Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Stream of Consciousness
Eski bir öyküdeki gibi zamanı paranteze almaya çalıştım. Ortaya çıkan elbette modern bir anlatı oldu. Beklenen, yalnızca yaşamın içerisinde yıllar boyu biriken tasavvurların çizgiselliğinde var olan akışlara eklenmekti. Karakterler, konfor alanlarına yerleşirken taşlaşmışlardı. Hiçbirinin kendi zamanları dışındaki bir zamanı algılama kapasitesi ve becerisi yoktu. Düzlem ve rolleri çoktan belirlenmişti. Giyimleri, kuşamları, konuşmaları ile kendi zamanları içerisinde saygı uyandırıyorlardı. Kimse, bir diğerinin zamanına sarkıntılık etmeye çalışmıyordu. Zamanın uzun erimli kesişimlerinin yarattığı istikrarlı birlikteliklerde, anlıyorduk ki menfaat ilişkileri var. Aşk ise ancak kısa erimli kesişimlerde mümkünler arasına dahil olabiliyor. Bilmenin binlerce yıllık diasporasında kaskatı kesilen yalnızlıklardan söz edebilmek için perdenin arkasından uzaklara bakan ve bulunduğu her yerde çıkıntı gibi duran bir insanın tanrı gibi dışsal zamanını da ekliyoruz öykümüze. Herkes, zamanın bakışlarında biriktirdiği günah yükünün trajedisini yaşıyor. Bulunan bir ceket, buluş sahibinin farkında olmadan, onu örseliyor. İstem ve arzuların yüz yıllık muhafazakar boyalarını bir adamın Japonyasında; bir kadının standartlarını omuzlarken çarptığı, muhayyilesinde yeri olmadığı için yeryüzünde hiçbir zaman varolmayan Kolombiyasında görüyoruz. Patika yollardan can havliyle koşuluyor; uzaktan gelen adamın tanrıya bile havalı geldiği su götürmez. Zaman, kozmogonik çağrışımlarını mistik bir tonda, kahvede oturan ve cinayeti olumlarken, intiharı kızıl tamunun değil cehennemin en kestirme yollarından biri olarak kodlayan ihtiyarların arkaik zihinlerinde tutuyor. Uzaktan gelen bir adam olmanın, ahali üzerinde hep başka bir zamanın dışsallığına bir süre de olsa boyun eğmeyi salık veren psikolojik bir yönü var. Ancak adamımız uyarmıyor, müjde veriyor. Demek ki, uzaktan gelmekle, uyarıda bulunmak arasında çok yakın bir ilişki var. Uzaktan geliyorsan uyaracaksın. Başka bir zamanın farkına varış başka nasıl mümkün olabilir? Zihinlerin birbirine ulandığı ve her ilginçliğin seviyesizce sıradanlaştırıldığı bir zamanın ethosunu elinde bulundursan da kimsenin rahatını kaçırmayacaksın! gibi bir öğreti insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih, tarih olmaklığını kimlerin arkasına teneke bağlanmasına borçludur? O tenekenin yerde sürüklenmesinden doğan melodi ile krallar ve bilumum ekabir eğlense ve dahi galibiyetin ve kazancın büyük anlatılarında tarihi bir yapıntı haline sokan yazıcıların maharetli ellerinde bir ceride halini alsa da yokluk, evrensel homojen bir kendini bilmezlikte yine de tarihin ellerini tutan birileri vardır. Burada duralım. Karakterler kendi zamanlarına çekildiklerinde öykü biter. Her şeyi bir ben görürüm, bütün kayıtsızlığımla. Şimdi kucağımıza bırakılan öykünün çeşitlemelerinde, sayısız zamanı bir anlığına da olsa kesiştiren, perdenin arkasında görünmeyen yokluğumdur. “Kuşlarla ilgili tüm rüyalar hayırlıdır” demişti ona Santiago Nasar’ın annesi.
·
425 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.