Gönderi

224 syf.
·
Not rated
·
Read in 6 days
BİR MODERN! ÇAĞ ELEŞTİRİSİ
Öncelikle yazarın ilk okuduğum kitabı olması münasebetiyle yazar hakkında derin bilgilere vâkıf olmam biraz uzun sürdü. Kitabın kapağını kapattığım anda yazarın bu kadar entelektüel bilgi birikimine sahip olacağını hiç düşünmemiştim. Keza okuduğum kitabın 1988 yılında baskıya çıktığını düşündüğümüzde kitabın içeriğinin 37 yaşındaki Bir sosyolog tarafından bu kadar dolu dolu olabileceğini kestirememiştim. İçinde yaşanılan adına modern dünya dediğimiz yerde bazı şeylerin yolunda gitmediğini kabul edenlerin sayısı hiç de azımsanacak kadar değil. Modern insanın birinci sorunu kaybettiği özgürlüğü bulmasıdır. İnsan bir yere kapatılmış gibi ışıksız, yardımsız ve mutsuz yaşıyor. Bu yere niçin kapatıldığını nereden geldiğini nereye gideceğini bilmiyor.Camus dünya anlamsız, Sartre insan beyhudedir diyor. Peki gerçekten böyle mi insan dünyaya başı boş olarak mı gönderildi ya da deizm'in savunduğu gibi fırlatıldı mı? İnsanın bu kadar değersizleşmesinin tarihsel süreci hikmeti kaybetmesi ile başlamıştı. Yunan hikmeti Doğu'dan özellikle peygamber tebliğinin hiç eksik olmadığı mezopotamya'dan almıştı. Ancak giderek Hikmet temeline dayalı düşünceyi tamamen akli düşünmeye çeviren Yunanlılar sadece bu özellikleri ile felsefenin mucitleri adını kazanmaya hak kazandılar! Antik dönemin büyük filozofu Pisagor "biz hikmeti kaybettik bundan dolayı hakim değil, hikmeti sevenler(filozof) diyelim dediğinde Yunan düşünce hayatındaki bir düşüşe işaret ediyordu. Yaşanan bu düşüş lineer bir eğri olarak devam etti ve Avrupa rönesans'tan sonra hikmete tamamen sırtını çevirince felsefe beşerileşti, ilahi olanın yerine hümanist olan geçti. 18 ve 19 yüzyıllarda ise metafizik adı altında gaybe, Aşkın olana ait her şeyi felsefeden ayıklandı, sonra felsefe de bilimlerden ayaklanıp atıldı. Oysa insana özgürlüğün yollarını hikmete dayalı düşünce biçimleri gösterebilirdi. Hümanizm, sosyal ve pozitif bilimlerle birleşerek insanı bu dünyanın zindanına attı. İnsan Aşkın olanla bağlarını kesince, çevresindeki somut, maddi ve sınırlı dünyadan başka dünya tanıyamaz oldu. Bu, insanın akvaryuma alınması ve akvaryumdaki suyu Okyanus zannedip hem ufkunu hem özgürlüğünü kaybetmesinden başka bir sonuç doğurmadı. Özgürlüğünü ve ufkunu kaybeden insan sürü haline dönüştürüldü ve bu dönüştürülme ile beraber bugün küresel sermaye dediğimiz batının elinde sistemleştirilerek sadece tüketen bir varlık haline getirildi. Evet, batının felsefi, maddi ve bilimsel gelişme tarihi insanı yeniden tanımladı, yeni bir konuma oturttu. Modern topluma gelindiğinde insan, kendini bütün ilişkilerin maddi çevre ve nesnelerin yeniden üretilip kitlesel tüketime sunulduğu boş, amaçsız bir dünyada buldu. Her şeye rağmen O İslam'ın fıtrat dediği insanın içinde kopan fırtınalarla sarsılmaya devam eden ruhundaki sonsuzluk (ebedilik) duygusunun onu başka bir dünyaya çağırdığını hissetti. Ancak modern çağ insanı bu sırlı sesin gerçek anlamını hiçbir zaman çözemedi. Gözünü