Gönderi

160 syf.
4/10 puan verdi
Yanlış hatırlamıyorsam bu kitaptan Kelimeler ve Şeyler programında bahsedilmişti. İlk kitapları okumak, bir gün ilk kitabının basıldığını görmek isteyen benim gibi biri için birçok ders barındırabiliyor. Bu kitap da öyle oldu. Aldığım birkaç dersi eleştirilerimle beraber sıralayayım: - İlk kitap olarak öykü kitabıyla çıkmak bir avantaj benim gözümde. Zira okur bir öyküyle bağ kuramasa da birkaç sayfa ötede başka bir öyküyle bağ kurmayı deneyebilir. Bu kitapta ise maalesef ilk başa novella uzunluğuna yaklaşan elli küsür sayfalık Lidiyamis'in Ölümü konmuş. Böyle bir hamleyi yazarın bu novellasına fazlaca güvenmesi olarak yorumluyorum. Ancak benim için bu olumlu sonuçlanmadı. Küçük, hayli muhafazakâr ve fitneci insanların yaşadığı bir kasabaya Batılı değerlere sahip bir müzik öğretmeni gelir ve hazin sonuna doğru ilerler diyerek elli sayfayı özetleyebilirim. Elbette tüm bu bağlamı taçlandırması düşünülmüş hikmet dolu ve müzik öğretmeninin dostu olan bir delimiz de var. Öykü, daha önce defalarca tekrarlanmış ve yavanlaşmış toplum eleştirilerini sıralamaktan derinleşmeye fırsat bulamıyor. Sahneler ve çatışmalar o kadar kabaca çizilmiş ki öykünün seçtiği "tarafta" olanların dahi öyküyü ciddiye alabileceğini zannetmiyorum. Novellanın sonlarına doğru yazılmış şu olayı anlatayım ki meramım anlaşılsın: Bu müzik öğretmenimiz yaşam tarzı itibarıyla etrafta "hafif meşrep" olarak görüldüğünden, birileri gelip bizim erkek çocuklarımız ergenliğe girdi de bir kadınla ilişkiye girmeleri lazım, bize de burayı tarif ettiler diyorlar. "Çağdaş" Türk kadını olan müzik öğretmenimiz de bu "dıştan yobaz içten uçkur düşkünü" adamları bağıra çağıra kapı dışarı ediyor. - Novellayı arkamızda bırakırsak daha farklı dünyalara açılan ve daha kısa öykülere yol alıyoruz. Bu novellanın hemen ardından gelen Kaplumbağa Kelimeler gerek çıkış noktası, gerek kullanılan imgeler ve gerekse yapılan alıntılarla kitabın en parlayanı oldu benim için. Bu öykü en başta olsaydı kitaba olan ilgim çok daha diri olacaktı. - Bu ve bundan sonra gelen öyküler, tüm karakter isimlerinin yabancı olması vesilesiyle hep başka bir dünyanın hikâyesini anlatmaya odaklanmış. Hep Batı'dan hikâyeler okuyoruz; galiba toplumsal mesaj verme kaygısı bu yüzden arka plana düşmüş. Tahminimce yazarımızın Batı toplumuyla hiçbir derdi yok. Bu kitapla benzer zamanda okuduğum
Kırık Ayna
Kırık Ayna
romanını düşününce yazarın bu hikâyeleri anlatmakta kabul edilebilir bir iş çıkardığını söyleyebilirim. En azından edebiyat dünyamızda nadiren gördüğümüz bir çaba olarak bunun notunu düşmek gerektiğini düşünüyorum. Kayda değer bir öykü vardı diyemeyeceğim. - Kendi ülkemizden anlattığı tek öyküde kağıttan karakterler ve çatışmalar çizerek kendi insanımızı büyük bir nefretle tiksindirici şekillere sokan ve üstten bakışını her satırda hissettiren yazarımızın, Batılı karakterleri anlatırken çok daha hoşgörülü, derinlikli ve gri renge daha çok yer veren hikâyeler kaleme almış olmasını oldukça çarpıcı, ayrıca talihsiz ama ilk novelladaki duruş düşünülürse de oldukça tutarlı buluyorum. Özetlemek gerekirse bir yerde tavsiye edildiğini duysanız da gidip körü körüne kitap okumayın. Sonra benim gibi vakit kaybedersiniz.
Üflenmemiş Rüzgarlar
Üflenmemiş RüzgarlarMelisa Yılmaz · Kutu Yayınları · 2020118 okunma
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.