Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Istırabın muzaffer kıldığı.
“Kaderimin boğazına sarılmak istiyorum. Beni tamamen yenmeyi başaramayacak.” 16 Kasım 1801 tarihli mektuptan. (s.80) ••• Bu incelemeyi, Rolland’ın kısa olduğu kadar veciz/derinlikli eserine, mütevazı ve naçiz bir dipnot olarak düşünün. Zira, Beethoven hakkında yazmayı düşündüğüm esas inceleme Aydın Büke’nin kitabını (
Beethoven
Beethoven
) okuduktan sonra olacak. Bunun bir sebebi daha var: Rolland’ın kitabı yazarken kullandığı şiir gibi naif tarzını, süssüz bilgiler vererek baltalamak istemiyorum; kanımca kitabın hüviyetine saygısızlık olur bu. Ne kadar kısa o kadar amaca yönelik. * Evvela kitabın içeriğinden bahsedeyim kısaca. Sayfa 11 ile 58 arası Rolland’ın Beethoven biyografisini ihtiva ediyor. “47 sayfa ile Beethoven’ı derinlikli anlatmak nasıl mümkün olabilir?” diye sorabilirsiniz, ancak Rolland’ın Beethoven’ın duygusal vechelerini ıskalamadan bunu başardığını kitabı okuyunca göreceksiniz. Sayfa 58’den bitime kadar Beethoven’ın meşhur 1802 tarihli Heiligenstadt Vasiyetnamesi, birkaç mektubu ve aforizması mevcut. Şimdi incelemeye geçeyim. * Beethoven 1770’te Köln yakınlarındaki Bonn kasabasında doğuyor. Buraya kendisiyle aynı ismi taşıyan dedesi yirmi yaşında iken Anvers’ten (Belçika) gelip yerleşmiş, yani Beethoven dedesinden kaynaklanacak şekilde Flaman kökenliydi. Onun Almanlardan ayrılan şahsi vasıflarının bundan kaynaklandığı söylenir. Babası sarhoş ve otoriter bir tenordu, Beethoven’ı müzik bestelemesi için zorla odaya kapatması onu az kalsın müzikten soğutuyordu. Mozart’ın babası Leopold Mozart gibi o da oğlunu Avrupa turnesine çıkarıp “çocuk dahi” geleneğini sürdürmek istiyordu. Bu mümkün olmayacaktı, çocukluğundaki maddi sıkıntılar yetişkinliğine de taşınarak ömür boyu sürecekti. Gençliğinde müzik dehasının olgunlaşmasına önayak olan isim pek değerli hocası Christian Gottlob Neefe idi. Joseph Haydn da onun Viyana’ya tanıtılması için mühim bir rol üstlenmiştir hiç şüphesiz. Erken yaşta kardeşlerine tabiri caizse ebeveynlik yaptıktan sonra (annesi o henüz küçükken ölmüştür) yirmi yıl yaşadığı Bonn’dan Viyana’ya taşınmıştır. Burada değerli hocalar edinmiş ve kendini geliştirmeye koyulmuştur. Buraya kadar her şey yolunda. Asıl trajedi, ölene kadar yaşayacağı Viyana’da, kariyerinin henüz erken döneminde başlıyor. Heiligenstadt Vasiyetnamesi’nden yapacağımız çıkarıma göre, Beethoven 1796’da yani 26 yaşında iken sağırlık semptomları tezahür ediyor. Bir besteci için en vazgeçilmez bir uzuv nasıl olur da bu kadar erken bir yaşta işlevsiz kalır? Tanrı onu cezalandırıyor muydu yoksa? Bu dönemi müteakip yazdığı mektuplara bakılacak olursa, Beethoven bu korkunç sır olur da duyulursa diye kendini cemiyetten alabildiğine izole ediyor, sağırlığı son raddeye vardığında ise konuşma defterleri kullanmaya başlıyor iletişimi mümkün kılmak için. 1700’lerin sonundan itibaren, hastalığı hususunda pek de olumlu bir beklentisi kalmayan Beethoven’a bir yeis ve ıstırap dalgası musallat oluyor. İlginçtir ki, sağırlık zuhur edene kadar önemli addedebileceğimiz bir bestesi olmuyor; bugün Beethoven denilince akıllara gelen melodi ve müzikler, ileri ve tam sağırlık aşamasında iken bestelediği eserlerdi. Savaşçı bir kişiliği olan Beethoven, ölene kadar onu hiç yalnız bırakmayacak olan ıstırabı ancak ve ancak neşe ile dengeleyebilirdi. Bir hayli gürültülü ve inişli çıkışlı bir tempoya sahip olan bestelerinin sükûnet ve başkaldırı ile harmanlandığını söylemek doğru olur kanısındayım. Bu savaşçı yönü ilkin hayranlık duyduğu Napolyon’a daha sonra (Napolyon kendini kral ilan edince) lanetler yağdırmasına, Goethe ile arasının bozulmasına yol açmıştır. Tüm bu ıstırap ve hayatının son yıllarında peş peşe gelen hastalıklar Beethoven’i Viyana halkının nezdinde abide bir şahsiyet kılmış mıdır peki? Bugün evrensel bir değer olan Beethoven, 1810’larda ve 1820’lerde Viyana’da esen İtalyan müziği modasının kaybeden ismi olmuştu. 1824’de sahnelenen Dokuzuncu (ve sonuncu) Senfoni yoğun bir ilgiye mazhar olsa da beklenen kazancı getirmedi, tıpkı geçmişteki besteler gibi. Viyana aristokrasisi Mozart’da olduğu gibi onu da hayal kırıklığına uğratmıştı. Halkın ördüğü kayıtsızlık duvarına sağlam bir darbe indirmişti, yine de bu duvar yıkılmamıştı. Kasım 1826’da son eserini (Kuartet op.30) tamamlayan Beethoven üst üste ameliyat geçirdikten sonra 26 Mart 1827’de hayata gözlerini yumdu. Rolland’ın dem vurduğu gibi, hayatının projesi olarak kabul ettiği “Neşeyi kutlama”, dokuzuncu senfonisi ile mümkün olmuştu. Bu senfonide, Beethoven’in kuralları çiğnemekten kaçınmayan yönünün bariz bir yansıması olarak (bir senfonide) ilk defa söze ve koroya başvurulmuştur (Schiller’in Ode to Joy [Neşeye Övgü] şiiri vasıtasıyla). ••• Abide bir şahsiyeti; kısa, öz ve alabildiğine zarif bir üslupla okumak isteyenlere kaçınılmaz bir fırsat niteliğinde Rolland’ın kitabı. Keyifli okumalar diliyorum.
Beethoven
BeethovenRomain Rolland · Fabula · 201591 okunma
·
711 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.