Gönderi

İbrahim'e Mektuplar... 2
15 Ekim 2023 15.28 Yeniden Hatırşinas'tayım. Çayım yine hazır. Güneş yine burada; dallar, yapraklar serin rüzgârı da taşıyor bir yandan, ve böylece gün ışığı ve rüzgâr beraber ellerime, kollarıma, masaya ve bu yazının üzerine dökülüyor. Radyo Türkü olmadan asla olmaz. Anadolu'nun kimbilir hangi yöresinden bir türkü okuyor adamın biri. Bir yandan da Hatırşinas'ta tadilat var. Gün ışığı, uysal sessiz bir rüzgâr, tahta sesleri ve elbette yeni koyduğum adıyla Füsun (tek gözlü kedimiz), ve elbette Bulak, öğleden sonrasının rehavetini beraber yaşıyoruz. Sabah geç uyandım. Normalde saat altı olmadan uyanan ben artık daha fazla uyumaya çalışıyorum. Yatakta sağa sola mümkün olduğunca az dönüp, sol omuz başımı acısa dahi uyumaya çalışıyorum. Yirmi sene öncesinin rüyalarını hatırlamak değil de yeniden onlara benzeyen rüyalar görebilsem diye ümit ediyorum. Rüyalar bizim yolumuzda insana yürüdüğü o ilahi yolun neresinden yürüdüğünü simgelerle anlatan küçük hikâyeler çünkü... merakım o yüzden... ancak; rüyalar yok ve rüya görmüyorum. Sabah namazları, namaz sonrası uykular hiç biri bir ses vermiyor. Bazı şeyleri zamanında yapmak gerek belki. Şu anda yapabildiklerimi 20 sene önce yapabiliyor olsaydım ve bunda sebat etseydim...keşke. Sen gençsin. Bunun kıymetini bilmek gerekir mutlaka. 18 Ekim 2023 Çarşamba Şimdi 8E'deyim. Diğer yazıdan birkaç gün sonrası. Öğrenciler test çözüyor. Çok yorucu bir nöbet gününün etkisini yaşıyorum: yorgun bacaklar, çay ve kahve içmeye duyduğum istek, bir yanda tembellik hissi-tatlı yemek arzusu da var. Sınıf senin söylediğin gibi sevimli hoş çocuklarla dolu- söz dinleyen, anlayan. Acaba bahtları güzel olacak mı? Erdem zaten yaşayacağını yaşamış depremde- bazen konuşasım geliyor onunla. Ne durumdasın?İyi misin? Daha az mı yanıyor için... Tenefüste Canan ve Mustafa hoca ile beraberdik. Mustafa hoca duygusal anlamda tepki vererek düşmanların arzu ettiği şeyi... ... neyse ya, sıkıldım bundan. Emekli olmak zorundayım bu sene. Annem, tamam, diyor, ama sonra ne yapacaksın, diye soruyor. Para kazanacağımı düşünüyor yine. Oysa kendimi tamamen salaş, sakin bir şekilde bırakmayı düşünüyorum ben. Meselâ; Kartal'da sahilde denize bakan o cafede oturup yazı yazmak, notlar almak, okumak ve geçmişi hatırlamak istiyorum: geçmişi zihnimin uygun gördüğü şekilde süsleyip değiştirerek, onu başka şekillere sokup, hikâyesini başkalaştırarak hatırlamak ne güzel... yaşanırken böyle değildi ama hatırlarken böyle... onu edebiyattan ödünç kelimelerle süsleyerek, başka bir hikâye haline getirmek de güzel... bunlardan biri okul grubu olarak yaşadığımız o gecelerden biri olan tuzla gezisi olabilir. Sen yoktun galiba o akşam. 2021 ekim ayı ya da kasım ayı olabilir. Daha önce, pandemiden önce miydi acaba? Muharrem, Evren, İsmail, Saim abi, Ateş, İsmail, ben, belki sen de, arabada yemek sonrası akşam iyice çökmüşken, Tuzla dönüşü yolu şaşırıp denize, tersaneye giden yolda, karanlıkta kaybolmuştuk. O zaman arabada kahkahalar, o eğleniyor olma hissi, bir arada olmanın verdiği o dolu dolu olma hissi öyle güzeldi ki... o yol boyunca ev dönmemizi mümkün kılacak bütün yol çıkışlarını ıskalamıştık. Bir yandan belirsizlik, karışıklık, o muamma hissi; bir yandan eve dönebilecek olmanın verdiği o huzur... yeter ki bu karışıklık bitsin ve eve dönebileyim, o kapıyı açıp içeri girebilmek, o aşina koku, o başörtüsüyle sarılmış o mübarek baş, o buruşuk eller ve sonsuza dek koyulaşan o lacivert mavisi gözler... arabadaki bütün neşe, bütün kahkahalar, bütün o macera hissi, sadece birlikteliğimizin son neşeli, mutlu veda toplantısı olmasıyla alakalı değilmiş... hayat akıp giden bu zamanlardan başka bir şey değil. Ölene dek harcamaya mahkûm olduğumuz yegâne nakitimiz gibi... biriktiremeyeceğimiz bir kazanç aracı gibi, çoğalması, geri alması zor... Sonuna dek zarardayız... Böyle işte. Bir araba gezisinden bile ölüme, yok olmaya, var olamamaya bakmak mümkün. O dondurulmuş, donup kalmış anların fotoğrafı gibi kendimizi gördükçe zihnimde, onları ileri geri sarıp dururken, bütün bir ömrün bunu yapmaktan ibaret olduğunu düşünmeden edemiyorum. Az ilerle... İbrahim'e sarılıyorum...az geri sar...Evren'ime veda ediyorum... Az geri sar, Şennur'la kahkaha atıyoruz... az geri sar... kadın kahve falına bakıp "yakında babanla ilgili çok büyük bir sır öğreneceksin" diyor...az ileri sar...bütün dünyam yıkılıyor...çünkü öğreniyorum. Sene 2010. Anlar. Şu andaki gibi. Bir kaç gün önce yazdıklarım gibi. Zihnimde dolaşan görüntüler, imgeler. Kelimelerle o anları değiştirmek, onlardan küçük edebiyat anları yaratmak___. Bu, beni etkiliyor. Ve ben, buyum. Zil çalacak- Çocukların sesi çoğaldı. Arada bana bakıp bir şeyler söyleyenler var. Birisi "burnunuz ameliyatlı mı hocam?" bile dedi. Daha neler! Koridorda nöbette şarkı söyleyerek dolaşıyorum. Hepsi sıfır, anlık şarkılar. Güzel, estetik, emeklilik öncesi delirmeler. Kenarları yenmiş tırnaklar, kalemle çekilmiş gibi duran iki kaş; üstü açılmış, tepesi, açılmış başımla ben ne kadar da paspal birisiyim. Birazdan 7A'ya girecek olmanın verdiği o kötü his nasıl da içimde büyüyor. Keşke sel gelse. Sevgili İbrahim. Güzel fotoğrafından sevgiyle baktığın o ân'ı kıskanıyorum. Hayatın, ömrün genç senelerinde durup böyle bakmak, ancak içi umut ve ümit dolu bir gence yakışır. Ne mutlu sana... Sevgilerimle. Cem
··
822 views
kıymet okurunun profil resmi
Okurken yetenek böyle bir şeymiş dedim. Kaleminize sağlık 🙏
Cem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
kıymet okurunun profil resmi
Sizin kaleminizden mi çıktı bu yazı?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.