Gönderi

Avrupalılar 10. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar 500 yıl boyunca Müslümanlardan bilim aldılar. Sonra Müslümanlarda duraklama, yavaşlama, sonra da gerileme dönemi başladı. İslam dünyası böyle gerilerken, İslam dünyasından gelen kitaplarla donanan Avrupa’da yeni bir dönem başladı. Bundan sonra Avrupalılar kendilerini İslam dünyasından üstün görmeye başladılar. Müslümanlar da 16. yüzyılın sonunda, 17. yüzyılın başında Avrupalıların teknikteki bu üstünlüklerini gördüler. Ama Müslümanlar kendilerinin, Avrupa’yı bu üstünlük seviyesine getiren kaynak olduklarını bilmiyorlardı. Avrupalılar da bu duruma nasıl geldiklerini bilmiyorlardı. Böylece 17. yüzyılın başlarında Avrupalılarda bir üstünlük duygusu, Müslümanlarda ise yavaş yavaş bir aşağılık duygusu uyanmaya başladı. İslam dünyasında, Müslümanlar da bu gerilemenin nedenini sormaya başladılar. Şimdi bu aşağılık duygusunun sebepleri araştırılırken bazı şeyler karıştırılıyor. Sadece Türkler ve Müslümanlar değil, Avrupalı bilim tarihçileri de karıştırıyorlar. Türkiye’yi ele alalım. 19. yüzyılda Avrupa’yla yeniden temas başladı. Müslümanlar arasında bunu en çok hisseden Türkler olmuştur. 1. Dünya Harbi’nden sonra memleketin büyük bir bölümü istila edilmişti. Türk münevveri düşünmeye başladı ve geri kalmışlığın sebebini İslam dünyasında aramaya çalıştı. Başka yolu da yoktu. Atatürk geri kalmışlığımızı en iyi gören insandı. O gün bu durumu izah edecek bilimler tarihçisi de yoktu, ya da çok azdı. Atatürk’e bunu izah edemediler. Atatürk sadece hadiseyi gördü, ancak sebeplerini öğrenemedi. Öğrenseydi, aradan geçen 85 sene zarfında çok büyük merhale kat etmiş olurduk. Atatürk çok akıllı bir insandı ama bilimler tarihçisi değildi. Burada realiteyi konuşmak istiyorum. Bakınız, bugün bile bizim cemiyetimiz hâlâ bir yol bulmaya çalışıyor. Bu merhalede Türkler bazen yanlış yollara giriyorlar. Onun için Türklerin medeniyetler tarihindeki yerini göstermek ve onları 17. yüzyılın başından beri düştükleri kompleksten kurtarmak lâzım. Size şunu söyleyeyim bu konuda esasında bana ilk sualinizi sorduğunuz zaman söyleyecektim. Benimle temas eden, enstitüme gelen, bana e-mailler gönderen Türkler mütemadiyen, “Hocam siz bizi aşağılık duygusundan kurtarıyorsunuz” diyorlar. Bu bana hayatımın en büyük muvaffakiyeti gibi görünüyor. Yalnız şunu söyleyeyim: Aşağılık duygusundan kurtulmak çok mühim. Fakat yanlış biçimde üstünlük duygusuna da kapılmamak gerekir. Sadece “biz bu kadar üstünmüşüz” deyip sonra da bir kenara oturmaları, benim hedefim değil. Bütün mesele müthiş bir şekilde gelişen ve 800 yıl insan akıl tarihinde büyük bir rol oynayan bir medeniyetin mensubu olan insanların, bütün bunların nasıl olduğunu düşünmesi, bu medeniyeti geliştiren insan tiplerini tanıması. Bir Bîrûnî’yi, bir İbn Sina’yı tanımalarını, nasıl çalıştıklarını bilmelerini istiyorum. Mesela Bîrûnî, o çok yönlü bir insan, haritalara baktığında boylam derecelerinin tutmadığını görüyor. Ne yapıyor? Adamcağız Gazne’den çıkıyor Bağdat’a kadar gidiyor. Giderken bir şehirden öbür şehre geçiyor. Gittiği mesafeyi arşın arşın ölçüyor ve tam iki sene boyunca bu iş için çalışıyor. Gidiş 2.000 km., dönüş de 2.000 km. Ama o giderken zikzak çiziyor. Yani 7.000-8.000 km. mesafe kat ediyor. O günkü şartlarda ölçtüğü boylam derecelerini, bugün ölçülen boylam dereceleriyle mukayese ettiğimizde aradaki fark 6 dakika ile 45 dakika arasında çok küçük bir değer. Avrupalılar böyle bir neticeye, ancak 18. yüzyılda ulaşabildi. İslam bilim dünyasında başka önemli bilim adamları da var: İbnü’l-Heysem, İbn Sina, Cabir İbn Hayyan. Biz bunların çalışma tarzlarını çok az biliyoruz. Müslümanlar bunları araştırdığında, bir insanın tek başına neler yapabileceğini, insanın yaratıcılığını görüyorlar. Avrupalılar “İslam dünyasında böyle bir anlayış yok” diyorlar. Bu tamamıyla yanlış! Bugün Avrupa Medeniyeti İslam medeniyetinin çok ilerisinde. Avrupa Medeniyeti bize yabancı değil, bizim medeniyetimizle akraba. Mümkün mertebe onların metotlarını, aletlerini, fabrikayı, mümkün olan en kısa sürede onlardan almamız gerekir. Japonların, Korelilerin böyle bir zengin mazisi yoktu. Ama bir inançla kısa zamanda çok uzun bir mesafe kat ettiler. Onun için Türkleri uyandırmak lâzım. Türkiye hâlâ bugün İslam medeniyetinin en güçlü ülkesidir. İslam dünyası da Türkiye’ye böyle bakıyor. Biz bu yaratıcılık konumumuzu tekrar yakalamalıyız.
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.