Hayatının tamamını anlatmayacağım ama bilelim ki Stendhal da babasıyla tamamen zıt görüşte, Stendhal da Napolyon sevdalısı, Stendhal da İtalya aşığı. Bu romanında Napolyon işgali altındaki İtalya'da dünyaya gelmiş bir aristokrat gencini anlatıyor. Fabrizio'nun doğduğu ailede babası monarşi yanlısı, Napolyon düşmanı iken annesi ve halası Fransızlara hayrandır. Annesi ve halasının yakın ilgisinde büyüyen ama kendi hayat tecrübesi ve bilgisi hiç olmayan Fabrizio gençliği, yakışıklılığı, cesareti ve aşkı arayan kalbiyle başına bir sürü iş açar. Fabrizio ile birlikte biz de; -gerçekte var olmayan - Parma'daki sarayı, kiliseyi, monarşiyi ve içerisindeki entrika ve liyakatsizlikleri sorgulamaya başlarız. Stendhal'in bu kitabı sadece 52 günde dikte ettirerek yazdığına inanmak gerçekten zor. Ancak başka türlü yazılabilir miydi ona da emin değilim. Çünkü içerisinde öyle düşünce süreçleri ve psikolojik çözümlemeler var ki bunu kendisi oturup yazamazdı gerçekten de. Ancak o karaktere can verip onun gibi sesli düşünürken yazdırabilirdi bunları. Kitapta yer yer çok fazla entrika ve karmaşıklık içinde bulabiliyorsunuz kendinizi. Bu da okumayı zorlaştırıyor. Çok fazla yarım bırakılan bir kitap zaten. Karakterlerin rütbe değiştirdikçe kitaptaki hitaplarının da değişmesi var bir de; o da eğer okumalar arasında uzun süreler konulursa geri dönmeyi zorlaştırıyor. Sonuç olarak savaşı betimleme tekniği olsun, psikolojiyi romana indirgeme tekniği olsun kendinden sonraki yazarlara çok büyük miraslar bırakmış bir kitap. Tolstoy, dostoyevski, Balzac, Andre Gide, Henry James, hatta Orhan Pamuk hepsinin övgüyle bahsettiği bir eser. Şans verilip okunmalı. Detaylı ön inceleme videomuz kanalımızda. 5 gün içerisinde de derin incelemesini çektiğimiz video yayında olacak. Buradan geldiğinizi belirtirseniz beni çok mutlu edersiniz. Teşekkürler, iyi okumalar. youtu.be/VerZg-RaAs8

Parma ManastırıStendhal · İletişim Yayınları · 20161,651 okunma

·

33 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Oğuzhan Bahar