Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Annabel Lee şiirinden esinlenip kendi yazdığım hikayem
"Artık ömrünün son anlarında olan bir adamım ben. Bu satırları yazıyorum ki bu evde yarım kalan aşk hikayem unutulmasın. Benim adım Ozan. 68 yaşındayım. Sonunda sevdiğimle kavuşmama az kaldı. Sıcak bir haziran gününde, sevdiğimle aynı anda doğdum. Aynı anda inletti göğü ağlamalarımız. Sevdiğim, Sevda'm yan komşumuzdu. O da benim gibi çiftçi bir ailedendi. Birlikte büyudük. Ailelerimizin dediğine göre ilk kelimelerimizi birlikte söylemiş, ilk adımlarımızı birlikte atmışız. Çok yakın arkadaştık. Sabahtan akşama kadar oyun oynardık. Biz 7 yaşındayken imparatorluğumuz savaşa girdi. Biz çocuktuk, bir şey anlamıyorduk ama ailelerimiz gergindi. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Savaşta 3. yıldı ve imparatorluğumuz toprak kaybediyordu. Düşman güçleri her geçen gün daha fazla ilerliyordu. Bir akşam yemeğinde babam göç edeceğimizi söyledi. Bu her şeyi geride bırakmak anlamına geliyordu. Evimi, köyümü... Sevda'mı... Nasıl bırakırdım Sevda'mı? Yapamazdım onu bırakmak istemiyordum. Arkadaşımdı, kardeşimdi o benim. Yalvardım babama gitmemek için. Ama onun kararı kesindi. Gidecektik. Sevda'yı geride bırakarak gidecektik. Nefes alamıyordum, her şey üstüme üstüme geliyordu. Koşarak çıktım evden. Sevda'yla en sevdiğimiz yer olan göle doğru koştum. Oturdum yere, çektim dizlerimi hıçkıra hıçkıra ağladım. Orada oturmuş ağlarken ayak sesleri duydum. Birisi koşuyordu. Sevda gideceğimizi öğrenmiş olabilir miydi? Belki buraya geldiğimi görmüş ve bana teselli vermeye geliyordu. Beni ağlarken görmesini istemedim. Erkekler ağlamazdı. Gölde elimi yüzümü yıkadım ve Sevda geldi. Gözleri kan çanağı gibiydi. O da ağlıyordu. Beni gördüğü gibi sarıldı ve 'Ozan biz-biz-biz göç edecekmişiz!' dedi. Onlar da mı gidiyordu? Elim ayağım boşaldı. Dizlerim artık beni taşımıyordu. 'Biz de gidiyoruz.' diyerek çöktüm yere. Birbirimize sarılarak saatlerce ağladık. Biraz sakinleştiğimizde Sevda 'Ozan, Sevda diye bir can kardeşin olduğunu unutma tamam mı?' dedi. Nasıl unuturdum ki onu? 'Asla unutmayacağım ama sen de beni unutma.' dedim. Uzun bir sessizlik oldu. Birden Sevda dedi ki 'Ozan bana bir söz ver. 10 yıl sonra bugün, burada tekrar buluşalım.'. ' Söz 10 yıl sonra bugün burada.' dedim ben de. 1 hafta sonra ayrıldık köyden. Gitmeden önce birbirimizi unutmamak için gül verdik birbirimize. Ama yol uzundu haliyle soldu gül. Çok ağladım solmasına. Dedemde kalacaktık biz ve o çiçek yetiştirmeye bayılırdı. Çiçeklerin ona anneannemi hatırlattığını söylerdi. Bu yüzden oraya varınca dedemin elini öpmeden önce çiçeklerin yanına koştum. Hepsi Sevda gibi kokuyordu. Oraya alışmam kolay olmadı. Buradaki inekler güzel süt vermiyor, horozlar güzel ötmüyordu. Annemin yemekleri bile kötüydü burada. Bir gün babamla çapa yapmaya gidecektik ve ben sokakta babamı bekliyordum. Yanıma tanımadığım bir adam geldi. Dedi ki 'Ufaklık burası çiftçi Ali'nin evi mi?' dedi. Ben de 'Evet ama siz kimsiniz?' dedim. Adam dedi ki 'Ben Ozan diye bir çocuğu arıyorum. Çiftçi Serhat'ın kızı Sevda'dan mektup getirdim.'. Sevda'dan mektup mu? Bu bir rüya mıydı yoksa gerçek miydi? Hemen 'Ozan benim mektubum nerede?' dedim ve adam mektubu verdi. Mektuba zarar vermemek için sanki yeni doğmuş bir bebeği tutar gibi dikkatlice tuttum. Bunun bir rüya olmasından ve uyanmaktan o kadar korkuyordum ki. Ellerim titreyerek mektubu açtım. Çok kısaydı. 