sembollerin işaret ettiği nesnelerin gerisindeki gerçekliğe çevireceğine, nesnelerin nicel kullanımından elde edilecek geçici yararlara, hazlara çevirdi, kendini bu yönde yoğunlaştırdı. Oysa insanı dünyaya tutku ile bağlayan şey gerçek anlamını çözemediği ve fakat hiçbir zaman içinden de söküp atamadığı o ebedilik duygusundan başkası değildi. Ahiretin içkin dünyamızdaki en karşı konulamaz kanıtı ruhumuzun sonsuzluğa, ebediliğe duyduğu büyük iştiyaktır. Bütün ihtiyaçlardan arınmış bir vaziyette cennetin sonsuz nimetleri içinde yaşarken, İblisin Adem'i kandırmaya yeten iki vadinden biri ona ebediliği işaret etmesi ne kadar da manidar değil mi? Bu yüzden insan yaşadığımız çağda ebediliğin peşine düşmüş vaziyettedir bu ebediliği tıpta gen mühendisliğinde eşyaları biriktirme hastalığında görebiliriz çünkü her bulunduğu maddede kendini şahit kılmak istemektedir. Peygamber (sav) insanoğlunun Uhud Dağı kadar altını olsa, bir o kadar daha olmasını ister insanın gözünü bir avuç toprak doyurur buyurmuştur. Beşerileşen insanın tatminsizliğine doyumsuzluğuna işaret etmiştir. Peki bunca eleştiriden sonra varlığını anlamlandıramayan özgürlüğünü kaybeden ve bunun sonucunda çıkmaza sürüklenen insan ne yapmalı? Dış dünya ile teması kesilenin dış dünyayı inkar etmesinin bilgi ve gerçeklik değeri nedir? İnsan, kayıp alemi ile ilişkilerini kesti keseli, bütün varlık alemini bu yeryüzü gezegeninden ibaret sanıyor. kartezyen felsefe ve aydınlanma düşüncesi, insana yer merkezi düşünmeyi öğretti. yer üzerinde bilgi araştırarak ayrıntılar arasında boğulan insan tek ağaca bakarken ormanı gözden kaçıran, sonra unutup inkar eden Eblehler gibi evreni, varlık alemini ihmal etti, unuttu. Sonra da reddetti, inkara kalkıştı. şimdi uzay ve astronomi çalışmaları bize eski bir gerçeği hatırlatıyor. Evrenin merkezi dünya değildi; aksine Dünya güneş'in çevresinde bir gezegen ve henüz boyutlarını kavrayamadığımız milyarlarca sistem içinde küçücük bir noktadır. Görüş ufkumuzun dünya ile sınırlandırılması, bizi Ruhi, Zihni ve enfusi düzlemlerde körleştirdi, kısırlaştırdı. Tabii ki gayb alemini inkar edenin dünyası zindan olur. O zaman böyle bir dünyada mümkün olan tek felsefe nihilizm ve mümkün olan tek din ateizm olur. Endülüs'ün büyük işraki hikmetli insanı İbn Tufayl, hayatını geçirdiği ıssız bir adada varlık alemini gözleyip varlığın ve hakikatin sırrını keşfetmeye çalışırken, gökyüzündeki gezegenler dahil her bir varlığın, kendisinin bağlı olduğu bir üst mertebedeki varlıkla bağlantı içinde hareket ettiğini tespit eder. Varlık aleminin başka hiçbir varlıktan etkilenmeyen tek bir istisnası yoktur. Yalnızca varlığın hayat kaynağı ve nedeni olan Allah hiçbir varlıktan etkilenmez; O her an bütün varlık alemini etkiler. İnsanın bu kevni ayetleri görmesi ve hayatının merkezine Allah'ı alması ile beraber o zindandan çıkmış olur. Bereketli okumalar...
İnsanın Özgürlük Arayışı
İnsanın Özgürlük ArayışıAli Bulaç · İnkılap Kitabevi · 201557 okunma
··
173 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.