Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

456 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 günde okudu
Büyük İskender
Lider Olarak İskender İskender komutanlığında en etkili isimlerden birisi babasının generali Parmenion'dur. Savaşlarda onun tavsiyelerine kulak verirdi. Nitekim İssos ve Gaugamela savaşlarından sonra artık yaşlı generale ihtiyacı kalmamıştı. Parmenion İskender için kendi damadını öldürmüştü. Fakat İskender'e suikast olayında Parmenion'un oğlunun ölmesi gerektiği için kendisi de öldürülmüştü. İskender savaşlarda en ön safta askerlerinin yanında yer alıyordu. Toplam 9 savaş yarası almıştı. Kuşkusuz bu büyük bir komutanlık örneğidir. İskender asyanın fethinden sonra kendini Tanrının oğlu olarak lanse etse de askerleri bundan rahatsız oluyordu. Makedonlar Perslilerden ve diğer halklardan farklı olarak onu Tanrı veya Tanrının oğlu değil bir lider, komutan, "arkadaş" olarak görüyordu. Özellikle kurmayları arasında bu rahatsızlığı görebiliyoruz. En başta Makedonya'da birlikte büyümüş arkadaşlardı. İskender askerlerini konuşarak etkileyebilen, moral veren bir liderdi. Hindistan'da devam etmek istemeyen ordusunu bu hitap yeteneğiyle ikna edip moral vermişti. Sanılanın aksine İskender'in bütün seferleri başarılı olmamıştır. Yalnızca iki operasyon başa- rısızlıkla sonuçlanmıştır: Makedon-Pers istila seferinin başlangıcında İskender, yok yere Halikarnassos'u kuşatarak yanılgıya düşmüş, zaman kaybına yol açmıştır; ikinci başarısızlık ise Hindistan'dan başlatılan dönüş yolculuğunun Gedrosia Çölü ayağında binlerce insanın hayatını kaybetmesi olmuştur. Bu ikisinin dışında bütün operasyonlarda mutlak başarı elde edilmiştir. Yönetici Olarak İskender Büyük İskender kuşkusuz yönetici olarak değil lider olarak öne çıkmıştır. Gittiği yerlerde barışçıl yollar izleyelerek halk üzerinde daha sağlam otorite kurabilecekken savaşmayı ve katliamlar yapmayı tercih etmiştir. Bu da fethettiği halkları kendisine tam anlamıyla bağlayamamış korku imparatorluğu oluşturmuştur. Bunu kendisi yaşarken de görmüştür: İskender'in Hindistan'da aldığı yarayla ölümsüz olmadığını anladıklarında, ordusuyla çölü aşarken çok zorlandığında ve büyük kayıplar verdiğinde çıkan isyanlar bu imparatorluğun korku üzerine kurulduğunu göstermiştir. Asya Kralı öldükten sonra krallığı 4 parçaya ayrılmış hindistan ve bugünkü Azerbaycan bölgesindeki Media satraplığı ve bazı diğer yerler imparatorluktan ayrılmıştır. Büyük İskender seferleri sırasında kendi ismiyle şehirler kurdurmuştur. Bu şehirlerden bazıları günümüze ulaşmıştır. Ne var ki bu imar çalışmalarının yanında kendisine ait olan sarayları dahi yağmalatmıştır. Thebai gibi kendisine itaat etmeyen bir çok şehirdeki halkı katletmiş, şehirdeki kadınlara tecavüz olaylarının çoğunda engel olmamış, sağ kalanları da köle olarak satmıştır. Büyük İskender kendi devrinde herhangi bir hükümet veya devlet işlerine bakacak kişiler atamamıştır. Fethettiği Pers imparatorluğunun satraplık yönetimini olduğu gibi devralmıştır. Bu hükümet eksikliği kendisinin ölümünden sonra devlette vezirin (Perdikkas) etkisiz kalmasına yol açmıştır. Halklar İçin İskender Büyük İskender sanılanın aksine gittiği yerlere özgürlük getiren barışçıl bir kral değildi. Seferleri sırasında Yunanlar fırsat bulduğunda ona isyan