Gönderi

Çocuk küçük yaşlardan başlamak suretiyle Kur’an mektebine gidip, anlamını bilmediği Arapça sesler ezberleyeceğine (İtalyanca bilmeyen bir çocuğa İtalyanca Tommiks ezberletildiğini düşünün—bu onun için hiçbir şey ifade etmeyecektir) inanıp, inanmayacağına kendisi karar versin. Önce bir okusun, okuma-yazma öğrensin, dil öğrensin, biraz dünyayı tanısın... Sonra, bütün tabiplerin de hemfikir oldukları, akılcı düşünmeye başlanabildiği, rasyonelitenin tamamlandığını sandığımız dönem olan on sekiz yaşında yapsın bunu. Yani, çocuk okuma-yazma bilecek, kimya, fizik okumuş olacak, tabiat bilgisi okumuş olacak, dünya hakkında bir kanaati olacak, sonra inanıp inanmamaya karar verecek. “Çocuklara bu hürriyeti vermemiz lazım” diyor Atatürk. Bu yüzden, dine dayalı eğitimi kaldıralım, çünkü doğru olduğu tespit edilemeyen, hatta yanlış olduğunun pek çok ispatı olan bir sürü şey çocuğa çok erken yaşlarda öğretiliyor ve onun hayatında adeta vazgeçilmez kılınıyor. Benim de böyle birçok dindar bilim adamı arkadaşım var. Bakıyorum, hepsi çok küçük yaşlarda şartlanmış. Bundan bir türlü vazgeçemiyorlar. Atatürk toplumu pek çok şartlanmadan vazgeçirerek birlikte yaşayabilen bir topluluk haline getirmek istedi. Diyor ki, bu topluluk bir süre sonra artık birbiriyle anlaşmak suretiyle birbirini öldürmeden, birbirinin inançlarına, birbirlerinin düşüncelerine saldırmadan yaşayabilir, ama birbirlerinin düşüncelerini medeni bir şekilde eleştirebilir de. İşte biz buna medeniyet diyoruz. Toplumu oluşturan bireyler her şeyden önce kendi rızalarıyla bir araya gelsinler ve her konuda aynı fikirde olmasalar bile bir birlikte yaşama iradeleri olsun. Bunun için bir temel kurmamız lazım, bu temelin de en önemli ayağı bilgidir. “Dünya hakkında bilgi sahibi olmamız lazım” diyor. O dönemin Osmanlı İmparatorluğu’na şöyle bir bakalım: Mesela, Osmanlı İmparatorluğu’nda arkeolojik çalışmalar var, Osman Hamdi Bey dışında bir tane Türk yok aralarında. Bütün çalışmaları yabancılar yapmış. Jeolojiye bakalım, bir tane adamı yok. Oysa İngiliz İmparatorluğu jeolojinin önemini anlamış 1835’te bir jeoloji servisi kurmuş. Bütün dünyanın “büyük”, bir tek Türklerin “deli” dediği Rus Çarı Pedro’ya bakalım, 1700 tarihinde jeoloji servisi kurmuş, henüz jeoloji bilimi ortaya çıkmadan. Neden? Madenleri var ülkenin. Bu madenleri akılcı bir şekilde yönetmenin gerekliliğini görmüş ve esas işi aslında bugün jeoloji dediğimiz bilimi yapmak olan bir madenler bürosu kurmuş. Şimdi Atatürk’ün yapmak istediği, medeniyetten kastı, birbirinin fikirlerine tahammül edebilen, birbirinin fikirlerini eleştirerek, gözleme, mantığa dayanarak eleştirerek geliştirmeyi bilen bir toplum yaratmak. Bunun için de Atatürk’ün önündeki otoriter sistemi ortadan kaldırması lazım.
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.