Gönderi

265 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
SAFEVİ DEVLETİ ve ANADOLU TÜRKLERİ
Eğer benim gibi tarihe meraklıysanız, önce Osmanlı ve Selçuklu tarihini tanımak istersiniz ama bir süre sonra Mısır Türk Memlükleri ve Safevileri de tanıma ihtiyacı hissedersiniz. Bu yıl bu konuları irdeleyen kitaplar araştırırken Türk Tarih Kurumu kitabevinde Faruk Sümer'in "Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü" adlı çalışmasına rastladım. Koskoca Osmanlı İmparatoru Yavuz'un, bir tarikat lideri olan Şah İsmail'le alıp veremediği neydi ki, iki Türk ordusu 1514'de Çaldıran'da kıyasıya bir kardeş kavgasına tutuştular? İbn-i Haldun: "Geçmişler geleceğe suyun suya benzediği kadar benzerler" der. Aynı bu günkü gibi hukuk tanımaz zorba yönetim anlayışı ve yönetenin yönetileni yolunacak kaz olarak görmesinin bunda elbette rolü var. Fakat Faruk Sümer'in de belirttiği gibi, burada farklı bir durum da söz konusu. Safevi tarikati ve devletinin gövdesi İran'da ama kökü Anadolu'da olan bir yapıdır. Farslar / Acemler Sünni'dir ve dolayısıyla İran'da Şii'liğin temeli yoktur. Safevi Tarikati'nin mürid ve gelir kaynağı da Anadolu'daki bu yoksul ve eğitimsiz Yörük Türkmenlerdir. Asker kaynağı ise işte bu müridlerdir. Önce Anadolu'ya Şeyh Cüneyd (Ölümü 1460) gelir. Cüneyd köylü göçebe Türkler'den hiç de az olmayan bir kitleyi kendisine mürid yaptı. Hatta bunlardan on bin kişilik bir silahlı kuvvet oluşturdu ve bu silahlı birlikle Trabzon Rum devleti topraklarında yağmalarda bulundu. Cüney kalabalık bir mürid kafilesiyle Erdebil'e döndü. Buradan Çerkezler ülkesine bir yağma hareketi esnasında Şirvan Şah'a yenildi ve orada öldürüldü. Fakat buna rağmen müridleri dağılmadı. Ak-Koyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kız kardeşinden doğan oğlu Haydar'ın etrafında toplandılar. Uzun Hasan Kara - Koyunlu devletini ortadan kaldırmış, Horasan'dan Sivas'a kadar geniş geniş bir İmparatorluk kurmuştu. Şeyh Haydar dayısı Uzun Hasan'ın kızı ile evlendi ve bu evlilikten Safevi Devleti'nin kurucusu Şah İsmail'in de bulunduğu üç oğlu oldu. Şeyh Haydar'ın ilk yılları Anadolu'daki Safevi teşkilatını güçlendirmek ve geliştirmekle geçti. Anadolu'dan ikna yeteneği güçlü müridler Erdebil'e götürülerek özel bir eğitimden geçiriliyor, "Halife - Dai" ünvanıyla memleketlerine, obalarına, aşiretlerine gönderiliyordu. O kadar ki, Adana Karsantı (Aladağ) ilçesine bağlı bir köyün ismi halen Dailer olarak anılır ve bu şekilde kayıtlıdır. Teke yöresinde Şahkulu İsyanı bu yüzden çıkmıştı. Bu halifeler ise yoksul ve eğitimsiz dağ Türklerini öyle bir örgütlüyorlardı ki, Kızılbaş Türk unsurlar bir yandan Anadolu'da isyanlar çıkarırken diğer yandan da kitleler halinde hızla Anadolu'yu terk ediyor, kimi Safevilere, kimi de Mısır Memlükleri'ne sığınıyordu. Kısacası şayet 1514 Çaldıran, 1517 Suriye, Mısır seferleri olamasa Osmanlı yönetimi ve hanedanına zulmetmek, soymak ve ölüme göndermek için elinde millet kalmayacaktı desek yeridir. Peki Safeviler ve Memlükler Osmanlı'dan daha adil, daha müreffeh bir yönetim anlayışına mı sahiptiler diye bakacak olursak tam aksine adı geçenlerin daha adil ve daha müreffeh olmadıklarını, hatta daha zalim olduklarını görürüz ama suya düşenin yılana sarılması misali Osmanlı'nın müzmin hataları, noksanları, zorba yönetim anlayışı kendi sonunu hazırlarken, kurucu unsurları olan Türkmenleri de ateşe atıyordu. İmparatorluklar öyle kolay kurulmadığı gibi kolayca da yıkılmazlar. Nitekim öyle de oldu. I. Selim yüzbinlerin basit bir tarikatın propagandasına kanarak yerini yurdunu terketmesi ve Osmanlı Devleti'nin altının