etmiştir. Göçebe halkları yerleşik hayata zorladığı için üç büyük Sogdina isyanıyla karşılaşmıştır. Hindistan seferinden sonra bölgeden ayrıldığında halk isyan etmiş ve bölge kendisinden ayrılmıştır. Persler hep bağımsızlık isteğiyle yanıp tutuşmuştur. Bessos ve diğer pers satrapları uzun süren isyanlar tertip etmiştir. İskenderin ölümünden sonra da bu isyanlar arşa çıkmış Mısır dahi ayrılmıştır. Gittiği yerlere ölüm götüren İskender'in olumlu yönde lanse edilmesi ilginçtir. Yazar da bu konuda kitabın sonunda değinmiştir: “Bazı Hintli tarihçilerin 1960'larda ileri sürdüğü gibi, her zaman bağımsız kalmış olan bu bölgede Raca Poros'un krallığı yer alıyordu. Otuz yıl sonra aynı görüş Pakistan'da da benimsenmişe benziyor. Acı olan gerçekle baş etmenin yolu, kabullenmeyip inkâr etmekten geçiyor olsa gerek.” “Eski Mısırlılar ise Makedon fethine sahip çıkıp, geçmişlerine mal ettikleri çok daha farklı bir yöntem izlediler; zira İskender o toprakla- in insanı, onlardan biridir. Son firavunları Nakhthoreb yaptığı büyü sayesinde Avrupa'da bir çocuk sahibi olur; Amon'un oğlu olarak do- gan bu çocuk aslında bir Mısırlıdır. İlkçağda son derece popüler olan ve daha sonra ortaçağ da, özgün dilinden onlarca kez çevrilip, değişkeleriyle yeniden oluşturularak Hristiyan edebiyatı içindeki yerini alan İskender romanlarında bu çarpıcı aile şeceresinden söz edilmektedir. İran'daki versiyonunda ise İskender Pers hükümdarının oğlu ve III. Dareios'un tahti gasp eden ağabeyi olarak resmedilir. Dolayısıyla Iskender hakkı olanı zorla da olsa geri almıştır. Pers bozgunun verdiği acı, böylesi verilerle biraz olsun hafifletilmeye çalışılmıştır. Arda i Viraz Namak'ın yazarı gibi kimi Persler de, bu gerçeği başlı başına değişik bir düzleme oturtarak, bürünüyle etkisiz kılma yoluna girmişlerdir. Zerdüştçülere göre Ahamenis Imparatorluğu'nun çökü şü mitolojik dünya tarihinin önemli bir kısmını oluşturur. "Bauli melun Iskender'in" yurtlarına gelişinin ardından Persepolis'in yerle bir edilerek Avesta'nin tahrip edilmesi, şeytani Angra Mainyu'nun gazabına uğramış olduklarının kanıtıdır. Media hükümdarı Atropa-Besi, inançlarından dolayı yerlerinden edilen kullarına kucak açıp inançlarını özgürce yaşamalarını sağlamak amacıyla gönderen de, gerçekte Ahura Mazda'dır. Son olarak bu resimde, bir kuşak boyunca İskender'in hüküm ranlığını birbirine zit iki farklı pencereden gören, diğer bir deyişle Kleitarkhos'un çizdiği olumsuz, Aristobulos ve Ptolemaios' un ise olumlu portreleriyle kavrayan Avrupalılar yer alır. Kitabın önsözünde de görüldüğü gibi, bu iki farklı yorum, günümüze kadar gelen anlatıları etkileyen yetkin kaynaklar olarak bu coğrafyadaki yerini çok uzun bir dönem korudu. Yirminci yüzyılda ilk olarak, antikçağda Plutarkhos'un sözcüklere döktüğü olumlu imge geniş kabul gördü, ardından da olumsuz imge üstün geldi. Yalnızca Yunanistan'daki Albaylar Cuntası olumlu Iskender imgesinin propagandasını sürdürmeyi denedi. Bir taraftan II. Dünya Savaşı sonrasında istila savaşlarına karşı bakış açımızın değişmesi, diğer taraftan da dekolonizasyon Avrupalı yaşam biçiminin kitlelerce benimsenip yayılması sürecine dair fikirlerimizin farklılaş masına neden oldu. Bununla birlikte günümüzde antikçağ tarihçi ve araştırmacıları, Doğu kökenli materyalin giderek çoğalması