli değilim. Çünkü aklı başında her insan gibi, sırf ağlayabildiğim için gülüyorum.
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.