Nietzsche, "İnsanın Tanrı tarafından yaratıldığına inanabilirdim, belden aşağısını yaratmasaydı," demiştir. Nietzsche, esprilerini o kadar ciddi
bir havayla yapar ki çoğu insan gülmeyi unutur. Konuyu, Nietzsche ile açtık ve belden aşağısıyla devam ettirelim. Bugün bilimin, romantizmi öldürdüğü söylenir çünkü bilim, her somut nesneyi kendisi için bir inceleme
alanı olarak görmektedir. Mesela en basitinden inancı, duyguları veya maneviyatı zihnimizdeki belli kimyasallara indirgemektedir. Burada insanların yanıldıkları kısım şudur: Herhangi bir şeye dair detaylı bilgiye sahip
olmanız, o şeye sahip olmanıza engel değildir. Örneğin, bugün herkes
dünyanın, güneş çevresinde döndüğünü bilir ama gökyüzüne baktığında,
güneşi dünyanın çevresinde dönüyormuş gibi görür. Yani bilginizin, algınız üzerinde o kadar da bir etkisi yoktur! Öte taraftan, bence romantizmin
asıl katilleri, tıkanan zihinlerdir. Mesela Zizek, dışkı ve ideoloji arasında
enteresan bir bağ kurmaya çalışmıştır. Alman tuvaletleri, dışkınızı göreceğiniz şekilde ayarlanmıştır. Fransız tuvaletleri ise dışkınızı görmeyeceğiniz şekilde tasarlanmıştır. Amerikan tuvaletleri ise dışkınızın suda yüzeceği biçimde dizayn edilmiştir. Bence asıl dışkı, dışkı hakkındaki bu düşüncenin kendisidir! Yani fıkralara bile konu olmayacak bir şeyi, felsefenin
konusu haline getirmektir. Mesela, bizim toplumda da Celal Şengör, merakı yüzünden dışkısını yediğini belirtmiştir. Burada tuhaf olan şey bu
adamın yediği şey değil, onu bizimle paylaşmasıdır! Sözü toparlayacak
olursak, nasıl ki tıkanan bir lağım ortalığa pis kokular yayıyorsa, aynı bunun gibi tıkanan bir zihin de ortalığa pis kokular yayar! Ve sürekli aynı
insanları gündemde tutup da bu insanlardan farklı bir şey duymayı bek-
lerseniz eninde sonunda bu insanların dışkılarıyla muhatap olursunuz!
Çünkü bir kuyudan durmadan su çekmeye çalışmak belli bir süre sonra
çamuru da beraberinde getirir!