Üçüncü Yalan isimli kitabında tam olarak bunu yapıyor. Biz okurları kandırıyor diyebiliriz. Ama ne kandırmaca!
İkinci kitap
Kanıt'ın sonunda resmi bir yazı ile ikizler ile ilgili şüphe uyandırır yazar. Aslında ikizler yok muydu? İkizler denen sadece bir kişi miydi? Böyle bir düğüm yaratarak bitirir kitabını yazar. Bu sağlam bir ters köşedir.
Bu kitap ile birlikte ilk iki kitaptaki boşluklar dolar. Aslında büyük deftere yazılanlar yalandır. Büyük defter bir kurgudur. Yalanların altından bambaşka gerçekler çıkar ve yine bu gerçekler de trajiktir. Yine parçalanmış aileler, savaşın hayatlarını mahvettiği insanlar, vatanı dışında köksüz yaşamlarından dönmek isteyenleri görürüz. İkizleri ayrı kılan, onlardan birini sakat bırakan, babalarının başka bir kadını sevmesidir aslında. Her şey bir "aldatma" ile başlamıştır.
Üçüncü Yalan'da bambaşka bir kimsesizlik, kimliksizlik okuruz. İkizler yokmuş aslında derken yazar bir ters köşe daha yapar ve biz bir "ikiz"in olduğunu öğreniriz. Ama bu ikizle yollar neden ayrılmıştır? Niye ayrı hayatlar yaşamışlardır. Çokça gördüğümüz üzere iki kitaptan sonra gelen bir üçüncü kitapta tüm düğümler çözülür ve kitap biter. Ancak burada yazar o düğümleri kesip yeni düğümler yaratıyor ve bizi bunların çözümüne tanık ediyor.
Ben yazarı çok cesur buluyorum. Çok beğenilmiş iki kitaptan sonra "sizin bu okuduklarınız tamamen yalandı, gerçekler aslında bunlar" demenin çok cesurca bir anlatım olduğunu düşünüyorum. Kitabın teknik olarak da çok farklı geldiğini söylemeliyim. Normalde kurgu içinde kurgu bir kitap içinde yapılırken yazar alt-üst kurmacayı farklı kitaplar üzerinden yapmıştır. Kurgu içindeki kurgu olan "Büyük Defter"de Lucas'ın Mathias'ı anlatırken aslında kendi çocukluğunu yazdığını, anneannenin olduğunu ama farklı biri olduğunu, Viktor'un yazma arzusunu vs. okuruz.
Bu seri okuduğum en iyi kitaplar arasına şimdiden girdi. Herkese tavsiye ederim. İyi okumalar.