sayesinde, Mısır, Babil, İran ve Hindistan uygarlıkları hakkında çok daha etraflı bilgi sahibi olabilmekte, dahası Arda i Viraz Namak gibi metinleri cid di kaynak olarak gösterebilmekteler.” Tanrının Oğlu İskender İskender soyunu Aşil'e, Herakles'e ve Zeus'un oğlu olduğuna dayandırıyordu. Dini imgelere ve kehanetlere önem veriyordu. Gittiği yerlerde tanrılara kurban kesiyor, tapınakları tamir ettiriyordu. Savaşlardan önce Keldanilerin kehanetlerini dinliyordu. Ölümünden önce de dinlemişti... İskender halklara kendini Tanrı veya Tanrının oğlu olarak benimsetmeye çalışmıştır. Bu mutluk otoritesi için önemlidir. Aynı zamanda diğer halkların tanrılarıyla kendi tanrılarını benzetmiştir. Yunanistan'da Zeus'un oğlu, Mısır'da Amon'un oğlu, Hindistan'da direkt tanrı olarak görülüyordu. Tabii Persler gibi halklar bunu kendi dinlerine hakaret sayıyorlardı. Makedonlarsa baştan buna karşıydılar. İskender zaman zaman atası Aşil ve üvey kardeşi Heraklesi taklit etmiştir. Helenleştirme “Yunan kültürünün yayılma süreci çok daha önce başlamıştı. Sözgelimi, Makedonya daha 5. yüzyılda bilinçli bir Helenleştirme politikası yürütüyordu. Yunan tacir ve paralı askerler, denizaşırı ülkelere yaşam biçimlerini de götürmüşlerdi. Daha da önemlisi, Hellespontos Frigyası, Lidya ve Karya gibi batı satraplıkları batı komşularının yaşam biçimini, Iskender'den de önce benimsemeye başlamıştı. 353 yılında ölen Halikarnassos satrapı Mausolos'un adına dikilen anıt mezarın birçok Yunan sanatçının ortak çalışmasıyla inşa edilmiş olması, bu etkileşim sürecinin daha o dönemde başladığına dair en güzel örnektir. Tersi yönde de gelişmeler olmuş, Yunanlar antikçağ doğu uygarlığının önemli unsurlarını benimsemekte gecikmemişlerdi; daha doğrusu, Fenike'den şehir devletlerin politik şablonunu ve kanununu olduğu gibi devraldıklarından, bunda bir sakınca da görmemişlerdi. Atinalılar ve Makedonlar Perslerden esinlenerek krallıklarını bu doğrultuda kurumlaştırmışlardı Masir tanrısı Amon ve Frigya tanrıçası Kybele, İskender fetihlerinden önce de Yunanistan'da biliniyordu; Atinalı Meton'un takvimin yeniden düzenlemesi, Babil'de yapılan astronomik çalışmaların ışığında gerçekleşmişti. ... Kaldı ki, Makedon'un bu sürece yön vermiş olduğu da yadsınamaz ve üç farklı açıdan irdelenebilir. İlk olarak, Makedon-Pers Savaşı'nın kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan bütünlüğün çehresi Pers'in değil, Yunanın çehresidir, Doğu Akdeniz havzasının ortak dili ne Aramca ne Farsça olmuş, doğrudan Yunanca ilan edilmiştir; yerel tanrı kült leri, Avesta'nınkilerle değil Olympos tanrılarıyla özdeşleştirilmiştir. İskender, Yunan yaşam biçiminin alınabilecek en iyi örnek olduğu nu düşünüyordu, fethedilen bölgelerde birbiri ardına, özünde özerk olmayan, ama kurulan Yunan tapınakları ve Yunan okullarıyla Yunan kültürünün yayılmasına hizmet eden şehirlerin temelini atması da bu nedenle tuhaf olmasa gerek. Şu da var ki, bu sürecin kendiliğinden işlediği öylesine açıktır ki, yürütülen politikanın muhtemelen bilinçli olmadığı yargısına varmak bile mümkündür. Bir diğer açıdan bakıldığında da geçerlidir bu. Iskender kültürel bütünlüğün sınırlarını, doğudan çok daha ötelere taşımıştı. Öncelikli olarak, entegrasyon sürecini döndüren çark kara üzerinden yapılan ticaretten çok daha ucuza mal edilen denizaşırı