Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Akşam namazını kılıp camiden çıkınca, şeyda misali arşa âguş açımış, endamını arz eden devasa bir çınar dikkatimi çelekti. Yılların yorgunluğu üzerine çöken ağacın halatlarla birbirine bağlanmış dallarının arasında uyuyakalmış minik serçeler ruhumu okşarken, toprağa meydan okurcasına dimdik ayakta duran ağacın etrafını sarmış mermer banka oturdum. Camiden çıkan, Bayezid'in yaşlı müezzini Orhan Özhakır'ın tekerlekli sandalye sinde ilerlemesine yardım eden Ahmet Hoca'yı fark ettim. Yanıma yaklaştıklarında Ahmet Hoca bana selam verdi ve beni Orhan Hoca'ya tanıttı. Orhan Hoca, Amasya minyatürleriyle dolu şadırvanın içine yazılmış sülüs hatları anlatmaya koyuldu: "Kur'an'da cennetin anlatıldığı yerde geçer bu ayet (Ra'd 13/24). Cennete giren müminlere melekler hitap ederken bu cümleyi söylerler: "Selam olsun size, zorluklara sabrettiniz. Şimdi ne güzel bir akıbetle karşı karıyasınız. Yazı kışı, sıcağı soğuğu oldu abdest aldınız, belki biraz üşüdünüz ama nefsinizi yendiniz, sabrettiniz ve başardınız. Bunun sonucunda bu cenneti hak ettiniz. Cennete giden yol sabırla meşakkatle kat edilir. Ecdadımız da bu anlamlı cümleyi almış buraya koymuş. Geçip gitmeden önce namaza acele ediniz, ölüm gelmeden önce tövbeye acele ediniz, hadis-i şerifiyle de bu güzel anlamı tamamlanışlar." Minarenin kapısındaki içi tezhiple dolu devasa "vav"ı göstererek: "(İttekul vâvât) Vavlardan kaçının,"dedi. Ve anlatmaya devam etti: Kültürümüzde vav ile başlayan önemli isimler vardır: "vakit, vakıf, valid, valide, vâv-ı kasem" gibi. Yani bu sorumluluklara çok dikkat edin demektedir. Hele ki bu "vav" minarenin kapısına yazıldıysa vakte dikkat edin demektedir. Hâliyle namaza dikka edin demektedir. Kızım sana üç nasihat vereceğim, sakın unutmayasın: Sakın namazını kazaya koyma, sakın haram yeme, sakın yalan söyleme." Kısa bir süre düşündükten sonra tekrar anlatmaya devam etti Kızım gençler çokça neşretmeli, sen de neşret, dedi ve bir şiir okumaya başladı: "Yadında mıdır doğduğun zamanlar? Sen ağlarken gülerdi alem (Çocuklar doğarken ağlar değil mi?) Oyle bir ömür geçir ki Mevtin olsun hândân" (Hafız-ı Şirazi) Büyülenmiş bir hâlde dinledikten sonra heyecanla söze karıştım: "Ben de şiir yazıyorum. Yazdığım bir şiiri size okuyabilir miyim?" dedim ve onay aldıktan sonra Mihri Hatun şiir yarışmasına gönderdiğim fakat sonuç alamadığın şiirimi okumaya koyuldum: "DİLHÛN Bir dem ki zuhra uzak Fecre yakın Bir dem ki levn ü levn Arz-ı endamda kevn Hilkat perdesi bî-sükûn Görür ânı dilhûn Bir garip âb ki Önünde seyreden Gaye-i hilkati O'na varmak Demlenip kapılmış âba Aheng-i huma Yedi âsumandan süzülerek Kondu gönlüne Sual etti seni: Kimdir Ya Hu Ey dilhûn, dedi. Demlenip dilhûnun Yaralı gönlü dile geldi: İstikbalim, dedi. O'dur ezelin anlamı Ebed O'nundur dedi. Ezeli ve ebedi olan El-Hay'dır elbet dedi. Âbı verici kılan El-Muhyidir elbet dedi. Dağların ihtişamı Âguş açmış âsumana Bir gün devrilecek dedi Dağlara ihtişamı verip Bir gün devirecek olan El-Kâdir dir elbet dedi. El-Latîf'tir diğer adı Nice güzellik yarattı Göz, renk, şema O'nun "Kün fe-yekûn" dedi. O'nu ararken kevn O'nda buldu kendini Demlenip dile geldi dedi. Âb ki yolunu kaybetti O'nu ararken dedi. Kaynayan dağlardaki Eriyen kayalar O'nun O'na varmak için dedi. Ervah yarınca gökleri O'nadır vuslat dedi. Şiirimi bitirdiğimde kuvvetli bir rüzgâr esmeye başlamıştı. Rüzgarın mistik güçler olduğu zannına kapılıp etrafıma bakmaya cesaret edemedim ve Orhan Hoca'nın gözlerinden gözlerimi ayıramayarak içimden ona: "Ben onları göremiyorum peki siz görebiliyor musunuz?" dediğimde gözünden süzülen yaşların nedenini anlayamamıştım. Uzun parmaklarıyla gözlerini silerken sadece: "Kızım buradan ne evliyalar ne veliler gelip geçti," diyebildi.
Sayfa 127Kitabı okudu
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.