boşaltılmasını sorgulamak (örneğin aklı öne alan yaygın bir eğitim sistemine yönelmek ve benzer tedbirlere baş vurmak) yerine, halkın sığındığı ülkeleri ele geçirmeyi tercih etti. Fakat Mısır ve Viyana seferleri sonun başlangıcı oldu. Osmanlı önce gerileme, sonra da çöküş dönemine girdi ve sonunda da çöktü. Adana'nın Kadirlili ilçesi halkı ağırlıklı olarak Karsak Türkmenlerinden oluşuyorken benim köyümde (Kozan /Gökgöz Köyü) bir dağın adı Henis'ti. Ve bu dağın çevresinde Henis'le başlayan bir köy ve yayla adları vardı. Ayrıca bu bölgenin insanına da 'Henisli' deniyordu. Neydi bunun sırrı diye tarihe baktığımızda, Varsak, Karsak, Hınıs, Tekeli, Avşar gibi umum Türkmen obaları Safevi tarikat ve devletini bir kurtuluş, bir sığınak olarak görmüş ve bu devletin kurucu unsurları olmuş, dolayısıyla da Şah İsmail'in tarafını tutmuştu ama yenilgiyle birlikte I. Selim'in "Kızılbaşların malı, mülkü, erkeklerin, katli kadınların cariye ve köle olarak satılması vaciptir" fetvasıyla canını kurtarabilenler önce Tebriz'e, oranın da düşmesiyle bu defa da Mısır Memlükleri'nin toprakları olan Torosların güneyine, özellikle de Çukurova'ya sığınmışlardı. Ucuz asker ve emek gücünü elinden kaçırmak istemeyen Osmanlı 1517'de Memlük Devleti'ni de ele geçirince halk bu defa Toros Dağları'nın düzenli orduların ulaşamayacağı yükseltilerine, sarp kayalıklara, dağ kıstaklarına sığınacaklardı. Peki Safevilerin hiç mi suçu yoktu. Türkmenler, I. Selim'e o güne kadar "sahibini ısıran it" anlamına gelen "Yavuz" lakabını takacaklardı. Bu lakap o kadar tutmuştu ki, Osmanlı aklı, bu kelimenin sözlükteki kötü anlamı değiştirip, "Bahadır / Yiğit"e dönüştürmek zorunda kaldı. Fakat şüphesiz Safeviler ve Şah İsmail Yavuz'dan da daha zalim, daha acımasızdı. Safevilerin gücü propagandaya dayanıyordu. Uzun Hasan, Ak ve Kara-Koyunlu devletleri ile Acemler-Farslar Sünniydi. Ayrıca Uzun Hasan kızını Şey Haydar'a verirken muhtemelen Kara-Koyunlulara karşı onların gücünden faydalanmak istemişti ama Safeviler biraz güçlenince Akkoyunlular'ın en büyük düşmanı Safeviler olacaktı. Şah İsmail ise çocukluğunda dayılarından canını kurtarmak için Erzincan/Tercan-Sarıkaya'da bir ebenin yanına sığınmak zorunda kalacaktı. Safeviler Anadolu'da öylesine sinsice örgütlenmişlerdi ki, Anadolu'nun her yanına Dai denen misyonerlerini göndermişler, bunlar Safevi yönetiminde halktan vergi alınmayacağı ve benzeri asılsız propagandalarla konar göçer Türkmenleri kandırıyorlardı. Şah İsmail gücü ele geçirince Şii olamayan herkesi ya boğazladı, veya kılıç zoruyla Şii yaptı... Ve Şeyh Haydar ve Şah İsmail Kızılbaşlara göre peygamber değil, doğrudan Tanrı'ydı. Bu tapınma o kadar aleni ve kesindi ki, Şah İsmail kendisinin Tanrı olmadığını söylemek zorunda kalıyor, bu tapınmlardan rahatsızlığını açıkça dile getiriyordu. SONUÇ OLARAK: Özellikle Yörükler ve köylülerin gözünde Osmanlı bir devlet olmaktan ziyade bir hazır yiyiciydi ve Türkmenler bunu şöyle ifade ediyorlardı. Şalvarı şaltak Osmanlı, Eğeri kaltak Osmanlı, Eken de yok, biçen de yok, Yiyen de ortak Osmanlı. Kara-Koyunluları yenerek, bu devleti topraklarına katan Ak-Koyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın ölümü, üzerine oğulları ve torunları taht kavgasına tutuşmuşlar, bu da Ak-Koyunlu devletinin yıkılmasına sebep olmuştu. Komşunun taşıyla, komşunun kuşunu avlayan Şeyh Haydar ile onun oğlu Şah İsmail ise Horasan, Umman Denizi ve Sivas arasını içine alan bu geniş imparatorluğa kolayca sahip olmuştu. Bu gün ne Selçuklu, ne Osmanlı, ne de Safeviler var ama onların yağma talana dayalı yönetim anlayışı daha da kötüleşerek