ticaretti. Dolayısıyla. oluşturulan kültürel bütünlüğün sınırları da, Akdeniz sahillerinden uzak mesafelere uzanmıyordu. Küresel bağlamda ele alındığında, bütünlüğün hakim olduğu alan Tuna, Fırat ve Sahra üçgeninde kalan bölgeydi. Ortak dil Yunanca nüfuzunu yitirmek şöyle dursun, koca bir yüzyıl daha baskın dil olmayı sürdürecekti. Iskender'in sonra- ki dönemdeki savaş planlarını, bu toprakları fethedip bölgesel güç kazanmasının ardından yaptığı anlaşılıyor. Dahası, savunma stratejisi- ni terk ederek saldırı stratejisine geçmeyi de işte bu açıdan düşündüğü ve uygulamaya koyduğu görülüyor. Daha doğuya ilerleyerek, politik kontrolü altındaki bölgenin sınırlarını genişletmiş, Yunan yaşam biçiminin çok daha geniş topraklarda benimsenmesine aracı olmuştu. Gerçi Helenizm, Irak ve İran'a dönüşünü tam bir asır sonra yapacak ancak o zaman gerçek anlamda nüfuz etmeye başlayacaktı. Nealan k, az önce sözü edilen Baktria ve batı Pencap gibi daha doğuda kalan bölgelerde Yunan-Budist kültürü daha erken dönemde varlık göster meye başlamıştı. İskender'in fetihleri olmasa, Yunan kültürü böylesi ne geniş bir alanda varlık gösteremezdi.” Öldürüldü Mü? Mezarı biliniyor mu? “İskender 11 Haziran'da akşama doğru yaşamını yitirdi. Derhal zehirlendiğine dair dedikodular çıktı; bunun son derece doğru bir saptama olduğu söylenebilir. Hindistan'dan dönüş yolculuğu binlerce insanın hayatına mal olmuştu, İskender şimdi de Arabistan istila seferiyle aynı hatayı yinelemek üzereydi. Bir cinayetin olası bir felaketi önleyeceği kesindi. Ayrıca, Zeus'un oğlunu ortadan kaldırmak için İskender'in kurmaylarının da kişisel nedenleri vardı. Son bir buçuk yıldır birçok satrap ve üst düzey yönetici ölüm cezasına çarptırılmıştı, er ya da geç diğerlerinin de aynı sonu paylaşmaları kaçınılmazdı. İskender gerçekten de subaylarından biri tarafından öldürülmüş olabilir. Her koşulda subayların kişisel nedenleri olduğu bilinmektedir. Iskender öldüğünde Mısır'da babası Amon'un yanına gömülmeyi vasiyet etmişti. Ne var ki, Perdikkas Makedonya'da yapılacak bir cenaze töreninin daha uygun olduğu sonucuna vararak, kralın naaşı- nın anavatana götürülmesi için Philippos Arrhidaios'tan gerekli emri vermesini istemişti. Cenaze arabasının yapımına başlanmasının üzerinden iki yıl geçmiş, 321 yılının sonlarına doğru Arrhidaios adında bir generalin komutasındaki cenaze alayı nihayet Suriye'ye varabilmişti. Heyeti burada Ptolemaios karşıladı. Kralın isteğine saygı duyulması ve son vasiyetinin yerine getirilmesi gerektiğine Arrhidaios'u ikna etmeyi başaran Ptolemaios, Amon'un oğlunun mumyalanmış bedeninin Mısır'a nakledilerek Memphis'te gömülmesini sağladı. Daha sonra Iskenderiye'deki bir mozoleye taşınan naaşından geriye, bugün Şelale Bahçeleri'nde görülebilen lahit duvarlarının bir bölümünden başka bir şey kalmamıştır.” İdolüm Olarak İskender Küçükken Cavit Pancar sayesinde tanımıştım Büyük İskender'i. O zamandan beri hayran olduğum bir kişilikti. Kitap sayesinde gerçek hayatını ayrıntısıyla öğrendim. Katliamları ve bazı uygulamalarını öğrendiğimde hayal kırıklığına uğrasam da lider olarak hâlâ hayran olduğum, idol aldığım birisi olmaya devam edecek ;)
Büyük İskender
Büyük İskenderJona Lendering · Kronik Kitap · 2018419 okunma
·
126 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.