Çok bilinen, hakkında fazlasıyla yazılan bir eser. Okumakta biraz geç kaldığımın farkındayım, ama başyapıt diye bir şey varsa o da
Kör Baykuş’tur.
Modern İran Edebiyatından farklı bir kitap.
Sadık Hidayet ile tanışmam bu kitap sayesinde oldu. Biyografisinden ve kitaptan anladığım üzere, yazar hayatı boyunca kendini bir yere ait hissetmemiş. Hayatı sıkıntı, baskı ve bunalımlarla geçmiş. Yaşadıkları ve okudukları yazarı din karşıtlığına ve Ömer Hayyam hayranlığına sevketmiş. Üç ülkeye bölünmüş, İran’da doğmuş, Fransa’da eğitim almış, Batı ve Doğu kültürüne karışmış ama yine de kendini bir yere koyamamış.
Kör Baykuş’ta da dediği gibi:
‘Birisiyle konuşsam, bir şey yapsam, türlü konularda söze karışsam; gönlüm başka yerde, aklım başka yerde ve ayıplıyorum kendimi. Dağılan, çözülen bir kitleyim ben, böyle de kalacağım. Acayip, biçimsiz bir karışımım,’ diyor. Ölüm temasının yoğun olduğu, karamsar bir insan ve karanlık bir hikâyesi var..
Hikâye, alkol ve afyon bağımlısı ruh hastasının hayatı anlamlandırmaya çalışması, güzellik ve dürüstlüğü aradığı yolda yenik düşerek, kendini şeytana teslim edişini anlatıyor. Kitaptaki kahramanımızın işi kalemdanlar* üzerine resim yapmak, bunları boyamak. (*Kalemdan: Ar. eskilerde kalem konulan kutu). Yaptığı resimlerde hep bir servi çiziyor. Dibinde kambur ihtiyar bir adam, bağdaş kurmuş oturuyor, Hint fakirine benziyor. Karşısında siyah entarili bir genç kız, ona eğilmiş bir gündüz sefası uzatıyor, aralarında bir dere.
Bu resmettiği güzel ile evinin penceresinde rast geliyor. Bir bakıyor aynı manzara. Sonrasında gelişen olaylar bir sanrı mı yoksa gerçek mi, işte orası size kalmış..
Kör Baykuş romanının ilk yayını Hindistan’da yapılmış, çünkü yazarın memleketi İran’da satışı yasaklanmış. O dönemin politik havasında çeşitli içsel buhranlar (alkol ve afyon bağımlılığı gibi) yaşayan Sadık Hidayet, başbakan olan eniştesinin katledilmesi sonucunda dünya hallerine dayanamayıp, kendi iradesiyle gazı açarak Paris’te hayatına son vermiş. Ölümünden az önce de bir hikâye taslağı ele almış. Onun ölüsünü bulan 25 yıllık yakın dostu Bozorg Alevi üzerinde şu notu bulmuş:
‘Annesi, ‘Salgı salamaz ol,’ diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca, ölüme kurban gider.’
‘Sadık Hidayet’in Biyografisi’ başlıklı bir Son Söz’de, arkadaşı Bozorg, Hidayet’in geçirdiği bu bunalımla hareket ederek, dokundurucu bir yazıyla kitaba veda ettiriyor..
Kitabın genel havası o kadar ağır ve melankolik ki, Kafka üslubunu sayfaları arasında çok fazla hissettim. Bayağı bir bunaldım okuyunca..
Kitabı bu yayından okumamın bir sebebi de, çevirmeninin
Behçet Necatigil olması. Farsça yazılmış bir eseri olabildiğince Türkçeleştirmiş. Kelime kaybı ya da anlam bozukluğu gibi bir kusur fark etmedim. Sözcükleri öylesine özenle seçmiş ki, kitabın ana dili zaten buymuş gibi okudum. Bir de Ön Söz niteliğinde yazdığı eşsiz yazısıyla, kitabı benim gözümde ölümsüz bir hale getirmiş..
Kitabı okuyup yaşamanız gerekiyor,
merak edenlere tavsiyemdir…
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,5bin okunma
Ben de Kafka ile benzerlik kurmuştum yazar arasında. Kitabın çok seveni var, çok sayıda sevmeyeni de… Bence meselesi “farklılığı”. Metinde bana yer yer
Charles Bukowski melankolisini de anımsatmıştı. Ama hiçbiri değil aslında yazar, değişikti. Eser giriş yazısı beni de vurmuştu bu arada. İncelemene çokça kalp.