Gönderi

282 syf.
·
Puan vermedi
solaris (kitap/film)
filmine yönelik bir inceleme gibi bir seydi ama kitabı da kapsıyor. bu da burada dursunn. stanislaw lem'in solaris adlı kitabından uyarlanan bir film. yeni bir gezegen kesfedilmistir, solaris, fakat insanların tüm cabalarına ragmen bu gezegende olumlu yorumlanacak herhangi bir tepki alınamıyordur. büyük cogunlugu davranısı anlasılamaz olan bir okyanus ile kaplı bu gezegen. insanları bircok teori düsünmeye itiyor, kitapta gectigi üzere kimileri bu okyanusu "düsünen, bilincli" gibi yorumluyor kimileri de dini yönden tanrı, vahiy kavramı ile bagdastırıyor. tüm bunların genelinde okyanusa "canlı" demeyi yüksek sesle kimse söylemiyor olsa da iclerinde bir süphe var elbette. bu gezegenin arastırma grubundaki bir kesif pilotu okyanusu üstünden ucarak incelerken okyanusun tabakası jelleserek aracını kaplar ve okyanus üzerinde anlam veremedigi seyler görüyor, dev bir bebek. sonrasında ögrendigine göre bu bebek okyanusta hayatını kaybeden görev arkadasının kendi cocugu. digerleri onun sanrılar gördügünü ve söylediklerinin gercege yatkın bir yanı olmadıgını söyler. psikolog olan baskarakterimiz bu gezegene, istasyonda calısan sadece 3 kisi kalmıstır, onların psikolojik gözlem ve analizi vesaire icin gönderilir. oraya gittiginde ortalık cok ıssız. onu karsılayan kimse yok, mürettebattan snaut isimli kisi ile karsılastıgı zaman da adam onu cok garip karsılıyor. oldukca sasırmıs ve süpheci bir hâlde. cüce tarzı bir varlıgı görür gibi oluyoruz, adam gizlemeye cabalıyor. ardından bizim karakteri birtakım seyler hakkında uyarıyor, birileri diyerek üstü kapalı konusuyor fakat acık konusmamak icin diretiyor. bu arada snaut’tan, üsteki diğer mürettebat, aynı zamanda karakterimizin de yakın arkadaşı olan gabarian’ın intihar ettiğini öğrenir. üssün koridorlarında gördüğü ergen bir genç kızı takip ederek gabarian’ın cesedinin saklandığı soğuk hava deposuna ulaşır. gabarian’ın odasını bulur, gabarian intihar etmeden önce kendisi için bir video kaydetmiştir. gabarian’ın videosunda da o mavi elbiseli ergen kızı görür. sonra bizim karakterimiz uykudan uyandıgında karsısında 10 yıl önce intihar etmis olan karısını görüyor. panik olup gercekligi sorguluyor, elbette aklı almıyor bir türlü. kıyafetini cıkarırken sadece süs olarak yapılmıs dügme desenleri ile de onun gercek olmadıgına emin oluyor. ondan kurtulmaya karar vermesi netlesiyor. kadını rokete yerlestirip uzay bosluguna gönderiyor. snaut gelip ona olan biteni acıklıyor. okyanus tarafından yaratıldıgını düsündügü bu varlıklara konuk diyorlar. kendi zihinlerinden olusan bu konuklar nötronlardan olusuyorlar bizim atomlardan olusmamımızın aksine. nötron kararsızlardır, bu yüzden varlıklarını anlamlandıramıyorlar bir türlü. onlardan ne kadar kurtulmaya calıssalarda uyudukları gibi yeniden geliyorlar. kadın yeniden geldigi zaman karakterimiz kelvin kadının kanının analizini yapıyor. kanı yok etmeye calıstıkca kan kendi kendini yeniden yaratıyor. özet gibi oldu, bu yüzden devamını yazmayıp düsüncelerime gecmek istiyorum. öncelikle filmin ana hatlarını anlatayım dedim, devamını yazmaya üsendim, neyse. sinematografik olarak, atmosfer olarak, akıs olarak klasik tarkovsky. durgun, icine isleyecek gibi görünen ama aynı zamanda hicbir sey ifade etmiyor gibi. yeryüzündeki bahceli mekanı cok güzel, suyun icindeki bitkinin salınısı huzur vericiydi. barındırdıgı felsefi atmosfer ile insanı durgunlastırıyor diyebilirim. müzikler, oyunculuklar bana yesilcam filmlerini hatırlattı biraz. özellikle kelvin karakterini oynayan adamın oyunculugu cok hosuma gitti diyemem. bakısları ya da tavırları filmin agırlık verdigi icsel düsüncelerin aksine biraz anlamsız, tepkisiz geldi bana. gerci diger oyuncular da öyle sayılırdı. o döneme göre degerlendirmem lazım sanırım. yine de filmden keyif almamı biraz bu kısım etkiledi. kitapta genel hatlarıyla okyanusun varlıgı agır basıyordu, onun mechul hâli ve essiz betimlemelerle anlatılan yaratıları. bu yüzden filmi izlerken meraklandıgım ve heyecanlandıgım kısım oydu fakat kitabın aksine kisinin ic dünyası daha yogundu filmde. okyanus da daha durgun , sakin yansıtılmıstı. bu hâli ile de güzel fakat benim beklentim şu yöndeydi: kitapta kimi ayrıntılar oldukca hostu, kurgunun icini doldurup daha cok zevk almamızı saglıyordu fakat filmde bilim kurgu olan kısmı fazla ön planda degildi. felsefi acıdan sorgulanması da ask üzerine yapılmıstı daha cok. cok yönlü bir sekilde felsefi + bilim kurgu yogunlugunun muazzam karısımı ile izlemek isterdim. okyanus ile bizim yeryüzümüzün kökeninin derin kısmı örnegin. mesela okyanusun zihinlerimize kadar uzanıp bize verdiği konuklar, bu davranısının bilincli bir yanı var mıydı yoksa hicbir seyden haberi olmayan bir cocuk misali kurcalamalar mı yapmıştı falsn gibi. ama elbette yine de film aktıkca ben de sorgulamalar yaptım, düsüncelere daldım. bu en zevk aldıgım kısımlardan biriydi. kitabın sonunda kelvin kendini okyanusa bırakıyordu. filmde ise okyanusun ortasında kendi evini ve babasını görüyordu. evin catısından sular akıp babasını ıslatıyorken babası onu görüp yanına geliyor. dizlerine cöküp babasına sarılıyor. kitaptaki hâli bilinmezlik temasını bilinmezlikle sonlandırma gibi olmustu. acaba devamınde ne olacak diye düsünüp bunalıma sokabiliyor, filmde ise okyanusun karakterimize yaptıgı bir teselli gibi algılanıyor. fakat kitabın aksine ne olacak sorusu o kadar kafayı yedirttirmiyor. kitap üzerine düsündügümde okyanus icin bircoook teori üretip durabilirim. kitabının okunması gerektiğini tereddütsüz söyleyebilirim. uzayda canlılık belirtisi olan bir gezegen bulma konusu her zaman cok heyecan verici. kurguda ele alınan farklılık benim cok hosuma gitti. ya cabalarımıza ragmen kayda değer hicbir sey bulamasaydık? peki sonra ne olacaktı?
Solaris
SolarisStanislaw Lem · İletişim Yayınları · 19971,143 okunma
·
150 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.