'Can Kardeşim Ozan, Ben Sevda. Umarım beni unutmamışsındır. Nereye gittiğini bilmediğim için mektup yazamıyordum. Mektubu verdiğim adam yanında kaldığımız akrabalarımızın bir arkadaşıymış. Dedenin köyündeki bir düğüne gidiyormuş. Belki oradasındır diye mektubu dedenin evine iletmesini istedim. Umarım oradasındır. Seni çok özledim. Biz başkentte zengin bir akrabamızın yanında kalıyoruz. Sevmedim burayı. Hiç güzel değil. Sevdiğim kimse yok burada. Köyümüzü özlüyorum ama annem eskiyi geride bırakmamı söylüyor. Doğup büyüdüğüm yeri, seninle en sevdiğimiz yer olan gölü nasıl geride bırakırım ki? Eğer bu mektubu okuyorsan ve cevap yazmak istersen adresi yazacağım. Lütfen cevap yaz.' Dedem uzaktan bizi izliyormuş. Yanımıza geldi ve 'Yüzündeki gülümsemeye göre mektup sevdiğin birinden. Cevap yazacak mısın?' dedi. Tabiki de yazacaktım ama ne? Düşünmem gerekiyordu. 'Ne yazacağımı düşünmem gerek.' dedim. O, adamla tanışırken ben de mutluluğumu anlatacak birisini arıyordum. Baktım kimse yok gittim eşeğin yanına ona anlattım mutluluğumu, Sevda'yı ne kadar özlediğimi. Geçmiş gün ne yazdığımı hatırlamıyorum ama ondan sonra sürekli mektuplaştık. Yıllar su gibi aktı gitti. 20 yaşında bir delikanlıydım. Bindim ata eski köyümüze doğru çıktım yola. Yıllar sonra Sevda'yı görecektim. Heyecanlıydım. Köydekiler yaşlanmıştı. Çoğu kişi beni hatırlamadı. Hatırlayan birkaç kişiyle konuştuktan sonra göle doğru gittim. Aynı bıraktığımız gibiydi. Oturdum bir kayanın üstüne beklemeye başladım. Bana zaman geçmiyor gibi geliyordu ama saatler geçiyordu. Müezzinin sesi duyuldu Allahu Ekber Allahu Ekber La ilahe illallah ' akşam ezanı okunuyordu ve hâlâ Sevda'dan bir iz yoktu. Unutmuş muydu acaba? Sevda verdiği sözlerde duran birisiydi unutmazdı. O zaman neden gelmemişti? Umutsuzca biraz daha bekledim. Göldeki yansımama bakıp iyi görünüyor muyum diye defalarca kontrol ettim. Defalarca yürüdüm defalarca oturdum. Hâlâ gelen giden yoktu. Gelmeyecekti. Unutmuştu sözünü. Bir komşumuz geceyi orada geçirebileceğimi söylemişti. Oraya gitmek için atı çözerken ayak sesleri duydum. Kalbim heyecanla çarpmaya başladı. Ve sonunda bülbül seslim 'Ozan sen misin?' dedi. Bu seste o kadar çok duygu vardı ki. Merak, heyecan,özlem. Oradaydı işte. Siyah kıvırcık saçları ve uzun boyuyla toprak gözlüm karşımdaydı. Hava kararıyordu ama onu görebiliyordum. Dilim tutuldu, konuşamadım. Kafa sallamakla yetindim ve birbirimize sarıldık. Ne kadar da güzel kokuyordu. Tıpkı ayrılırken verdiği gül gibi. O gece saatlerce konuştuk. Ne kadar çok şey birikmişti. Uyumak istemiyorduk ama uykumuz gelmişti bu yüzden komşuya gittik. Toprak gözlüm kafasını yastığa koyduğu gibi uyudu. Ama ben uyuyamadım. Böyle bir güzellik bu kadar yakınımdayken nasıl uyuyabilirdim ki? Ondan hoşlanıyordum. Bunu kendime ilk defa itiraf ettim. Çocukluğumdan beri onu seviyordum, ama o çok güzeldi. Şehirde bir sürü zengin talibi olmalıydı. Zengin talipler varken bana neden bakacaktı ki? Ben sadece bir arkadaştım. Ayrılık vakti gelmişti. Evime dönmüştüm ama Sevda'mı unutamıyordum. Her yerde onu düşünüyor, her gece rüyamda onunla o gölde yeniden buluşuyordum. Bir gün dayanamadım başkente gittim. Evlenecektim