Gönderi

160 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
DİKKAT SPOİLER VERİLEN CÜMLELER BULUNMAKTA !! . . . . . . Kitapta rüyasında atalarını gören bir karakter var. Bu rüyalar epey belirgin ve çocukluğunda gördüğü rüyalar. Yazarın evrim teorisini desteklediği belli oluyor. Canlı yaşamının denizlerden evrilerek kurtçuklardan daha büyük organizmalara dönüştüğü kanısında. Benim için biyoloji kitabı okuyor tadında bir okuma oldu. Üç çeşit tür anlatılıyor kitapta. Ağaç insanları, Ateş insanları ve halk. Ağaç insanları en ilkel topluluk. Topluluk diyorum çünkü henüz bunlar bir millet ya da devlet olma yolunda adım atmış türler değil. Ağaç insanlarının konuşma becerileri yok. Çıkardıkları acaip seslerle birbirleriyle iletişim kuruyorlar. Aslında düşünüp mantıklı kararlar alma gibi bir durumları da yok. İnsandan ziyade maymun görünüşünde. Daha kıllı ve ayak parmakları el parmakları gibi. Ateş insanları diğer türlere göre daha ileride olan bir tür. Kabile şeklinde yaşıyor. Nehirde ulaşım amacıyla kano kullanıyor ve ateş yakabiliyorlar. Avlanmayı öğrenmişler ok ve yay kullanıyorlar. İnsana daha çok benziyorlar. Dört ayak üzerinde durma pozisyonunda değiller. Burunları daha kemerli. Halk dediğimiz tür bu iki tür arasında diyebiliriz. Mağaralarda yaşıyorlar. Kendine ait bir dilleri yok. Kitapta carcar diye anlattıkları kendilerini ifade etmeye çalıştıkları bir dilleri var sadece üç beş sesi tonlamasını değiştirerek kendilerini anlatıyorlar. Hepsi tek eşli yaşıyor fakat çoğu genç yaşta av oluyor ya da başka bir sebeple ölüyor bu yüzden sürekli eş değiştiriliyor. Kitapta rüyaları gören karakter ağaç insanlarından doğan bir çocuk. Daha sonra büyüyor ve evden atılıyor. Halk arasında yaşamaya başlıyor. Mahremiyet algıları yok. Kitapta aslında türler ne kadar gelişse bile vahşiler, merhametliler, anne şefkati ve koruyuculuğu her dönem var olagelmiştir bunu anlayabiliyoruz. Ve savaş. Kendi türünü katletmek. Bu da her zaman, çağların en başında bile var olmuş. Halka ait bir alanı ateş insanları gasp ediyor. Onları katlediyor. Onların alanına saldırıyorlar. Onlara yaşama hakkı vermiyorlar. Aradan binlerce yıl geçse bile insanlık bu konuda bir türlü modernize edilemedi. Hala ilkel çağdaki gibi savaşıyor. Hala kadınları, çocukları öldürüyor. Hala yaşam alanı bir başkasınınken onun yaşam alanını gasp ediyor. Yazık. Ve bir diğeri ise şiddet. Halk arasında yaşayan Kızılgöz diğerlerine kıyasla daha ilkel görünüşte ve şiddet yanlısı. Sürekli eş değiştiriyor sebebi ise sahip olduğu eşlere şiddet uyguluyor ve onların ölümüne sebep oluyor. En basit ve bayağı türler bile bunu yapmazken en ilkel insandan en modern insana kadar bu aşağılıklar içimizde yaşamaya devam ediyor. Aslında en aşağılık tür bunlar. Savaş ile kendilerine ait olmayan toprakları kendi hakkı zannederek gasp edenler ve kadına şiddet uygulayan bayağı ve bağnaz türler. Bu varoldu ve var olmaya devam edecek ne yazık ki. Kitapta beni çok etkileyen bir kesit oldu. Bir çocuk rüyalarında bunları görüyor ve büyüyünce kaleme alıyor demiştim. Kaç yaşında olursak olalım. Uykuya dalarken değişik bir şey yaşarız. Tam böyle uyku uyanıklık arasıyken kendimizi sanki çok yüksek bir yerden düşüyor gibi hissederiz ve sıçrayarak uyanırız. Ama hiç yere düşmeyiz. Hep düşmeden uyanırız. Bunun iç güdü dediğimiz nesilden nesile aktarılan bir durum olduğunu söylüyor kitapta. Ağaç insanları yerden metrelerce yüksekte barınırken hep düşme tehlikesiyle yaşayan bir tür. Ve bizler onların soyundan gelen türleriz. Hiç düşmeyiz çünkü düşenler öldüğü icin onların o düşme anı bize kalıtsal yolla aktarılmamış ve düşmeden uyanır irkiliriz her seferinde. Kitapta bunu okuduğumda çok ilgimi çekti ve haklı olabileceğini düşündüm. Belki de iç güdü yada refleks dediğimiz aslında bize nesilden nesile aktarılan kalıtsal ve zamanında yıllar önce atalarımızın yaşayarak öğrendiği şeyler olabilir. Güzel bir kitaptı çok kısa ve okuması kolay bir kitaptı tavsiye ederim.
Âdem’den Önce
Âdem’den ÖnceJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202118,9bin okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.