~~~her şey aynı zamanda hem kendi kendisi, hem de karşıtıdır, bu çelişki başka şey olmaya zorlar her nesneyi~~~
Varoluşçu yazarlardan biri olan
Albert Camus 'nün 'isyan' fikri üzerine felsefi bir incelemesi olan Başkaldıran İnsan, Epikuros'tan
Marquis de Sade 'a kadar tarih boyunca sanatsal ve politik isyancılara, yazarlara, düşünürlere bakar. Onlar üzerinden toplumsal, kişisel başkaldırı durumları daha da etkileyici olup her açıdan başkaldırı incelenmiş gibi,
Marcel Proust kısmında zaman için bahsettiği başkaldırı yine etkileyici idi. Bu etkileyici entelektüel belge niteliğinde olan "Başkaldıran İnsan"da Camus, gelecek için umudun isyanda yattığını, devrimin aksine isyanın adaletsizliğe kendiliğinden bir tepki olduğunu ve kolektif ve entelektüel özgürlükten vazgeçmeden değişimi başarma şansı olduğunu savunur.
~~~Proust gerçeğin unutulan yanına, yani makinemsiye, kör dünyaya karşı iç yaşamı, iç yaşamın da kendinden daha derin olan yanını seçer~~~
"Yaşadığım zamanı anlama çabası" ve insan isyanının doğası üzerine harika bir deneme olan kitap, komünizmin cesur bir eleştirisini yapar; komünizmin Demir Perde'nin ve bunun sonucunda ortaya çıkan totaliter rejimlerin arkasında nasıl yanlış gittiğini ve sol kanat tarafından kutsal kabul edilen ve onun siyasi bir araç olarak terörizmle sonuçlandığına inanır. Aynı zamanda metafizik özgürlükle gerçek devrim arasındaki çatışmayı da temsil eden kitap. 2. Dünya Savaşı'nın sonunda, Fransızlar sosyal değişim ve eylemciliğin hasretini çeker. Zamanımızın kültürel dokusu içinde, Başkaldıran insan, toplumcu ideolojinin temellerini sorgular ve bize "politik olmanın" ön koşullarına dair derin bir içgörü sunar. Sürekli bir gerçek devrimin öncesinde politik bir durumun içinde yaşanıldığını savunan "Başkaldıran İnsan" günümüzün de vurguları olduğu için onu okuma biçimimiz içinde yaşadığımız politik duruma da işaret edecektir.
~~~“Kurulu düzen karşısında bir yabancıyım, ona katılmam gerekmez.” Öyleyse biricik değer ussal bencilliktedir~~~
Başkaldıran insan, 1952 yılında Camus'la Sartre arasında yaşanan çatışmayı akıllara getiren durummuş bunu da hiç bilmiyordum kitap sayesinde öğrenmiş oldum. Camus'a göre, Sartre'cı sol görüşlü varoluşçuluk bireyin özgürlüğünü görmezden gelirken başkaldırı, Camus için bireyin iç yaşantısının metafizik bir halidir. Sartre'a göre, değişim getirme amacı güden fiili bir politikayla uğraşma biçimidir. Camus, dayanışmayı teşvik eden Sartre'cı eylemcilikten uzak durur. Kitabın ortaya koyduğu tez şu cümleyle özetlenebilir: "Başkaldırıyorum, o halde varız." Bununla birlikte, bireyin mutlak yalnızlığı ya da özgürlüğü, Camus'da, "biz" kavramının bireysel başkaldırının hedefi olarak ortaya çıkmasına asla izin vermez.
~~~“varız” sözü çelişkin olarak bir yeni bireyciliği tanımlar. Tarih önünde “varız”, tarih de, kendi içinde sürmesi gereken bu “varız”a saygı göstermelidir. Başkalarına gereksinimim var, onların da bana ve herkese. Her ortak eylem, her toplum bir disiplini varsayar, bu yasa olmadı mı birey düşman bir topluluk önünde eğilen bir yabancıdan başka bir şey değildir. Ama toplum ve disiplin “varız”ı yoksadı mı yönünü şaşırmış demektir. Bir anlamda, ortak onuru tek başına üzerimde taşıyorum, ister kendimde olsun, ister başkasında, onun alçaltılmasına izin veremem. Ergi değildir bu bireycilik, her zaman çarpışma, bazı bazı da, mağrur acımanın doruğunda, eşsiz bir sevinçtir~~~
~~~İnsan, insanın kurdudur. Plautus’un ünlü sözü. İnsanoğluna kötülük edenin gene insan olduğunu belirtmek ister~~~
Albert Camus'un bugüne kadar okuduğum en zor fakat en güzel kitabı olan "Başkaldıran İnsan" ölmeden önce okunması gereken 1001kitap arasındadır. İçinde yaşadığımız durumlara ve çelişkilere de değinir gibi olan kitap, en ince ayrıntısıyla dayanak sunarak anlatır ki okurken çok zorlansam da sunduğu derin düşünceler ile severek okudum, listede okunması gereken kitaplar arasında olmalı, çok yerinde tespitler ve düşünceler sunmuştur, iyi ki okudum...
...“Yalnızlık güçlülüktür,” der Sade...
~~~İnsanın yok edilmesi yine insanı kesinler. Yıldırı, toplama kampları, insanın yalnızlıktan sıyrılmak için başvurduğu en aşırı yollardır. Adsız kişilerin mezarlığında da olsa, birlik susuzluğu dindirilmelidir. İnsanları öldürüyorlarsa, ölümlü koşulu yadsıdıkları için, herkese ölümsüzlük istedikleri için öldürüyorlar. Bir bakıma kendi kendilerini öldürüyorlar o zaman. Ama insanın vazgeçemeyeceği şeyleri de kanıtlıyorlar aynı zamanda; korkunç bir kardeşlik susuzluğunu gideriyorlar. “Yaratığın bir sevinci olmalıdır, sevinci yoksa, ona bir yaratık gerekir.” O zaman, var olmak ve ölmek acısını yadsıyanlar egemenlik kurmak isterler~~~