Gönderi

Dış ilişkilerden bahsediyorduk. Atatürk’ün dış ilişkilerde önem verdiği en mühim hususlardan biri eşitliktir. Eşitlik olmazsa olmaz bir kriter. Sonra, Atatürk Birleşmiş Milletler’e, o zamanki adıyla Cemiyet-i Akvam’a girmemizde büyük fayda olduğu kanaatinde. Ama davet edilirsek. “Türkiye müracaat etsin, memnuniyetle” diyorlar. “Hayır” diyor Atatürk “Davet olursa geliriz!”. Ardından Türkiye davet ediliyor. Sonra yetmiyor, (Atatürk) “Balkan Antantı’nı kuralım” diyor. Neden? Çünkü Balkan ülkeleriyle sorunluyuz, geçmişten bu yana... “Bunu unutalım, yeni bir birlik kuralım” diyor Atatürk. Sabiha Gökçen’i Balkan ülkelerine gönderiyor. “Git gez buraları tayyarenle” diyor. Gezen kim? Genç, 25 yaşında bir pilot kız; hem de savaşa katılmış askeri bir pilot! Tek başına. Türkiye için ne büyük bir şov? Peki bütün bunlardan sonra ne olacak? Bir iktisadi hedef tespit etmek lazım, fakat Türkiye’de sermaye yok, zengin yok. Atatürk iki yol takip edilmesi gerektiğini söylüyor. İlki, kendi başına bir teşebbüste bulunabilen hemen bulunsun, kendisini destekleyelim; fakat bir de şahsi müteşebbislerin yapamayacağı işler var, halka ağır yük getiren. Bu ağır yük getiren iş kollarının arasında temel ihtiyaç maddeleri var. Mesela şeker. Türkiye’de şeker fabrikası yok. Derhal şeker fabrikaları kurulması için çalışmalar başlanıyor. Kazım Taşkent şeker fabrikaları müdürü oluyor. Benim anneannemin kuzeni. Ben onların şeker fabrikalarının kuruluş sürecindeki hikâyelerini bizzat onlardan dinledim. Rahmetli Kazım Ağabey, anneannemin kuzeni, işinin başındayken, Atatürk teftişe geliyor. Yanılmıyorsam ilkbahar ayları. Fabrika henüz temellerinden yeni yükselmeye başlamış, Atatürk çalışmalardan çok memnun, inşaatı geziyorlar, her şey yolunda. Atatürk dönüyor Kazım Ağabeye “Çocuk, bu fabrika ne zaman çalışır?” diyor. “Paşam ilk mahsulü işleriz” diyor Kazım Ağabey. Atatürk yanındakilere dönüp “Bu çocuk delidir” diyor. Kazım Ağabey kız kardeşi Rabia Abla (Adakan) ile birlikte bizim eve yaptıkları bir ziyaret esnasında bu hikayeyi anneme anlatmıştı. “Gülerciğim” dedi anneme “Ben Paşaya sözümü vermiştim, ama tabancamı da hazırlamıştım” dedi. Kazım Ağabey, kız kardeşi Rabia Abla ile birlikte kalktılar, ellerini öptük, yolcu ettik. Anneme bazı aile fotoğrafları getirmişti. Herkes gittikten sonra annem bize döndü, “Bu Kazım var ya bu, gerçekten delidir” dedi. “Eğer o fabrika ilk ürünü işleyememiş olsaydı, bizim Kazım gitmişti.” Kazım Ağabey o fabrikayı yetiştiremeseydi intihar etmişti. Bu hikayeyi, o zamanki ruh halinin iyi anlaşılması için anlatıyorum. Rahmetli dedem Mehmet Nuri Sipahioğlu’nu da Atatürk (ve Kazım Ağabey) zengin etmişti, çünkü şeker fabrikalarının kuruluşu esnasında Almanya’dan makinaların Türkiye’ye getirilme işini dedemin şirketi Antalya Anbarı’na vermişlerdi. Dedem elde ettiği serveti genişletti ve bir gün bugünkü İstanbul’un batısındaki Yeşilyurt arazisinin tamamını satın aldı. Bunu derhal parselleyip CHP için bir kooperatif oluşturmuş. Rahmetli anneannem Kudret Hanım bu işe dehşetli içerleyerek dedeme, çocuklarının rızkını ona buna dağıttığı için kızmış: Dedem buna cevaben: “Kudretçiğim, Atatürk bu parayı ben kı...mın üstüne oturayım diye vermedi; milletime hizmet edeyim diye verdi” demiş. Atatürk zamanının müteşebbislerine ve büyük bürokratlarının çoğuna bu heyecanı aşılamıştı. Devam edelim. İkinci yapılacak iş sanayi hamlesi. Sanayi yok memlekette. Toplu iğne yapamıyorsun. Yine ilk yapılması gereken şey haliyle temel ihtiyaçlar. Kumaş, demir çelik, silah yapacaksın. En basit tüfeği yapamıyorsun. (Atatürk) bütün bunları planlıyor ve hayal dahi edilemeyecek kısa bir zaman içinde harekete geçiliyor. Bu arada İstanbul, Beşiktaş’ta Nuri Demirağ’ın fabrikaları tayyare üretimine başlıyor.
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.