günümüzde de Anadolu'da devam ediyor. Ve Anadolu'da doğmuş büyümüş eğitimli genç nüfusun %85'i bu topraklarda huzurlu bir gelecek göremediği için yine bu toprakları terk ediyor veya terk etme hazırlığı içinde. Üstelik bu gün halkın gittiği ülkeleri ele geçirecek bir güce de sahip değiliz. Tarih boyunca hukuk ve adalet neredeyse para, huzur, kalkınma, gelişme de ora da olmuştur. Eğitimli genç insanların kitleler halinde gittiği ülkelere baktığımızda o ülkelerin kalkınma ve gelişmesinin temelinde hukuk, adalet, eğitim ve özgürlükler olduğunu görürüz. Sonuçta isimler değişse de dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimizi görüyoruz. Zira, tarihi bilmiyor, bilmediğimiz için tarihten ders almıyoruz. Ve ister istemez yine "Coğrafya kaderdir" diyen İbn-i Haldun'u hatırlıyoruz. Son olarak, bu bir din, mezhep savaşı mıydı diye bakacak olursak, kesinlikle böyle olmadığını ve bunun bir iktidar savaşı olduğunu görürüz. Bu yıl okuduğum 45 kitap arasında bu kitabın açık ara en öğretici ve aydınlatıcı kitap olduğunu söyleyebilirim. Okuyarak Kalın. KİTAPTAN ALINTILAR TÜRKMENLERİN İRAN'A GÖÇLERİ ve OSMANLI'NIN ALTININ BOŞALTILMASI XV. yüzyılda İran'a Karakoyunlular'ın ve Akkoyunlular'ın göç ettiklerini biliyoruz. Bunlar yalnız Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu'da yaşayan Türk oymaklarının pek mühim bir kısmını götürmekle kalmadılar, Orta Anadolu'daki Türk oymaklarından bazılarının da İran'a göç etmelerine sebep oldular. Mesela Karakoyunlar Maraş, Elbistan bölgesindeki Ağaçerleri'nden (Tahtacı) bir kolu İran'a götürdüler ki, bu kol orada varlığını zamanımıza kadar devam ettirmiştir. (Sayfa 4) TÜRKLERİN GÖRÜNÜR TANRILARA TAPINMANIN GEÇMİŞİ - I Oğuzların tabipleri olan Kam-Şamanlara rastladıkları zaman secde ettikleri (namaz berend) bu tabiplerin Oğuzların mal ve canlarına hükmettikleri yazılmaktadır... Dikkate değer bir başka misalde şudur: Gazneli Mesud ile savaşan Selçuklu Tuğrul ve Çağrı Beyler 'biraz daha sabrettikleri takdirde zaferi kazanacaklarını söyleyen yıldızlar ilmiyle meşgul bir İranlı'ya zaferden sonra atlarından inerek secde etmişlerdi. Buna Türkçede 'yükünmek' denilmete idi. (Sayfa 7) TÜRKLERİN GÖRÜNÜR TANRILARA TAPINMANIN GEÇMİŞİ - II 1240 yılında Anadolu'da büyük bir isyan çıkaran Baba İshak'a müritleri olan Türkmenler, "Baba Resul", yahut "Baba Resulullah" diyorlar, yani ona peygamber nazarıyla bakıyorlardı. Hatta Baba ishak'ın öldürülmesine inanmayan Türkmenler, onun yardım getirmek üzere göğe çıktığını söyleyerek isyanlarını devam ettirmişlerdi. Baba İshak'ın da kendi peygamberliğine samimiyetle inandığı anlaşılıyor. Şu misaller ile Anadolu Kızılbaş Türklerin Şeyh Cüneyt ve haleflerini Mehdi, peygamber ve hatta Allah olarak görmeleri daha iyi anlaşılabilir. İşte bu anlayışdan dolayı Kızılbaş Türkleri şeyleri veya şahları uğruna her türlü fedakarlığa seve seve katlanmakta idiler. (Sayfa 8) SAFEVİLERİN MÜRİD, ASKER ve GELİR KAYNAKLARI Her taraftan bölük bölük gelen Türkler Ustacalu, Şamlu, Rumlu (başlıca Sivas, Amasya, Tokat bölgelerinden yerleşik Türk halkı), Tekelü (Antalya bölgesi), Zü'lkadr (Dulkadır) ile yine Anadolu'daki Karaman bölgesi halkına (başta Turgudlular olmak üzere) ve Varsaklar' a (Tarsus belgesi Türkmenleri) mensup idiler. (Sayfa 18)
Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü
Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin RolüFaruk Sümer · Türk Tarih Kurumu Yayınları · 201720 okunma
·
248 görüntüleme
Sibel okurunun profil resmi
Bende neden bu insanlar, bu dağlara sığınmışlar diye düşünüp duruyordum😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.