Gönderi

"Sevgili Hazar," diye başlıyordu mektup, "Benim manevi oğlum... Kızımın muhafızı, koruyucusu ve sonsuz dostu... Sen bu satırları okuyorsan belli ki ben artık hayatta değilim. Her șey planladığım gibi gittiyse bu mektup sana ölüm haberimle birlikte geldi ama bundan sonra öğreneceklerin seni benim ölüm haberimden daha fazla sarsacak. Bu sebeple senden ricam, bu mektubu kızımın yanında değil, kuytu bir köşede, bir başına oku. Otur ve sakinleş. Bir savaş çıktı Hazar, sen bunu zaten biliyorsun. Baban topraklarıma senin intikamını alabilmek için girdi ve planı benden biricik kızımı, Sara'mı almaktı. Böylece hem kolyenin kehaneti onun topraklarını bereketlendirecekti, hem de baban benden intikamını alacaktı. Kendime dair emin olduğum bir şey var, ben düşmanım öldürmeden ölmem, Hazar. Eğer bu satrları okuyorsan bu, babanı da kaybettiğin anlamına gelir. Üzülür müsün bilmem. Șimdi gelelim asıl meseleye. Topraklarıma geldiğin günü çok iyi hatırlıyorum Hazar. Bana yaşadıklarını, duygularını ve taleplerini anlattığında bir başkası olsa düşman bir ülkenin prensini ve varisini kendi topraklarına birer savaşçı olarak alır mıydı? İhtimali bile yok. Fakat ben sana inandım ve güvendim. Sana öyle çok güvendim ki seni yalnızca topraklarıma almayı bırak, ben sana biricik kızımı emanet ettim. Zira bunu sen bile sorguladın. Onu neden bir başkasyla, eski bir dostumla ya da oğullarımdan biriyle göndermediğimi sorduğunda sana ne dediğimi hatırlıyor musun Hazar? Hiçbir şey.. Sana hiçbir sey söylemedim. Yalnızca emrettim. Ben sana kuzumu emanet ettim ve bana hiçbir șey sormana müsaade etmedim. Şimdi ise tüm soruların yanıtlamamın vakti geldi, oğlum. Sana kızımı alıp gideceğin yeri anlattım ama döneceğiniz yeri hiç söylemedim. Ben sana kuzumu emanet ettim, Şövalye. Bunu bir süreliğine değil, bir ömürlüğüne yaptım ve sen bana kızımı ömrün boyunca koruyacağına dair yemin ettin, bana söz verdin. Bu, senin bana olan borcundu ve onu ödeme vaktin geldi. Onu önce savaştan, yabancılardan korudun, uzak diyarlara götürdün. Şimdi ise, onu koruman gereken şey onun kendi evi ve kendi ailesi.. Kızımı evinden aldın fakat artık evine geri bırakamazsın. Çünkü onun artık bir evi yok.. Ben öldüysem, her şey bitmiş demektir. Sara bambaşka bir çocuktu. Mucize çocuk.. Kehanetin bebeği, tahtın tek varisi. Benim güzel kızım çocukluğundan beri herkesin göz hapsindeydi. Onu sevdiğini sandığı herkes aslnda onun düşmanıydı. Buna oğullarım da dahil. Birkaç kişi dışında hiç kimse o tahtın Sara'nın hakkı olduğuna inanmazdı, onlara göre oğullarım varken tahtın varisi nasıl kızım olurdu? Kolyenin mucizelerine inananların aksine, birçoğuna göre kolye ve Sara bu topraklarda olduğu sürece düşman ülkelerin dikkatini çekecek ve kolye uğruna yapılan savaşların kurbanı olacaktık. Benim güzel kuzum herkesi kendisi gibi naif ve dürüst zannederken, etrafı kurtlarla doluydu. Sara'nın o tahta oturması, sarayda bensiz kalması onu ölüme göndermekten başka bir şey değildi. İşte bu yüzden, bana verdiğin sözü tutmanı vakti geldi şövalye. Sara artık kendi evine dönemez ama senin kendi evine dönme vaktin geldi Hazar. Kızım da kolye de sana emanet, fakat senden son bir isteğim var. Bunların hiçbirini, sana anlattığım hiçbir şeyi ona asla anlatma. Eğer onu tanyorsam bunları öğrendiği takdirde asla durmayacaktır, ne yapıp edecek intikam için saraya dönecektir. Birilerinin yanında olacağını, en azından birilerinin ona destek olacağını sanacaktır ama inan bana şövalye, Sara kendi topraklarına girdiği an yapayalnız kalacak. İnadının bedelini canı ile ödeyecek. Onu tutsak et, gerekirse hapset, yine de yaşat... Hiç kimse hiçbir çocuğunu ölmesi için dünyaya getirmez, kızımı hayatta tut şövalye. Senin evin artık onun evi. Sana inanıyor ve sana güveniyorum. Kolyenin mucizeleri sizinle olsun. Sevgiyle... Hoş çakalın.."
·
60 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.