onunla. Evlerini ararken onu çarşıda gördüm. O da beni gördü. Haliyle şaşırdı ve neden orada olduğumu sordu. Biraz lafı geveledikten sonra evlenmek istediğimi söyledim. Meğer o da yıllardır beni seviyormuş. Hemen evlerine gittik ailesine haberi vermek için. Yanında yaşadıkları akrabalarının çocukları olmadığı için mirasını onlara bırakmış. Serhat amca artık zengin olduğu halde değişmemişti. Hâlâ aynı Serhat amcaydı ama Ayşe teyze için aynısını söyleyemeyeceğim. Serhat amca kızı yabancıyla evlenmeyecek diye sevinirken Ayşe teyze 'Olmaz senin bir sürü zengin talibin var dünyalar güzeli kızsın onlarla evlen. Çiftçiyle evlenmeni istemiyorum!' dedi. Tabii ben şaşırdım Ayşe teyze böyle değildi. Para insanı ne kadar da değiştiriyordu. Sevda annesine bağırdı 'Ya beni Ozan'a verirsiniz ya da Ozan'la kaçarım bir daha yüzümü göremezsiniz!'. Sevda böyle deyince Serhat amca 'Hatun bırak kız istediğiyle evlensin. Ozan ailene mektup yaz gelsinler istesinler kızımızı.' dedi. Mektubu yazdım ve beklemeye başladım. Ben beklerken Ayşe teyze Sevda'yı ikna etmeye çalışıyordu. Sonunda ailem geldi ve Sevda'yı istediler. Kayınvalidemin isteksizliğine rağmen verdi kızını kayınbabam. Gelenekler yerine getirildi ve düğün yapıldı. Düğünden önceki en büyük sorun nerede yaşayacağımızdı. Kayınvalidem onlarla yaşamamızı istiyordu. Kararı eşime bıraktım. Sevda orada yaşamak istemiyordu. Köyde yaşamak istiyordu o. O yüzden küçük bir köye yerleştik. Çok mutluyduk ve bebek bekliyorduk. Bir gece kapı önünde oturup yıldızlara bakarken Sevda çok yorgun olduğunu ve yatacağını söyledi. Benimse içimde bir sıkıntı vardı içeri girmek istemiyordum. Ben girmedim içeri. Sıkıntıyla oturup yıldızlara bakarken bir yıldız kaydı. Dedem bir yıldız kaydığında birisinin öldüğünü söylerdi. Kim ölmüştü acaba? Kimin öldüğünü düşünürken uyuyakalmışım. Sabah üşümüş bir şekilde uyandım. Sevda daha uyanmamıştı. Kahvaltıyı her zaman o hazırlardı. Değişiklik olsun diye ben hazırladım kahvaltıyı. Haşlanmış yumurtaya bayılırdı. Yumurtalar haşlanırken sevdiğimi uyandırmaya gittim. Saçlarını okşayarak 'Toprak gözlüm sabah oldu uyan artık.'. Hareket yoktu ve buz gibiydi. Korkarak dürttüm. 'Sevda uyan hadi.'. Hâlâ hareket yok. Çıktım sokağa bağırabildiğim kadar bağırdım. 'Yardım edin Sevda uyanmıyor!'. Köyün hekimi geldi ve dünyamı karartan o cümleyi söyledi. 'Başınız sağolsun eşiniz ve bebeğiniz ölmüş.'. İnanmadım, daha dün gece hiçbir şey olmadığını gayet sağlıklı olduğunu, tekrar muayene etmesini söyledim ama o 'Uykusunda ölmüş.' dedi. İnanmıyordum. Bırakmazdı o beni. Bebeğimiz olacaktı bizim. Birlikte büyütecektik onu. Hekimse teşhisinden çok emindi. Ben dokunmaya kıyamazken komşular koydular toprak gözlümü mezara. Yarım kalmış hayaller ve bazıları bitmiş bazıları yarım kalmış bebek kıyafetleriyle bıraktı beni toprak gözlüm. 'Erkek tek başına yapamaz. Bir eve kadın eli değmezse oraya ev denemez yeniden evlen.' dediler. Onlar bilmiyor mu bu eve Sevda'dan başka kadın eli değemez? Onlar bilmiyor mu Sevda ile birlikte ben de öldüm? Onlar bilmiyor mu ki yaşayan bir ölüyüm? Aç kollarını Sevda'm. Ben geliyorum." Yaşlı adamın cesedinin yanında bulundu bu satırlar. Sevdiğinin yanına gömdüler yaşlı adamı. İki aşığın mezarında gül açtı ve sevdalılar kavuştu.
·
345 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.